Yaşam Büfesinde “Deneysel Üçgen”

“…Ne olduğuna bakmadan biz hep düşünürüz, hissederiz ve yaparız ve bunları aynı anda yaparız. Liderler ve fikir üretenler olarak çoğumuz bu üç alandan birinde çalışmaktan rahatlık duyarız. Bazılarımız mantık ve fikirlere güvenen düşünen tiplerdir, diğerleri duygulara dayanarak karar vermeye meyilli duygusal tiplerdir ve bazıları bir soruna cevap vermenin yolu olarak yapmak, harekete geçmek isteyen fiziksel tiplerdir. İş stilleri üzerinde yapılan araştırmalar Amerikan iş liderlerinin hissetmekten ziyade düşünen ve yapan tipler olmaya meyilli olduğunu göstermiştir…Büyük liderlerin, takipçilerini duygusla ritimlerine doğru ilerlettiği düşünülürse, tarih boyunca demagogların ve diktatörlerin de üzücü sonlar için bu aynı beceriyi kullanmış oldukları sarsıcı gerçeğiyle karşı karşıya kalırız. Dünyada Hitler ve Pol Pot gibilerinin hepsi öfkeli kalabalığı etkileyici-fakat-yıkıcı bir mesajın çevresinde topladı. Yankılama ile demagoji arasındaki o önemli fark işte burada yatar…”

Merhaba

Çeşme’de akıl almaz bir soğuk başladı. Kışa bahar gibi alışmıştık. Şimdi gerçek kışla yüzleştik. Rüzgar ve yağmurla bütünleşen soğuk çok sevdiğimiz mor çiçekli ağacımızı kökünden devirdi. Kurtarmak için çizmeleri ayağıma geçirdim. Telle bağlamaya çalıştım. Yüreğim sıcakken soğuk kalbime dokunacak gibi oldu. Hortumda maskeleyip telle geçici bir koruma yaptım; içeri zor kaçtım. Yarın yılbaşı için (ve belki de bu soğuk nedeniyle devamı için) Flamingo 12 deyiz. Sizi de bekleriz diyemiyorum; kusura bakmayınız.

Hava koşulları bizi eve kapayınca; şöminenin alevlerinin oynaşmalarında keyfimiz de çok şükür yerindeyken çatı çeyizlerinden elime düşenler gün içinde bile değişiveriyor. Güne baktım, gündeme baktım; paralele sığınıp doğudaki çatışmaları görmezden gelen sahte gülüşlü yüzlere baktım (bakmaz olaydım). Bu nedenle “Etik Zeka” kitabını karıştırmaya başladım. Şöminenin ısısı, sıcağı çatıya erişmediği için alelacele kitabı alıp salona indim. Sekiz sene önce CINOS‘un üçüncü evresinin benim için ikinci yarısında CDM iken, MAS (Mükemmeli Arayış Sempzoyumu)ların İzmir’deki ikincisine (sanırım VI.) katılmıştım. Ana mesaj “Gelecekte Olmak Ya da Olmamak” idi. Sempozyum sonunda SOYAK bu kitabı dağıtmıştı. Ben iki tane alıp birini kurumun kitaplığına koymuştum. Okuyanı oldu mu ? Sanmıyorum. Doug Lennick ve Dr.Fred Kiel’in birlikte kaleme aldıkları kitaptan aldığım notlarımı bazı sorularla dikkat çekmek istemişim.

Bu arada Dr.Fred Kiel’in internet bilgilerine baktığımda (http://www.krw-intl.com/fred-kiel/) karşıma 1990 da kurulan bir danışmanlık şirketi olan “KRW “ çıkıyor ki “Etik Zeka” kitabının 187nci sayfasında “Direksiyon Olmadan Sürmek” başlığı altında hatalarla başarı öyküsü anlatılıyor. Zor dönemlerde şirket sahiplerinin çalışanlara acı reçeteyi sunarken yaptıklarını sonraları “anestezi vermeden ameliyat yapmak” olarak tanımlama itirafında bulunacaklar ve kriz yıllarında (2000ler) artan öğrenme yolculuklarında ayakta kalmalarını yol boyunca kendilerine rehberlik eden ilkelere ve değerlere şükredeceklerdi. Bu ilkeler bugün internet sayfalarında şöyle görünüyor:

“…Values and Beliefs

KRW consultants have diverse specialties and backgrounds, but unite our work with these core attributes:

  1. Transparency and Truth-Telling – We specialize in getting information for you that you can’t get for yourself and we deliver it unvarnished.
  2. Collaboration – We work with you to understand the meaning and implications of the insights we help you to discover.
  3. Respect – We help you to navigate your challenges rather than drive the ship for you.
  4. Integrity – We will always tell you the truth, even if it’s a tough message to deliver.
  5. Innovation – We constantly look for better approaches and solutions; always customize for each context.
  6. Humanity – We work for and with people, believing in the power of the human system in any organization.
  7. Confidentiality – We promise you airtight confidentiality and the confidence of a deeply trusted advisor…”

…Ya sizin şirketinizin inançları ve değerleri neler ? Hangi dar boğazlarda neler öğrendiniz ? Krizlerle boğuşurken neler sizi ayakta tuttu ? Etik pusulanız nereyi gösterdi ve siz neler yaptınız ? Yoldan çıkmadınız mı ? Yola tekrar nasıl girdiniz ? Hangi sinyallerle sorun yaşamadan koruyucu önlemleri doğru aldınız ? Siz hiç anestezi yapmadan ameliyat yaptınız mı; yapmak zorunda kaldınız mı ? O gibi durumda “Satmışım anasını ben bu dünyanın...” benzeri derin iç geçirmeleriniz oldu mu ?

