Yaşam Büfesinde “Alicante Horozu”

“…Horoza sormuşlar “Tavuk mu yumurtadan çıkar, yumurta mı tavuktan ?”. Daha fazla kasılarak yanıtlamış soruyu horoz “Ben polemiğe girmem; s…r geçerim” diye yanıtlamış… Aynı horoz her gün yukarıdaki mahalledeki devekuşundan bir yumurta ödünç alıp kümese koyup şöyle dermiş “Yukarıdaki kümesin tavukları nah işte böyle yumurta yapıyor. Siz de kendinize çeki düzen verin… Yoksa ..”…”

Merhaba

Üç gün önce MACUNKÖY 2 Dörtlüsünde gelişen ilişkilerin sonucu oluşturulan paketin üçüncü adımı olarak “Eğiticinin Eğitimi Programı” nı gerçekleştirdik. Kendi adıma çok güzeldi. Öğretirken öğrenmekten aşırı bir keyf aldım. Uykusuz gecelerim (şimdilik) son buldu. Çeşme’de bir yanlış anlamanın gereksiz kırılganlığından aynı şekilde gereksiz boyutta etkilenen ruhum biraz olsun dinlendi. Beni bu denli mutlu eden neydi hiç de sürpriz olmayan böylesi bir öğrenme ve ustalık yolculuğunda ?

Öncelikle PLN ve otoritenin “MACUN”u “KÖY”leştiren gerçekten de DOD1 den DOD2 e geçtiklerini görmekten mutlu olmuştum. Bu mutluluk “eğitimi üretimin stratejik bir girdisi kılmalı” düşüncemi pekiştirdiği için mutlu olmuştum. Özellikle henüz aile şirketinden kurumsallaşmaya uzanan yolun başında olan ve tıpkı Netdirekt gibi hızlı büyüme trendine sahip olan PLN de bunu somut olarak görmekti mutluluğumu katmerleştiren. Hele bir de yola çıkan üçlünün eğitimci adayının 1992 yılında Alev’le benden SSTC almış olması bir eğitimciden beklediğim üç temel beceriden birine, ilkine, temeline sahip olmuş olmasıydı mutluluğumu artıran. Aradan 24 yıl geçmiş olmasına rağmen 1992 Antalya SSTC den sıcak, etkili izlerin kalmış olduğunu görmekti umutlarımı güçlendiren. Bu heyecanlarla MACUNKÖY’ü “AK”laştıran seçilmiş eğitimci adayımızın hem aktif bir role (üretim sorumluluğu ve ilişkileri) sahip olması ve hem de şirketin ortaklarından olması yolculuktan bir kariyer beklentisi yerine etkin olmak, etkili olmak, verimli olmak, üretken olmak gibi beklentilerin öne çıkması beni alıp Mısır-2004 deki “BEE” e götürdü yolculuktan beklentilerimi şekillendirirken. Albatros’ların Kafeteryasında ön hazırlıklarımız sırasında “MACUNKÖY”ü, “UN”layan profesyonel eğitimcimizin de çizdiğim çerçeve içinde öğretirken öğrenmeye olan katkısını, inancını ve heyecanını görmek de hazırlık çalışmalarıma enerji kattı. Şimdi öncülünde dikkatimi çeken bu algılarımı destekleyen ardılındaki şu geribildirimlere kulak verelim:

“…From: AKSent: Wednesday, January 27, 2016 10:03 AM To: ‘Mustafa COPCU’ <mustafa@copcu.com>; ‘UN Cc: ÖY Subject: Mum Dibine Işık Verecek mi?

Mustafa bey merhaba,

26.01.2016 tarihli  “Eğiticinin Eğitimi ” konulu eğitim programından dolayı size ve Utku Bey’e çok teşekkür ederim. Sabah saat 8.55 ‘de başlayıp akşam 17.00’ye kadar süren bu etkili ustalık yolculuğunda zamanın nasıl geçtiğini anlayamadım. Başta da söylediğiniz gibi farkındalıklarım arttı. Eğitimin başında sorduğunuz “Mum dibine ışık verecek mi” sorusunun cevabı, elbette ki mum dibine ışık verecek ve zaten vermeli de… Bu anlamda kendimizi geliştirmeye ve öğrendiklerimizi aktarmaya çalışmalıyız. Ben de elimden geleni yapacağım.

