Mustafa COPCU » Blog Archive » YaÅŸam Büfesinde “Yedi Onluk 1 (Seven Decades)”

YaÅŸam Büfesinde “Yedi Onluk 1 (Seven Decades)”

“…YaÅŸlanmaya karşı en iyi korunma yolu düşlerinizdir. Hiçbir ÅŸey, bir düşün olduÄŸu denli gerçek olamaz. Düşleriniz, “ÅŸimdiki siz” ile “olmak istediÄŸiniz siz” arasındaki baÄŸlayıcı köprüdür. BaÅŸarı para deÄŸildir. BaÅŸarı güç deÄŸildir. BaÅŸarınızın ölçüsü, sizde ve düşlerinizde saklıdır. Düşleriniz, en güvenilir dayanağınızdır. Ona güvenle dayanırsanız, yaÅŸlandığınızda bile yaÅŸlı olmadığınızı görürsünüz…”

 

Merhaba

Aradan üç gün geçti. Hava azıcık da olsa duruldu. Uzun çalar küstü. KonuÅŸmaz oldu. Köşesine çekildi. Ben bunu yeni bir fırtınanın sessizliÄŸi olarak görüyorum ve mazallah ya dersini almamışsa, ya başını ellerine alıp da doÄŸruyu bulmak için uÄŸraÅŸmıyorsa ve bu sessizlikte palasına sığınıp palasını bilemekle meÅŸgulse. Allah ıslah etsin; Allah hepimizi korusun. Vermeyince mabut, bu öfkeye mahkum mahmut…

Sahip olduklarının deÄŸerini bilseydi; kırılma noktasına kadar zorlamasaydı; çevresinin “kerhen” de olsa kendisine tanıdığı hoÅŸgörüyü kindarlık yerine hakkaniyetle kullansaydı bu duruma düşmez daha uzun yıllar uzun çalardı (Uzun çalar / Long Play). Sazını eline almış genç rakibine bakıp da kıskançlıkla popstar benzetmesi yerine öfkesine dur deyip, kibrinden ödün verip daha sakin olsaydı bu duruma düşmezdi. Ãœlkem ÅŸimdi eskisinden daha mı rahat ? Bence hayır; korkular, kaoslar, krizler kapıda…Ne var ki insanımız kendini bilmez, hukuk tanımaz, uçuruma hızla koÅŸan, kiÅŸisel hırslarına hakim olamayan gözlerini ve kulaklarını uyarılara kapamış bir otoritenin ÅŸerrinden şöyle ya da böyle ÅŸimdilik korundu…Åžarkı söyleyemese de ÅŸiir okumayı seven otorite en azından ÅŸu ÅŸiiri aklında tutabilseydi:

“Ne mümkün zulm ile bidat ile imha-ı hürriyet / Kaldır muktedirsen idraki hakimiyetten”. Buna gücün yetmiyorsa ve inadın sürerse üçlü gücün tek sözü olmalı: Bi Tokat daha; Bi tokat daha; Bi tokat daha…

Bu ÅŸiirin mesajını haksız çıkarabilmek için, düşünceyi yok etmeye çalışmak için R.Bach’ın Martı’sı Jonathan benzeri pike yaparak gücünün sınırlarını denedi ve ne yazık ki çarptı; çarpıldı. Oniki yıl önce CINOS’un Antalya’daki toplantısında benim ana mesajımı yansıtan kavramım “BUS” idi. Buradaki “BUS” iki yıl sonra (2005) gündeme düşen dört metafordan biri olan Jim Amcanın “otobüs”ü deÄŸildi. Henüz o tarihte (2003) “otobüs yolcuları“nın önemini tam bilmiyordum. O günlerin “BUS”ı ile demek istediÄŸim “Business as Usual /Ä°ÅŸler Eskisi Gibi DeÄŸil” idi. Uzun çalar da bunu görebilseydi üç “…an” sonlu görsel malzeme (…ran), söylem(…lan) ve hedef (…lan) le beni aptal yerine koymazdı. Onunla on yıl önce Gönen’de Yıldız Otelleri önünde karşılaÅŸtığımda kabadayı yürüyüşünü “dik duruÅŸ” sanmıştım; heybetinden ürkmüştüm. MeÄŸer dakikalar birden fazla olunca, süre “seninle bir dakika”ya sığmayıp uzayınca onun da “strawman” olduÄŸu hele hele sonun baÅŸlangıcında çırpınışlarıyla onun da çaresizliÄŸinde daha iyi anladım “strawman”in ne demek olduÄŸunu…Allah ıslah etsin. Allah beterinden korusun.

