Yaşam Büfesinde “Deneme”

“…Neden insanlar bir işe deneme davranışıyla başlarlar ? Bunun üç nedeni vardır: Birincisi, insanların yaşamını yönlediren, zihinlerindeki kendilerine ilişkin kuşkularıdır. İnsanın kendinden kuşkulanması biran evvel alt edilmesi gereken güçlü bir düşmandır. Bir işi başarma isteği ne kadar güçlü olursa olsun, kendinden kuşku duymak bu isteği öldürecektir. Bu nedenle yeni bir atılımda “hele bir deneyelim” dersin…İkincisi, tepki bir yaşam biçimi haline gelmiştir. Tepki, bir anlık heyecanla harekete geçmektir. Bu nedenle “hele bir deneyelim” dersiniz yeni bir girişimde bulunurken…Üçüncüsü, yıllar boyu bastırılmış hayal kırıklıklarıdır. Bunlar bellekte yer alınca yeni bir adımda “hele bir deneyelim” derler. Deneme davranışından kurtulmak için, yola daha güçlü bir inançla başlamak için ne yapmalı, nasıl yapmalı ?…”

Semboller ve Kavramların Gücü (Kendinizi Sorgulayın> Uyanın ve Farkındalığınızı Geliştirin)

Merhaba

Bugün yetmişikiyi de aşarken “hele bir deneyelim” demeyi eksiklik, yetersizlik olarak görürken daha düne kadar “Biz, deneme yanılma ile öğreniyoruz” demeyi hüner sayıyorduk. Ne değişti ? En büyük değişi yaşam gölünün karşı kıyısına yaklaştık ve elimizi çabuk tutmak gerektiğine inanıyoruz. Kuşkusuz zamanın, mekanın, değişen koşulların ve asıl önemlisi iç yapının ve algıların etkileri de bu yaşan yetmiş iki yılda çok değişti. Büyüdük, geliştik ve değişip dönüştük. Bugün “Sevgililer Günü” ve C13XYZ grubumuzun diyalog çerçevesinde sevgiler, özlemler (Tac.lanınca), keyifler, destekler ve güler yüzler var. Binlerce şükür. ZM68 Grubumuzda ise Mayıs ayının ilk haftasında Kuşadası buluşmamızın gelişen adımları var. Şimdilerde “yatak özellikleri”ni seçmeye çalışıyoruz (bunu 72 sinde bile/hâla yaptığımızı düşünürseniz “bir başkadır benim neslim” dersiniz. Helal olsun).

Bugün Mavişehir-Bostanlı hattı günlük güneşlik olmasına rağmen sabah yürüyüşünde hava gerçekten ayazdı. Tıpkı rahmetli annemin çocukluğumda, güneşli kış gününde Soma’da beni neden sokağa oynamaya salmadığını anlamakta güçlük çektiğim günlerdeki gibi bu sabah güneş “Eşek donduran güneşi” idi. Yine de aydınlığın zihnimdeki ışıklarıyla Eker Ailesi ile oluşan gereksiz gerginliğimin etkisini, izlerini biraz olsun silmeye çalışırken masamda kırmızı küçük şişeye takılı kaldı gözlerim. Neden ?

