Yaşam Büfesinde “Genetik Miras”

“…Nedir bu muavinlerin yolculardan çektikleri ? Altmışlı yılların ortaları. Burunlu otobüsler. İzmir’den Ankara’ya gidiyoruz (1963; İzmir Atatürk Lisesi’ni bitirip de üniversite kaydı için yola çıkan, ben ve rahmetli Lâtif). Otobüs Afyon’da verdiği yemek molasından sonra yine yola koyulmuştur. Bir yolcu su ister. Muavin içinden ya sabır çeker (duymasak da “abicim şimdi restorandan çıktın; bedava diye şimdi su istenir mi ?”). Kaptanın (o zaman şoförlerin adı “kaptan” olmuştur) yanındaki tek koltuktan kalkar ve suyu verir. Tam yerine oturunca bir başka yolcu da su ister. Onu da karşılar ve tam yerine dönerken bir başka yolcunun “muavin bey lütfen su verir misin ?” sözüne dayanamaz ve “Lütfenin a..na koyayım” diye söylenerek suyu verir…Aynı yıllarda dik yokuşu oflaya puflaya çıkan burunlu Austin marka Denizli-Acıpayam otobüsü Cankurtaran’da çay molası verir. Amaç su kaynatan motoru soğutmaktır. Mola bitiminde ne dediği anlaşılmayan anons yapılır. Yolcular otobüse çağrılır. Kimi gelir, kimi çay içmeye devam eder. Muavin dayanamaz ve otobüsün kapısından bağırır: “Acıpayam yolcuları binen len otobüse; y..k mı va çay kave içmeye ?”. Bu çağrı ne kadar etkili olur bilinmez…Muavinlere genetik miras mıdır böyle pratik sözlerle istekleri frenlemek ya da eyleme geçirmekte etkili olmalarını sağlama ustalıklarına…”

Piyon olmanın avantajları; kaderin yazgısı senin ve tutkunun ellerinde; HAGEM’den “Kuyruklu a” ya

Merhaba

Neden yukarıdaki anı ? Bugün Aralık 2019 un ilk günü ve tam bir bahar İzmir’de. Sahilde yürüyüş yaptık. Bisikletler, sahile kurulmuş portatif masa ve sandalyelerdeki keyifler. Bebek arabasını müzikle süren babalar. Denize karşı oturmuş annenin kucağındaki bebeğini “yaslı gittim şen geldim. Aç koynunu ben geldim” sözleriyle hoplatması. Bunu duyan bir başka genç çift hem yürüyor hem de “… bana bir yudum su ver, çok uzak yerden geldim..” diye  mırıldanıyordu. Keyif bulaşıcıydı. Hepsi gören gözler için birer güzellik. Duvardaki aptal kutusundaki moral bozucu anlatımlar da yaşamın birer gerçeği. Ekonominin harap hali ya da bununla çelişen otoritenin “her şey yolunda” açıklamaları neye sahip olup nereden baktığınızla ilgili. İçerisinin ve dışarısının gerçeklerini dengelemek gerek. Kimi zaman “lütfen”le hakedilmemiş çarpılmak söz konusu olsa da “hayat kısa; yaşamak güzel ve bence tadında bırakmak gerek”. İki hafta önce keyifli bir rakı masasında ilk defa yüze çıkardım, dile getirdim “tadında bırakmak” sözcüklerini. Bu da beni bay-pass’tan bir yıl önceki tütün çalışmalarıma götürdü. Akhisar’da başlayan, Trabzon’da devam eden “Ağzımızın tadı kaçmasın” mesajını yeni bir tarım ilacının (TGN veya BMX)  lansmanı (pazara sunulması) için ana mesaj yapmıştım. Fabrikanın işçilerini birer tütüncü yapıp bir film çekmiş ve bir kolaj hazırlamıştım. Şimdi Çeşme’de olsaydım çatıdan o filmin kaydını bulup yazıma eklerdim. Ne yazık ki hava bahar da olsa İzmir’in yaşam konforunda (ve bizim yetmişi aşan yaşımızın gecelerinde) tercih Çeşme olmuyor gönülden istesek de…Üç ay sabretmek gerekecek. Gelelim “Genetik Miras”a…