Åžimdi gelelim benim kiÅŸisel kalkanıma ve ÅŸarkıda dediÄŸi gibi “maziye bir bakıver neler neler bıraktık” ya da “maziyi nasıl taÅŸlara çizdiyse denizler…” sözleriyle yarınlara uzanan noktaları birleÅŸtirmeye çalışayım. Küçük Beceriler öğretisindeki “personal shield/kiÅŸisel kalkan” der ki geçmiÅŸini bölümlere ayır, kendine bak, kendini anla ve ortaya seni tanımlayan bir sembol, bir kavram çıkar ki sen ve seninle olanlar yarınlarda seni ve eylemlerini anlayabilsinler, sana güvenebilsinler ve eksantrik bir durum yaÅŸamadan kendilerini bununla, seninle, eylem ve söylemlerinle uyumlu kılabilsinler ki… ekip olmanın ya da “BeE/Etkili Olma“nın en verimli ÅŸekli zorlamadan, zorluklar yaÅŸamadan ÅŸekillenebilsin.

Öncelikle ÅŸu “Küçük Beceriler” le “KiÅŸisel Kalkan” ya da “YaÅŸam Çemberi”ni veya “YaÅŸam Öyküsü Åžeması”nı anlamaya, anlatmaya çalışayım. Kızım sevgili Pınar’ın çevirisi ve ek olarak anlamı daha iyi açıklayıcı yorumlarını yazıma aynen aktarmak istiyorum.

Küçük beceri (Mikro beceri/meleke ) insan doğasında olan bir işlemdir ( işleyiş/ oluşumdur). Her küçük beceri biribirinden ayrı basamaklardan oluşur ve bizim kendi benliğimizi oluşturan aklımız (zihnimiz/idrakımız), sezgilerimiz, duygularımız, ruhumuz arasındaki ilişkilendirmeleri arttırmak ve derinleştirmek/güçlendirmek için hizmet eder.

Her ne kadar bu küçük beceriler farklı farklı iseler de hepsi de şu amaçla (niyetle) tasarlanmışlardır:

Kendi özümüzle,  arkadaşlarımızla/dostlarımızla, iş arkadaşlarımızla, üyesi olduğumuz takımlarla/ekiplerle, parçası olduğumuz organizasyon ve topluluklarla aramızdaki saklı yaratıcı potansiyel gücü ortaya  çıkarmak.

Bu nedenle F2 nin içindeki omurganın ta orta yerindeki “amaç ve deÄŸerler”i güçlendirmek için pusulanın dört yanına dört kavram yerleÅŸtirilmiÅŸtir. Bunlar:

1.Kuzeyde: Yönü belirlemek (set direction);

2.Güneyde: Sonuçları / sonuçlarla yönetmek (drive results);

3.Doğuda : Üst sınırı oluşturmak (creating edge) ve

4.Batıda: Potansyeli (yaratıcı enerjiyi) açığa çıkarmak (liberate potential) tır.

Ben bugün “yedinci onlukta (2005-2015)” daha özgür bakışlarla ve risklerin, karmaÅŸanın yaÅŸamın gelgitlerinin orta yerinde pusula ve saatle ilk ilk kavramı, kuzeyi ve güneyi ayrı tutarken diÄŸer ikisini “batının günahlarıyla (syn deÄŸil sin) doÄŸunun tutkularını (2P den öteye Passion) buluÅŸturmak” olarak bütünleÅŸtirmeye çalışıyorum. Bu nedenle geçtiÄŸimiz cumartesi günü bana kalem satmaya çalışan Asil’in aklı karışıyor. Paris’te sahip olamadığım ve iki yıl sonra (21.05.2007) TA veda ederken, çeyizlerini toplarken bana verdiÄŸi “Küçük Beceriler” setindeki temel kavramların sevgili Pınar’ın kalemiyle çevirisine devam edelim.

