“…Kısa vadede iyi sonuç verecek iÅŸler genellikle önemsizdir. Ä°yi sonuçlar da kalıcı olmaz. Çünkü istenmeyen nedene sebep olan “kök neden (root cause)” e kısa sürede ulaşılamaz ve ulaşıldıktan sonra da kısa sürede ortadan kaldırılamaz. Kötü bir durumdan kalıcı olarak çıkmak için alınacak ciddi her önlem ilk aÅŸamada durumu mevcuttan da kötüye götürür. Türkçede bu kavramı anlatan en yakın özdeyiÅŸ “sular durulmaz, bulanmadan” önermesidir. Yani kısa vadede daha fazla bulanıklığa razı olunmazsa, mevcut bulanıklık sürüp gider…”
HAGEM2 den pasajlar 1
Merhaba
Bu sözler bugün Sözcü’de sayın Cansen’in sözcükleridir ve bu durumu “j EÄŸrisi” olarak sembolleÅŸtirmiÅŸtir. Bu yaklaşımı bugün ülkemde süren iç savaÅŸ ve Suriye’den sonra Irak-Musul’la hızlanan dış savaÅŸ ve korkularımla buluÅŸturduÄŸumda nelere daha ne kadar katlanmalıyım ki …Yargıma yanıt ararken hep doksanlı yıllarda ekonomik kriz yaÅŸarken üstlendiÄŸim satış sorumluluÄŸumdaki “rock bottom” deyimine gidiveriyor aklım. Bu da “dibe vurmak” olarak titretiyor yüreÄŸimi ve Lozanmış, Saraymış, BaÅŸkanmış derken oyuna katılan beceriksiz oyuncuların elinde bindiÄŸimiz alametle nerelere gideceÄŸimiz iç sorularımla ürperiyorum. Doksanlı yıllardaki krizde “rock bottom” iken zihnimize yerleÅŸtirilen yeni milenyumun baÅŸlarındaki ikinci krizde bu kez “roller-coaster” olarak dibe vurduktan sonraki çıkışın umutlarıyla avutuluyorduk. Bazen de gerçekleÅŸmedi deÄŸil. Belki de bu tür gelgitler ÅŸok ısıtılan sudaki kurbaÄŸaların çırpınışlarını ve kurtuluÅŸlarını anlatıyordu bir baÅŸka açıdan. Birinin yaptıkları kadara diÄŸerinin yapmadıkları acıtıyor aklımı.
Yukarıdaki paragrafı üçgün önce yazdım. Sevmedim. Ruhumla gözümün gördüğü günceller uyuÅŸmadı. Haberleri sunma tarzını sevdiÄŸim için bazen televizyonda bir kanala, o kanala (adına “Tilki” diyelim) baÄŸlanıp kalıyorum. Hele bir de perÅŸembe akÅŸamları ise haberlerden sonra da sürüyor baÄŸlılığımız sunduÄŸu dizi nedeniyle. “Homeland” gibi “Banshee” gibi ve hatta “Arrow” gibi yabancı dizileri seviyorum ve saÄŸolsunlar arÅŸivimde de pekçoÄŸu var hâla izlemediÄŸim. Ne var ki madem ki beraberliÄŸimizi (MNC) maksimize etmek istiyorum her an; o halde razı oluyorum haberlerden sonra gelen dayatmacı dizilerimize de. “Tilki” kanalında bir süre önce Nice’den Monaco’ya giderken parfüm için uÄŸradığımız Eze’de baÅŸlayan dizinin ilk bölümünden umutvardım. Adamı da kadını da sevmiÅŸtim. Kadını özellikle “KeÅŸanlı Ali Destanı”ndan sevmiÅŸtim. Ä°lk iki bölüm iyi gitti. Sonra zırvalamalar baÅŸladı. Ä°smail Ustanın tamirhanesinden kötü bir atölyede üç soytarının yerli araba yapma öyküsü tıpkı ülkenin büyük baÅŸlarının seçim öncesinde yaptıkları gibi saçmalıktan öteye gitmedi. Aklımızla alay ediyorlardı. Yine de gülüp geçiyordum. Bu gidiÅŸe kadın da dayanamadı ve “Öldürün beni de çıkayım diziden kurtulayım bu öküzlüklerden” dedi. Yaptı da. O kurtuldu; biz kurtulamadık. Daha da sürecekti. Rejisör kaç kere uyardı adamı. Ben de duydum. Açıkca “Bırak abicim ÅŸu öküzlüğü de birazcık gül, birazcık konuÅŸ, birazcık yüzüne anlam gelsin”. Nerdeee ? Adam gerçekten öküz. Sanki gerçek alemde yeterince öküz yok da bir de bizi sanal alemde öküzlerle arkadaÅŸ ediyorlar. Adam gülmedi. Adam öküzlüğü bırakmadı. Bir ara nasıl olduysa “Åžimdi sıra bende” dedi ama ne sırası olduÄŸunu unuttu. Reji de “Öpmeyim senin sıranı” deyip o sözün devamını getirmeyi bile gerek görmedi. BaÅŸ öküzün kız kardeÅŸi (siz “Son sayının kız kardeÅŸi” ne demektir bilir misiniz ?) “Önemli kararlar almalıyız” deyip yönetim kurulunu topladı. Ne karar aldılar ne de öküz baÅŸkan seçilmesine raÄŸmen tek kelime etmedi. “Yeter be” diyerek reji de bu öküze, bu öküzlüğe daha fazla katlanamadı ve yeni kan katmalarına raÄŸmen diziyi bitiriverdi bir binanın tepesindeki helikopter pistinde. Allah razı olsun. Demek ki reji öküz deÄŸilmiÅŸ (göründüğü gibi). Ne araba