Kuyruklu “a” (@)

Tarihçesine bakınca İngilizce “at (de, da)” ten tutun da İspanyolca Amfora’ya kadar uzanan bir geçmişi var “@” nın ve meğer bir ağırlık ölçü birimiymiş. Ben kendimce Bornova ZMAE’deki yıllarımdaki yayınlarımda “et all” un karşılığı olarak kabul etmiştim. Buna inanarak “@” i sevmiştim. Ona Türkçe “Kuyruklu a” deseler de ben yine onu seviyorum ve kendime uydurup da anlamlandırmak istiyorum. Bunun için birkaç anıya değineceğim ipin ucunu kaçırmazsam.

On altı yıl boyunca araştırma bulgularımızı paylaşmak, kayda geçirmek ve referans olsunlar diye yayımlamak istediğimizde belirli kurallara uyduk. Çoklukla Derneğimizin (Türkiye Fitopatoloji Derneği) yayım organı olan The Journal of Turkish Phytopathology Dergisi’nde İngilizce yayımladık. Bulgularımızla bir sonuca eriştiğimizde ve bir tartışma (conclusion) ortaya koyduğumuzda bizi destekleyecek yayınları da usulüne uygun yazımıza koyduk. Referans verdiğimiz araştırma tek yazara ait olduğunda yazının içinde; bulgunun, yargının hemen yanında örneğin “Saydam,1971” olarak verirdik. Referans kaynağı iki araştırıcıya aitse bu kez örneğin “Saydam & Copcu, 1972” gibi yazardık. İşte şimdi beni “@” e götüren kısma geliyorum. Eğer referansa olarak aldığımız araştırma, yayın ikiden fazla kişiye aitse örneğin “Copcu, M., Saydam,C and Öğüt,M. 1974” gibiyse bunu yazının sonundaki “kaynakça (references)” kısmında böyle yazmakla birlikte, yazının içinde “Copcu, et all, 1974” olarak yazardık. Buradaki “et all” un anlamı “…ve arkadaşları” demekti. Ben de “Kuyruklu a (@)” yı ben hep “ve arkadaşları” olarak düşündüm Onu böyle sevdim. Çok da haksız sayılmam. Elektronik posta ile iletişimde “@” her ne kadar kişi ile servis sağlayıcı arasındaki bağlaç ise de bana göre “@” hâlâ “…ve arkadaşları” olmaya devam edecek. Bu nedenle 1945/46 dan başlayan ve 1965 de üretkenlik için perçinlenen “Copculaşma” serüveninde bugün ulaştığımız “Z Generasyonumuz” için “ABİDE Beşlisi” yerine ben özellikle “@BİDE” yi kullanmak istiyorum. Bunun tescillenmesi ve Bahçeşehir’den Sabancı yoluyla Gröningen’e uzanan ağın zaman içinde etkinleşmesi için Kerem’den yardım bekliyorum. Esas amacım bugün “X Kuşağımda” fevkaladenin fevkinde olan “Beraberliğin Gücü”nün sonraki generasyonda da aynen sürmesini sağlama yolunda katkı sağlamaktır. “et all” daki bir anımla bu paragrafı kapatayım.

