Yaşam Büfesinde “İzci Zihniyeti”

“…İzciler meraklıdırlar. Yeni bilgiler edindiklerinde ve bulmacayı çözdüklerinde keyiflenirler. Beklentileriyle çelişen bir şeyler karşılarına çıktığında kafaları karışabilir. İzciler farklı değerlere sahiptirler. Kendi inançlarını test etmeyi erdemli sayarlar. Bu durumda fikrini değiştiren kişinin güçsüz göründüğüne inanmazlar. Her şeyden önce izcilerin ayağı yere basar. Bunun anlamı; bir birey olarak kişisel değerleri bir konu hakkında haklı ya da haksız olmalarıyla ilgili değildir. Eğer araştırmalar düşüncelerinin tersini haklı gösteriyorsa “Ah yanılmışım” ve “bu yanılgı beni kötü ya da aptal göstermez” diye düşünürler. İzci zihniyetinin berraklığı IQ ile ilgili değildir; bu nasıl hissettiğimizle ilgilidir…”

SMT Öğrenme Yolculuğu İlk Adım Kapanış: En çok değer verdiğiniz ilk üç şey nedir ?

 

Jakaranda ve Kaktus

Merhaba

Bugün gerçek yazla tanıştık. Çeşme’ye yaz geldi. Nezuş oruç tutuyor diye geç başlayan sabah yürüyüşünde terledik. Dönüşte elimde Sözcü, aklımda genç ve güzel hanım Julia Galef’in konuşması dönüş yolu  kısa geldi. Düşüncemi toparlamakta zorlandım. Yanyana iki güzel havuz; biri pırıl pırıl diğeri yosunlu. Aynı havuzcu, aynı malzeme, aynı zaman ve işte görüntü. İnsanlar da böyle… Hadi bizde hamur farkı var ve kimimiz modern çağın zırva inançlarında zalim; kimimiz hâlâ havanda su dövmekle duyarsız ve aynı marka helikopterin yine yüksek gerilim hattına takılıp düşmesiyle şehit olan 13 askerimiz. Bir felaket, bir uğursuzluk var üzerimizde. Uçağımız düşer içinde en seçkin fizikçilerimiz ölür; önemli bir kamu kuruluşumuzda intiharlar peşpeşe gelir en değerli mühendislerimiz yok olur. Zaten şunun şurasında üçbeş general kaldı. İşte onlardan biri de şehit oldu. Kimisi korkudan kaçtı; kimisi derdini anlatamadan göçüp gitti.  At izi ile it izi değil her şey biribirine karıştı. Gerçek fetöcüler sahte fetö yaratıp hedef şaşırtıyorlar. Her şey sulandı. Otorite de şaşkın. Doğrucu Davut kalmadı. Baştan sona hepsi ya yalancı ya eyyamcı. Yüzlerinden akıyor kirliliklerinin derecesi. Dişlisi de aynı dişleri dökülmüş olanı da; hele hele süt dökmüş gibi duranı da… Başka yerde olsa adam düştüğü o durumdan sonra “Müzakere Becerileri”ni bereciksizce anlatmak yerine intihar ederdi. “Ben bu duruma nasıl düştüm Allah’ım ?” der başına beylik tabancasını dayardı.  Tıpkı şarkıdaki gibi “Nerde be de o yürek…” .

Bunca garabet içinde ben de taktım kafama “Asker Zihniyeti (Soldier Mindset)” ve “İzci Zihniyeti (Scout Mindset)” kavramlarına. Bir süredir TED serisinden kopamıyorum. Yeni camlı bölmenin ferahlığında başımı laptoptan kaldırıp da azıcık önüme baktığımda mor salkımlarla zarif Jakarandayı ve altında gölgesine sığınmış Kaktüs (Cactus)ü görüyorum ve düşünüyorum da… Aslında düşünmesem daha iyi. Bu gidişle sürmenaj olacağım. Bu sabaha karşı birden uyandım. Beni tatlı uykumdan uyandıran uyarıcı neden çok basitti: “Eriyen Band”. Ne alaka ?…

