Yaşam Büfesinde “Duble S’ler”

“…Temel’in düşen uçaktaki sözlerini mi ( düşerse düşsün babamın uçağı mı ?) yoksa namazın sonunda başını sağa ve sola çevirerek verdiği selamın ne anlama geldiğini öğrendikten sonra artık sol omuzdaki meleğe selam vermeyişini mi yazarak yazıma giriş yapmaya karar veremedim. Birkaç gündür selimin aklının tümüyle yitirilip de kaos eşiğinden kaosa geçmeye, uçurumun kenarından atlamaya bu kadar hevesli yalakaları görünce yüreğimin ta derinlerinde kor gibi bir ateşle yandığımı hissettiğim için kahroluyorum…”

(Uysa da uymasa da buraya bir film koymaya çalışacağım daha sonra)

Merhaba

Aynı harfin (S) karelenerek yan yana gelişinde (SS) bir kusur, bir hata yok. Yan yana duruşların kendi seslerinde de iyilik ya da kötülük yok. İyi ya da kötü olan yan yana duran iki harfi gören gözlerde. İyiler için, doğrular için, gerçek için yeni ufuklara gereksinim yok; yeni gözlere ihtiyaç var. Gönlün aynası olan gözlerdeki kin ve nefreti yok edecek sevgiye gerek var. Çirkinlikler yaban otları gibi kapladı her yanı ve iyiliklere, güzelliklere yer kalmadı ülkemde de gönüllerde de. Üçü (BEK Trio) de birbirinden hain; üçü de kişisel hırslarının, doymayan aç gözlülüklerinin etkisinde. Biri defalarca kanıtlanmış başarısızlıklarına, sağa sola yalpalayarak başarısızlıklarını sürekli ve kalıcı kılan basiretsizliklerine rağmen hâlâ utanmadan, sıkılmadan yerinde oturuyor. Çevresi, avanesi de aynı başarısızlıklarla kişisel yerlerini korudukları için karşı çıkmıyorlar. Onların ne iktidar olma hevesleri, heyecanları, hedefleri var; ne de bunu yapabilecek beceri ve ekipleri. Jim Amcanın dört metaforundan (Yumurta, Volan, Otobüs, Kirpi) biri olan volana el atıp da ilk ivmeyi kazandıran İnce’nin gücü, nefesi, hevesi, heyecanı sürerse, çarkın dişleri onu da parçalayıp “lanet olsun” diyerek dışlamazsa ve asıl önemlisi ülkem bu değişime kadar ayakta kalırsa, belki bir gün “teyzem dayım; halam amcam olur“. Bunun için de BEK Üçlüsü karşısında sadrazamın sol tarafı, altı okka olmalı ki hep anımsadığım 1998 Mayısında Afyon’da termal bir otelin bahçesinde “Sahte Liderliğin Ötesinde” başlıklı bir kitabı okurken aklıma takılan iki İngilizce sözcüğü burada yine yazmak istiyorum. Kitabın yazarı Ken Sheldon ve diyor ki “...Eğer temelde sahteyseniz, başarınızı sürekli kılamazsınız… Kusursuzluğun yaptığınız işte değil, kendinizde olduğunu; bunun bir düşünce biçimi olduğunu gösteriyor…” 

İşte o kitabın bir yerindeki şu açıklama aklımdan hiç çıkmıyor. İngilizcede “testıfy/tanıklık etmek; kanıtlamak, ispat etmek; ifade vermek ” sözcüğünün kökü “testis” miş…! Demek ki bunca işi yapan, bunca geniş anlamlı sözcük için kök olarak böylesi fonksiyonel bir yardımcı organdan yola çıkılmış vakti zamanında. Peki testis neyin tanıklığını yapmaktadır ? Demek ki “testis’ten testify’a uzanan gelişme sürecinde” testisin tanıklık ettiği eylem (ki altı gün önce hepimiz yaşadık) gerekiyormuş ki kurtuluşa erelim. Bence “Duble S’ler“in yıkıcı olanlarının etkisi altında gelişmeyi ummak züğürt tesellisi ve umutsuz vak’a; gel de enseyi karartma ! Rifat bey bile enseyi karartmaya başlamış. “Çeşme Güneşi” nin 375 nci sayısında (29.06.2018) yazısına aldığı Temel fıkrası ne kadar anlamlı:

“…Temel budist olmaya karar vermiş. Temel’i Konfüçyüs’ün karşısına çıkarmışlar.  Konfüçyüs ilk ders olarak “Kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi sakın başkasına yapma” demiş. Temel’in gözleri fal taşı gibi açılmış ve şaşkınlık içinde haykırmış “Ne yani şimdi ben Fadime’yi beceremeyecek miyim ?”. Konfüçyüs oturduğu yerden ayağa fırlamış ve adamlarına bağırmış: “Atın şunu dışarı. Bin yıllık felsefenin içine etti bu herif…” Kim etmedi ki ? Hepsi. Başta BEK Üçlüsü ve Sarayın Soytarıları.