Konuştuğumuz gibi o gün verdiğiniz ödevi yaparak size gönderiyorum.

* GODID-KENDİNE DÜRÜST GERİ BİLDİRİM

* YAPMAYACAKLARIM > Uzun cümleler kurmak, katılımcılara arkamı dönmek, tek düze sıkıcı bir anlatım.

* AZALTACAKLARIM > Heyecan, Stres

* ARTIRACAKLARIM > Ses tonum ve mimiklerimdeki uygunluk, göz teması kurmak.

* YARATACAKLARIM > İlgiyi artırmak için, eğitimin konusu ile ilgili bir slogan cümle oluşturmak, gizem oluşturacak soru ve cümleler kurmak.

Utku beyden öğrendiğim nefes tekniğini dün akşam eşime de öğrettim ve beraberce uyguladık. Teşekkür ederim Utku bey.

Selam ve saygılarımla, AK…” 

İşte bu kadar ! Daha ne ister insan ?

Bu durumda ben durur muyum ? Hemen kaleme sarıldım ve …

From: Mustafa COPCU [mailto:mustafa@copcu.com]  Sent: Wednesday, January 27, 2016 11:05 AMTo: AK Cc:ÖY; UN; KC>     Subject: Woooow

Merhaba Adnan Bey,

Helal olsun ! İlk defa (yazmak, geribildirim vermek, SWOT ödevini hemen yapmak) benden hızlı silah çeken biriyle karşılaştım ve hem umutlarım hem de keyfim arttı (> Mesaj 1: Geribildirim şampiyonların sabah kahvaltısıdır).

Dün geceden beri yazacaklarıma kafamın içinde bir format oluşturmaya çalışıyordum. Demek ki bu yaklaşım beni geciktiriyormuş ( > Mesaj 2: Eğitici “strike while the iron is hot / demiri tavında döğmeli; geç kalmamalı) …Ve bu sabah senin aşağıdaki mesajınla bilgisayarımı açtım. Gerçek anlamda bir ödül oldu benim için. Teşekkür ediyorum. Gerçekten teşekkür ediyorum (laf olsun diye değil).

Daha çok yazmak istediklerim var. Ancak bir iletinin boyutuna (mesajları, uzunluğu, akılda kalıcılığı, okunma isteği, arşivde saklanma kolaylığı vb nedenler) dikkat etmek de bir eğiticinin becerileri arasındadır (> Mesaj 3: Kısa yazmalı). Bu nedenle kısa kesiyorum.

Söylemek istediklerimi bir sonraki mesajımın ekindeki bir word sayfası ile ileteceğim (> Mesaj 4: one sheet strategy-de eğitimcinin kullanması gereken bir yazışma tekniğidir).

Sağlık ve esenlik dileklerimle yolun hep açık ve aydınlık olsun (ve > Mesaj 5: spill over effect ile de karanlığa küfretmek yerine mum olarak çevrene vereceğin aydınlıklar artarak sürsün < bağlantılar kurmalı)…

ve altına blogtan geçmiş yazı mesajları aktarmayı da ihmal etmiyorum (ben bunu hep yapıyorum) “…Yedi yıl önce neler yazmışım ? Konu başlığım “Yaşam Büfesinde Dört Kitap” muş ! http://www.copcu.com/2009/03/28/603/

“…Kişinin kalkanı kendi saflığıdır; hayata ve ustasına olan sevgisidir…”Yalnız” kelimesi iki ayrı anlama gelir. Yalnız kalmaktan doğan acıları anlatan bir yanı da vardır. Ama buna karşılık yalnız olmanın mutluluğunu anlatan tarafı da vardır…Yeryüzü bize bir şarkı ve bir bilmece sunuyor; gökyüzüne doğru bir şarkı, yeryüzüne doğru bir bilmece; ve yeryüzüyle gökyüzü arasında sadece tutkularımız var bu şarkıyı taşıyacak ve bu bilmeceyi çözecek… İnsanın en büyük yanılgısı dış koşulları değiştirebileceğine ve dünyayı düzeltebileceğine inanmaktır. Halbuki ancak kendimizi değiştirebilir, tutumlarımızı farkılılaştırabilir, tepkilerimizi düzeltebilir ve hissettiğimiz olumsuz duyguları ifade etmemeye çalışabiliriz. Evren olduğu haliyle mükemmeldir. Değişmesi gereken sadece benim…Cennetin kapısı dile getirdiklerinle değil, yüreğinde hissettiklerinle açılır…”

