Yaşam Büfesinde “Sorgulama Becerisi”

“….Truva Atı, Aşil Topuğu ve Dört Nala Hile…Medusa-Korkunun Ceylanı, kafasında saç yerine yılanlar olan, bakanları taşa çeviren kadın ve bugünün abidik gubidik işleri…Önce karşımdaki insanlara onlara daha iyi birer yönetici, öğretmen ya da antrenör olmalarında yardımcı olacak bir kavram veririm. Sonra da o kavramla ile ilgili bir öykü anlatırım. Dinleyicileri güldürürüm (AHA)…”

Toplum Liderleri Geliyor Projesi-Kendinizi Sorgulayın-Final (17 Deve) / 04.03.2017

Merhaba

Bir elimdeki kitaba baktım bir de adliyenin soğuk koridoruna toplanmakta olan tek tük insanların yüzlerine. İki gün önce onsekizinci celse için sıramı bekliyordum. Çeşme adliyesindeydim. Üç dört ayda bir ziyaret ettiğim bu koridorda on sekizinci defa elimde kitabı okurken duruşma saatime doğru yaşadığımız günleri düşünüyordum. Dört yıl önceydi. Yazılı basında düzenli yazılarını okuduğum profesör Şükrü Hocanın rehberliğine inanıp Sosyal Güvenlik Kurumuna başvurmuştum. Başvurum kabul görmeyince bir dava açmıştım. İlk evresinde kazanan ben oldum ve SGK dan onaltı bin lira tazminat aldım (iki sene sonra geri aldılar). Bu bedel kamuda (ZMAE) geçen onaltı yıllık Emekli Sandığına bağlı geçen iş yaşamım için tazminat olarak ödenmişti. O sevinçle ve birazcık da “haydan gelen” gibi görünen bu ek kaynağın gücüyle 1983 den beri beklemekte olan bir konuyu hukuk ortamına aktardım. Üçbin lirayı aşan bir avans ödemesi ile “ortaklığın giderilmesi” davası açtım. Avukata gerek görmedim. Bilirkişi görevlerim sırasında tanış olduğum usuller içerisinde kendim çözerim diye yola çıktım (dört yıl süresince çoğu zaman eleştiriye uğradım). Sadece usul ve şekil hatası yapmamak için sevgili dostum, genç avukat İlker’den rehberlik aldım. İlk iki sene davanın gelişmesi (bana göre) normal seyrinde sürdü. Tapu kayıtları ve çeşitli yollarla davalılara ulaşma gayretleri, gazete ilanı gibi süreçler ağır aksak da olsa gelişti. Zaman zaman tıkandı. Ne var ki son iki yılda üç dört ayda bir yeni bir celsede beş dakikalık boy gösterdiğimde hep aynı şeyi yineledim ve “Taraf teşkilinin sağlanmasını talep ediyorum” dedim. Çeşme Sulh Hukuk mahkemesi kaleminde duyduğum bir talep şekliydi bu. Taraf teşkil edilirse ne olacak ? sorusunun yanıtını bilmiyordum. Yine de iyi bir şey olacak, davanın gelişme seyri bir adım daha ilerleyecek diye umuyordum. Son dört celse de ben böyle dedim ve duruşma tutanaklarına “Davacı taraf teşkilinin sağlanmasını talep etti“, “Davacı taraf teşkilinin sağlanması talebini yineledi“, “Davacıya taraf teşkilinin sağlanması için süre verilmesine karar verildi” benzeri duruşma kayıtlarıyla iki gün öncesine geldim. Çeşme’de yirmidört saat aralıksız ve uniform (düzenli ve sürekli) yağmur yağıyordu. Adliyenin hemen önünde park yeri buldum. Fazla ıslanmadan koridora geldim. Bir yere oturup elimdeki kitabı okumaya başladım. Kimbilir kaç kere sayfalarını rastgele açıp da okuduğum bir kitaptı. Atlas Dergisinin ekiydi. Anadolu’nun tarihi yerlerini mitlerle (efsanelerle) anlatan bu kitapta “Korkunun Ceylanı” kavramı hoşuma gitti. Medusa’yı anlatan sayfadan bir kesit alıp yanına da Truva’dan eklenti yaptı aklım: “Dört Nala Hile”. Medusa ve Truva nasıl oldu da zihnimde buluştu ?

Elime kitap alsam da, film montajlarıyla uzak kalmaya çalışsam da ya da “Tyrant” ın çekiciliğine kapılsam da ekranlardaki yalanlar, abidik ve gubidiklere, guguk kuşlarına, devleti satan devletlilere, kin kusan dillere, Medusa’dan beter kindar bakışlara, doymayan hırslara ve arsız hırsızlara dur diyemeyen algılarıma yenik düşüyorum. #HAYIR’ı beklerken umutlarım, İrfan’sız kalan ve FOX’lanan sabah arayışlarım içinde gazetenin sayfalarında müjdeler bekleyen ruhumla 16 Nisan’a gün sayarken Germiyan’ın renkli duvarlarını süsleyen Nuran hanımın gayretinin diğer sekiz kişiyle birlikte filmleştirildiği haberiyle pır pır ediyor yüreğim. Tuluan Tekelioğlu’nun “Yapabilirsin” belgeseli ile bu sabah yüreğimi hoplatan görüntülerle altı gün önce (04.03.2017) Bornova Uğur Mumcu Kültür Merkezi’nde genç öğretmen adaylarına yaptığım “Kendinizi Sorgulayın” sohbetim arasında bir benzerlik gördü zihnimin gözleri ( https://www.youtube.com/watch?v=1nnw5c9kcpU). Tıpkı bir süredir izledikçe hayranlık duyduğum ve “Bu ne biçim reklam böyle ? Kim yapmış ? Neyin reklamı ? ” diye kendimce sanki “boşa gitmiş paralar” algısıyla zamanın erozyonu içinde kabullendiğim görüntülerden etkilenişim ve pişmanlıklarım gibi. Meğer Filli Boya’nın sahibesi genç iş kadını Gözde Akpınar yine bir sosyal sorumluluk yaklaşımıyla bu anlamlı ve de içinde bulunduğumuz ar, namus, söz veriş, hakkaniyet, insanlık erozyonu ortamında, kindar bakışlarla ruhumuzun ve ensemizin karardığı günlerde tam bir “Oh beee ! ışığı”…(https://www.youtube.com/watch?v=V775mZHUX-U). Allah razı olsun. Allah hem Tuluhan hanımı ve hem de Gözde hanımı korusun, kötülerden, kötülüklerden ve özellikle muktedirlerin gazabından korusun; yollarını hep açık ve aydınlık etsin.

