Yaşam Büfesinde “Yeşim Taşı”

“…Genç bir adam, değerli taşlara ilgi duyarmış ve mücevher ustası olmaya karar vermiş. “Bu mesleği yapacaksam, iyi bir mücevher ustası olmalıyım” diye düşünmüş ve ülkedeki en iyi mücevher ustasını aramaya başlamış. Sonunda bulmuş, yanına varmış, bir süre bekledikten sonra usta tarafından kabul edilmiş. “Anlat, dinliyorum” demiş usta. Genç adam anlatmaya başlamış; taşlara ilgi duyduğunu ve iyi bir mücevher ustası olmaya karar verdiğini heyecanla anlatmış. Yaşlı usta sesini çıkarmadan genç adamı dinlemiş, sözleri bitince de ona bir taş uzatmış, “Bu bir yeşim taşıdır” dedikten sonra genç adamın avucuna taşı bırakmış ve avucunu kapatmış. “Avucunu aynen böyle kapalı tut ve bir yıl boyunca hiç açma. Bir yıl sonra tekrar gel. Haydi şimdi güle güle” demiş ve şaşkın genç adamı öylece bırakıp kalkmış, odadan çıkmış.

 Genç adam evine dönmüş, kendisini merakla bekleyen annesiyle babasına neler olduğunu anlatmış. Anlattıkça da kendisine çok anlamsız gelen bu hareketi ve soğukkonuşması nedeniyle kızdığı ustaya olan öfkesi artıyormuş. Günler geçmeye başlamış. Genç adam sürekli söyleniyor ama avucunu hiç açmıyormuş.”Nasıl böyle budalaca bir şey yapmamı ister. Bir de ülkenin en iyi mücevher ustası olacak. Bu saçmalığa bir yıl boyunca nasıl katlanacağım, böyle bir eziyetle nasıl yaşarım. Bu ne biçim ustalık. Ustalık kaprisi yapacaksa, bari başından yapmasaydı.” diye devamlı söyleniyor, her önüne gelene ustadan yakınıyor ama avucunu hiç açmıyormuş. Avucu kapalı uyuyor, bütün işlerini diğer eliyle yapıyormuş. Ve bu duruma da giderek alışmaya, diğer elini çok rahat kullanmaya başlamış. Uyurken de yanlışlıkla avucu açılıp taş düşmesin diye hep yarı uyanık uyuyormuş. Böylece bir yıl geçmiş…”

“Biz, Copcular” > Copculaşmak (Evlilik: 27.09.1997 / Özgen & Eray) ve ( Doğum: 27.09.2006 / İrem )

Merhaba

Böylece bugün, 20 yıl geçmiş ve “Biz Copcular” 27 Eylül 1997 de Copculaşan Özgen’le C8 olduk…Böylece bugün, 11 yıl sonra “Biz Copcular” 27 Eylül 2006 da doğan İrem’le C12 olduk ve daha sonra aramıza katılan Duru’yla böylece, bugün “Biz Copcular” toplam 13 kişiyiz (C13). Binlerce şükür. “Başarı Formülüm”deki “2P” ye olan inancımızın verdiği “Sabır ve Sebat”la, “İnat ve Israr”la, hem avucumuzdaki “Yeşim Taşları”nın kıymetini bildik ve hem de avucumuzu her zaman sımsıkı kapalı tutup “Akıl, Yürek, Emek ve Sağlık (4H)” ile beraberliğimizin gücünü artırarak sürdürdük. Yaşam Büfesinde sıraya girmeye çalışırken, ya da Yaşam Gölündeki dalgalarla boğuşurken “Hepimiz birimiz; birimiz hepimiz için” inancıyla kimi zaman dağları tepeleri aşıp Tac’landık. Mest’leşmek de kolay olmadı; Net’leşmek de…

“Öyle bir oğul nasip et ki Allahım…” diye herkese en mutlu günümüzde ifade ettiğim dileğim ve dualarımız her zaman beklentimiz ötesinde gerçekleşti. Hem oğullarımız hem de kızlarımız, geçmişi unutmadan geleceğe uzandılar ve bunu da her zaman “Şimdi ve Burada” anlayışıyla zaman ve mekana yaymadan beklentilerimizi anında gerçekleştirdiler. Kimi zaman en büyüğünün “Big Brother” etkisiyle “Büyük Abi” olmanın gücü öne çıktı; her zaman doktorumuz sığındığımız sağlık limanı oldu ve çoğu zaman da en küçük kardeş yeri geldi en doğru algılara kapı açtı. Pınar’ın öncülüğünde, Özgen’in disiplininde ve Zeynep’in hoşgörüsünde “Musto Dede ve Nezuş” her zaman mutlu günler yaşadılar; yaşıyorlar. Daha ne ister insan.