ve bu iletişim sürer gider. Nereye kadar ? “Sıcakta doymuş eriyik” olana kadar. O noktaya varılır mı ? Bilmem ki horoza sormak gerek.

Yazıya başlarken önce kafamda bir başlık oluşuyor. “Alicante Horozu” gibi ki Mart 1993 de İspanya’nın Alicante şehrinde uluslararası bir (firma açısından bakılabilir bilimsel) toplantıda yaptığım sunumun son slaytı olarak kapanışta gösterdiğim  üç aşamalı karikatür… Sağolsun Ümit göndermişti ( o sıralarda Muradiye’deki konsatre fabrikasında Amerikanvari bir iş yaşamı içinde pişiyordu. Şimdi de Pakistanın sıcağı ve sefaletinde elli yıla gün sayan yaşında pişip Taciklenmeye hazırlanıyor. Allah yardımcısı olsun. Allah yolunu açık etsin. Allah aydınlık yollarda selametle, sağlıkla hakedilmiş kazançlar içinde olmasını nasip etsin). Bana yıllar gibi gelen bir sesszilikten sonra alkışlanan tek kişi olmuştum. Bu da beni yıl sonuna gelmeden 1993 de teknikten aldı önce satışa götürdü. Sonra iki elemede elek üstünde tuttu. Yetmedi en üst konumdaki bir görevle ayrıcalıklı emekli etti. Üstüne bir de emeklilik sonrası dört yıl daha Syngiller içinde eğitimcilik oynamama izin verdi. Çok şükür, bin şükür (tıpkı İrem Derici’nin şarkısında olduğu gibi “… şükür seni bana verene…Dualar eder insan…” ).

Yazım uzadı ve “Alicante Horozu” nun esprisi bir başka yazıya kaldı. Sadece yazımın girişindeki iki kısa fıkranın burada yer almasının esbab ı mucibesine (varlık nedeni) değineyim. Mavili olan ilki satış ile pazarlama arasındaki çekişmenin ifadesidir. Genelinde pazarlama hep satışın üstünde yer almıştır. Ne zaman ki kritik anlar yaşanır ve hayatta kalmak, ayakta kalmak “quick wins / hızlı kazanımlara” bağlı olur işte o zaman otorite g.t korkusuyla uzun vadeli hesapları boş verip satışı baş tacı yapar. İşte o zaman satış bu fıkra ile pazarlamaya kafa tutar. Sözü de gerçer. Çünkü şirketlerde tek kârlılık merkezi vardır. O da satıştır. Diğerlerinin hepsi masraf merkezidir. Kırmızılı ikinci fıkra ise satışın kendi iç hesaplaşmasıdır. Pazarlamaya kafa tutup satış öne çıkınca içine döner ve havuç/sopa karışımı bir motivasyonla (siz bunu Dr.Maslow’un piramidinde nereye korsunuz ? ) devekuşu yumurtası kadar yumurtlamalarını ister satışçılarından. Kimileri yapar da ! Tıpkı 1993 de Singapur hayvanat bahçesinde unuttuğumuzu Oturak ve anası gibi, ya da Londra’da tüm otobüs yolcularına kafa tutan Deniz gibi ya da genel müdür dostuyken bir gecede kayıplara karışan Sadullah efendi gibi.

Hoş görüle ve “Alicante Horozu” pek yakında anlatıla.

Sağlık ve esenlik dileklerimle yolunuzun hep açık ve aydınlık olması dualarımla hava oldukça ısındı ve ben de Çeşme’ye doğru yollansam iyi olacak. Hoşça kalın.

Öykücü