Mustafa COPCU » Blog Archive » YaÅŸam Büfesinde “Orta Oyunu”

YaÅŸam Büfesinde “Orta Oyunu”

“…Temel büyümüştür; askerlik çağı gelmiÅŸtir. Fakat hâlâ ilk okul diplomasını alamamıştır. Çünkü defalarca girdiÄŸi matematik sınavını verememiÅŸtir, her türlü desteÄŸe raÄŸmen. Öğretmeni geçer not vermek istemekte, ancak bunun dürüst olmasına özen göstermektedir. Bu nedenle son bir sınav daha yapmaya karar verir. Sınavı, yer ve saatini tüm Trabzon’a duyurur. Sınav statta yapılacaktır. Tribünlerde yirmi bini aÅŸkın (24.139) kiÅŸi vardır. Öğretmen Temel’e sorar: “2 kere 2, kaç eder ?”. Temel “4” der. Bütün tribün ayaÄŸa kalkar ve hep bir ağızdan bağırır: “Bir ÅŸans daha ver, bir ÅŸans daha ver”. Ülkem aynen böyle ve ülkeyi betona, yollara gömen, fakısı ile babasıyla tarımı batırıp patateste Suriye’ye muhtaç kılan (! sosyal medya paylaşımları doÄŸruysa bu iÅŸte de bir ali cengiz oyunu varmış. Tarımda ali cengiz, tren yolunda bizim cengiz. Ülke tam bir orta oyununa döndü !!!), “angut ile angusu” karıştırmama neden olan, ÅŸekeri acılaÅŸtırdıkça ÅŸekercilerden daha çok oy alan iktidar için da halk bağırdı 24 Haziranda “Bir ÅŸans daha” diye. İnÅŸallah bu ÅŸansı çevresindeki umutlu (milli eÄŸitim), umutsuz (ASA Trio) kiÅŸilerle doÄŸru yönde kullanır ve hepimizi kaos eÅŸiÄŸinden kurtarıp ülkeyi düze çıkarır…”

Altı yıl içinde neler yaÅŸadık ? Yunt Dağındaki kanatları üretime sokarken az mı üzüldük ? Büyüdük, geliÅŸtik ve üç temel (Patronun “3P” si) deÄŸeri artırıp koruduk. Nasıl baÅŸlamıştık (2012) ? Öykülerle öğrendik; elendik ve “yapı/sistem/insan” üçlüsünde nasıl güçlendik ?

Merhaba

Biraz önce Cuma’dan, camiden geldim (yazıma dün baÅŸladım ancak bugün bitirebildim). Dün İzmir’e gitmiÅŸtim. Kırk dereceyi aÅŸan boÄŸucu sıcakta arabamı bıraktığım katlı otoparktan yürüyerek geldim MEST’e ama dönüşte gözüm yemedi aynı yolu ve sıcağı; taksi ile gittim. Ben ki böylesi Alsancak merkezli keyifli yolculuklar, yürüyüşler yapabilme fırsatını yakalayıp da taksiye binecek adam mıydım ? Sadece sıcak mı, yoksa yorgun ve ülkenin durumundan bezgin yüzler mi, ya da kararmış enselerle, endiÅŸeli yürekler mi korkularımı artıran ! Bugün camide duyduklarımla neler hissettim ve nerelere uzandı aklımın kıvrımları ? Geçen hafta “Faiz haram” dedi hoca ve ülkemin, dünyanın tüm çarkı faiz üzerine kurulmuÅŸken ve faiz “al gülüm ver gülüm dünyasında” en geçerli kuralken…Bu iÅŸte bir terslik var. Terslik bende mi ?