Çeşme Adliyesinin koridoruna geri döneyim. Gün öylesine yağışlı olunca koridor oldukça tenhaydı. Yeni bir mübaşir (!) elinde liste yoklama bile yaptı. Bu görüntü sıranın bana çabuk geleceği etkisi yarattı. Nitekim de öyle oldu. Baştan ikinci oldum. Duruşma salonuna girince bir de ne göreyim yine aynı hakim (genç bir hakime hanım). Neden şaşırdım ? Çünkü son on celsenin her birinde bir başka yargıç baktı davama. Belli ki bu mahkemenin asli hakiminin başıma birşey geldi (en azından tayin oldu). Bu nedenle dosyaya bakan geçici görevli (!) yargıçlar davayı bitirmek için doğal olarak ek bir gayret göster(e)mediler. Bu şaşkınlıkla davacı tarafa ait masanın arkasında monitora bakarak neler yazılacak acaba diye beklemeye başladım. Hakime hanım ne dersin gibisinden sessizce yüzüme baktı. Hafif bir istihza (dudak bükerek, umutsuzca, biraz da acı gülümseme) ile sessizce “ne diyebilirim ki ?” gibi yüzüne baktım (bana göre uzun uzun). “Taraf teşkili sağlanmış gibi görünüyor” diye mırıldanarak kabarık klasörün sayfalarını rastgele (!) açmaya başladı. “Tebligatlar yapılmış” diye mırıldanmasını sürdürünce cesaret buldum ve “gazete ilanı da verildi hakime hanım” dedim. Bu beş dakikalık süre bana bir saat gibi geldi ve “Gereği Düşünüldü…” diyerek “Dosyanın kabulüne…” diyerek davamı sonlandırdı. Gerçekten şaşırdım. Dört yıldır onsekiz defa geldiğim duruşma salonuna alışmıştım. Sevinmeyi bile bilemedim. Şimdi yeni bir tur başlayacak. Nasıl geçiyor zaman ve her şey olacağına varıyor. Önemli olan “Başarı Formülümdeki 2P Çarpanı“nın Türkçe karşılığı olan “Sabır ve Sebat” ya da “İnat ve Israr” veya “Amaç ve Eylem”  ne derseniz deyin “yapabilirsin” ve Kerem’in panelde dediği gibi “Emeksiz yemek olmaz” demektir.

Bu yazımın çerçevesi 08.3.2017 de Çeşme Adliyesinde elimdeki “50 Simgeyle Anadolu Tarihi” kitabıyla; dün sevgili diş hekimimiz Mehmet Beyin muayehanesinde geçen iki saatlik bekleme süresinde elimdeki “Öğrenmeyi de Öğrenebilirsiniz: Hayatınızı Kolaylaştırın” kitabıyla şekillendi. Yazıma geçen ( daha doğrusu “geçtiğimiz” mi olmalı acaba ? Geçen biz miyiz yoksa zaman mı ?) Cumartesi günü bir programın (on yıl önce başlatılmış olan “Toplum Liderleri Geliyor Projesi- Ufuk Geliştirme ve Liderlik Eğitim Seminerleri) parçası olarak yer aldığım etkinliğin bana ait kısmının kapanışından kısa bir montaj filmi ekliyorum. Ayrıca “Kendinizi Sorgulayın” ana mesajıyla yaptığım iki küçük teste ait sonuçları da yine yazımın başına bir jpeg görseli olarak yerleştiriyorum. Bu arada mail adreslerini benimle paylaşan genç öğretmen adaylarına ve diğer katılımcılara ilk değerlendirme sonucunu da paylaştım. Aldığım ilk geri bildirimi de isim vermeksizin bir yorumlu görsel olarak yer vermeyi düşünüyorum (doğruluğundan pek emin olmasam da isim olmadığı için üçüncü şahıslara da faydalı olabilir).

Sözün özü; “Size hiç dilek verilmemiştir ki; gerçekleştirmek için gerekli olan güç de beraberinde verilmemiş olsun“. Yeter ki isteyin (RAW) ve isteğinizi inanca (RAF) ve tutkuya (RAP) dönüştürün. Emekle, gayretle bu isteğin, inancın ve tutkunun altını, arkasını bilgi ve beceriye doldurun. Bunu “sabır ve sebatla” yapın. Bu isteği, inancı ve tutkuyu akılla, yürekle, emekle ve sağlıkla (4H>4K) besleyin. İşte o zaman kendinizi sorgulayıp, farkındalığınızı geliştirin; sahip olduğunuz, sizi siz yapan değerlerin farkına varın, onları etkinleştirin ve geleceği şekillendirin. Her şey sizin ellerinizde. Güç sizde…

Yolunuz açık ve aydınlık olsun.

Öykücü