Kitaptan da birkaç soru örneği vermek istiyorum:

1.Saygı ne zaman ortaya çıkar ? (S133)

2.İdeal benliğimizin ham maddesi nedir ? (S216)

3.Eğitim değerlerini pekiştirmenin, yeterlilikleri artırmanın anahtarları nelerdir ? (S180)

4.Etik girişimciliğin beş ilkesi nedir ? (S198)

5.”Dümen suyuna dikkat etmek” ne demek ? (S209)

6.Etik zekanın bileşeni olan 4 beceri kümesi nelerdir ? (S27) Bu sorunun yanıtını vermek istiyorum.

Etik Zekanın bileşeni olan 4 beceri kümesi:

1.Bütünlük; 2.Sorumluluk; 3.Şefkat ve bağışlayıcılık; 4.Coşku

Bu dört kümeden “Beceriler Dizisi” yapar yazarlar. Bunlar da;

1.Kendinin farkında olma,

2.Özyönetim,

3.Sosyal farkındalık,

4.İlişki yönetimi

İngilizce konuşulan kültürlerde bilen aklın ürettiği değerler ön plandadır. Kuşkusuz düşünceler güçlüdür. Düşüncelerimiz şüphesiz duygularımızı ve yaptıklarımızı etkiler. Ama duygular da bir o kadar güçlüdür. Korku bizi hareketsiz bırakacak kadar felce uğratır, öfke sağa sola yumruk sallayacak hale getirir, iyimser inançlar bize cesaret verir. Yaşamın bu deneysel üçgeni düşüncelerin, duyguların ve hareketlerin içinde karşılıklı olarak durmadan bir diğerini etkileyen sonsuz bir döngüdür.

Kendi deneysel üçgeninizin farkına varın ya da varmayın, arkadaşlarınızın sizde gördükleri ve bu gördükleri üzerine yaptıkları yorumların iş ilişkilerinize iyi ya da kötü darbe indirecek güçtedir. Çünkü etrafınızdakiler aklınızdan geçeni okuyamazlar, hareketlerini yanlış anlamak onlar için daha kolaydır. Etkili bir lider olmak isterseniz, yaptıklarınızı neden yaptığınızı ve ne demek istediğinizi doğru anlayacak arkadaşlara ihtiyacınız vardır. Kendinizi tanımadan kendi içinizde bir sır olursunuz ve arkadaşlarınıza nasıl göründüğünüz hakkında karanlıkta kalırsınız. Duygularınızı tanımazsanız onların insafına kalırsınız. Kendinizi tanımadan kendinizi düzeltmeye kalkıştığınızda kapasiteniz çok sınırlı kalır.

Bu açıklama bana ABG YBGE Öğrenme Yolculuğunda vurguladığım “Johari Penceresi“ni anlatıyor. Dokuz yıl önce Paris’te başlayan “Eğiticinin Eğitimi” ve “Omurga Kullanımıyla Liderlik” modelindeki 32 küçük beceriden biri olan Johari Penceresi’nde buluşan yönetici ve 45 derece açıyla karşısında/yanında oturan arkadaşı arasında “geribildirim-itiraf etme (!)” etkenleriyle oluşan dört kareden “karanlık alan”ın küçültülmesidir amaç. Bunun için saygı ve cesaret gerekir; güven ve içtenlik, dürüstlük gerekir. Yapabilene ne mutlu !

Kendini tanımak ve dürüst olmak… SSTC Öğrenme yolculuklarında siyah beyaz bir filmden bir kareyi dillendiririm. Genç ve yeni atanmış satış müdürü köhne bir ofiste, yaşlı satışçıları karşısına alır ve kara tahtaya tebeşirle iki kavram yazar:

1.Satışın ABC’si ?

2.Dikkatten eyleme dört adımla geçen AIDA formülü

Bu filmin öyküsünü araştırdım. David Mamet’in Glengarry Glen Ross” isimli draması 1992 yılında James Folley  tarafından beyaz perdeye aktarılmış ve “Amerikalılar” ismiyle ülkemizde defalarca gösterilmişti. David Mamet bu oyunuyla Pulitzer Ödülü almıştı. Bu film aslında ağzı bozuk  ama fikri ve vicdani hür bir Amerikan Rüyası eleştirisidir. Koşullar ne olursa olsun sadece ve sadece elindeki malı satmak zorunda olan Amerikalı emlakçıların öyküsünü anlatan film, modern tüketim toplumunun mülkiyet esiri yitik ruhlarını sorguluyor. Şimdilerde ayakkabı kutularıyla, havuzlarla yitik ruhları kimse sorgulamıyor. Altı gün sonra sorgulayacaklar mı ? Umutsuzum. Filmde kara mizah ürünü keskin esprilerle eleştiri yapılırken bugün ülkemde bırak eleştiriyi nice akıl almaz nedenlerle koca koca adamlar, ünlüler alıp götürülüyor. Aslına topluma korku tohumları atılıyor; sindiriliyor ve bu arada Albatros’ların önünde olduğu gibi iki kat dört kata çıkıyor; 0.60 lık yoğunluk 0.85 e çıkıyor. Rantları cukkalayan yandaşlar gelip mezarlığın karşısındaki evin restorasyonuna hesapsız paralar harcıyorlar. Ülke elden gidiyor; korkusuz arsızlar alıp başını gidiyor, ruhumuz sıkışıyor; yeni yılın heyecanları umutsuzluklar içinde kaybolup gidiyor.

Yine de umutlarımızın aydınlık yollarda yeniden yeşermesini diliyorum; sağlık ve esenliklerle…

Öykücü

https://www.google.com.tr/webhp?sourceid=chrome-instant&ion=1&espv=2&ie=UTF-8#q=david+mamet+glengarry+glen+ross