İki gün (yarın) sonra, iki yıl öncenin yıl dönümüyle yaşadığımız anlamsız terör olayına ait söylemi vardı hocanın. Ne kadarı eline verilmiş, mutlak uyumlu bir metindi, nereye kadar içine kendinden bir şeyler ekledi bilemiyorum. Ancak iki yıl öncesinin mağduru görünümünde olan ve ne öncesinde, ne sonrasında ve ne de en son sahnede yer alışında gıkı çıkmayan birisinin süt dökmüş kedi görüntüsüne bir türlü alışamadı gözlerim. Ve gördüklerimden akla giden, yüreğe uzanan soru işaretleri altında bundan sonra ne işe yarayacak diye endişe etmekten alamıyorum kendimi. Hocanın bir soruya verdiği yanıtı anımsıyorum:

Hocaya sorarlar: “Hocam eskiyen ayları ne yaparlar ?” Hocanın cevabı kısa ve nettir: “Kırpıp kırpıp yıldız yaparlar”. Bizimkinin zaten yıldızları vardı. Eskiden or’du ÅŸimdi sanki hür mü ? İşe yarasa bari. Internete sordum: “Orta oyununda hangi oyuncular, tipler vardır ?” diye ve iÅŸte çıkan yanıttan seçtiklerim (https://www.sorucenneti.net/halk-edebiyati/orta-oyununda-tipler-tablo.html)

ipler Orta Oyununda Tiplerin Özellikleri
Pişekâr

(YandaÅŸ)

Karagöz oyunundaki Hacivat’ın karşılığıdır. PiÅŸekâr, Orta Oyununda “oyun-başı”dır. Oyunu o açar, o yürütür, o kapar. PiÅŸekâr hem oyuncu hem sahneye koyucu, hem de yazar gibi davranır. PiÅŸekâr’ın kılığı şöyledir: Dört renkli ve dört dilimli bir külah, kenarında dışından kaplanmış dört parmak kürklü bir cübbe, altında aynı renkte bir çakşır, bir entari veya bir mintan ve çedik pabuçtan ibarettir. Soylu saraylarda kurulan ekiplerdeki ASA Trionun hangisi olabilir ?
Kavuklu

(YoldaÅŸ)

Karagöz oyunundaki “Karagöz”ün karşılığıdır. Kavuklu, Orta Oyununun “baÅŸ ko­miÄŸidir, PiÅŸekâr’la birlikte asıl oyuncudur. PiÅŸekâr’dan bir ev ya da dükkân kiralar ve oyunun sonuna kadar orada kalır. Kimi zaman PiÅŸekâr’la, kimi zaman öteki oyun kiÅŸileriyle sürekli iliÅŸki halindedir. Oyuna girdiÄŸi andan itibaren komedi öğesi bu aktö­rün üzerinde toplanır. Oyun kiÅŸileriyle olan söyleÅŸmelerinde “ters anlama”, “anlamaz­lıktan gelme”, “anlamadan anlamış görünme”, “benzetme” gibi söz oyunları, çedik pabuç üzerine giyilen arkalıksız terliÄŸi sektirmek, düşecekken toparlanmak, kavuÄŸu düşürmeden oynatmak ve sonra başı hızla hareket ettirerek eski durumuna getirmek gibi hareket ustalıkları ile bu rol, hem doÄŸaçlama yeteneÄŸi, nüktedanlık hem de çe­viklik gerektirir. Oyunun diÄŸer kiÅŸilerinin güldürme gücü, Kavuklu’ya çatmakla belirir. Kavuklu’nun kılığını şöyle anlatır: “Başına abânî sarıklı, dilimli kavuk, sırtına kırmızı çuhadan cübbe, bunun altına uzun boy entarisi giyer; cübbenin altına, entarisinin üstüne beline ÅŸaldan kuÅŸak baÄŸlar, entarinin iki ucunu kaldırıp, beline sokar. Yarı belden aÅŸağıya çakşır giymiÅŸ olduÄŸu görülür. Ayağında çedik pabuçlar vardır. ASA Triodan birine benzetmek ne derece doÄŸrudur ?
Çelebi

(PaydaÅŸ)