Onyedi yıl önce by-pass oldum. Sonrasında birkaç yıl sorunsuz geçti. Yedi yıl sonra yeniden kalp ağrılarım arttı. Birkaç kez yinelenen anjiogrrafide yine dört damarın tıkalı olduğu görüldü. Öyle ki bu sorunlu damarların olduğu bölgelere ne balon yapılıyordu, ne yüzü(sten) takılıyordu ve ne de yeniden by pass söz konusuydu. Bu nedenle yoğun ilaç tedavisine yöneldik (günde 14 ilaç). Bunlardan biri de yukarıdaki fotoğrafta görülen kırmızı şişeydi (nitrogliserin nedir bilir misiniz ?). Uzunca bir süre sürekli yanımda taşıdım ve özellikle sabah yürüyüşlerinde bazen günde birkaç defa kullanmam gerekli oldu. Sekiz yıl önce gerçekten emekli olup da “MAS”laşınca (Mustafa Artık Serbest) hemen hemen hiç kullanmam gerekmedi. Ta ki geçen hafta Eker Dostlarımla yaşadığım gergin diyalog sonrası iç birikimlerimle yüreğimde hissettiğim duygu yükünü atamayınca yine yanımda taşımaya başladım. “Boşver, takma kafana toksadan başka bir şey” dese de teselli telefonları ve mesajları insanın kendine söz geçirmesi o kadar zor ki. Şimdi daha iyi anlıyorum ki gerek Synleşmenin son yıllarında ve gerekse geçen haftanin etkisinde kırmızı şişeyi kullanmanın tek bir nedeni oluyormuş; o da stresmiş. Demek ki ben farkına varmasam da iş ortamın sessizliğinde ve dinginliğinde bile (belki de eskisi gibi “adam yerine konmamak” algısıyla) stres yaşıyormuşum. İşte bu nedenle, bu duygular ve etkileşimle yazıma Richard Flint’den bir alıntı ile başladım (http://richardflint.com/).

“…Life Is A Journey!The thought is true, but it is much more than that. Life is about living, not just existing in what you feel is. Giving up is all about “trying.” We continue to “try,” because we lack the consistent faith and trust in self to handle the shifts in the terrain….”

Yine Bay Richard’a kulak vererek olumlu eyleme geçme yollarını bulmaya çalışalım:

1.Yönünüzü iyice belirleyen: Bu nedenle yazıma eklediğim ve oldukça detaylı olan “Kavramlar ve Sembollerin Gücü” başlıklı filmde yetmiş yıldan damıttıklarım var. Bunların bulunduğu yere “Bohçam, Heybem, Alet Çantam” diyebilirim. Stoğumdakiler ve yeri geldiğinde birbirleriyle etkileşim içinde öne çıkanlar bunlar. Bunlar beni ve inançlarımı, niyet ve zihniyetimi yansıtıyor. Bunlardan biri de Netdirekt’in kurucu ortağı ve Pazarlama Bölüm Müdürü olan Kerem Copcu’nun “Fark Yaratan Şirketler Paneli“nin kapanış konuşmasında dile getirdiği gibi “Uykusuz gecelerde baktıkları Pusula” dır. Pusulanın kuzey ucunda “Set Direction/Yönü Belirle” yer alır. Bu nedenle öncelikle neredesiniz ve nereye gidiyorsunuz sorusunu sorup da yol çıkmalı ve “denemek” için değil “yapmak için, gerçekleştirmek için ve asıl önemlisi sonunda olmak için” yola çıkmalı.

2.Başlamadan önce araştırmanızı tamamlayın: Bu nedenle yine Kerem Copcu aynı oturumda “Yola çıkarken kendilerini sorguladıklarını ve hazır, yetkin ve asıl önemlisi istekli, heyecanlı olma” konusunda kendilerini dürüstçe değerlendirdiklerini anlatır. Benzer şekilde kavramlarımda bu yaklaşımı “RAW / Cevher” olabilmek yaklaşımıyla da görebilirsiniz ki cevher olmak için “denemek” değil “yapmaktır” esas olan. Çünkü “Bilmek, yapabilmektir”.

3.Temponuzu ayarlayın: Gerek “SÜ1 (Stratejik Üçgen1)” nin tepe köşesinde ve gerekse “Saat” sembolünde anahtar kavram “Hız” dır. Hele bugünün dijital ortamında hayatta kalmak için ayakta kalmak için geri kalmamak çok daha fazla önemlidir. Demem o ki; “denemeye” zaman yok, haydi gerçekleştirmeye…

4.Yeteneklerinize güvenin: Tamam güzel de önemli olan Allah’ın size verdiği “Yetkinlikleri Beceriye Çevirmek” için yapabileceklerinizi, yapmanız gerekenleri, yapmayı istediklerinizi yapın. Bunu da “SSTC Prensipleriyle Yola Çıkarak” daha baştan yapmış olun. SSTC Prensipleri yolunuzu ve içinizi aydınlatıp sizi kolayca denemeden gerçek eyleme geçirecektir. Yolunuz açık olsun.