İşte bu mutluluk deryasında binlerce şükürle, Mustafa ve Nezahat’ın “X Kuşağı” olarak başlattıkları yolculuk 1958 den bu yana “Y Kuşağı Copcuların” üretkenliği ile ABİDE’leşti (Aslıhan / Barış / İrem / Duru / Eren).  “ABİDE” nin birleştirici odağındaki “İ” yani “İrem” bence yakın yarınlarda kendisinden altı yaş büyük olan “Z Kuşağı Erkek Copcuların” birleştirici harcı olacaktır. Bu yazımın ekinde İrem’in doğduğu gün dünyaya ağlayarak gelişinde sesini, babasının ve babaannesi ile anneannesinin kucağında el üstünde tutuluşu görüyorsunuz ki aradan geçen 11 yılda İrem hem bu güzellikleri hep yaşadı ve hem de başta Duru olmak üzere “Kuzusunun Ablası” rolüyle ve bugün “Okul Yolu Arkadaşlığı” ile hepimize gülümsemeyi öğretti. Binlerce şükür.

“Biz Copcular avucumuzdaki yeşim taşının” değerini çok iyi bilerek her zaman şükür ve şükran doluyuz aydınlık yollarda ve yaşam gölünün mavi sularında. Allah herkese nasip etsin. Bu dileklerle “Yeşim Taşı” öyküsünü tamamlayayım:

 

“…Böylece bir yıl geçmiş. Her günü zorluklarla dolu, her gecesi de yarım uykuyla yaşanmış bir yılı tamamlamış. Ve o gün gelmiş. Genç adam tam bir yıl sonra, büyük ustanın karşısına çıkmış. Usta bir süre beklettikten sonra yanına gelince, genç adam ne kadar saçma bulursa bulsun, bu sınavı başarıyla tamamlamış olmanın verdiği gururla elini uzatmış, avucunu açmış.İşte taşın” demiş, “Bir yıl boyunca avucumda taşıdım, şimdi ne yapacağım?” Yaşlı usta sakin bir sesle cevap vermiş: “Şimdi sana bir başka taş vereceğim, onu da aynı şekilde bir yıl boyunca avucunda taşıyacaksın.” Bu söz üzerine genç adam bütün sükunetini kaybetmiş, bağırıp çağırmaya başlamış. Yaşlı ustayı bunaklıkla, delilikle suçlamış, mücevher ustalığını öğrenmek için gelen genç bir insana böyle eziyet ettiği için, hasta olduğunu bağıra çağıra söylemiş. Genç adam bağırıp çağırırken, yaşlı usta ona hissettirmeden birtaşı avucuna sıkıştırmış. Öfkeden yüzü kıpkırmızı genç adam, bir yandan bağırıp çağırırken avucundaki taşı hissetmiş. Durmuş, taşı biraz daha sıkmış ve heyecanla konuşmuş: BU TAŞ, YEŞİM TAŞI DEĞİL USTA!

Öğrenmek için zaman gerekir, sabır gerekir, ustaları izlemek gerekir. Dünya hızlandıkça zaman kısalabilir ama öğrenmenin esası değişmez.

Dr.Maslow’un sözlerini anımsayın: “Yaşamda hergün eğitim, herkes öğretmen, her birimiz sürekli öğrenciyiz”. “Biz Copcular, C13 ün her bireyi olarak öğrenme ve ustalık yolculuklarımızı sabır ve sebatla, inat ve ısrarla sürdürüyoruz”. Belki bir gün sizlerle de bu yolda karşılaşırız. Neden olmasın ?…

Öykücü