Çelebi tipi, “kendisine hizmet edilen adam” tipidir. Her zaman zengin bir mirasyedi, tanınmış bir ailenin tek varisi durumunda bulunur. Terbiyeli, nazik, ince zevk sahibi ve şık olmasının yanında züppe ve zampara olarak gösterilir. Çelebi’nin kıyafeti dö­nemin modası ile yakından ilgilidir. KeÅŸke bu kılık kıyafet gerekli, zorunlu olan güveni saÄŸlasa da ASA Trionun paydaşı yaÅŸamı düze çıkarabilse; umut var mıdır ?
Zenne
SarhoÅŸ
Tuzsuz
Külhanbeyi
Zeybek Efe
Cüce ya da Kambur Bu oyuncu, Kavuklu ile birlikte ve onun arkasından yürüyerek meydana geldiÄŸi için kendisine “Kavuklu arkası” denir. Çoklukla Kavuklu’nun oÄŸlu, “emeksiz” denilen evlâtlığı ya da komÅŸusunun çocuÄŸudur.
Denyo
Anadolulu-Rumeliti KiÅŸiler
Müslüman azınlıklar
Yahudi
Ermeni
Yahudi Rum

Eskiden, biz çocukken erkeklerin iki anısının unutulmazlığı konuÅŸulurdu büyükler arasında; biri askerlik diÄŸeri hovardalık. Her ikisinde de aralarında gizli kalması gereken kiÅŸisel sırlar, gizemler vardı ki suskunluklarında, gözleriyle birbirlerine anlatırlardı acı ya da tatlı anılarının etkilerini. Bugün Ege Beyin Sözcü’deki yazısının son cümlesi, ana fikri, kıssadan hissesi hoÅŸuma gitti. Benzerlerini S.Jobs‘un “Aç kal budala kal” konuÅŸmasında da gördüm. Ya da Dost Can Deniz‘in “Cesur Sorular”ında. Ege bey “Gelecek, geçmiÅŸin ipoteÄŸindedir” demiÅŸ. Çok doÄŸru demiÅŸ.

Elli yıl önce Polatlı’dan sonra Erzurum’a düşünce yolum (1969/1970 yıllarında 18 ay) Taburumuzun uçaksavar bataryasında benim gibi 95 nci dönem (son 24 aylık askerlik) yedek subay olan bir arkadaşımla kesiÅŸti yolum ve biribirimizi çok sevdik meÅŸrebimiz tam uymasa da… (Mehmet Cemal Çiftçigüzeli http://www.biyografya.com/biyografi/5609). Askerlik sonrası İzmir’e geldiÄŸinde Cemal, bana yazdığı bir kitabı armaÄŸan etmiÅŸti: “Muhterem BaÅŸkan“. O kitabın adını unutmadım. Çünkü o günlerde ben Bornova ZMAEnstitüsünde asistandım ve “Balkan Ülkeleri Bitki Koruma Konferansı”nın düzenlenmesinde görev almıştım. Bakanlık, TÜBİTAK ve sektörel desteklerle “Birinci MC Hükümeti”nin saÄŸ kanadının korkusundan Efes Otel’inde alkolsüz resepsiyon verirken Enstitüde özgürce tam tekmil koktely düzenlemiÅŸtik. Ben de çantaların üzerine katılımcıların isimlerini yazıyordum rotex (!) denen küçük bir el aletiyle (plastik bir ÅŸeride el baskısı ile yazar ve alt kısmı sıyrılıp yapışkan bantlı olarak her nesneye yapışırdı. Bir örneÄŸi çatıda olmalı. Bulursam yazıma fotoÄŸrafını eklerim). Bizimkiler için örneÄŸin “Sayın Mustafa Copcu” yazarken Bakanlıktan (Bakan Fehim Adak idi) katılan kiÅŸiler için örneÄŸin “Muhterem Muzaffer DoÄŸramacı” yazardık. Belki de bundan dolayı “adamına göre muamele“ye alışmıştık. Daha sonraları bu esnekliÄŸe (!) “Nabza Göre Åžerbet” diyerek iletiÅŸim modeline uyum için kullanır bile olduk öğrenme ve ustalık yolculuklarımızda (biz de mi omurgasızlardandık ?).

