Yaşam Büfesinde “Dosdoğru Yol”

“…Memelilerde ana sirkadiyen saat (günlük beden saati; günlük biyolojik saat; günlük ritm) beynin ön tarafındadır ve bu saati retinadan doğrudan aktarılan ışık ayarlar. Aydınlık-karanlık döngüsü olmadan sirkadiyen saat 25 saatlik bir döngü içinde çalışır. Bu ana saat vücudtaki tüm dokuların birbirleriyle eşgüdüm içinde çalışmasını da sağlar... İnsan ritminin fare ritminin zıddı olduğu varsayımını göz önüne alarak…Fareler gececi (nocturnal), insanlar gündüzcü (diurnal) oldukları için, insanlarda (fare sonuçlarının) tersini bekliyoruz… Biliyoruz ki bazı insanlar tarla kuşu bazılarıysa baykuş gibidir… Bazen erkeklere yarar sağlarken kadınlara sağlamıyor…Sonsuz deneyler yaptık ve bir sürü çıkmaza vardık…İlaç geliştirmede daha bilinçli bir yaklaşım gerektiği…Şans hazırlıklı beyinlere güler ve bilimde başarılı olmak için çok çalışmak yanında çok okumak gerekir. Bilim yapmak ve önemli bilimsel sorunları çözmek çok zaman alır ve ne kadar zeki olursanız olun çok çalışmadan sonuca ulaşmanıza imkan yoktur…Beni sırat-ı müstakimde (dosdoğru yolda) tuttukları için teşekkür ederim…”

PLN-D&D > Kurbağa Fredy ve Teknoloji Zirvesindeki Panel Kapanışı ile TED’ten Bir Kesit

Merhaba

Yeni yıldan, umutla, umuda atılan kuşunların hüznüyle merhaba. “Umuda Sıkılan Kurşun“, bunu yıllar önce söyleyen değerli Nâzım hangi acıları çekerken böylesi güzel duygularını yansıtıyordu ?

Kendi kendimizle yarışmadayız gülüm
Ya ölü yıldızlara hayatı götüreceğiz
Ya dünyamıza inecek ölüm.

En güzel deniz: henüz gidilmemiş olandır
En güzel çocuk: henüz büyümedi
En güzel günlerimiz: henüz yaşamadıklarımız
Ve sana söylemek istediğim en güzel söz
Henüz söylememiş olduğum sözdür.

Umuda bin kurşun sıksa da ölüm
Unutma umuda kurşun işlemez gülüm.

Çeşme sahiline katran karası bulaşmış. Yürekleri kararmış olan insanlar köşe başlarında pusu kurmuş. Olaydan önce körükleyen, olaydan sonra üzüntü beyan edip tam tersini söyleyen, en etkili makamda oturup da bir de profesörlük ünvanını taşıyan ruhların, yüzlerin samimiyetine inanamamak beni asıl kahreden çaresizliğim. Bu nedenle Cumaya bile gitmekten yüz çevirir oldum; amaçları uğruna ölü balık bakışlı gözlerdeki, bunu yansıtan sözlerdeki sahtekarlıkları duymamak için. Yerler, yollar, otlar buz tutmuş. Bugün yürüyemedim. Düşmek korkusundan öte yürümek istemedi ruhum yeni yılın ilk anlarının karabasan yorgunluğunda. Kafeteryaya oturdum. Parlak ama ısıtasamayan güneşe, suyu sürekli devrederek temiz kalan havuza ve her şeye rağmen yeşilliğini koruyan çimenlere baktım. Sıcak, yeni demlenmiş, aslan kanı çayı yudumlarken elimdeki kitabı okuyup bitirdim. Yılbaşından birkaç gün önce aldığım bir armağandı elimdeki kitap. Sevgili Utku bizzat getirip güvenliğe bırakmış ve bir de mesaj gönderip bilgilendirmişti. Hemen kapıya gittim; alıp geldim ve okumaya başladım (http://www.abcgazetesi.com/haftanin-kitabi-aziz-sancar-ve-nobelin-oykusu-17820h.htm). Son bir haftadır elimdeki tek kitaptı. İçinden bir alıntıyı HAGEM2 deki “Özgüven” sohbetinde sevgili Utku’dan dinlemiştim. Başarı formülümdeki “2P (Patient & Persistent)” e dikkat çeken anlatımında “Sabır ve Sebat” ikilisini “İnat” ta buluşturan Utku beyin “Aziz’in inadının eşeğin inadını nasıl kırdığını” dillendirmişti. Böylece genç öğrenme yolcularına inatçı bir tutkuyu anlatmaya çalışmıştı. Yeni yıla hazırlanırken aldığım armağan kitaptan beni etkileyen kısımlar daha çok bilimsel nitelikteki adım adım gelişmelerin içindeki yan ürünler, mesajlar, anahtar sözcükler oldu. Bu nedenle yazımın başlığını önce “Fareler ve İnsanlar” olmak üzere Steinbeck’in ünlü eserine dönük bir bakışla oluşturmuş isem de daha sonra elimdeki kitabın üç ana bölümünden biri olan “Sirkadiyen Saat” kavramına çevirdim. Nereden nereye ?

