Yaşam Büfesinde “GAT Piyonu”

“… Mitolojiye göre Prometheus, insan türünü balçıktan yaratır. Onun yaratıları başlangıçta pek etkileyici olmaz. Hiçbir bilgisi ve yeteneği olmadan, mağaralarda, karanlıkta ve korku içinde yaşarlar. Bu durum Zeus’un pek hoşuna gitmez ve tüm insanları ortadan kaldırmak üzere bir hazırlığa başlar. Fakat insanları seven Prometheus, onları Zeus’un gazabından kurtarmak için kendi sonunu getireceğini bile bile Zeus’tan çaldığı ateşi ve iyimserliği insanlarına verir. Ateş; bilgi, sanat, bilim teknoloji ve pratik becerileri kapsar. İyimserlik ise insanları şartlarını iyileştirebilmeleri için ateşi kullanmaya iter. Böylece mağara içinde saklananlar, insanlıklarına kavuşur. Yani, filantropi mitolojik dünyada insan potansiyelini gerçekleştirme ve bu gelişimi önemseme anlamında kullanılıyor…Prometheus’un mağarasından Maçka Parkına… Apple telefonlarında neden “i (ay)” işaretini kullanıyor ? Ekonomiler geliştikçe tarımın (%10) ve sanayinin (%30) payı azaldıkça hizmet sektöründe (%60) ne tür temel değişiklikler oluşuyor ? Ürünler ve hizmetler kişiselleştikçe GAT Dünyasının Piyonu vezir olma yolunda nelerle karşılaşıyor ?43 mimik, 38 şahit, 7 günah, 6 duygu 4 dayak ve 7 metafor arasından beyin ne ararsa onu buluyor... Lise yıllarından ulama örnekleri: İzmir’in iki vapuru vardı: Sur bir Efes iki; İngilizcede iki sözcük çok kullanır: Okey bir yes iki...Ormanda hiç bir hayvanın böyle bir lüksü yoktur…

GAT Dünyasının Piyonu için Bohçamdaki Temel Sorular ve 2013 den 2016 ile 2018 e: Kendinizi sorgulayın ve …

Merhaba

Çeşme’ye gidelim dedik; hava bozdu. Kafeteryaya uzandım. Aklımı formatlayamadım. Global güçlerin stratejilerine akıl sır ermiyor. Şimdi de “ateşkes” den söz eder oldular. Benim bildiğim strateji uzun vadeli bir iştir. Koca koca adamların ve baş rollerdeki ülkelerin yaptıklarına bakınca bırak strateji ve taktikten söz etmeyi hemen hepsi sanki günü kurtarma ya da aklı ambale etme özel operasyonlarından öte değil. Görünenin ötesine ermiyorsa bakışların gücü akıl ne yapsın ilkel beynin baskın olduğu kolaycılık yolunda. Yunt’un Kanatları enerji üretmeye başladı. Hesap aktifleşti. Böylece “Kesintisiz Kolaylık” yolunda en azından tükettiğini karşılama amaçlı projemiz belki de filantropinin ötesine geçebildi (https://www.youtube.com/watch?v=7IY88w2Ivdo). Şimdi sıra güzel bir havada grupça Bergama’ya uzanıp, Seklik Kırsalında üç beş kuzu ile kutlamak ve yakın çevresine da faydalı olabilmek. Aslında bu bir söz verişti daha üç yıl öncesinde. İnşallah haftaya.

Kırk Pare nedir ?