yapma sevdası, ne buna teÅŸne olan figüranlar, ne sapa saÄŸlam Muratın çatıdaki felçli hali  ve ne de daha düne kadar aÄŸzı çarpık olan dedenin “Şükür Allahım bu eziyet bitiyor” diyerek yalaka gülüşleri bir tek iz bırakmadı zihnimde öküzlükten baÅŸka. Geçen gün ülkemin öküzlerini düşünmüştüm. Kırk yıl önce doktora çalışmalarım sırasında Komser Osmanla birlikte Balıkesir-Manisa yolu yapılırken zorunlu olarak geçtiÄŸimiz SavaÅŸtepe-Balya-Manyas ara yolunda gördüğüm ay boynuzlu, gri renkli Balya Öküzlerini anımsadım da bizim Sapiens görünüşlü öküzlerden çok daha sempatik oldukları zihnimde canlanınca kendi kendime istihza ile gülümsedim. Balya’ya girmek üzereyken gördüğüm kalıntıların Fransızların Simli KurÅŸun Ä°ÅŸletmesine ait olduÄŸunu söylemiÅŸlerdi. Yarım asırdan eski öykünün çevreyi kirletme konusu ÅŸimdilerde aklına gelmiÅŸ Balyalıların da dava açacaklarmış. Bilmiyorlar mı ki “s…. d..ün davası olmaz”. Adam Ali Cengiz oyunu yapıp gözünün içine baka baka Karadenizin güzelim yeÅŸilini yok ederken Fransızlara dava açmak da olsa olsa öküzlere yeni gündem oluÅŸturmaktan öteye geçmeyecektir. Belki bu da olmayacaktır.
Ä°ÅŸte bunları kafamdam atamayınca ve HAGEM2 deki güzelliklere odaklanamayınca baÅŸladığım yazıyı yarım bıraktım. Üç gün ara verdim. Bugün Pazar oldu. Duru rahatsızlanmış; Ãœmit yarın Tacikistandan gelecekmiÅŸ haberleri üzerine ÇeÅŸme’nin yazdan kalma gününü ve mor begonvillerin güzelliÄŸini bırakıp elimizde mantı ve aÅŸureyle Ä°zmir’e geldik. MaviÅŸehir’in camlı balkonunda (eskilerin deyimiyle limonluk) yazmaya devam ettim. Baktım ki yine aynı hikaye, kaldığı yerden sürüyor. Yeni bir sayfa açtım. Adını da “YaÅŸam Büfesinde Ä°nsaniyet ve Nasip” dedim. Sabah kahvaltısında torbada dokuz ceviz kalmıştı. Biz yumurta olmayan günlerde gün aşırı ikiÅŸer tane yeriz. Cevizler bu kez küçüktü. Hadi bugün hepsini yiyelim (4+5) dedik. Üçer tane yedik. Geri kalan üç cevizi de yarımÅŸar kırıp porselen küçük kavozun dibinde kalmış olan FatoÅŸun abisinin balının içine koyduk. Ya sonra ? Sonraki yazımda “Ä°nsaniyet ve Nasip”.
Otuz iki sene önceydi. Babam emekliydi. Yarı felçli gibiydi. Annem saÄŸlıklı görünüyordu. Annem birgünde enfarktüsten (eskiden kalp krizi bilmezdik ve daha çok enfarktüs derdik; beyin kanamasına da “inme”) ölüverdi. Babam, ablam ve ben Pamukbank’a gittik elimizde annemin veraset ilamı ile. Babam emekli olurken aldığı emekli ikramiyesinin dörtte birini annem adına vadeli hesap olarak yatırmıştı. Parayı çekerken babama bir teklifte bulundum. Babam ne dedi ? Sonraki yazımda “Ä°nsaniyet ve Nasip”.
Bu yazımda anlattıklarımla eklediÄŸim film arasında hiçbir ilgi, iliÅŸki, alaka yoktur. YaÅŸadığım güzelliklerin küçük bir yansımasıdır HAGEM2 den montajladığım görüntüler. Yazımda ise kendimi etkilerinden kurtaramadığım “modern öküzlükler” ve sonraki yazım için iki anı vardır bakıp da gören göz, duyup da dinleyen kulak ve hissedip de sızlayan yürek için. Hepsinin karması belki birgün dip yapıp sıçrayacak, dibe vurup yükselecek ve Cansen beyin dikkat çektiÄŸi “J EÄŸrisi” benzeri geliÅŸmelerle bizi düze çıkaracaktır. Bu düze çıkışta belki de öküzlüklerin yarattığı baskının patlaması da rol oynayacaktır. AÄŸar’ın sözlerini duydukça GezmiÅŸgillerin anısı, Aldırma Gönül’ün naÄŸmesi, Bozkırdaki Çekirdek’in ahı kimlerin katı vicdanlarını acıtıyor merak ediyorum . Ne yazık ki ders olmuyor. Putin muhtaları dinledi, portakallar gidiyor güney illerimizin çiftçileri belki biraz rahatlayacak. Ama Obama muhtarları dinlemiyor ve biz bir bataklığa sürükleniyoruz. Elindeki Hakkari’yi tutamayanlar ÅŸimdi sadece iç politika malzemesi olarak Musullanıyor. Sanki o sözler Obamanın, Putinin çok ÅŸeyinde (kulağında mı ? Umurunda mı ? doÄŸru sözcüğü siz yerleÅŸtirin).
Bunca hengame içinde bunca öküzlerin gölgesinde yaşam sürüyor ve dileğim sağlık ve esenlik içinde aydınlıklara çıkarız inşallah.
Öykücü