Yaşam Büfesinde “Maya (IDE-2018>6x(2+1+3))

“…Hırsızın oğlu hırsız; hakimin oğlu hakim olur…Kalından ince, soysuzdan soylu olmaz…Kamyoncunun oğlu kamyoncu, gazetecinin oğlu gazeteci olur mu ? Olur mu; olur da olmaz da… Ne olduğu ne zaman belli olur ? Şapka ne zaman düşer ? Kel ne zaman görünür ? Ak g*t, kara g*t ne zaman ortaya çıkar ? …Fenotip, genotipin çevre koşullarında şekillenmesidir…Mayanın adı modernleşip DNA oldu. Açılımını söylemek de pek öyle kolay değil: Desoxynükleikasit ki bunun bir “ribo” su vardı, bir de messenger’ı bir zamanlar…Maya demek daha kolaydı… Zamanın birinde bir memlekette asayiş bozulmuş, düzen kalmamıştı; bir kargaşa yaşanıyordu. Oranın padişahı memleketindeki bu durumu düzeltmek, halkın huzur ve sükûnetle yaşamasını sağlamak için ne yapacağını şaşırmıştı. > http://halidoglu.blogcu.com/her-sey-aslina-rucu-eder/185550; Her şey aslına rücu eder (Küllü şey’in yerciu ilâ aslihi    Üç tane veziri vardı; ama onlar da memlekette istikrar ve asayişi temin edecek kararlar almaktan acizdiler. Padişah çaresizlik içinde kıvranıyor, “Bu memleketi düzeltse düzeltse ancak Hızır Aleyhisselâm düzeltir.” diyordu. İyi de Hızır’ı nasıl bulacaktı ? Arayan ne bulur ? Beyin ne ararsa onu bulur. Arayan Mevlasını da bulur b*lasını da… Vazgeç bunlardan. Bunlar akla ziyan ve gözlerini güzelliklere çevir>> ..Ve hemen yanı başımda güzellikler. Takmamalıyım kafama tokadan başka bir şey..”

Ülkem kaos eşiğinde bocalarken C13 den İDE Üçlümüzün verdiği moral (01.07.2018)

Merhaba

Mavili kısımla “Merhaba” arasındaki güzellikler olmasa bu hayat çekilmezdi. C13Plus adına binlerce şükür ve şükran doluyken ülkemdeki arenada gözümün gördüklerine, kulağımın duyduklarına ve aklımın erdiklerine baktığımda kahrolmamak elde değil… Hazımsızlıkla dışa vuran içteki çamurun sıçratmaya çalıştığı “şerefsizliği” hiç sevmedim. İlk anda “yakıştıramadım” demek istedim. Hafif kaldı. Saray yıkandan, apolet sökenden böylesi sözleri yadırgamamak gerektiğini düşündüm. Onun da fenolojisi arenadaki havadan nasibini alıyor ve bir de mayasında varsa ortaya çıkan bu oluyor. Dün Yılmaz’ı okuyunca üzüldüm. Yılmaz üzüldüğü için üzüldüm. Bana göre hak etmediği için üzüldüm. Yılmaz’ın anasına babasına laf uzatanı kurtuluş umudu gördüğüm için hayıflanarak üzüldüm. Bu durumda taşı demirden de olsa Selahattingilleri “sarılacak yılan” olarak görme çizgisine geldiğim için üzüldüm. Gözüm bugün de Yılmaz’ı aradı. İzne çıkmış. İzin nasıl içine sinecek; kamyoncunun oğlunun sözleri kulaklarında çınlamayacak mı ? Yılmaz’ı göremeyince Arif’in içtiği suya takmış olan medyayı garipsedim. Adam sonunda zemzem demiş su içmiş ki daha düne kadar deve sidiğini içirmeye çalışan ülkemin insanları için bu neden takıntı oluyor ki ? Hatta Sözcü için bile. Asıl hedef olması gereken parsel parsel satıp da finansal destek verenler hâla ülkemde elini kolunu sallıyorsa, zaman zaman beyazda boy gösteriyorsa, kahramanlıkları sürüyorsa ve de diğerleri hocayı ziyaret ettikleri kanıtlandığı halde milletin vekili olarak seçiliyorlarsa, bunlarla mücadele eden baş otorite bunları seçilsin diye listeye koyuyorsa Arifin içtiği su neden birilerinin şeyinde oluyor; şeyini şey ettiğimin şeyi  ?

