“…Verdiğimiz kararların temelinde sezgilerimizin büyük bir rolü vardır. Bu yüzden daha iyi kararlar vermek öğretilemez; kişi ancak bunu kendi kendine öğrenebilir. Bunun için de kişinin kendi karar sürecinin bilincine varması ve bilinçli uygulamalar yapması gerekir. Böylece sezgisel (bilinçsiz) performansını artırabilir. Çünkü biz yetişkinlerin kararlarını etkileyen, önceden biçimlenmiş, iyi ve kötü kalıpları vardır. Kötüleri düzeltmek ve iyileri de geliştirmek için kişi kendisiyle ilgili farkındalıkta sorumluluk ve aktif rol almalıdır…Net hedefler konmuyor, koskoca bir yılda sadece 15 dakikalık bir görüşme yapılıyor, yöneticiler geribildirim veremiyor, çalışanlar strese giriyor ve sonuçta çoğu zaman verilen ödül çekilen çileye değmiyor…”
“Şükran Yemeğimiz (C13XYZ/18.11.2016)”den bir kesit. Duru’nun kamerasından görüşler.
Merhaba
Yazımın girişindeki kırmızıyla karışık maviler Garry Kasparov’un 2010 yılında New York’ta yaptığı bir konuşmasından alıntıdır. Devamındaki yeşiller ise bir H/IK ekinden bir konu başlığıdır. İkisinin bir araya gelmesinde,
* 22.11.2016 günü katılacağım HAGEM3 ün ana konusu olan “Motivasyon” ile;
* 27.11.2016 günü bir hafta birlikte olacağım PLN Grubunun yıllık toplantısında dillendireceğim “Değişme ve Dönüşme” konulu söyleşim ve
* Dün gece bizde “Şükran Yemeği“nden buluşan tam kadronun “C13XYZ” nun görselliğinde ABİDEmizin son üyesi “Duru” nun herkese sorduğu “Allah’ın sopası var mı ?” sorusunun arka bahçesinin etkisi olmuştur. Bugünden yarına uzanacak mesajımı güçlendirmek için biraz geriye bakalım mı ?
Altı ay kadar önceydi. Çeşme’de bahar en güzel günlerini sunarken Sevgili Utku’nun çağrısı üzerine ilk defa Havagazı Gençlik Merkezi (HAGEM)‘nde gençlerle birlikte olmuştum. Söyleşimde ana mesajım “Farkındalık” idi. Sorum da “Farkındalığınızı nasıl geliştirirsiniz ? Farkındalığınız gelişirse neler olur ?” idi. Katılımcılığa sağlamak için de yaptığım küçük testin sorusu: “Satrançta bir taş olsaydınız hangi taş olmak isterdiniz ?” idi. Bu soruyu birkaç yıl önce bir pazar günü, televizyonların birinde Prof.Dr.Üstün Dökmen‘nin sunduğu “Küçük Şeyler” programında duymuştum. Türkiye satranç şampiyonu gencimiz (henüz ergenliğe erişmemiş) Atilla’ya sormuştu. Hem Üstün Hocanın hem de benim bu testten beklentimiz özellikle iş yaşamında “Kader Kurbanı” olmamak ya da “Genetik Miras”ın yıkıcı etkisinden sıyrılmaktı (en azından benim beklentim). HAGEM1 (10 Mayıs 2016) de test sonuçlarında Şah, Vezir ağırlıklı çıkmıştı; doğaldır. Yine de %20 e yakın yanıtın “Piyon” olması beni sevindirmişti. Bunun anlamı ise gençlerin bir bölümü yolun başındayken “acı yoksa kazanç yok” ya da İngilizce eğitim yapanlarca “no gain without pain” veya Kerem’in Panelde dediği gibi “emeksiz yemek olmaz” deyişine olan inançlarını yansıtıyor olmasıydı. Yaşamın gerçeği bu. Arabanızın arkasına “babam sağolsun” yazmıyorsa (kuşkusuz arabanız varsa) hedefe ulaşmak için her gayreti göstereceksin demektir. Böylece HAGEM1 olarak altı ay önce başlayan ve üç gün sonra üçüncüsü gerçekleşecek olan “Öğrenme Yolculuğu“nun süreklilik göstercek olan ana mesajını “Kendinizi Sorgulayın” olarak yarım yıldır vurgulamaya çalışıyorum. Akıllarda kalıyor mudur ?
Kalsın diye gayret ediyorum. Bunun için öykülerin gücünden de yararlanmaya çalışıyorum. “Konyalı Mehmet Öyküsü” ile HAGEM2 nin mesajlarını vurgulamaya çalıştım 18.10.2016 günü. Meğer aynı gün büyük oğlum Ümit Tacikistan’da ciddi bir kalp rahatsızlığı yaşayıp hastanedeymiş. Ben HAGEM2de yüzü aşkın gençle “Özgüven” konulu söyleşideyken yaptığım ikinci testte “Hayatta en çok değer verdiğiniz iljk üç şey nedir ?” diye sormuştum. Beklentim de ilk sırada “Ençok kendime değer veririm. Çünkü…” idi. Verilen 129 yanıtın %10 dan az olan yanıtlarda ilk üç sırada “Kendime” sözcüğünü görmek beni az da olsa umutlandırmıştı. Bu testin sonuçlarını açıklarken hem kendi misyonu vurgulamış ve hem de Ümit ve Kerem olmak üzere oğullarımın ikisinde başta iş ortamının getirdiği “sigara/stres” konusuna dikkat çekerek “kendine değer vermek” konusunu Hz.Musa‘nın “Hendekler nerede ?” sözleriyle “Gerçekten mi ?” demek istemiştim (dememiştim). Rahmetli babam derdi ki “Hırsızı evine kadar kovalama”. Neden dersiniz ?
