Yaşam Büfesinde “Denge (GAT)”

“…Güneş ve rüzgar kimin daha güçlü olduğunu tartışıyorlarmış. Rüzgar “Ben daha güçlü olduğumu kanıtlayacağım. Şu karşıdaki paltolu yaşlı adamı görüyor musun ? Paltosunu senden daha hızlı çıkaracağıma bahse girerim” demiş. Güneş bir bulutun arkasına çekilmiş ve rüzgar bir kasırga şiddetinde esmeye başlamış. O kuvvetle estikçe ihtiyar adam paltosuna daha sıkı sarılıyormuş. Sonunda rüzgar pes edip durmuş. Güneş bulutların arasından çıkıp yaşlı adama nazikçe gülümsemiş. Çok geçmeden adam alnındaki teri silip paltosunu çıkarmış. Güneş rüzgara nazikçe ve dostça davranışın şiddet ve güç gösterisinden her zaman daha etkili olduğunu söylemiş…”

32 Küçük Beceri (Paris; Mayıs 2005) ve “Networking (Çatı / Sistem / İnsan)”

Merhaba

Yazımın girişindeki mesaj dolu öykü (!) Ezop’tandır. Nicelerini bizim Nasrettin Hoca’dan da dünlemek olasıdır. Bugün, bu yazıma başlarken kendime söz veriyorum: Ülkemin içinde bulunduğu “Kaos Eşiği“nden sıyrılacağım. Umutvar yaklaşacağım. Olumlu şeyler bulmaya çalışacağım. Zihnimin sıkıntılarını yüreğime aktarmayacağım. Bunun için bir uyarıcı bulmam gerek. Bu uyarıcı ile bir çerçeve çizmem gerek. İçine boyun ya da bel fıtığı olmayan bir omurga koymam gerek. Kerem’in bir mesajı bu yönde ışık yaktı. Şevket beyin telefondaki ılımlı, sevimli sesi bu ışığı güçlendirdi. Yine, öncelikle “Zirve ve Panel” den kayıtlarıma giren video kaydındaki mesajlarla yola çıktım. Bence o gün (23 Mayıs 2013) bir öğle yemeği molasında son anda gelişen ekstra paneli değerlendirme rolü her koşulda geçerli bir mesaj demeti yarattı. Bu demet için önce akıl devreye girdi. Bu kısa konuşmanın özü hiç bir zaman eskimez. Bu mesaja değer vermek geçmişe bağlanmak değildir. Bu mesaj yarın için bugünden güç toplamaktır. Bu mesajın içinde neler vardır ? Neler yoktur ki !

* Uykusuz geceler vardır: Büyüyüp gelişmenin bedelidir. İşte buna dayanarak ilk sorumu şekillendiriyorum: Bu dünya nasıl bir dünya ? Bu sorunun yanıtı “Denge (GAT)” tır. Bunu baştan kabullendiklerinde ve gerçekleştirmek için gayret gösterdiklerinde kişiler ve kurumlar “DOD1 (Büyüme ve Gelişme) Evresi” ni kolay aşarlar. Çünkü “emeksiz yemek olmayacağını” ve “hiç bir emeğin boşa gitmeyeceğini” bilerek “al gülüm ver gülüm dünyası” için “iknanın üç evresi“ni de etkili olarak kullanırlar.

* Yola çıkarken kendini sorgulamak vardır: Bu aslında “32 Küçük Beceri”den ilk sekizini anlatır. İlk sekiz küçük beceri “Lead Self/Kendine Liderlik” etmeyi bilmektir; öğrenmektir. Bu sorgulama gerçek anlamda “içindeki devi uyandırmak” ya da “içindeki cevheri ortaya çıkarmak” tır. Bilgiyi, beceriyi ve hevesi sorgulamaktır yola çıkarken. Ki bunu kendine sorup da dürüstçe yanıt verenler Jim Amcanın “Otobüs Yolcusu” olabilirler. Çünkü onlar zorlu koşullarda hedefe uzanan yoldaki engelleri görünce pes edip otobüsten inmezler. Otobüs yolcuları, ekibe ve kuruma yönelmezden önce iç dünyalarına bakmayı bilirler.

* Yolda nefeslenmek için mola verdiklerinde de kendini sorgularlar: Bunu neden yaparlar ? Potansiyellerini açığa çıkarmak ve yetkinliklerini geliştirmek için yaparlar. Bunu “daha çok ve daha becerikli” yönelim ve eylemlerle “verimlilik artışı” için yaparlar.

* Zorlandıklarını itiraf vardır: Bu itiraf ediş onları “Johari Penceresi“nde kurdukları diyalog ile daha “dürüst geribildirim alma ve verme” hak ve sorumluluğunu yükler. Kurdukları iş, ilişki ve etki ağı ile “network“larını güçlendirirler; “beraberliğin gücü“ne inanırlar.

* Pusulanın önemi vardır: Neredeyiz ve nereye gidiyoruz ? diye sorarlar kendilerine. Böylece “Gerçek Kuzey İlkesi” olarak önce “Yönü Belirlerler”. Buna göre hedeflerini, strateji, taktik ve operasyonlarını şekillendirirler. Buna göre “söylemlerini” yapılandırırlar. Daha sonra ayak izlerine bakarak eylemlerine özen gösterirler.