Kendine Liderlik için : Kendi yaratıcılığımızın iç sınırlarını kaldırmak/özgür bırakmak için Sekiz Küçük Beceri

Diğerine Liderlik için :  Kişiler arasındaki mesafeyi sağlıklı ve yaratıcı biçimde tutabilmek/koruyabilmek için Sekiz Küçük Beceri

Ekibe Liderlik için : Takımın yaratıcı potansiyelini açığa çıkarmak için Sekiz Küçük Beceri

Kuruma Liderlik için : Organizasyonların/örgütlerin yaratıcı enerjisini düzenlemeye ve verimli kullandırmaya yarayacak Sekiz Eylem Çerçevesi

Kendine Liderlik ( S5)    Kişisel Kalkan / Yaşam Çemberi Öyküsünü Şekillendirmek (şema)

Kendi benliğinizi  tümüyle/her anlamda bulunduğunuz konuma/duruma getirebilmek; nereden geldiğinizi ve şu anda nerede olduğunuzu iyi özümsemiş olmanız demektir.

  • YaÅŸamınızı yediÅŸer yıllık süreçler  halinde, yani 0-7 yaÅŸlar, 8-14 yaÅŸlar, 15-21 yaÅŸlar ve ötesi ÅŸeklinde dönemler olarak ayırarak yaÅŸam yolculuÄŸunuzu özenle irdelemek üzere zaman ayırın (MC: Genel olarak lider, lider yönetici ya da yıldız oyuncu adayı olarak ustalık yolculuÄŸuna katılanların kırklı yaÅŸlarda olacağı düşünülerek en azından 4-5 dilim oluÅŸsun diye bu ölçüt esas alınmış olabilir. Ben yetmiÅŸi aşınca bu konuyu yeniden ele aldığıma göre kendim için “decade /onluk” lar seçtim ve “yedi onluk” oluÅŸturdum).
  •  Her zaman dilimi içindeki anahtar olayları ve öne çıkan deneyimleri yakalayarak bir mini-otobiyografi oluÅŸturun.
  •  YaÅŸamınızın ÅŸu anda bulunduÄŸunuz dönemi de dahil olacak ÅŸekilde tüm dönemleri gösteren parçalara bölünmüş dairesel birÅŸema (shield=ÅŸema/pano) hazırlayın ve her dönemi özgün bir kiÅŸisel sembolle ifade ederek.
  • Åžemanın/panonun tam ortasına kendinizi temsil eden bir sembol yerleÅŸtirin. 

 Kişisel Kalkanınızı oluştururken şunlara dikkat edin:

  •  YaÅŸamınıza dönük bir inceleme, deÄŸerlendirme yapmanın hem olumlu (pozitif ) hem de olumsuz (negatif) anılarınızı tetikleyebileceÄŸini /açığa çıkarabileceÄŸini gözönünde bulundurun.
  • Her ikisinin/hepsi birlikte sizi ÅŸu an olduÄŸunuz kiÅŸi haline getirdiÄŸini unutmayın.

Küçük Beceriniz (Mikro melekeniz) olarak “kiÅŸisel kalkan”ınız tek başına bir gösterge deÄŸildir; tüm unsurlarıyla kendi öz yaratıcı yeteneÄŸinizi nasıl ve ne kadar kullanabildiÄŸiniz önemlidir.

Örnekler:

  •  KiÅŸisel göstergeler/ÅŸemalar oluÅŸturarak, yeni veya varolan bir Yaratıcı Ekipte/Takımda; hem bireylerinin tek baÅŸlarına sahip oldukları ve hem de ekip arasında topluca bulunan yaratıcı potansiyeli ve kaynağı daha rahat görebilmelerini ve birbiriyle iliÅŸkilendirebilmelerini saÄŸlamak.
  •  Yaratıcı Ekip/Takım Åžeması(Panosu/Göstergesi ) oluÅŸturarak gelecekteki stratejik adımları ve süreçleri planlayabilmek (görebilmek) bu küçük beceriden genel, temel beklentilerdir.

EklediÄŸim filmde yerlere yatanlara, gruplarına anlatanlara ve anlatılanlara bakınca dünden bugünle yarına uzanmak için sahip olduklarınızın farkına varıp paylaÅŸmak için inançla gayret edenlere imreneceksiniz. Umarım on yıl önce yoÄŸunlaÅŸtığımız bunca emek boÅŸa gitmemiÅŸtir ve CINOS’un içinde ya da dışında (Ä°A gibi, TÖ gibi; TA gibi bugün, ÅŸu an diÄŸer önemli kuruluÅŸlarda CEO’luk yapanlar) ustalık yolculuklarını sürdürenler bunu yeterince kullanıyorlardır.