Sanırım “Balkan Ülkeleri Konferansı” idi. Oturum başkanı rahmetli Prof.Dr.Akif Kansu idi. Çok sevdiğimiz, çok sevecen bir hocamızdı. O zamanlar “sunum becerileri” nedir bilmezdim. Kullandığımız alet de ya slayt makinesı veya epidiyaskoptu. Resim, fotoğraf için rahmetli Sadettin Atlıhan’dan yardım alırdık. Yazıları ise epidiyaskop ile gösterirdik. Bunu da bir hüner sanırdık. Rahmetli Kansu hocamı iki sözüyle anımsarım. Biri karınca duası gibi yazıları göstererek sunumuna değer kattığını sanan bizlere dönüp “buradan çıkınca göz doktoruna gitmek gerek” sözüyle yaptığı eleştirideki inceliği hiç unutmam. İkincisi de benim sunumumdaki eleştirisi idi. Yazımdaki “et all.” un sonundaki noktayı görünce “nokta konulmaz” demişti. Gözünden kaçmamıştı. Eleştiriydi ama öğreticiydi. Buna bakınca Dr.A.Maslow’u şimdi daha çok anlıyorum. Dr.Maslow da iki nedenle gündemimde sürekli yer alıyor. İkincisi “yaşamda her gün eğitim; herkes öğretmen, her birimiz sürekli öğrenciyiz” sözleri ki bunu aklım bir yanda “Köy Enstitüleri” ile buluşturuyor; diğer yanda “Yalın Ayaklar Koleji”yle. Birincisi ise “İhtiyaçlar Hiyerarşisi Piramidi” ki gün geliyor buna farklı bir pencereden baktığım oluyor. Çoklukla da zamanın ve mekanın değişen koşullarında “Motivasyon Bulmacası (Sopa’dan MAP’e)”nın parçalarını doğru birleştirmede karışan aklımla. Bu da başka bir yazıya kalsın. “Genetik Miras” ile konuyu sonlandırayım.

Üç yıl önce HAGEM (Havagazı Gençlik Merkezi)’de yaptığım dört ardışık sohbetin ilkinde “Farkındalık” çerçevesinde “Satrançta hangi taş olmak istersiniz ?” diye sormuştum. Amacım eza, cefa çekse de “piyon”un sahip olduğu ayrıcalığın farkında dikkat çekebilmekti. Buna ait kareleri kolajın başına ve sonuna ekledim. Arasında “ABİDE” den “@ABİDE” ye uzanan yaklaşımım için “@”i kullandım. Bu arada internette gezinirken Murat Cem Mekik (1962/Viyana doğumlu ve şimdi Kanada’da) i tanıdım. Birkaç videosunu izledim (Kimlik, Kul, Meteor, Komşu Tavuk, Epistemoloji). Muavinin “lütfen”i gbi olmasın ama lütfen izleyin. Beğeneceksiniz…Ve işte onun öyküsü:

M.Cem Mekik: A comfort zone is a beautiful place but nothing ever grows there. Rahatlık alanı güzel yer ama orada hiçbir şey yetişmez.

Murat Cem Mekik’ten seçmeler( https://www.youtube.com/results?search_query=murat+cem+mekik).

I was born in Vienna, Austria in 1962. My dad is a career diplomat from Istanbul and mom is a financial analyst from Kastamonu, Turkey. I am a 1979 graduate of Whitney Young Magnet High School, Chicago.  I studied health occupations in high school and attended one year of medical school at the University of Illinois afterwards. Then switched studies and graduaded from Middle East Technical University (BSEE and MSEE) , Ankara.  I lived and worked in Turkey, Russia, Italy, USA, France, Qatar, Afghanistan and Canada… 

Altmışlı yıllarda Nazım abinin kankası Eray’dan dolayı başlayan Kanada ilgimiz birkaç yıl önce yeğenim İlke’nin Kanadalı Meg’le evlenmesinden sonra güncellenip aktiflendi. Bay Mekik’in Toronto’dan videoları ile yeniden Kanada karşıma çıkınca şöyle bir düşündüm de “Dünya çok küçük, hayat çok kısa ve tadında bırakmak gerek ki ağzımızın tadı kaçmasın”... Ve HAGEM’deki sözlerim “Genetik Miras’ınız sizi şanslı da yapabilir; şanssız da…Bir tek piyonun şansı vardır genetik mirasını değiştirmeye”. Her şey sizin ellerinizde. Biraz daha gayret lütfen.

Piyonluktan vezirliğe uzanan yaşam ve kariyer yolunuz açık ve aydınlık olsun.

Öykücü