Çok severim hiç bilmediğim Latinceden alıntılar yapıp (acta non verba/laf değil eylem; medicine cura te ipsum/doktor sen önce kendini iyileştir; quae nocent docent/yaralayan şeyler öğreticidir gibi) mesajlarımı güçlendirmeye…Bu merakla elimdeki kitaptan “Sirkadiyen” sözcüğünün Latince “circadien” den Türkçeleştirildiğini (!) gördüm. Latince anlamının da “circa/aşağı-yukarı” ve “dien/gün” olduğunu anladım. Ne olmuş yani ?

…Bitkilerden insanlara kadar pekçok canlıda devresi yaklaşık 24 saat olan bir iç saat vardır ve bu saat bütün vücud fonksiyonlarımızı kontrol eder. Bitki veya insan çevresinden tamamen izole edilse bile bu güncel döngü sürer. Örneğin uykuya gidiş, vücud sıcaklığı, tansiyon, zihin açıklığı vb pekçok işlev bir insanda aşağı yukarı 24 saatlik bir ritmle devam eder. Normal şartlar altında bu iç saat gündelik 24 saatle ayarda tutulur ve bunu ayarlayan etken de ışıktır…” Dikkat edilirse “Sirkadiyen” sözcüğünün seçilmesinden de anlaşıldığı gibi “aşağı yukarı” sözcükleri birkaç defa yinelenip vurgulanmaktadır. Çünkü günlük döngünün 24 saat değil 25 saat olduğu ifade edilmektedir. Kitabın bir başka yerinde de “Alaturka Saat” konusunun anlam ve önemi anlatılmaktadır ki ister zamanda, ister yemekte, isterse tuvalette olsun zaman zaman “Türk Usulü”ne ek değerler verilmektedir. “Alaturka Saat” konusuna da bu bakışla özel bir anlam yüklenmektedir bu kitaptaki anlatımda. Belki bir başka yazıma konu olur belki de meraklısı kitabı alıp bu bölümü okur. Okumak önemli. Ben kendime soruyorum da siz de kendinize sorun “2016 da ne kadar kitap okudunuz; hangilerini ?”.

Benim yanıtım her ay en az bir tane; çoklukla iki tane ve bazen de ödül gibi gelen beş tane. Gözlüklerimi yenilemiş olsam da okumak zor olmasa daha çok okumak isterdim. Biraz önce kitabı sonlandırdığımda verilen youtube görselinden Nobel Törenini izledim (https://www.youtube.com/watch?v=u-JIQMLuJMs). Aziz Sancar’ın duruşuna, kolunda prenses olmasına rağmen gülmeyen yüzüne ve ciddiyetine baktım ve hemen doksanlı yılların ortalarında Sultana Projesi için Adana’dan gelen sevgili Mehmet geldi aklıma. Aynı duruş ve aynı beden diliydi gözüme takılan ve çekilen eziyetlerin dışa vurumuydu bu kara kuru, gülmeyen, avurtları çökmüş yüz. Sadece doğunun yoklukları değil, batının (ABD ve Alaşehir) varlıkları içinde yok sayılmış yokluklarını yaşamanın izleriydi. Ardından Nobel Kimya Ödülü kazanan bilim adamımızın ilk Amerika turunda çektiği sıkıntıları okuyunca bu kez de aklıma kırk yıl Kanada kahrı çekip de emeklilikte Amerikalı (ABD) olabilen Florida’da Sam’leşen Şükrü geldi. Bu kadarla da kalmadı anılarımın aklımda yarattığı kaos: Bir yanda Alper, diğer yanda Komser Osman’a evini barkını sattıran korkuyu yaratan Necip, gidip de geri dönmeyen bakkal Abidin’in oğlu Mehmet ve hatta yıllar sonra yurda dönmüş olsa da keşke dönmeseydi duyguları yaşatan ve ölüme giden yolculuğu hızlandırmaya katkı veren “4K” nın biri olan Necdet… Hepsi Amerika’lı olma serüvenlerinde Aziz beyden daha mı az acı çektiler sistemin çarkında öğütülürlerken ?

