Mustafa COPCU » Blog Archive » YaÅŸam Büfesinde “Sıkıldık* ama/ve…”

YaÅŸam Büfesinde “Sıkıldık* ama/ve…”

“…Azrail yanına stajyer meleÄŸini de alıp yeryüzüne iner. Önce bir zenginin evine uÄŸrar. “Biz Tanrı misafiriyiz; bu gece sizde konaklamak istiyoruz” der. Zengin yüz vermez. Önlerine kuru bir ekmekle bir tas su kor ve onları yerde, kuru tahtada yatırır. Ertesi sabah Azrail yola çıkmadan yerde gördüğü kırık tahtayı onarır. Stajyer melek bunu görür ve bir anlam veremez. Ertesi akÅŸam fakir, yaÅŸlı bir karı kocanın evine misafir olurlar. YaÅŸlı çift ne yapacağını bilemez. Ellerindeki bir tas yoÄŸurda iki yumurta kırıp çılbır yapıp misafirlerine ikram ederler ve evlerindeki tek yatak olan kendi yataklarını onlara verirler. Ertesi sabah ayrılırken Azrail yaÅŸlı çiftin tek geçim kaynağı olan ineklerinin canını alıp evden ayrılır. Stajyer melek bunu da görür ve dayanamaz ve sorar: “Efendim” der “Anlamakta zorluk çekiyorum; bize kötü davranan zengin adamın tabanındaki tahtayı onardın; bıraksaydın da o tahta kırılıp adam aÅŸağı düşsün ve ölsün. Neden müdahale ettin ? Ya fakirler için yaptığın ?” diye sözlerini biraz hayret biraz da kızgınlıkla sürdürür: “YaÅŸlılar bize her ÅŸeylerini verdi. İnekleri tek varlıklarıydı. Neden ineÄŸin canını aldın ?“. Azrail şöyle cevap verir:….”

(Yayımladıktan hemen sonra filmi uygun görmedim ve kaldırdım. Hoş görüle)

Sallanan anneler arasında şaşkın kalan ikizlerin bakışı tıpkı benim seçim sonrası şaşkınlığım gibi

Merhaba

Azrail’in cevabını yazmayacağım. Çok bilinen bir fıkradır. Daha önce blogumdaki bir yazımda kullandım. Bu öyküde “kıssadan hisse” diÄŸer bir deyiÅŸle çıkarılacak ders: Hiç bir ÅŸey göründüğü gibi deÄŸildir. Bu fıkra bana aynı zamanda Brütüs’ün Sezar’a söylediÄŸi son sözleri de anımsatır: “Hiç bir dost göründüğü kadar gerçek dost deÄŸildir Sezar” demiÅŸtir Brütüs. Yazımın giriÅŸindeki mavili anlatımın ana fikri de “Hiç bir ÅŸey göründüğü gibi deÄŸildir”. Neden bugün ve bu mesaj ?

“Sıkıldık ama/ve…>Zorluklar”

Eski tas eski hamam; yorgun da olsa da iki tellak da usta ve umarım önlerindeki uzun dönem için artık hidayete ermiÅŸlerdir. Dörtlüyü kendimce sıralayınca “İDEA” sözcüğüne ulaÅŸtım. O ya da bu seçim sonrası yaÅŸanacak sıkıntılar için fark etmezdi bence. Aklın yolu birse ve gelir gideri karşılamıyorsa, saraylar bahçeler iÅŸe yaramıyorsa, satılacak fabrika kalmamışsa, borç verecek tüccarların bize güveni kalmamışsa, lobiler çoÄŸalmış ve bunlara bir de espri de olsa soÄŸan ve patates de eklenmiÅŸse, kızgın padiÅŸahın cezası karşısında gülmeye devam eden adam “geriden gelen patlıcancının halini hayal ederek” kendi durumunun vehametini anlamıyorsa Yılmaz’ın dediÄŸi gibi sazı soksan az. Ben hemen gidip aracımın deposunu doldurayım. Bu frenlenmiÅŸ artışlar akÅŸama kalmaz serbest kalır ve mazot 5,72 de durmaz. Ne deÄŸiÅŸir ? Sadece bir depoda kurtaracağım üç beÅŸ lira. DeÄŸer mi ?