…Sıcak bir yaz günüydü. Tilki de açtı; ayı da. Dört yol aÄŸzında (1507) bir taşın üstüne oturmuÅŸlardı…” Bulgar Klasiklerinden olan bir masalın ilk bölümü böyle baÅŸlıyordu; bizde ise aynı masalın uygulamasında ikinci bölümün giriÅŸi böyleydi.

Bugün camide hoca iki yıl önce sıcak bir temmuz gecesinde yaÅŸananlar ve doksan bin camide gece yarısı okunan selâlara dikkat çekerken; hiç kimse “1725 sokakta” soÄŸuk bir gecenin ayazında yaÅŸananlara deÄŸinemiyor.

…SoÄŸuk bir kış günüydü. Tilki de açtı, ayı da. Dört yol (1725) aÄŸzında bir taşın üstüne oturmuÅŸlardı. Ne yapalım, nasıl yapalım da karnımızı doyurmak için para kazanalım diye düşünüyorlardı. Tilki bir teklifte bulundu: “Bir tarla tutalım. Ekelim biçelim; satalım para kazanalım. Yalnız baÅŸtan anlaÅŸalım. Sen toprağın altındakileri al, ben üstündekileri”. Ayı kabul etti. Kurnaz tilki tarlaya buÄŸday ekti…” Sonunu siz tahmin edin. Kavga çıktı. PaylaÅŸamadılar. Son bir ÅŸans daha verdiler birbirlerine. BuÄŸday hasadından sonra Temmuz ayında ikinci ekim, dikim iÅŸine girdiklerinde tilki ayıya “Bu kez sen toprağın üstündekileri al, ben altındakileri” dedi. Ayı kabul etti; başına ne geleceÄŸini tahmin edemeden. Kurnaz tilki bu kez tarlaya soÄŸan ekti…” Sonunu yine siz tahmin edin. Sonu kavga oldu. Kavgada da tilki kurnazlık etti; sopası uzundu. Ayı itiraz edince uzun sopayı ayıya verdi ama o sırada maÄŸaraya girdi. Bu sefer tilkinin kısa sopası daha etkiliydi. Ve iÅŸte bugünün benzer kavgasının esas nedeni: PaylaÅŸamama. Sonunda kavga Rus Ruletine döndü ve ülkem yanıyor; kurunun yanında yanan yaÅŸların ateÅŸinden. Halbuki bugüne dek Teksas Atışı ile vaziyeti idare etmiÅŸlerdi. Ne oldu, neden oldu, nasıl oldu da pasta artık paylaşılamaz oldu ve tıpkı tilki ile ayı kavgası gibi ortalığı yangın yerine çevirdi ?

Bir gün belki…(hayattan, geçmiÅŸteki günlerden bir teselli ararsan….). İnÅŸallah temel deÄŸerlerimizi yitirmeden kaos eÅŸiÄŸinden sıyrılır ve düze çıkarız. Hani tek adam oldu Bay BaÅŸkan 24 Hazirandan sonra Allah ona 24 canı yitirdiÄŸimiz tren kazasında, seksen milyonun gönlünü kazandıracak bir ÅŸans verdi. Belki (ben de dahil) “diktatör demekten vaz geçmeyenlerin eline bir koz verecek de olsa” bu ÅŸansı kullansaydı umutlarımızı güçlendirirdi. En azından “tek adam, mek adam bak adama nasıl da adam gibi gecikmeden duruma el koydu” derdi yüreÄŸim. Kazadan hemen sonra bir KHK çıkarıp da “tutun kulağından hat sorumlusu devlet memurunu, yakalayıp getirin müteahidini milletin orasına burasına daha fazla koymadan; atın zindana buna onay veren mühendisi” deseydi, “wooow!” derdi dudaklarım. Heyhat ! Bunun yerine ÅŸimdi iki adam var ki yüzlerini gördükçe ipotek altındaki geleceÄŸimden umut kesiyorum. Kimler mi ?