Şöyle bir silkindim. Bugüne ve buraya döndüm. Bu yıl başında hepimiz İzmir’deyken, bizim evde 13 değil, 10 kişiydik. Copcuların “Z Kuşağının Ergen(leşen) Erkekleri (BE İkilisi)” bizden yakın uzaklıktaydılar. Eren arkadaşlarıyla “Mest”leşirken, Barış “Armanç”ta yine arkadaşları ile kutlamışlardı yeni yılı. Sevgili Özgen ise nöbetçiydi. Biz geri kalan on kişi bizde Nezuş’un el emeği ve göz nuru yemekleriyle (kutsal sayılan ve bayram özel yemeğimiz olan Sura dahil) ve Duru’nun heyecanlarıyla montaj filmi ile geceye başlamıştık. Rutinlerimizi, günlük ritimlerimizi sürdüren, yansıtan bir geceyle yeni yıla girmiştik. Reina katliamını sabah öğrendiğimizde yeni yılın ilk ışıklarıyla yine hüzne gömüldük. Allah başka acı göstermesin; acılı ailelere sabır versin. Kitabın sonunda Aziz beyin teşekkürlerinden, karısı ve manevi kızı için kullandığı bir cümle, bir satır bu duygu yükümde daha bir fazla dikkatimi çekip sözcüğün tam anlamını öğrenmek için internete girdim: “…Beni sırat-ı müstakimde tuttukları için …” Ne kadar anlamlı !

İşte bu söze ve anlamına bakınca yazımın başlığını da bu kez “Sirkadiyen” den “Sırat-ı Müstakim (Dosdoğru Yol)” e çevirmeye karar verdim. Çünkü Yön ve yol benim görselimdeki üç simgenin bütüncül mesajıdır. Bunlar;

1.Pusula: Neredeyim ve nereye gidiyorum ?

2.Ayak izleri: Neler yapıyorum ve nasıl yapıyorum ?

3.Saat: Ne kadar hızlıyım ?

“Sırat-ı müstakim” e gelince “İstikamet Yolu” demek olan salt görünen anlamının ötesinde “yoldan saptıracak” olanlara karşı direnmek esas verilmek istenen mesaj. İster günlük ritimlerinde, seni sirkadiyen rutinlerinden saptırıp da kanserleşmeye neden olacak olan aşırı keyiflerden sakınıp da hedefteki Cennete doğru yola alırken üzerinde bulunduğun köprüden alttaki Cehenneme düşmemek için yaptıklarına ve yapmadıklarına bakmaktır. Kendiniz her rutin sapmasından önce “kartezyence” sorgulamaktır:

1.Yaparsam ne olur ?

2.Yapmazsam ne olur ?

3.Yaparsam ne olmaz ?

4.Yapmazsam ne olmaz ?

Benim sirkadiyen saatimde iki ana dönem vardır: İlki programlı dönemdir (23.00-11.00) ve “4Y” ile simgelenmiştir: Yatmak > Yürümek > Yemek > Yazmak. Diğeri serbest zamandır (11.00-23.00). Ya sizin sirkadiyen ritmleriniz nelerdir ?

Yılın geri kalan günlerinde sağlık ve esenlik içinde olabilmek umuduyla, kurşun sıkılmamış umutlarıyla esenlik ve huzur dileklerimle yolunuz, yönünüz hep aydınlık olsun.

Öykücü