“Sıkıldık ama/ve…>Dönüştürmedik”

DeÄŸiÅŸim zordur. Çünkü insan beyninde “Rasyonel Akıl (RA)” -ki uzun vadeli geri dönüşleri sever (lokumunu erken yemez)-ile “Duygusal Akıl (DA)” -ki anlık ödüllerden hoÅŸlanır (hemen karnı doysun ister)- arasında daima bir gerilim vardır. Bir ÅŸeyleri deÄŸiÅŸtirmek için, dönüştürmek için beyninizin her iki yönüne de, her iki akla da ilginç gelecek bir yol bulmalısınız. IDEAgillerin benzer, rutin, ilginç olmayan söylemlerinde bu yoktu (“E” hariç). O, hem kırda yuvarlanmayı ve hem de kahvede keklemeyi her iki aklın ortak alanında buluÅŸturdu. Bu konuya dalınca sekiz yıl önce Ekim ayında kitaplığımda yer bulan Heath KardeÅŸlerin “Dönüştürme” isimli kitabının özeti girdi ilgi alanıma. Diyorlar ki;

*RA: Genellikle deÄŸiÅŸimi sever ve onu iyi anlar.

*DA: Değişimle mücadele eder; çünkü aynı kalmak çok kolaydır. Bu durumda ne yapmalı ?

1.RA’ı devreye sokun ve olması gereken için kristal berraklığında bir yön verin (kırda yuvarlanmak ve kahvede keklemek gibi);

2.DA’ı motive edin; bir kez deÄŸiÅŸtiÄŸinde ne hissedeceÄŸine dair bir tat duygusu oluÅŸturun (kırda yuvarlanmak ve kahvede keklemek gibi) ve

3.Önünüzdeki yolu detaylı olarak tasarlayın; çevrenizin istediğiniz değişimi kolaylaştırmasını sağlayın (kırda yuvarlanmak ve kahvede keklemek gibi)

ve onlar bunu yaptılar. Biz dönüştüremedik. Man adasından kafalanan milyon dolarlarla mankafa edecek bir dönüşüm ivmesi oluÅŸturamadık. Ya yarınlarda…!

“Sıkıldık ama/ve…>Keyifler” 

Onsekiz yıl önce de ajandalarımdaki notlarımda en çok yer bulan ifade “Bugünlerde hiç keyfim yok” idi. Bugün de öyle. O yıllarda bu notu yazdıktan kısa bir süre sonra by-pass olmuÅŸtum. Åžimdilerde by-pass bile deÄŸil keyfimi kaçıran. Sabah erkenden kendimi yollara vurdum. Gece uyku tutmadı. Ne soÄŸanın yedi liralık fiyatı, ne doların beÅŸ liraya ulaÅŸma gayreti ne de %20 leri aÅŸan faizin derde deva olmadığını görmemin umutsuzlukları cumhura yansımadı; milleti iteklemedi ve yine aynı ÅŸey oldu. Saray ÅŸimdi bahçeli ve donuk gözler, asık suratlar yine bizim kaderimiz. Nereye kadar ? Biz kurtuluÅŸu görecek miyiz ? Çocuklarımız için, ülkem için kurtuluÅŸ olacak mı ? Bilmiyorum. Hiç keyfim yok gerçekten.

“Sıkıldık ama/ve…>MUHTEREMS”

Umutvar oyuncular devre dışı kaldı. Muhteremler artık saha dışında. Kemal, İnce’den kurtuldu (demek istemese de yorgun gönlüm). Temel’i sevmiÅŸtim gider ayak. Meral için “Vah be ! Erkek kadınmış” dedi umutlarım dün akÅŸama kadar. Selahattin sevimli delikanlıydı (!). İşte bunlar aklımda “MUHTEREMS” sözcüğünü yapılandırdı. İnce’nin “MUH”u; Temel’in “TE” si; Meral’in hanım olduÄŸu için tersten “REM” i ve Selahattin’in “S” beni “Muhteremler=MUHTEREMS” olarak yorgun yüreÄŸimin arka bahçesinde tarihe gömdü. Tekrar filizlenip bir iÅŸe yararlar mı ? Bilmiyorum.