Åžimdi gelelim benim KiÅŸisel Kalkanımdaki yedi onluÄŸa…

Ben kimim ? Neler yaşadım ? Nasıl şekillendi kişiliğim ? Kişisel kalkanımda sahip olduklarım bugünümü nasıl etkiliyor ? Yarın için neler vaatediyorum ?

Birinci onluk (bebeklik-çocukluk: 0-10 yaÅŸ / 1945-1955): Soma’lı, Soma’da, taÅŸralı kara kuru bir erkek çocuk. Yaramaz. Hırçın. Ele avuca sığmaz. Yedi yaÅŸ büyük (rahmetli) ablasına bile hükmeden sokakta oynamaya meraklı ve fakat oynayamayan bir esnaf oÄŸlu. Babasının yanında önce kahveci sonra köfteci çırağı. En iyi arkadaşı hancı Azizin oÄŸlu Ali ile Laz Ali Rıza ve babam her ikisiyle de oynanama izin vermiyor. Dinleyen kim ? Ä°syanlardayım. Sınırlarımı zorluyorum. Sokakta oynayan özellikle memur çocuklarını görünce öfkeli ve kıskanç. Ailenin tek erkek çocuÄŸu olmasına raÄŸmen asla şımartılmayan, istekleri, beklentileri hep canlı tutulup ertelenen bir çocukluk. “Sor bakalım ÅŸu bisiklet kaç paraymış ?” diye her Fuar zamanı (özellikle 9 Eylül çevresindeki bir hafta) yabancı ülke pavyonlarındaki bisikletlere hep heves ettirilen, zorla gidip sordurulan (ve daha o günlerde soru sorma becerilerinin geliÅŸmesine katkı) ve bir hafta sonra Soma’ya yine eli boÅŸ dönen hayallarini kırılmış bir çocukluk. Aşırı disiplinli babanın ataerkil aile yapısı içindeki baskınlığında günde sadece iki saat oynamasına izin verilen çocuÄŸun oyuncakları kendi yaptığı tel arabalar; tahta arabalar. Bu ilk dönemin sonlarına doÄŸru Bursa’ya yapılan bir seyahatte ayağındaki pantolonun kısa ile uzun arasında (ÅŸimdilerde Bermuda ya da Kapri denen ÅŸekle benzer) verdiÄŸi mutsuzluktan aşırı derecede kızgın ve dilinde “ülen” le ÅŸehirden gelmiÅŸ ve “aslanım” diyenlere hınçlı bir duygu yükü. Bence ÅŸimdilerin uzun çaları da benzer çocukluÄŸu yaÅŸadı; ancak ruhunda isyanlar yoktu ve kurtulmayı düşünmedi. Kabullendi ve yola devam etti. Bu ilk dönemin bende yarattığı birikim “sessiz dış görünüş altında gizlenen fırtınalara”  karşı sabır ve sebat oldu ki daha sonraları “BaÅŸarı Formülüm 2P / Patient & Persistent <-> Sabır ve Sebat” bunun ifadesi olsa gerek. Bu dönemde iki yakın arkadaşım Åžerafettin ve Süleyman. Birincisi askerlik sonrası polis oldu. Toplum polisiyken yeÄŸenim gazeteci Bülent’i 12 Eylül atmosferinde TariÅŸ olaylarında tutukladı ve kahrından genç yaÅŸta kanser olup öldü. O polis olacak kiÅŸi deÄŸildi. Süleyman Yıldız Ãœniversitesi sonrası elektrik mühendisi olarak Almanya’ya eÄŸitime gittiÄŸinde yetmiÅŸli yılların ortalarında MC Hükümeti döneminde solculuÄŸu ağır basıp “ben papaz olucam” deyince apar topar ülkeye getirildi ve genç yaÅŸta bekar öldü.