Senelerce senelerce evveldi (https://www.dailymotion.com/video/x163zqy)…Ya da Mine hanımın 2011 deki karşı yazısı ile (https://www.antoloji.com/annabel-lee-siiri/)

Ben Annabel Lee / Hiç kimse düşünmeyecek Poe’dan sonra beni / Kaybolup gidecek mezarımın yeri.

Ve şimdi / Burası kurumuş bir deniz ülkesi

Ben annabel lee / düşlerken kaybolan denizi / Kutsuyorum hepinizi / kıskanarak yüreklerinizdeki sevginizi / vefa yele / sevda sele verildi mi / bakiyesi kaçırırmış melekleri

Bilenler iyi bilir  / son pişmanlık  / kurtarmaz ki düşenleri / perdeyi kapatırken  / utancın morarmış eli / yarının rengi / bugün den belli

Åžairler yaÅŸasa da  / artık yaÅŸayamayacak / haketmedi”

Aslında o kadar da eski deÄŸildi; bizimkinin adı da Annabel Lee deÄŸildi. Bizden biriydi. Suratına bakınca gruba tam uyumlu sıradan biriydi. İkinci sınıf yöneticinin dördüncü sınıf yardımcısıydı. Adam sanılmıştı. Arabın iÅŸlerine mukayyet olsun diye atanmıştı. Derenin taşıyla aÄŸacın kuÅŸunu vuran arap ülkenin en kârlı kuruluÅŸunun (2005 de 2,5 milyar dolar geliri ve onca taşınmaz mal varlığı, tahsil edilmeyi bekleyen alacakları vardı) büyük hissesini satın almıştı. Cebinden beÅŸ kuruÅŸ da çıkmamıştı. Tıpkı Tekel’in satışı gibi. Bankalardan kredi almıştı. Böylece özelleÅŸtirme ile ülkeye doÄŸrudan  döviz girdisi gerçekleÅŸmemiÅŸ bankalar bir oyuna alet edilmiÅŸti. Geçen yıllar içinde arap paraları topladı; cukkayı cepledi ve denir ki altı milyar doları alıp gitti. Hayatın rengi gidince geri neyi kalır ki diye düşünürken (ya da düşünmezken) cambaz uçtu gitti. BeÅŸ milyar dolara yakın borç da bize kaldı. İşte bu oyunu, bu kaybı önleyemeyen zat-ı muhterem ÅŸimdi Bay BaÅŸkanın yardımcısı oldu. Neyin ödülüdür bu atama ? Bilmek, anlamak, kabul etmek zor. Akıl, mantık iÅŸi gelmiyor. Bu iÅŸin bir yanı. Öyle Annabel Lee gibi “seneler seneler önce” deÄŸildi. Sadece iki yıl önceydi. Derdest edildi (özellikle bu sözcük onun için kullanılmaktadır). O gün bugündür dili tutuldu. BoÅŸ gözlerle bakınıp durdu. Zurnacının yanında, felçli adamın yanında konu mankeni olarak boy gösterdi. Makamının hakkını verdi mi; vermedi mi; verdirilmedi mi; alt kattakilerin yeri yurdu deÄŸiÅŸip durdu. Ve ÅŸimdi bu sessiz adam (gemi) özel seçilmiÅŸ olarak ne yapacağını bilmeden salınıp duruyor. Ona baktıkça ASA Trio için seçtiÄŸim “…daÅŸ” tan hangisi ona en çok uyar bilemedim. Üçünü de yazdım: “YandaÅŸ mı; yoldaÅŸ mı; paydaÅŸ mı ?”. Fark eder mi ? Orta oyunundaki onca oyuncu içinde ilk üçünü bugüne uyarladım.  Ve bakın okyanus ötesinden 25 yıllık Kanada ve sonrasında ABD deneyimli Sam’leÅŸmiÅŸ Şükrü neler yazıyor umutlarını benden daha iyi korumaya çalışarak:

“…Okyanus otesinden, duadan baska ne yapabilirim ki ? Duyusum, okuyusuma gore , Halife adayi Hoca’nin Pensylvania’daki  malikanesine  FBI ve CIA  sivrisinek bile yanastirmiyormus. Hoca da Erdogan icin,  “Allah’indan bulsun” diye beddua ediyormus. Seksen kusur milyonluk milletin akibeti yapilan beddua ve  dualara kaldi artik.