Nezuş oruç tutunca tek kişilik kahvaltım

Yazımın girişindeki kısım genç (Kerem’den iki yaş küçük) ve güzel hanım Julia’nın geçen yıl Şubat ayında Pennysilvanya Üniversitesinde yaptığı konuşmadan alıntı. Konuşma TED kayıtlarına “Why you think you are right-even if you are wrong ? / Yanlış olsanız bile neden kendinizi haklı görüyorsunuz ?” olarak geçmiş. Tıpkı bugün ülkemde olduğu gibi; en baştaki asrın lideri de Gökmen’i hapse gönderen zihniyet de aynı durumda. Tıpkı Alfred Dreyfus davası gibi. Lütfen Julia’yı izleyin, dinleyin ve alt yazıları yudum yudum okuyup özümseyin. Ben bununla da yetinmedim. Defterime baştan sona yazdım.

İzci Zihniyeti

 Güzel Julia sözlerini tamamlarken “Küçük Prens”in yazarı Saint-Exupery’nin şu sözlerine yer veriyor: “İnsanlara gemi yaptırmanın yolu onlara marangozluk öğretip görev ve programlar vermek değil engin denizlerin özlemini aşılamaktır”. İşte bu inanışla biz (MUNC) berbaerliği için ben de haftaya Jakarandayı bırakıp Kaktusle Çeşme-İzmir-Çeşme yollarında olacağım ve SMT ile öğrenme yolculuğunu sürdüreceğim.

Yukarıdaki sözleri arif anlasa da bizim arife bizzat Julia’nın sözcükleriyle biraz daha açıklamak gerek. “…Birer birey ve toplum olarak muhakeme yeteneğimizi geliştirmek istiyorsak (işte anahtar sözcük: İstemek) ihtiyacımız olan son şey talimat verme mantığı (ki havuç ya da sopa bu mantığın motivasyon yolları) ya da boş laf ya da ihtimaller ya da ekonomidir; bunlar önemli olsa bile. Ancak en çok ihtiyacımız olan şey ise “İzci Zihniyetinin Prensipleri”dir. Hissetme şeklimizi değiştirmeliyiz (adam ruhsuz, adam tüm sinirlerini aldırmış; adam ayak üstü kırk yalan söylüyor ve ne burnu uzuyor ne de gece yarısında mumu sönüyor). Bir konu hakkında yanıldığımızda utanç duymak yerine gurur duymayı öğrenmeliyiz (adam bu yaklaşıma ağzı ile değil … ile güler ve de öyle dillendirir ki sana yaşam hakkı kalmaz). İnançlarımıza karşıt bir şeylerle karşılaştığımızda defansif olmak yerine, en azından kafa karışıklığı hissetmeliyiz (ki araştırıp doğruyu bulalım). Bu noktaya eriştiğinde bayan Julia şu soruyu soruyor “En çok özlem duyduğunuz şey nedir ?“…

SMT Öğrenme Yolculuğunun devam ediyor olması heyecanlandırıp günüme anlam katıyor, aklıma faydalı şeylere kanalize ediyor olsa da yetmişinden sonra, yaşam gölünün karşı kıyısına yaklaşırken ve de dilimden düşmeyen şu sorunun önemine inanan olarak “Bugün hayatının son günü olsaydı ne yapmak isterdin ?” sorusunun yanıtı bence “Jakaranda ve Kaktus” görüntülü “C13le” Çeşme olurdu…

Bugün 34 yaşında olan Columbia Universitesinden BA derecesi olan toplum konuşmacısı ve yazar Julia Galef’in kardeşi ile birlikte “Measure of Doubt” isimli bir web sayfası varmış ki sayfanın adı bile onun bakışını anlatabilmek için bir başka güzel.

Sağlık ve esenlik içinde öğrenme ve ustalık yolculuklarınız hep açık ve aydınlık yollarda geçsin.

Öykücü