5.Bir düzen ya da plan içinde yer alın: Bu nedenle “sadece programlı olan kazanır” sözüne inanın. Bir anı canlandı belleğimde. Onaltı yıl önceydi. İkinci global birleşme olmuş ve CINOS’un üçüncü evresinde Synleşmiştik (zaman zaman sinleşme sınırlarına yaklaşsak da öğretici zor yıllardı. Unutmayın ki; “quae nocent docent/yaralayan şeyler öğreticidir”). Çanakkale-Bayramiç’te elmacılarla bir tarla günü düzenledik. Öncesinde dört koldan köylere dağılmıştık soğuk kış günlerinde. Davul zurna çalıyordu. Köyün genç muhtarı ile oynuyorduk. Bahçemiz güzeldi. Mesajlarımız güzeldi. Bir ilacımızı “program” içinde öne çekiyorduk. Program ilacın kendisinden daha önemliydi. Çünkü hem kanibalism (dostunu yemek) den korktuğumuz diğer birkaç ilacımız daha vardı; hem de sorunlu bir yılda müşterilerin algı kapıları yeterince açık değildi. Önderçiftçilerden biri kontrol dışı sahneye fırladı ve mikrofonu kaptı. Aynen şöyle dedi: “X… ilacından ben de kullandım; hem de beş defa, bir boka yaramadı ve bahçeme gidin bakın çok kötü”. Siz olsanız ne yapardınız ? Bereket biz SSTC ustalarıydık ve bu ciddi şikayeti fırsata çevirip daha da etkili iletişim kurmayı becerdik. Bu konuda sanırım ençok Hakan’ın kulakları çınlayacaktır. Güzel günlerdi ve bizim kavramlar arasında görülen “4WD/Dört Çeker” çerçeveli “Check-list“imiz vardı (https://www.amazon.com/Checklist-Manifesto-How-Things-Right/dp/0312430000).

6.Odak noktanız “şimdi” olsun: Bizim hep öyle oldu. Kavramlarıma bakınca “MOB” ve “NON” kavramlarını görebilirsiniz. Bunlar Synleşmenin ilk yıllarındaki iki yıllık toplantıda (Uludağ ve Çeşme) yaptığım sunumların ana mesajlarıdır. İlkinde “Mutually Obligation/Erkeklik Bende Kalsın” demiştim. Ayakta kalmaya çalışıyorduk. Oyunun kurallarını İsviçre-İngiltere odakları yazıyordu. Kurallar basitti. Masraflarını düşür; cironu yükselt; kârlı sat ve pazar liderliğini yakala. Söylemek kolaydı (çünkü kekeme değildik) ama gerçekleştirmek zordu. İkinci yıl “NON” dediğimde filmlerimin fon müziği “Its now or never” dı (https://www.youtube.com/watch?v=QkMVscR5YOo&list=RDQkMVscR5YOo#t=22). Ne diyor rahmetli Elvis “Tomorrow will be too late” O halde “denemeyi bırak gerçekleştirme eylemine geç”. Unutma, sana hiç bir dilek verilmemiştir ki gerçekleştirmek için gerekli olan güç de beraberinde verilmemiş olsun. Güç sende.

Nice öğrenme ve ustalık yolculuklarınız “Sevgililer Günü” benzeri güzellikler içinde sağlık, esenlik, keyif ve huzurla geçsin. Yeter ki siz isteyin ve Kral Arthur’un duasını hep aklında tutun.

Öykücü