Yetmiş dörde az kalan yaşam gölündeki çırpınışlarımda aklımda kalan, belleğimde yer alan “Duble S’ler“i düşündüm dün deniz kenarında çevre temizliği yaparken. Bunları iki gruba ayırdım:

1.Yıkıcı “Duble S’ler”

2.Yapıcı “Duble S’ler”

Yıkıcılığı kesin olan “Duble S’ler” vardı (Nazi Almanyası gibi); yapıcı gibi görünüp de kurucularının hırsızlıkları, hainlikleri, yüzsüzlükleri nedeniyle çoklukla yıkıcılığa dönüşen “Duble S’ler” vardı anılarımda.

1.1.Nazi Almanyasında “Koruma Timi” olan “Duble S’ler” için internet bilgilerine baktığımda:

“…SS, açılımı Schutzstaffel olan Türkçe: koruma timi anlamına gelen ve önceleri Hitler’in kişisel muhafızlığını yapmak üzere kurulan birliklerin adıdır. İlk kurulduğunda, polis görevi yapan silahlı parti militanlarından oluşan SS ‘ler, Toplama kampları kurulup, Himmler tarafından bunların yönetiminden SS’i sorumlu tutulunca iki ana gruba ayrıldı.

Bunların ilki, Waffen-SS türkçesiyle “Silahlı SS” örgütüydü, bu örgüt artık askerî bir yapı almıştı. Ordudan geçmiş subaylar tarafından yönetiliyordu. 1942 yılından sonra askerlik yükümlüsü gençler de burada görev yapmaya başladığı için “parti muhafızı” vasfını kaybetti, normal birliklerden bir farkı kalmadı.

Diğer bölüm ise, Allgemeine SS (“Genel SS”). Bu örgüt bir çeşit polis görevi yaptı. SS’lerin soykırım suçu işledikleri iddia edilen bölümü Allgemeine SS’dir. Bunların subayları genelde ordu kökenli değildi…”

Bunları okuyunca hem 15 Temmuz sonrasında suçlu/suçsuz yoldaki gariban askerin başını kesen belki de güdümlü cellatları anımsadım tiksinerek ve ürpererek; hem de 24 Haziran sonrası kadın/erkek, başı açık/bağlı ellerinde silahlarla ateş eden insanlıktan çıkmış mahlukları gördüm bugünden ve yarından korkarak. Yetmedi. Çok geçmedi. “Takla at bakalım” ile başlayıp da “Şeyimde değil” ile testis/testify yolunda somutlaşan bayalığıktan midem bulanırken yeni bir soysuz “Duble S’ler” i yaşadım duyduklarıma inanmakta güçlük çekerek.

1.2.Dalaveracı organizatörlerin kurdukları “Duble S’ler”

Ülkemdeki kooperatifçiliğin genel görüntüsü bana hep bunu anımsatır. Taşımacılık kooperatifidir ve araçların üstüne yazarlar “SS/Sınırlı Sorumlu”. Ya da garibanların paralarını toplarlar Jet Fadıl gibi ev sözü verirler ve aslında sorumlulukları sınırlıdır. Hangi sorumluluk ? Hangi sınır ? Başarma sorumluluğu sınırlıdır da çalma, çırpma, cebini doldurma, köşeyi dönme sorumlulukları kendileri için sınır tanımaz. Şirketlerdeki “limited” yapı gibidir. “Battım; battık abicim” der ve ne konkordotosundan ne de iflasından sana dişe dokunur bir fayda gelmez. Yine de umuttur. Bir yenisi bu kez “Çiftlik” açar gider ona kapılanırsın. Et gelecek, süt gelecek dersin adam Şili’ye kaçar. Onu ülke sınırları bile yeterince sınırlı yapmaz. Tosunun sorumluluğundan ders almazsın; biz İzmir’de senin şehrindeki fabrikanın satılışına tepki gösterirken sen yine de sana bunu yapanı iktidara taşımak için %75 kabul oyu verirsin. Eskilerin sözü olan “döv gavuru dostun olsun” sözü tam burada aklıma gelse de buraya pek uymaz ki. Uysa da yazdım; uymasa da yazdım. Daha önce yazdığım kısa fıkrayı tekrar yazayım:

