Yaşam Büfesinde “Büyü(mek)”

“…Genel olarak büyü, yaptığınız şeyi sevmek ve bunu göstermektir (İşte “Onüçüncü Copcu, Duru’nun büyüsü budur).Amacım her gün sıkça sorulan bir soruyu kapsamlı biçimde cevaplandırmaktır: Başarılı insanları diğerlerinden farklı kılan nedir ? (Şeytan tüyü).  Cevabım kısa ve hep aynıdır: Gerçekten başarılı insanlar (Tarzları ve öyküleriyle 10S e ulaşanlar) . Zamanlarının çoğunu kendilerine anında mutluluk ve anlam sunan etkinliklerle geçirir (KIZ Üçlüsü Fransa-İtalya’dayken evimize neşe katan Duru’lu günlerin dolu dolu geçmesi gibi. Ta ki… en uzun güne kadar). Gerçekten başarılı insanların büyüsü vardır. Sonra da şunu eklerim: Mutluluk ve anlamı kendisi için tanımlayabilecek tek insan sizsiniz (Dışta arama, çözüm, mutluluk, büyü senin içinde; yeni ufuklara değil yeni gözlere/bakışlara ihtiyaç var: https://www.youtube.com/watch?v=0El-N7He3fk!İşte bütün mesele: Olmak ya da olmamak (MOJO)…”

Duru’lu Çeşme günleri ve “En uzun günün anısı” (21.06.2018)

Merhaba

Bir haftadır bilgisayarımı açmadım. Ali’den istediklerim vardı; gelen yanıtı cepten gördüm. Bekledim. Beklerken “Dinleme(me)k” başlıklı bir yazıya başladım. On yıl önceki Power’ın eki olan HBR makale özetlerinden özenle sakladığım bir yazıyı çerçeve yaptım. Yazının sonlarına doğru bir haber aldım. Duru birgün önce bize geliyordu. Wooow ! Çok sevindik. Hemen Urla’ya doğru yola koyulduk. Pazartesiden Perşembeye evde, sahilde, marinada, Ümitgillerde, DEV Üçlüsü beraberliğinde (Duru/Eray/Verda) şişe devirmece vb oyunlarla keyif aldık; mutlu olduk. Mutluluğu gördük. Abidin olsa Duru ile mutluluğun resmini çizerdi. Ta ki en uzun güne kadar. Söz vermiştim: “Gözüm üzerinde” demiştim. Gözüm hep üzerindeydi. Ancak gözümün önündeki düşme anında ve hemen yanımda elimi uzatıp da tutamadım. Parktaydık. Duvar genişti. Duvar yüksek değildi. Zemin yumuşaktı. Duru düştü ve sağ dirseğinde kırık oluştu(ğunu öğrendik). Her zaman olduğu gibi sağlık limanımız Eray’a sarıldık. Ahmet hoca ve ekibi çok şükür kısa sürede, acısız (bir de Duru’ya sormalı) bir operasyonla bizi rahatlattı. Duru’nun büyüsü var. Buna “tılsım” demek daha doğru olacak. “Büyü” ya da “Tılsım” sekiz yıl önce (Ekim 2010 da “İş Kitapları Özetleri Serisi”nden kitaplığıma girmiş). O tarihte ABG da ikinci yılımdı; ilişkilerim olgunluğu aşmak üzereydi. Aile şirketindeki gelişme(me)lere imreniyordum. Patron etkisine rağmen, patronun sessiz görüntüsüne karşın, açılımların kimi zaman açmazlara dönüşünde açıkların ekipçe karşılanmasından dersler, öyküler çıkarıyordum. İşte o günlerde Dr.Goldsmith’in “Büyü: Nasıl edinilir ? Nasıl korunur ? Kaybedildiğinde nasıl geri alınır ?” isimli kitabının özetinin üzerine ne çok not düşmüşüm. Bu konuda yine o tarihlerde blogumda bir yazı yazdığımı da anımsıyorum (http://www.marshallgoldsmith.com/wp-content/uploads/2017/01/Mojo-Survey-ApI-II.pdf).