* Yön, eylem ve hız üçlüsü ile stratejik üçgenleri vardır: Birkaç stratejik üçgen çizerler. Önce “DOD1″ i hasarsız atlatmak için “Kalite / Maliyet / Hız Üçlüsü” ile “Rekabet Gücü / Kârlılık / İtibar Üçlüsü”nü güvence altına alırlar. Daha sonra “DOD2 (Değişme ve Dönüşme) Evresi” için “Mükemmellik / Sadelik / Optimumluk Üçlüsü” ile “Kendi Kulvarları” nı oluştururlar.

İş dünyası açısından 31.12.2018 gününe az kaldı; son çeyrekte bakalım sektörler nasıl bir toparlanma çabası içinde olacaklar. Bu yıl şöyle veya böyle tamamlanacak. Gelecek yıl daha zorlu olacak. “Bisiklete binmeye benzeyen” iş dünyasında otorite her şeye rağmen hedefleri yükseltecektir. Masrafları kısmak isteyecektir. Kârlılığı zorlayacaktır. İşgören zorlaşan yaşam şartları altında daha fazla zam isteyecektir. Olan “ara yönetici“ye olacaktır. Ne kadar çırpınırsa çırpınsın ne İsa’ya ne Musa’ya yaranamayacaktır. Arayı bulmaya çalışacaktır. Dengeyi sağlamaya çalışacaktır. Asıl önemlisi “devam” kararı verdiğinde “motivasyon”u korumanın mutlaka bir yolunu bulması şart olacaktır. Çünkü iş dünyasında isteksiz, demotive, mutsuz kişilere kesinlikle yer yoktur. Unutulmaması gereken nokta; 2019 kriz ya da kaos koşulları gösterse de fırsatları her zamankinden daha fazla olacaktır. Tıpkı “1998/Malatya/Kayısı Pazarı/CR” gibi. Ne olmuştu 1998 de ?

Kısaca değinip bir mesaj türetmeye çalışayım. CINOS (Ciba/Novartis/Syngenta)‘un üç evresinin ikincisi içindeydik. Yerelde düşmanca tavırları olan rakiple global birleşme sonrası NOlaşalı iki yıl olmuştu. Yeni yapının kimyası oluşmamıştı. Bir potada kaynamamıştık. Salata kasesinde gibiydik. Ben bu durumu sadece ülkemde sanıyordum. Meğer bütün dünyada böyleymiş. Nitekim bir yıl sonra ikinci bir global birleşme ille Synleşmiştik. Neyse ben yine biraz geriye, 1998 yılına geleyim. Yılların yöneticisi dneyimli CEO ile yardımcısı genç otorite tam bir uyum içindeydi. Yanılmışız. Öyle göründüğü gibi değilmiş. Genç otorite özel ve sosyal bir hatası sonucu şirketten ayrılmak zorunda kaldı. Sersemlemiştik. Üstelik iki yıl sonraki krizin ayak sesleri de duyulur olmuştu. Bu koşullar altında Malatya kayısı pazarına yeni bir ilaç (CR) verme aşamasındaydık. Malatya uzaktı. Malatya sahipsiz gibiydi. Satışçılar şaşkındı. Üstelik bir yıl önce don olmuş, monilya denen hastalık epidemi yapmış, salgın olmuş ve bu nedenle bayi ve üretici ilaca, ilaççılara güvenlerini yitirmiş gibiydi. Yeni bir ilaca kapıları kapatmışlardı. İşte bu ekstrem koşulları biz yeni ilacımız CR için, kendimiz için, tarzımız için fırsat olarak gördük. Riskleri üstlendik. Becerilerimizi gösterdik. “Malatya’nın Maymunları” olduk. Monilya denen hastalık 1998 yılında da baskın oldu. Sıradan ilaçların etkisi yetmedi. Bizim ilacımız üstün performans gösterdi. Üç yıllık satış hedefimiz (0,75 > 3,5 t) iken gerçekleşme “6,5 > 11.0t” oldu. Eğer zorlu bir yıl olmasaydı; eğer hastalık baskısı çok olmasaydı, sıradan ilaçla üstün performanslı ilaç farkı ve bizim destek farkımız ortaya çıkmayacaktı. Zorlu koşullarda CR üstün performansını kanıtladı; biz de birey olarak, ekip olarak, kurum olarak farkımızı ortaya koyduk. İşte bu dünya böyle bir dünya: Denge (GAT). Sonuç ?

Sözün özü; 2019 yılı zorlu bir yıl olacak ve “zayıf >orta>yüksek” performanslar ortaya çıkacak. Siz “yüksek performanslı birey > yüksek performanslı ekip” olmak istiyorsanız kendinize “Ne, Nasıl ve Neden ?” olmak üzere üç grupta 10 soru sorun ve ” yetkinliklerinizi geliştirip potansiyelinizi kullanın”; “daha akıllı ve daha becerikli eylemleriniz” olsun ve yolunuz açık ve aydınlık olsun.

Öykücü