Kırklı yıllar bitmek üzeredir. Karneyle ekmek devri kapanmıştır. Ben beş yaşına basarken balık tutmayı öğrenmekten yine vazgeçilmiş ve kolaycılığa dönülmüştür. Akılları çelmek kolaydır. Güçlü otorite aramızdan erken ayrılmıştır. Kuytuda beklemekte olan eskinin ardılları yeniden öne çıkmıştır. Köydeki yaşamın sıkıntılarını anlatan bugünün torunlarının dedeleri hele bir de şarabın karşısında iseler daha da etkin olmuşlardır. Oniki yıl önceydi. Diyarbakır’da bir gün daha konaklamam gerekiyordu. Harran’da tarlalarda dolaşan kırmızı tulumlu adama (KITA) Hacı İsa “Gur bajo, hur bajo gameşine” diyerek uyarmıştı. KITA mesajı alabilmişti ? Hayır. Çünkü aradan beş yıl geçtiğinde (2011) yine aynı KITA bu defa Kırıkhan pamuklarında 47 derece sıcakta tarlalardaydı. İşte bu KITA ilk defa gittiği Elazığ’da tarımın kamu binasına girdiğinde memur yapılı meslektaşları şaşkınlıklarını gizleyememişlerdi. Şaşkınlık tepkiye dönüşmüştü. Bu nedenle KITA odadan çıkmış ve yeni bir “Yaklaşım Tekniği” uygulayarak odaya tekrar girmişti. Bu davranışla somutlaşan espri anlayışı herkese iki kere “AHA” yaşatmıştı. Ortam yumuşamıştı. Tercihimizi sordular: “Çok ilaç kullanılan ve fakat şu an köy kahvesinde üç beş kişi olan köye mi gitmek istersiniz ? Yoksa çok az ilaç kullanan ve fakat şu an köy kahvesinde en az kırk elli kişi olan bir köye mi itmeyi yeğlersiniz ? ” İkincisini tercih ettim. Yanımıza bir meslektaş verdiler ve bizi Fırat Baraj Gölünün kenarındaki bağcı Koruk Köyüne götürdüler. Çok sevdim o köyü ve köylüleri. Öyle ki 2009 yılında tam emekli olunca hayallerimi TOMBUL‘laştırırken hedefimde Koruk Köyüne gitmek vardı. Ne yazık ki ben TOMBUL’un “O” sunda “Ortak Alınmış Karar” adımında “Koruk” derken, eşim Nezuş “Çeşme” diyordu. Böylece Hasan’ın laf çarptığı Çeşme Köyünde sürdü “MAS”laşmamın sonraki adımları. İşte Yaşam Büfesinde “GAT Dünyasının Piyonu” olan ben iki kırk yılın anılarından kendi “Kırkpare“mi oluşturdum. Bunu açıklamaya çalışırken lafı dolandırıp durdum. Amacım ellili yılların başlarında Sümerbank’ın basmalarından, pazen ya da divitinlerinden arta kalan kumaş parçalarından ya kilim dokunurdu ya da kırkpare yorgan dikilirdi. Kırkpare yorganın her parçasına baktıkça anılarımız depreşirdi. Böylece dünden yarına uzanırken bugünün değeri daha iyi anlaşılırdı. Bugün kırkpareler yok olunca, çokluk sarhoşlukları içinde ne misyon (var olmanın esbab ı mucibesi), ne vizyon ( geleceğin resmi ve o resimde nasıl yer almak istemenin söz verişleri) ve ne de amaca ulaşırken korunacak değerler (what it takes ! / Bedeli ne olursa olsun ! dememek) netliklerini koruyabiliyor… Ya diğer “kırklar” =

İşte “Kırklar Çerçevesi” içinde aklıma ilk anda takılanlar:

* Kırkoluk > Somalılar susuzluk çekerken (1950 ler)

* Kırkyıl,

* Kırkgün,

* Kırkadım,

* Kırkbayır > Kadıya bok yedirten dendiğine göre … (1960 lar Tepecik/Zeytinlik Kurban Bayramları)

* Kırkayak,

* Kırkkere,

* Kırkkapı > Hangisi doğru ? Yatay açılım mı; derine inmek mi ? (2018 Genç öğrenme yolcuları)

Bunlar da bir başka yazıma kalsın; aklımı toparlayabilirsem. Nice kırkların içinde yolculuklarınız açık ve aydınlık kırkadımlarla keyifli geçsin.

Öykücü