Ben iyiyim, vaktimin cogu internet’te okumak ve bahcede cimen kesmek, diktigim fidanlari sulamakla geciyor. Mayis ayindan beri her iki-uc gunde bir  yagan yagmurlara ragmen, topraklar kumlu oldugu icin yagmur suyu derhal alt tabakalara geciyor ve fidanlarin yapraklari da derhal su istiyor.  Geceleri sicaklik 75*F ‘a dusse de gunduz sicakliklari golgede 90*F uzerinde devam ediyor. Bahcem 1800 m2 civarinda.

Gecen hafta Va….a torunumuz Vi…..a’yi  Sarasota sehrine doktora gostermeye getirdi. Bu sehir, Florida’nin Meksika korfezinde, Tampa’ya yakin bir sehir. Ben ise Atlas Okyanusu sahilindeyim. Aradaki mesafe 135 miles civarinda. Key West’e  donus yolunu 3 saat  uzatip Vi….a’yi benim yanima birakti ( Okullar kapali ! )  19 Temmuza kadar benim yanimda kalacak. Yasi su anda 12’yi gecti. Yeni nesiller artik cellik-comak oynamayi, evcilik oynamayi birakmislar, vakitlerini internet oyunlari ile geciriyorlar. Ben zorlamasam, cocuk bahceye bile cikmak istemiyor. Benim evin Okyanusa dogru uc ev otesinde bir tuzlu su goleti var. Icinde 3-4 tane alligator yaninda tilapia, bass ve catfish baliklari varmis. Bazen etrafinda dolasiriz. Evimizin arka bahcesi tel orgu perdeli. Yoksa benim kopekler  (  Ike , Monte` ve Saffy  )  alligatorlara cabuk yem olurlar. Bu alligatorlar senede 1-2 defa sokaga cikiveriyorlar. Bir degnekle korkutursan hemen golete kaciyorlar…………

Ekonomi soforu olarak bir damadin secilmesi , Vahdettin’in Damat Ferit Pasa’yi  sadrazam olarak secmesi seruvenini aklima getirdi. 1918’lerde  ” gole calinan maya tutmadi “.  2018 yillarinda ( bir asir sonra ! )  ayni taktikle  ayni  gole maya tutar mi acaba,   insallah , diyelim.   Selam ve sevgilerimle (On Wednesday, July 11, 2018, 9:12:47 a.m.)

Bu mesaja kapı açan bir önceki adımda:

“…Duaların için teÅŸekkürler. Bizler bu gibi olaylara ÅŸerbetlendik gelen öpüyor giden öpüyor.yazacak çok ÅŸey var ama dediÄŸim gibi alıştık ve kanıksadık. Cahil toplum hepimizi yönlendiriyor ve de idare ediyor. Sen nasılsın günlerin nasıl geçiyor selam ve sevgiler.” demiÅŸ yurttan seslerden birisi (birimiz).  10 Tem 2018 tarihinde 17:05 saatinde, sam kaya <samkaya1@yahoo.com> ÅŸunları yazdı:

Yine de Sam bizden daha umutlu ve dualrın gücüne inanıyor:

“Erdogan ekibinin  kollari sivayip , Turkiye ekonomisine positive bir yon verme cabalari , insallah Damat Ferit Pasa fiasco’suna donmez. Okyanus otesinden,  Tanrilardan dualarim hep sizler icindir. Selam ve sevgilerimle. Sam”

Belki de kaos eÅŸiÄŸi diye gördüğüm bindiÄŸimiz rollercoaster’dır (https://www.youtube.com/watch?v=HbU1It2rP1o) ve dibe vurmadan düze çıkılmayacaktır. Bu saatten sonra tecavüz kaçınılmazsa, keyf almaya çalışmak gerek. SaÄŸlık ve esenlik dileklerimle yolunuz açık ve aydınlık olsun.

Öykücü