“Hoca eşeğine odun yüklemiş ve satmak için pazara giderken terzinin önünden geçiyormuş. Terzi hocaya “Hoca eşeğindekiler ne?” demiş Hoca “odun” deyince “Ben sana kodum” demiş terzi. Hoca ya sabır çekip yoluna devam etmiş. Odunlarını satıp da köyüne dönerken yine aynı terzinin önünden geçiyormuş. Terziye sormuş “Elindeki ne ?” . Terzi “Makas” deyince “Ben sana kodum” demiş. Terzi gülmüş “Uymadı ki !”. Hoca gayet sakin “Uysa da kodum, uymasa da kodum” diyerek yoluna devam etmiş”

İster AA ajansı olsun, ister medyanın çoğunluğu olsun, ister YSK olsun onların “Duble S’ler”in de “Sınırlı Sorumluluk” var olsa da gerçeğe uysa da kodular, uymasa da kodular. Bu noktaya varınca sonuç, hem stajyer meleğe “Hiç bir şey göründüğü gibi değildir” diyen Azrailin sözleri; hem de  kendini teselli etmeye gelenlere “henüz iyi mi kötü mü demek için, karar vermek için erken” diyen atı kaybolan adamın sözleri olsun kulaklarımda çınlıyor ve kendimi avutmaya çalışıyorum, hain “Duble S’ler”in ses ve görüntüsünden sıyrılmak için. Heyhat !

1.3.Modern Cambazların “Duble S’ler”i (Sarayın Soytarısı):

Yalakalıkta sınır tanımıyorlar. Omurgasızlar. Sırıtmaktan utanmıyorlar. Kimisi “Hadi bi takla at bakayım” diyorlar; kimisi cephanelik patlamasında şehit düşen askerin üzüntüsü altında şehrin sucuklarıyla poz vermekten gocunmuyorlar. Kalitenin bu denli düştüğü ortamda kimisi de “Şeyini şey ettiğimin şeyi” diyerek sözde dillerini kirlilikten korumaya çalışırken ruhlarındaki pisliği akıtıyorlar. Bu da yetmiyor; pazardaki yangını soğan ve patates gibi iki temel gıdadaki artışı, hem de tam seçim öncesindeki akıl almaz yükselişi boyunlarındaki kravatla, laci takımlarıyla anlamsız gülüşle “anlamakta zorluk çekiyorlar“; çünkü bir kaç önce kendileri itiraf ettikleri gibi “Şeyimde değil” nedeniyle anlamıyorlar. Biz lisede, taşranın tozlu yollarında şekillenen akıl yapımızla “anlamadım” dedi mi arkadaşımız “anlamazsın tabii; çünkü sabunluydu” derdik (anlayanlardan özür diliyorum. Bazen yetmişinden sonra bile sabır sınırlarımı aşıyorum. Bu da bir başka “Duble S’ler” den biri: Sabır Sınırı). Bir diğer yandaşı da “Ben pazardan 2 liraya aldım. Sizin 7 liraya aldığınız yer demek ki sosyete pazarıymış” demek angutluğunu gösteriyor ki Fatih’in dediği gibi “aklımızla alay ediyorlar“. Nereye kadar ?

1.4.Kabile Kabayasının “Duble S’leri” (Sarayın Soysuzu) :

Sözünün önünü ardını düşünmeyen, en sorumlu yerde otururken kendini hâlâ gençlik kollarındaki militan sanan; Pirus Zaferi bile olsa hedefe ulaştıktan sonra kucaklamak yerine daha da körükleyip kuyruk acısını en zararlı biçimde ifade eden bahçeli sarayın sorsuzu gerçekten de bizi eşikten kaosa sürüklemek, kenarında durduğumuz uçurumdan aşağı mı itmek istiyor ? Bu görüntü, bu davranış, bu sözler anlamlı gelmiyor, mantıklı gelmiyor; akıllı işi gelmiyor. Ben mi yapılmak isteneni anlamıyorum ? Ben mi Cumhur beraberliğinin kritik kırılma noktası yerine bütünleyici etkisinin sağladığı cahil cesaretini göremiyorum ? Görelim Mevlam neyler neylerse güzel eyler.

2.Yapıcı “Duble S’ler”

2.1Beceriyi yetkinliği çeviren “TC” nin “Duble S’leri”

2.2. Başarı Formülümdeki “10S” in Beş Çift, “Duble S’leri”

konusunu bir başka yazımda ele almak üzere sağlık ve esenlik dileklerimle; Z Kuşağını kaygılandıran bu koşullar altında Üniversite sınavına giren torunum sevgili Eren’e daha güzel, daha umutlu, daha huzurlu bir dünya bırakabilmek için başarıları için, hak edilmiş ve hayırlı olacak olan kazanımları için daha çok dua ediyorum.

Öykücü