Ä°kinci onluk (ergenlik-evlilik: 11-20 yaÅŸ / 1956-1965): Geçen gün Güzelbahçe’de torunum Eren’in onbeÅŸinci yaşını kutlarken aynı yıl doÄŸumlu diÄŸer torunum Barış’a sorduÄŸum sorunun yanıtı olarak “OnbeÅŸ yaÅŸ benim için bir devrim gibi oldu” deyiÅŸine benzer bir dönem yaÅŸadım. TaÅŸradan ÅŸehire, Ä°zmir’e taşındık (1958 Orta okul 2). Rahmetli babam bildiÄŸimden daha ileri görüşlüymüş ki taÅŸranın yetersiz orta öğrenimi yerine ÅŸehre göçmeyi yeÄŸledi. Köftecilikten bakkallığa terfi etti. Zeytinlik 1148 Sokaktaki Sakız Bakkaliyesi. Hem uzakta olan hem de en zoru olan Ä°zmir Tilkilik Erkek Ortaokuluna yazdırdı. Disiplin en üst düzeydeydi. Okul arka bahçesinde dayak atmak da dahil. Hiç dayak yemedim. Çok çalışkandım. Kantin yönetiminde görev aldım. Sınıflarımı takdirle geçtim ve okulu birincilikle bitirdiÄŸimde okul müdürüm rahmetli Necip Atay’ın imzasıyla hediye ettiÄŸi Dale Carnegie’nin kitabından çok ÅŸey öğrendim. Hâla elimden düşmeyen kitapta müdürümün takdirlerinin son tümcesi aynen şöyleydi: “…Yolun hep aydınlık olsun oÄŸlum”. Bu nedenle yazılarımı hemen her zaman benzer dilekle tamamlıyorum. Soma’dan Ä°zmir’e geldiÄŸimizde Tepecik’e yerleÅŸtik ve kısa bir süre sonra (birkaç ay içinde) kapı komÅŸumuz NezuÅŸ’la baÅŸlayan arkadaÅŸlığımız flörte, söze, niÅŸanlılığa (04.04.1964) ve evliliÄŸe (19.09.1965) döndü ki bunların hepsi bu ikinci onda (decade) gerçekleÅŸti. Ä°zmir Atatürk Lisesi ve E.Ãœ.Ziraat Fakültesi ile ÅŸekillenen ikinci onluktaki öğrenimde NezuÅŸ hep benimle oldu. Ä°flas etmiÅŸ bir bakkal dükkanında, sabah açan, gece kapayan üniversite öğrencisi olan benim özgürlüklerim NezuÅŸ’tan daha azdı. Finansal gücü tükenmiÅŸ babam sahip olduÄŸu tek lokmayı bizimle paylaşıp talebeyken evlenmemize izin veren, destekleyen, öncülük eden, benden gözü kara adımlarla hep yanımızda olunca ona olan minnetimizi ödemekte hep zorlandık. Rahmetli sinirliydi; sözünü esirgemezdi ve benden daha cesurdu. Ancak o günlerde olsa da olur olmasa da diye düşündüğüm ve ne iÅŸe yarayacağını bilmediÄŸim “4B” özellikli kurÅŸun kalemi ben bulamamış ve resim dersine öyle girmiÅŸtim ki nerden bulduysa bulmuÅŸ ve okula kadar gelip resim dersime girmiÅŸti, kalemi getirmiÅŸti. Oldukça özgür (BoÅŸnak olduÄŸu için Avrupai) bir yaÅŸam biçiminde parasal gücü olmayan, talebe biriyle evlenip ataerkil aile içerise giren NezuÅŸ’un sıkıntılara göğüs gererken çektikleri az buz deÄŸildir ve bu dönemin gelgitlerini sevgilerimizle aÅŸarken yine beni simgeleyen özellik “2P” olmuÅŸtur: Sabır ve Sebat. Bu dönemin ortalarında yer alan ve ortaokul son sınıftayken yaÅŸanan 27 Mayıs askeri darbesinin etkilerini anımsamıyorum. Sadece ardından gelen rahmetli Talat Aydemir olayları sırasında NezuÅŸ, Ankara’ya gitmiÅŸti ve bir süre Ä°zmir’e gelemediÄŸi için çektiÄŸim özlemle bu ikinci askeri eylemi daha iyi anımsıyorum. Ne de olsa insanoÄŸlu her zaman ucu kendine dokunan olaylarda daha duyarlı. Bu dönemde en yakın arkadaşım, dostum, meslektaşım Prof.Latif oldu ve o da genç yaÅŸta kansere yenik düştü.