Dr.Goldsmith’in kitabından kısa bir alıntı ile yazımın ana konusu olan “Duru/Düşmek>Düşe kalka büyümek > Copcularda düşme öyküleri” nden mesajlara yer verip bu kez kısa keseyim. Çünkü yarın “Kader Günü” ve aklımı mührü doğru yere vurmanın ötesinde bir yere toparlamakta zorluk çekiyorum. Dr.Goldsmith diyor ki:

…Büyü, amaçlı bir şey yaptığınızda ortaya çıkar. Gerçekten gurur duyduğunuz, üstün bir performans (!) ortaya koyduğunuzda hissettiğinizdir (Çok güzel de en uzun günün gecesi neden uykusuz geçiyordu o zaman …).Büyü, şu an yapmakta olduğunuz şeyle ilgili içimizden başlayıp dışımıza yayılan olumlu bir ruhtur. Büyümüz, yaptığımız işle ilgili olumlu duygular içimizden çıkıp diğerlerine de malum olduğunda görünür hale gelir…Bunun için 4 özelliği bir araya getirmeli, büyütmeli, geliştirmeli ve korumalıyız :

1.Kişisel kimliğimizi ve şahsi imajımızı geliştirmeliyiz;

2.Yakın başarılarımızı etkili kılmalıyız;

3.Diğerleri nezdindeki namımızı iyileştirmeliyiz (16 yılda nelerin nasıl yapılamayacağını gördükten sonra daha kolay değil mi ?);

4.Hissettiğimiz kabullenme düzeyi için kendimizi sorgulamalıyız (kendinizi nasıl sorgularsınız ?)…” Bu kadar yetsin. Çünkü bugün ben dördünün de Millet İttifakındaki İnce’de (ve diğer ikisinde de / Meral ve Temel) görüyorum. Bu büyüden umutlanıyorum. Biraz daha gayret; az kaldı. İnşallah TAMAM.

Şimdi gelelim Soma’nın arnavut kaldırımlı yokuş sokağının üst doğu köşesindeki Ahmet Ağanın yıkık dökük evinin önündeki su yalağına düşmüş olan çocuğa ne olduğuna (ellili yılların ilk yarısında). Çok yaramaz bir çocuktu. Hani eskilerin dediği gibi “kuyruğu b*klu mis Ali” türünden her şeye bulaşan yerinde duramayan, ağaçları dallarının uçlarından tırmanan zayıf, kara kuru, çelimsiz bir çocuktu Musto Dede o zamanlar (66 yıl geçmiş aradan). Şikayet etmeye hakkı yoktu. Allah korumuştu. Çocukluğunda kollarında, dizlerinde yara, bere hiç eksik olmadı ama çok şükür bugünlere kalıcı bir hasarı olmadı (birileri “gel sen ne çektiğimi bir de bana sor” der mi ? bilmiyorum). Düştüğünü eve bile söylemezdi. Sızlanmazdı. Çünkü; kendi düşmüştü. “Kendi düşen ağlamaz” sözü ya gerçekten doğruydu ya da beynimize kazımışlardı. Bu sözü bir kaç kez duydum. Biri yetmişli yılların başlarında Hatay/Çeşme durağında FK Ford münibüsten inmeye çalışan kadının düşmesinden hemen sonraydı. FK Ford minibüsleri bilir misiniz ? Tavanları alçak, tabanları çok yüksekti. Hele ayakta binmek zorunda kalmışsan dik açıyla dururdun ve kamburun çıkardı. İşte o minibüslerden birindeydi. Bir düşüşe tanık oldum. Adam indi. Arkasından inmeye çalışan karısının ayağı marşpiyede ucu kalkmış olan alüminyum eşiğe takıldı ve kadın yere karpuz gibi kapaklandı. Adam şoföre dik dik baktı. Şoför sesini yükseltti: “Ne bakıyon lan; kendi düştü” dedi. Adam karısıyla meşgul olduğu için ve şoför de minibüsü sürüp gittiği için tartışma büyümedi. İkincisini de en uzun günün ertesi günü Duru’dan duyduk. İki gün üst üste İzmir/Hastane gidişleri ve olası operasyon korkusu ile sararıp solduk (daha doğrusu ben çöktüm. Bir ara Selway yokuşunda başımın döndüğünü hissedip arabayı kenara çekip bir su içtim). Her şey iyiydi. Gözümün önündeydi. Ancak “büyü” bozulmuştu. İşte o ruh halimi gören Duru hepimizden daha metindi; dayanıklıydı. Neşesini hiç bozmadı ve “Neden bu kadar üzülüyorsunuz ? Neden  suçlanıyorsunuz ( o aslında neden suçlu arıyorsunuz dedi de ben ne demek istediğini yazdım) Ben kendim düştüm” Duru, Pınar’ın da her zaman dediği gibi “farklı bir çocuk”. Yetişmek, baş etmek zor. Enerji çok yüksek. Allah her türlü kazadan, beladan korusun. Sadece Duru’yu mu ? Önce ABİDE’mizi ve sonra tüm çocukları.

Yazımı burada keseyim ve kireç çukuruna düşen C3 ün; düldülle merdivenlerden düşen ve çok geçmeden Güzelyalı’da parkta kaydıraktan geriye düşen C5 in öykülerini bir başka yazıma bırakayım.

Sağlık ve esenlik dileklerimle, yarın ülkem için yeni bir “Büyü/Tılsım” oluşturabilmemiz için dualar ediyorum.

Öykücü