Altmışlı yılların başında taşradan İzmir’e (Zeytinlik/Tepecik’te geçen 29 sene/ 1958-1987) geldiğimizde, elimizde minder ve çiğdem paketiyle (!) yazlık sinema keyfini yaşardık. Altmış iki yıl önce (1956) yapılmış olan ünlü Hint filmi Awara (Avare) nin başlangıç mesajıydı: Hırsızın oğlu hırsız; hakimin oğlu hakim olur. Filmin sonunu ve bu mesajın nasıl sonlandığını boş verin. Film bu mesaj üzerine kurgulanmıştı. Raj Kapoor ve Nargis’in paylaştığı film gişe rekorları kırmıştı. Müziğini şu linkle dinleyebilirsiniz:  https://www.youtube.com/watch?v=U76jYpNdrW4. Bu filmdeki mesaj, Fakülte derslerimden olan “Bitki Islahının Genetik Esasları”nda da çok sevdiğim hocam Prof.Dr.İ.Demir’in öğretileriyle de destekleniyordu. Her canlı mayasındaki hamurla ya da hamurundaki maya ile kendini şekillendiriyordu. Bu şekli çevre koşulları esnetiyordu. Bazen sessizliğin altında yatan öfke gün geliyor kasırgaya dönüyordu. Uysal atın çiftesi pek oluyordu. Ve atın uysallığına güvenen uzun adam düşüyordu. Onu seyrederek keyif alan ince adam da eşeğini yine Bor’a sürerken diğeri düşe kalka Üsküdar’ı bir daha geçiyordu. Biz de aval aval cambazı seyrederken çaresizlikle kahroluyorduk. Bereket hemen yanıbaşımızda “C13″ olarak şükür ve şükran dolu güzelliklerle avunuyorduk. Ya bunlardan mahrum kalsaydık. İşte ne zaman ki “Ya… olmasaydı” sözcükleri yan yana gelirse zihnimin kıvrımlarında yine taşralı olmanın hoyratlığında şu dizeleri düşünürüm. “Uludağ’da karı gördüm, donsuz karı. Sıcacık odamda buz gibi biram…” Belki de bunun adıdır “Cinas Sanatı” ki Keçecizade Fuad Paşa‘ nın şu mısraı ne güzel anlatmış bugün evdeki “dü zen” ile “düzen“i: “Bir evde dü zen olsa düzen olmaz o evde” (buradaki “dü zen” in “iki hanım” demek olduğunu düşünün ve buna göre bugün CHP içindeki kavganın önemini ve sonucunu “düzen/düzülen” tarafları için hayal edin). Ne yapmalı ?

Dikkatli olmalı. Kalından ince olmayacağı; soysuzdan soylu çıkmayacağı unutulmamalıdır. Ülke elden gidiyor. Alanlar, meydanlar büyüse de ekonomik krizlerde uçakların inmeyeceğini, beton binaların yenmeyeceğini, kanallardan geçmeyeceklerini, köprülerin ayakları kadar kazıkların acıtacağını ve taşın sert olup ateşin yakacağını öğrenmek için, cehennemi anlamak için test edilmeyeceğini ve bu kaos eşiğinden çıkmak için, uçurumun kenarından kurtulmak için ve yeniden cenneti görmek için önce ilk şartın ne olduğunu unutmamak gerek. Hep söylerim, “herkes cennete gitmek ister ama kimse….mek istemez”. Halbuki cennete gitmenin ilk şartıdır  .. mek. Çocuklarımıza daha iyi bir gelecek bırakmak için, yakın çevremde yaşadığım güzelliklerin benzerlerini tüm çocuklar yaşasın diye, şükür ve şükran için bugün ruhumu karartan yazıma tam tersi silkinip de bir moral aşılamak için IDE’yi ekledim. İDE nedir ? İDE’nin yanındaki rakamlar ne ifade etmektedir ?

Biz Copcular toplam 13 bireyiz ve tek bir aileyiz. Bütünüz; bütünleşikiz. Binlerce şükürle dilime ve gönlüme yerleştirdiğim güzellikler doluyuz. Bizim “Y Kuşağımız“ın en genç üyeleridir IDE Üçlüsü, “İrem / Duru / Eren” dir. Bu yıl (2018) İDE Üçlüsü eğitim yıllarında birer basamak yükseldiler. Her üçünün de mezuniyetlerinde keyifle, gururla bulunduk. Eren, İzmir Atatürk Lisesini (İAL) bitirip Üniversite sınavlarına girdi. Copcuların İAL den mezun olan; X (Mustafa) ve Y Kuşağından (Ümit ve Eray) sonra en yüksek puanlı Z Kuşağımızın temsilcisidir Eren (18 yaş > 3×6). Sınavdan hemen sonra babası (oğlum Prof.Dr.Eray) “Nereye gitmek istersin stres atmak için ?” diye sorunca Eren “Amcamlarıma, Kerem Amcama” demiş. Çok sevindik. Bu buluşma diğer bazı kutlamaları da eylemleştirdi. Keremgiller hepimizi (Barış ABD’de Silikon Vadisinde olduğu için şimdilik gelemedi. İnşallah bu hafta sonu daha kapsamlı yapacağımız kutlamada bizimle olacak) Seyir Tepeleri’nde mükemmel ağırladılar. İrem artık tam bir genç kızımız oldu (yaş 12 > 2×6). Duru en afacanımız; kırık koluyla bize DJ lik yaptı. O da öğrenme ve ustalık yolculuğunda altı yılın (6 > 1×6) becerilerini gönlünce sundu. İşte bizim İDE’mizin 2018 yılında yaşattıkları güzelliklerdeki rakamların sırrı: Yaşam Büfesinde sıraya girme gayretlerinde İrem (2×6), Duru (1×6) ve Eren (3×6) ile bize gün dönümlerini yaşatıyorlar. Daha ne ister insan ? Binlerce şükür. Bunlar bizim “maya”mızın bizim DNA’larımızın sevgi, saygı, hoşgörü ve asıl önemlisi dürüstlüğün mutlak olduğu koşullarında sahip olduğumuz eşsiz değerler.

Ülkemin arenasında benzer güzellikleri tüm çocuklar için dilerken kurtuluşa uzanan yolumuzun açık ve aydınlık olması için artarak dua ediyorum. Sağlıcakla kalın.

Öykücü