“Sıkıldık ama/ve…>Utanmaz Adam

Internette “Utanmaz Adam” yazınca ilk karşıma çıkanın OÄŸuz Aral’ın “Gırgır”daki ünlü karakterinin olacağını umuyordum ama öyle olmadı ve ilk sıradaki bilginin ilk paragrafında ÅŸunlar yazılıydı:

“…Türkiye’nin, “batılılaşırken” Avrupa kültüründen ne kadar besleneceÄŸi ve Avrupai tarzın gündelik hayata uyarlanmasında sınırın nerede çizilmesi gerektiÄŸi, yıllardır tartışılan bir konu. Sanat, ahlak, aile, ticaret gibi konulara getirilen yeni yorumların toplumun tüm kesimlerince aynı ÅŸekilde anlaşılması beklenemezdi şüphesiz. Bu nedenle sanatı ahlaksızlıktan, ticareti sadece fırsatçılıktan ibaret sayanlar da oldu….”

Bu kısa anlatım Hüseyin Rahmi Gürğınar!ın “Utanmaz Adam” isimli kitabının tanıtım sözcükleri ki “sınırın nerede çizilmesi” ilgi alanımda kendine yer buldu. Halbuki amacım “Valla nasıl oldu ben de anlayamadım !” diye ÅŸaÅŸkınlığını ifade eden bakanı yadırgayan zihnime dur diyebilmekti. Bu sözleri duyunca “Abicim seni neyi anladın ki !”. Dünkü yazısında Ege Bey bile “Öküzün nereye sıçtığını” köşesine konu yaparken konunun sorumlusu olan bakan daha birkaç gün önce “Åžeyimde deÄŸil!” diyebiliyordu ki “Åžeyinde olmazsa anlayamazsın ki …” dedi yüreÄŸim sızlanarak. BoÅŸuna sızlamış yüreÄŸim; çünkü bin lira seçim rüşvetini alınca yaÅŸlı kesim soÄŸanın yedi liralık acısını hissedemedi ve gidip mührü kuÅŸa bastı. Böylece tüketici desteÄŸi saÄŸlandı. Oldu mu sana +2 puan. Yetmedi. SoÄŸan ve patatesini daha düne kadar bir liradan satarken sızlanan üretici (!) yedi lirayı görünce “Oh be !” diyerek vurdu mührü kuÅŸa. Oldu mu sana +2 puan da üreticiden. Böylece bahçespor beklentileri aşıp 11 puan olunca yandaşını yarının üstüne taşıdı. Kırda yuvarlanmayı, kahvede keklemeyi de ekleyince pornodaki döküntülere eriÅŸme umudu canlanan kararsız takım verdi mi sana +2 puan daha. İşte ÅŸeyini ÅŸey ettiÄŸimin ÅŸeyi deyip de anasını da birlikte gönderengiller rahata erdiler; ülkem kaos eÅŸiÄŸinde yaÅŸamayı sürdürürken. Ne diyelim; kaderde varsa düzülmek neye yarar (b)üzülmek, sözleri acı bir hakikatmış. Åžimdi “çok ÅŸeyinde olmayanlara” bakıp da içimden geçen “utanmaz adam” arayışıma “yöneten/yönetilen” veya “düzen/düzülen” olarak baktığımda ÅŸu gerçeÄŸi bir kez daha anlıyorum:

Birinci sınıf yöneticiler birinci sınıf yardımcılarla yola çıkarmış. İkinci sınıf yöneticiler ise üçüncü sınıflarla”. Ya bizdeki durum seçilmiÅŸ ıskartalarla, vitrin süsleriyle, ya da güdümlü hainlerle yola revan oluyorlar ki iÅŸte bu son iki sözcük de 1994 yılı krizinde ajandama yerleÅŸen “hüsn ü ricat” tarzı ÅŸiirin temsilcisi olan … (tam  buraya gelince ÅŸairin aklımdaki ismi uçup gidiverdi; daha sonra yazarım >> TAMAM ÅŸimdi buldum “Vehbi”) in ÅŸu ikilisini anımsadım:

Kulaklarından tutam dibine kadar sokam / Sahtiyandan çizmeyi olasın yola revan” ki 1968 yılında Fakültenin son sınıfında boykot yapıp yollara döküldüğümüzde “DaÄŸdaÅŸ istifa” diye bağırıyorduk. Bunların yanında rahmetli Bahri bey nur alemmiÅŸ. Ne günlere kaldık Allahım. Hemen hepsi Hardy beyin kitabının adı gibi: BoÅŸ yaÄŸmurluk ki kaos eÅŸiÄŸinden sonra bora, fırtına, tornado, kasırga ortalığı kavurmaya baÅŸladığında seyredin siz gümbürtüyü.