Üçüncü onluk (babalık – askerlik: 21-30 yaÅŸ / 1966-1975): Okul bitti (1968) hem de birincilikle. Bu onluk süreçler birbirine baÄŸlı ve sürekli; aralarında kopukluk yok. Bu nedenle ikinci onluk 1965 te biterken bir duraksama olmuyor. Ben sadece burada bir kavramın çerçevesi içinde geçmiÅŸe bakıp bugün ve yarın için mesaj vermeye çalışırken gruplama yapıyorum. Bu nedenle 1965 de evlenince, bakkal iflas etmiÅŸ olsa da evde bir lokma paylaşılıyor olsa da öncelikle bize tanınmış olan bir hazzın, bir keyfin, sevgiyle sarılmanın, karıkoca olmanın doruklarındayız. Korunma nedir bilmediÄŸimiz gibi, bilsek de yapmazdık. Çünkü rahmetli babamın hep hayıflandığı sözler ÅŸunlardı: “Bizim ailede hep torun görmeden ölüyorlar; ben de torun göremeyecek miyim ?” Körün aradığı bir göz Allah verdi iki göz ve 1966 da Ãœmit, 1969 da Eray ile bizden (Musto&NezuÅŸ) ileri uzanan COPCU’ları dörtleyiverdik. Rahmetli annemin insan sevgisini ve ev idaresi öğretisini benimseyen ve uygulayan NezuÅŸ annemle birlikte çeyrek kilo etle dört çeÅŸit yemek yapmayı, tasarrufu pekiÅŸtirirken ben ayağımda çocuk sallayarak, kitap alacak param olmadığı için her dersi not tutarak tüm sınıflarımı birincilikle geçtim ve okulu da birincilikle bitirdim. Bunu ödüllendiren MaktaÅŸ (Piyale) her ay 250 TL burs verdi ki mezun olup askerlik sonrası Enstitüde göreve baÅŸladığımda (1970) aldığım maaşın 35 asli ile 525 TL olduÄŸunu düşünürseniz talebeyken ve hele bir de evliylen verilen aylık 250 TL nın ne denli önemli, anlamlı olduÄŸunu anlatmaya gerek yoktur. Allah razı olsun. Erzurumda devam eden 24 aylık yedek subaylık bizim için gerçek anlamda “balayı” olmuÅŸtu. Hiç gitmediÄŸimiz doÄŸunun zor koÅŸullarında bile iki küçük çocukla ev idaresini mükemmel ÅŸekilde yürüten NezuÅŸ’un bu becerilerinde de yine aynı iki kavram esas olmuÅŸtur: “Sabır ve Sebat“. Ä°nançla güçlendirilmiÅŸ dayanma gücü. Bu dönemde Erzurum’dan can yoldaşımız, dostumuz Allah selamet versin Aydınçelebi oldu ki Gaziantep-Ä°zmir arası uzak olsa da hâla gönül beraberliÄŸi için devam ediyoruz.

Dördüncü onluk (ödül ve acı : 31-40 yaÅŸ / 1976-1985): Enstitüde hızla ve hazla geliÅŸen araÅŸtırıcılıkla doktora çalışması; kantin yönetimi; serbest iÅŸler; Kaymakçı’nın sucukları ve “anne çarÅŸafçı geldi” diye bağıran çocuk…Minnet duygularıyla Tepecik’ten ayrılmamak (tam 29 yıl). Elli ikisinden sonra YSE de gece bekçisi olarak güvenceli bir iÅŸ yaÅŸamına kavuÅŸan rahmetli babam ve on yıl beraber yaÅŸadıktan sonra evleri ayırmamız ve fakat yine birbirimize yakın yaÅŸamamız. Azıcık daha özgür, birazcık daha finansal nefes aldırıcı olsa da memur olmanın sıkıntıları içinde ikisi de benim gibi Ä°zmir Atatürk Liseli olup da üniversiteye giden iki oÄŸula eklenen beÅŸinci COPCU’muz: Kerem (1981). Enstitüde rutinleÅŸen yaÅŸam. Zor yürütülen araÅŸtırmalar. Tübitak destekli projeler; her kongreye bildiri sunma heyecanlarıyla sürekli sahne yaÅŸamı arayışlarım. Müdürümün (Dr.KT) önerisi ve hocamın (Prof.Dr.Ä°K) destekleriyle verilen “TÃœBÄ°TAK TeÅŸvik ödülü (1983)”. Bunları yaÅŸamaktan mutlu ebeveynlerim ve emekli olan babamın tek arkadaşı olan ben… Enstitüye kadar (Tepecik-Bornova) sadece benimle bir öğle yemeÄŸi yemeye gelen yarı felçli babamın görüntüsü ve bir günde kalpten ölüveren annem (1984). Rahmetli annem hep şöyle derdi “ölmek kolay ölmemek zor” ve bize pek anlamlı gelmezdi. Ancak hem babamın sonraki günlerine (3 yıl daha bizimle) ve hem de bugün hâla Sami Efendinin bakım evinde çektiklerine baktığımda annemin ne  kadar haklı olduÄŸunu anlamıştım. Annem haklıymış. Bu nedenle insanlar iki ÅŸeye mecbur diyorum:

1.Ölmek ve

2.Ölünceye kadar yaşamak.

