Yaşam Büfesinde “Hayal Ritimleri”

“…Yaptığım işten keyif almamaya başlayıp, pes edene kadar bir bankanın İK departmanında çalışıyordum. Arkadaşlarımın nefret edeceği kadar işine bağlı devamlılığı ve disiplini elden bırakmayan bir çalışandım. Bu rolü oynamaya başlayalı yirmibir yıl olmuştu ve emekliliğime daha on yıl vardı. Çalıştığım banka beni sürekli seminerlere gönderirdi. Ayda bir iki defa iki üç günlük kişisel gelişim, toplam kalite yönetimi ya da akla mantığa uymayan birçok konu hakkında, yüzlerce insan bir odaya tıkıştırılmış bir halde, sahneye çıkan ve kocaman gülümsemesi ile bize durmaksızın bize bir şeyler anlatan adamı dinlemek ölümden beterdi. Ve bu seminerler hiçbir işe yaramazdı. Sadece şehirden birkaç gün uzaklaşmak ve genelde bir sayfiyede kafa dinlemek için idealdi. Yine böyle bir seminere gönderdi beni bankam. Seminerin adı “Hayaller Gerçekleşmek İçindir” di. Seminer sabahı kahvaltıdan sonra, konuşmanın yapılacağı salona gidip, semineri veren adamla tanıştıktan sonra hepimizin gözlerimizi kapatmamızı ve çok eski günlere dönmemizi istedi. “Dünyada en çok istediğiniz şey neydi ?” diye sordu…”

Merhaba

Bugün son anda ucundan yakaladım Ekim ayını. Bugün 2014 Ekim ayının son günü. Az kalsın blogumda hiç yazı yazmadığım bir ayı yaşamış olacaktım. Bunu eksiklik olarak gördüm. Sakınmak istedim. Hâla Çeşme’deyiz. Hava güzel. Keyfimiz yerinde. Deniz kenarında yürüyüş mükemmel. Camlı bölmede yağmuru ses ve görüntü olarak izlemek harika. Sağlığımız yerinde çok şükür. Ara sıra özlediğimiz eski dostlarımız görüş almak, yardım istemek için taa Manisa’dan geliyorlar. Şimdi daha iyi anlıyorum ki gerçekten de “birisinden yardım istemek aslında ona yardım etmekmiş”. Mutluyuz. Eski saat yeni saat fark etmiyor. Yaşam ritmimiz yerinde. Gece olunca uyumak, kimi zaman fırtınanın hızı artsa da gönül rahatlığıyla uyumak, sabah neşeyle kalkmak, yürüyüş öncesi sütlü kahve ve yanında İrem’in kurabiyelerini yemek her kula nasip olmaz. Laf aramızda İrem’in son kurabiyeleri tıpkı rahmetli annemin “şekerli simit”leri gibi, sadece şekeri daha az ve bu nedenle yetmişe az kalan bizler için daha sağlıklı. Teşekkürler İrem.

Neden yazılarıma ara verdim ?

Halbuki son bir ayım öylesine yoğun bir hazırlıkla geçti ve laptopum hep açık kaldı ki daha çok yazabilirdim. Belki aklımın çerçevesi ya da içine konacaklar tam olgunlaşmadı. Belki Kasım ayında eski dostlarla çıkacağımız yeni bir öğrenme yolculuğunun hazırlıklarında blogumu ikinci plana itmiş oldum. Ya da bir şeylerin bir yerlerden yazmak için dürtmesini (!) bekliyordum. Her neyse !

Yazımın girişindeki kısa öykü birkaç yıl önce EBSO’da katıldığım “Avucunuzdaki Kelebek” söyleşisinde Sevgili A.Şerif’in “Hayalleri TOMBUL laştırmak” ifadesini anımsattı bana. Geçmişe doğru başlayınca yolculuk istenilen bir yerde durmuyor, duraklamıyor. Beni de yirmibir yıl önce kariyer yolculuğumun bir dönemecine bırakıverdi . Ülkesel krizin ayak sesleri duyulurken, hedefler küçülürken, masraflar artarken Dedeman’dan Mim’ e yönelen ekonomik gecelemeler, bugün Alsancak’lı profesör olan sevgili Eray o günlerde İstanbul’un Yedikulesi’nde mesleğinde olgunlaşırken yaşanan öğretici acılar dün gibi belleğimde canlanıverdi.

Öğretici Acılar” sözcüklerinin Latince karşılığını slaytlarımın başına koyuverdim: Quae nocent docent (Yaralayan şeyler öğreticidir). Diğer bir deyişle “acı yoksa kazanç yok; no gain without pain”. Bugünlere kolay gelmedik. İkinci global birleşmenin “nol’cek halimiz !” günleri yaşanırken seferberlik ilan edip Fethiye seralarında buluşunca “Otobüscü Orhan”ın seraya girdiğini gören Sultana’lı Baki “Aaaa Bölge Müdürü seraya giriyor !” diyerek hayretini dile getirmişti. Bunun anlamı şu: kimileri üreticilikten (başarılı satış elemanı) yöneticiliğe (bölge müdürü) geçince rahat, sıcak odalarından çıkmayacaklar, kravatlı izole yaşamlarıyla “sözde lider yönetici” rollerini beceriyle sergileyecekler ve sahranın tozunu yutmadan, astlarına sahrada koçluk yapmadan usta olacaklar. Olmayacak duaya “amin” mi diyelim ? Bu nedenle “yöneticilik becerilerinin geliştirilmesi” konulu sunumların başına “bisiklet” sembolü koydum. Bisiklet binmeyi seminerlerde tam bilimsel olarak anlatmakla ne kadar bisiklete binmek öğrenilirse yöneticilik de deneyim kazanırken düşüp kalkmadan öğrenilemez. Önemli olan bu süreci hasarsız atlatmak ve zamanı etkili kılabilmek.

Hepsinin finalinde tek bir sözcük söz konusu “İkna“. İknanın üç basamağı var. Bu nedenle iknanın üçüncü basamağı olan “mantık” aşamasına geçmeden önce “lider yönetici” duygusal banka hesabının bakiyesine bakacak ve güven/güvenilmek konusunda çok dikkatli olacaktır.

 Nice ikna yolculuklarınızın hep aydınlık yollarda geçmesini diliyor ve yazımın başlığı olan “Hayal Ritimleri” konusuna sonraki yazımda devam edeceğimi umuyorum. Esenlikler içinde kalın.

Öykücü