“Sıkıldık ama/ve…>EÅŸeklik”.

Sözcü’ye baktım: “Atı alan yine Üsküdar’ı geçti” diye baÅŸlık atmış. Ne zaman ki bir at geçse gözümün önünden hemen aklıma Bor’a doÄŸru sürülen eÅŸek gelir. Kimi zaman altından palan vurulmaya çalışılsa da daha çok taÅŸranın yaramaz çocuklarının yaramaz fıkralarındaki ayna, elma ve kaplumbaÄŸa aksesuarının esbab-ı mucibesi yüzümü kızartır. Asıl güzel olanı da Fuzuli’nin ünlü dörtlüğüdür. Bugünlere de uyar. Aynen şöyle demiÅŸ bay Fuzuli:

“Mey biter saki kalır, / Her renk solar haki kalır, / Diploma insanın cehlini alsa da; / Hamurunda varsa eÅŸeklik, baki kalır.”

İnşallah bu kez kalmaz. Artık diploma tartışma konusu olamaz; kedilerin de suçundan söz edilemez. Asıl eşeklik bizde olsa gerek ki burnumuzu b*ktan çıkarmayan kılavuzu inatla, ısrarla, tutkuyla seçmeye devam ediyoruz. Allah encamımızı hayreylesin.

Bugüne uyanmak için dün gecenin ilerleyen saatlerine kadar Beyler Köyünden bir düğündeydik. Bir tek kare kaldı aklımda cep telefonumla kayda aldığım. Sallanan kalçalar arasında ortada kalmış ikiz iki küçük çocuğun şaşkın bakışları. Ben de aynı abondone durumdaydım; dün hava kararmaya başlarken gelen ilk sonuçlarla.

Azrail’in cevabı gibi: “Hiç bir ÅŸey göründüğü gibi deÄŸildir” ve bugünün sıkıntıları yarının umutlarına eriÅŸmek için gerekli hazırlıkları daha iyi yapmaya neden olur. Belki de bitmeyen çilemiz gecenin karanlığından sabahın aydınlığına eriÅŸmek için biraz daha sabır, inat ve inanç gerektiriyordur. Belki de denge gücünün tarihten silinip gitmemesi için böylesi bir yapılandırma süreci oluÅŸturur. Yoksa bahçesarayın savurganlıklarıyla ulaşılan çıkmaz sokakta incegiller gelseydi yok olup gideceklerdi. Çünkü halkın umudu ve beklentisi sıkılan kemerin yarınlar için neler getireceÄŸinin hesabından çok kahvedeki bedava kek ve çaydaydı. Kırklı yıllarda sıkılan kemer, sakınılan savaşın öngörüleri ve Köy Enstitülerine yapılan uzun vadeli eÄŸitim yatırımının köye getirdiÄŸi günlük sıkıntıların CHP e yüklediÄŸi vebal (babamın yol vergisini verememesi nedeniyle yol yapımında ırgat gibi çalıştırılması örneÄŸi gibi) ellili yıllarda Marhsal Yardımıyla DP Hükümetine saÄŸladığı güdümlü yardımla yok sayılınca CHP bir daha belini doÄŸrultumadı. Aynısı onaltı yıl önce de yaÅŸandı ve Amerikalı DerviÅŸ’in acı reçetesini sunan sol kesim tarihten silinip meyvelerini derlemek akgillere nasip oldu. Bu nedenle belki de Azrail’in dediÄŸi gibi “Hiç bir ÅŸey göründüğü gibi deÄŸildir”. Neden olmasın ? Ki İnce’nin konuÅŸmasını çok sevdim: “Adam kazandı. Fark on milyon. Yola devam”. Helal olsun. Farklı bir tip. İnÅŸallah gelecek sefere ki çarkın diÅŸleri arasında ezilmezse…

Daha fazla dua etsem işe yarar mı ?

Sağlık ve esenlik dileklerimle.

Öykücü

———————————————————-

*: Bu sözcüğün İngilizce klavyede küçük harflerle yazıldığını düşündüm de…