Her neyse konuyu dağıtmayayım. Otuzbir yıl önce (1984) babamı da yanımıza aldığımızda ve babamın yaÅŸamakta olduÄŸu özgün yaÅŸamını onu memnun edebilmek için aynen korumaya çalıştığımızda iki katlı altı odalı, üç kovalı kömür sobalı, beÅŸ adam ve bir hanımlı yaÅŸamın ne denli zor olduÄŸunu düşünebiliyor musunuz ? Bu dönemin de ana mesajı: Sabır ve Sebat olmuÅŸtur; hem de sadece benim için deÄŸil beÅŸimiz için de . Gece yatma vakti geldiÄŸinde iki oÄŸlum ellerinden tutar ve Kerem (henüz dört yaşında) sondayı getirir ve ben takardım. Üç nesil bir arada bu tür paylaşılan sıkıntılar çekildiÄŸinde daha bir perçinleniyor sevgiler ve daha bir artıyor dayanma güçleri. Binlerce şükür. Bu dönemin karakteristikleri içinde ergenlik çağındaki büyük oÄŸluma “çelik kadife eldivenle” yakın durabilmek esas olarak NezuÅŸ’un gayretlerine bir sonucudur. Her zaman hayran kalıp minnet duymuÅŸumdur. Allah razı olsun. Ve bu dönemin ortalarında 12 Eylülü yaÅŸarken okumakta olan oÄŸullarım için yaÅŸadığım ruh sıkıntıları bir baÅŸka dayanma gücü sınavıdır. Sevgili ve rahmetli Latif’e ek olarak bu dönemde en yakın arkadaÅŸlarım Erol ve Osman olmuÅŸtur. Bir de 1968 model mavi Anadol (35 EN 449). Kara ÅŸanzımanlı, direksiyon kutusu arızalı, karbüratörü çatlak ve sekiz yılda yüzbin kilometre yapıp Ä°stanbul, Alanya, Çanakkale turları yaptık. Ä°lk turistik gezilerimizdi. Onun verdiÄŸi hazzı bugün C4 vermiyor. Dönemim sonralarında bir günden geçiverdiÄŸim CINOS’un ilk evresi olan SaÄŸlık Müesseseleri vardır.

BeÅŸinci (1985-1995), Altıncı (1996-2005) ve Yedinci Onlukları (2006-2015) bir sonraki yazıma bırakayım. ArÅŸivimden ÇeÅŸme 2005 den CINOS’un SynleÅŸme sürecindeki “Personal Shield” çalışmalarına ait görüntülere O.Welles’in sesinden “I know what it is to young but you, you don’t know what it is to be…” ÅŸarkısını ekleyerek yazımı tamamlayayım.

Sözün özü; 1945 den 1985 e uzanan ilk dört onluk dönemde ödül ve cezalardan, doÄŸum ve ölümlerden hep “Sabır ve Sebat”ı öğrendim. Hamdım, piÅŸtim ve henüz yanmamıştım. Eksik olan birÅŸeyler vardı. Bu dönemlere ait seçeceÄŸim tek bir sembol olsaydı eÄŸer “çıpa” yı düşünürdüm. Devam eden onluklarım beni (bizi) hep aydınlık yollarda piÅŸirdi; ustalaÅŸtırdı ve öğrendiklerimizi uygulamak için, yapmak için ve asıl önemlisi olmak için gayret gösterdik. Bugün C13 olarak hep şükür ve şükran doluysak ve birbirimize her koÅŸulda sıkı sıkıya baÄŸlıysak tüm bunların harcında “sabır ve sebat”ı görmek gerekir ki Allah hepinize böylesine öğrenmeler nasip etsin. Yeter ki siz isteyin; herÅŸey sizin ellerinizde…

Öykücü