Gerek HAGEM1 deki “Farkındalık” için, gerek HAGEM2 deki “Özgüven” için ve gerekse HAGEM3 deki “Motivasyon” için aynı çerçevenin ana mesajı korunmaktayım: “Kendinizi Sorgulayın”. Yazımın girişine bakarsam:
* Kendinizi sorgularsanız (Üçlü RAW Sorgusu) > “Farkındalığınızı” geliştirirsiniz. Farkındalığınız gelişirse: 1.Daha fazla seçenek olduğunu görürsünüz; seçim şansınız artar; daha doğru seçimler yapar ve >> 2.Daha doğru kararlar verirsiniz >>> 3.Daha iyi sonuçlar alırsınız. Hadi bu üç adımı İngilizce tanımlayıp bir kavram oluşturalım (uydurukçuluk): “More > Right >Better”: MORBE
* Kendinizi sorgularsınız (Üçlü İZF Sorgusu) “Özgüveniniz” gelişir. Yere sağlam basarsınız. Büyüme ve gelişme evresinde (BG) “Oyunu Kuralına Göre Oynama”da fazla zorlanmazsınız. Ayakta kalma, hayatta kalma ve rekabet etme gücünü artar. Sorgulamayı alışkanlık edinir ve her nefeslenmede sürdürüp “Değişme ve Dönüşme (DD) Evresine” erişirsiniz : 1.Neyi iyi yapıyorum? > 2.Neyi yaparken zorlanıyorum ? >> 3.Neyi farklı yapabilirim ? Böylece İngilizcesiyle: “Good > Difficult > Different” den de bir kavram oluşturursunuz: GODID. İşte bunların tümüdür Bay Kasparov’un sözünü ettiği “Sezgisel Performans”.
* Kendinizi sorgularsanız (Dörtlü CUMUCAWI Sorgusu) “Motivasyon”nunuzu geliştirirsiniz. Böylece ne yaptığınızı bilirsiniz (CU:Current Status/Durum tesbiti). Ne yapmanız gerektiğini anlarsınız (MU:Must/El mahkum). Ne yapabileceğinizi görürsünüz (CA:Can/Üst sınırınız) ve asıl önemlisi kendinize “Dürüst Geribildirim” vererek ne yapmak istediğinize karar verirsiniz (WI:Wish/Yeter ki siz isteyin > Siz inançla isterseniz Allah işinizi kolaylaştıracak kapıları açaçcaktır).
İşte Duru’nun ısrarla sorduğu “Allah’ın sopası var mı ?” sorusunun yanıtı bu adımlarda gizlidir. Ve laf aramızda Allah’ın sopası sizin ellerinizdedir. Sizin için “Stakeholder/Eli sopalı kişi” sadece sizsiniz. “Kendiniz Sorgulayın” ve elinizdeki sopayı kendi kafanıza vurmadan önce “Farkındalığınızı geliştirip sahip olduğunuz değerlerin kıymetini bilin“. Tıpkı bizim dün geceki “Şükran Yemeğimiz”de olduğu gibi hepinizin öğrenme ve ustalık yolculukları hep açık ve aydınlık yollarda olsun derken yazımı bitirmeden Acar Hoca’dan da biraz alıntı yapıp “Allah’ın Sopasını Elinde Tutanın Beynine” bakmak istiyorum.
Hep derim ya “Allah bize akıl vermiş ama yanında kujllanma kılavuzunu vermemiş”; işin aslı pek öyle değil. Bir durumla karşı karşıya kalırız ve bir karar veririz. Aslında kararı veren bilinçaltıdır ve daha sonra bilinç bu karara kılıf uydurmaya çalışır. Bugünlerde başımızdaki büyükbaşlarda bilinç böylesi ikinci adım zahmetine bile gerek duymadan aklımızla alay etmeyi sürdürüyor; hem de bunu hüner sayıp öğünerek. Her neyse biz gelelim “Beynin İki Yakasına”.
İlkine “Hisseden Beyin” demiş hoca ve evrim sürecinde işleri kolaylaştırmak için otomatik olarak “acıdan kaçınmak ve hazza yaklaşmak” için yapılandırılmış “ilkel” olan kısımdır. İlkeldir ama hızlı ve güçlüdür. Baskındır. Bu nedenle karar verir ve daha sonra kılıfı hazırlasın diye irdeleyen ve düşünen kısma havale eder işleri. Görünen o ki beynin sağı solu değildir süreci şekillendiren altı ve üstüdür. Kaliforniya Teknolji Enstitüsünden C.F.Camerer Hisseden Beyni şöyle tanımlamış: “Hisseden beyin hızlı fakat yordamsız kararlar veren bekçi köpeği gibidir. Hırsıza her zaman saldırır, ancak bazen postacıyı da ısırır”. Olaca
Öykücü