Mustafa COPCU » Blog Archive » YaÅŸam Büfesinde “Aynadaki Usta”

YaÅŸam Büfesinde “Aynadaki Usta”

“…Mezatçı, hırpalanmış ve çizilmiÅŸ olan eski keman için harcayacağı zamana deÄŸmeyeceÄŸini düşünüyor; yine de onu izleyenlere gösterirken gülümsüyordu. “Bu ne eder arkadaÅŸlar ?” diye bağırdı. “Açık artırmayı kim baÅŸlatacak ? Bir dolar, bir dolar“. Ardından iki dolar. “Sadece iki dolar mı ?” “Ä°ki dolar, iki dolar… Kim üçe çıkaracak ?” “Yok mu artıran üç dolar, üç dolar, üç dolara satıyorum…” Ama olamaz, en arka sıralardan kır saçlı bir adam öne geldi, eski kemanı aldı, üzerindeki tozu sildi, gevÅŸek yaylarını gererek akort etti ve bir meleÄŸin Noel ilahisi söylemesini andıracak kusursuzlukla hoÅŸ bir melodi çaldı. Müzik sona erdi ve mezatçı alçak bir sesle “keman için ne kadar veriyorsunuz ?” dedi…”

Merhaba

Bu satırları yine ÇeÅŸme’nin gerçek baharı andıran ve gün boyu sindire sindire yaÄŸan yaÄŸmurlu, çok güzel bir hafta sonu gecesinde yazıyorum. Tam bir bereket yağıyor. EÄŸer benzer yağış Kovada’da yağıyorsa erken uyarıların sayısını bilemem ama karaleke olmasın diye ilaçlamaların sayısı 2009 u aratmaz. Bu durumda uyarılardan önce uyanık olanların ne deposunda ne de dağıtım kanallarındaki iÅŸ ortaklarının raflarında stok kalır. Uyarılara koÅŸut uyanık davrananlar “biz neden patronun öngörülerinin gerisinde kalıyoruz acep ?” diye bakış açılarını yarınlar için geliÅŸtirirken aynaya daha bir uzun süre bakarlar. Bunun için bir ustanın elinin deÄŸmesine gerek var mı ? Altında Myra.B.Welch imzası bulunan ve “BaÅŸarı merdiveniniz” isimli bölüme giriÅŸ öyküsünün devamını yazmadan önce bugün kargodan elime ulaÅŸan dergi ve ekindeki kitaptan söz etmek istiyorum. Bunu da önceki yazımda sözünü ettiÄŸim Karaevli dostluklarından ve hemen ardından düne ait öğrenme yolculuÄŸundan “balık tutma becerileri“ne ait rol modeli oluÅŸumdan pasajlar aktarmak istiyorum.

Yılların yerli kuruluÅŸunun başına geçen, kimbilir hangi çizilmiÅŸ sınırları aÅŸmak istemeyenlerin rahatlık zonlarını zorlayan genç meslektaşımın usta eliyle eski kemanın ne denli yeni sesler, melodiler çıkaracağını herkes geç kalmadan görecek. Capital’in bu ayki sayısının ekindeki derginin 35nci sayfasında onun bakışlarındaki mesajları görmek olanaklı. Ona pekçok kiÅŸi “baÅŸarılamaz olan” dan söz edecektir; ya da söz etme cesareti bulamayanlar suskunlukla bekleyip görmeyi yeÄŸleyeceklerdir. Åžimdi de Edgar A.Guest‘in “BaÅŸarılamaz olan” isimli ÅŸiirimsi yazısını aktarmak istiyorum:

“…Biri bunun baÅŸarılamayacağını söyledi, ama gülerek yanıt verdi: “Belki baÅŸarılamaz” ama deneyene kadar baÅŸarılamayacağını kabul etmeyecekti. Böylece, yüzündeki gülümsemeyle iÅŸe koyuldu. Kafasına koyarsa yapardı, biliyordu. BaÅŸarılamayacak olan ÅŸeyle uÄŸraşırken ÅŸarkılar söyledi ve baÅŸardı.

Biri alay etti: “Ha ha bunu asla baÅŸaramayacaksın, en azından ÅŸimdiye kadar kimse baÅŸaramadı.” Ama o ceketini ve ÅŸapkasını çıkardı. Ä°lk gördüğümüz ÅŸey, hiç tereddüt etmeden , yüzündeki gülümsemeyle kollarını sıvamasıydı. BaÅŸarılamayacak olan ÅŸeyle uÄŸraşırken ÅŸarkılar söyledi ve baÅŸardı.

Sana baÅŸarılamayacağını söyleyecek binlerce insan var. Felaket tellallığı yapacak binlerce insan var. Seni yutmayı bekleyen tehlikeleri , sana birer birer gösterecek binlerce insan var. Ama yüzündeki gülümsemeyle, ceketini çıkart ve yola koyul. “BaÅŸarılamayan” ÅŸeyle uÄŸraşırken ÅŸarkılar söyle ve baÅŸar…”

Bu yazıyı “Mazeret Yok” isimli kitaptan aldım. O ikitabı okuduÄŸum dokuz yıl önce “MAS“laÅŸmak kavramımı henüz ÅŸekillendirmemiÅŸtim. SSTC i zenginleÅŸtirmeye çalışırken aynaya bakarak iyi yaptığım ÅŸeyleri daha fazla yapmanın; yapmakta zorlandığım ÅŸeyleri daha farklı yapmanın yollarını ararken yalnızdım; bireysellikten öteye geçemiyordum. Laptopum yoktu. JPK nın notebookuyla idare ediyordum. TuÅŸlara tek tek basarken açık kapımdan ÅŸimdi Londra’lı olan zor günlerden dostum Atilla başını uzattı ve masamdaki kitabı görüp “Woow. No excuse mu ?” diye sordu. Demek ki doÄŸru yoldaydım.

Evet, “Mazeret Yok“. YeÅŸilkurdumuz Urfa’lı olurken pamukçular usta oldu mu ? sorusunun odağında oluÅŸturduÄŸum kısa montaj dvd in içerisinde karartarak dikkatlerden uzak tutmaya çalıştığım kimi kareler için “Mazeret Yok” diyorum kendim için kendime. Dün bu filmle sunumumun finalini AIDA nın “I/Interest:Ä°lgi”sini etkinleÅŸtirmek için kullanırken kimilerine tanıdık gelmesi olası ses ve görüntü için “mazeret yok” diyorum ve bir amaç uÄŸruna bunları göze alıyorum. Yine de toplantıdan birkaç gün önce karar vericilere “önceden izlemek ister misiniz ?” sorusunu yöneltmede fayda umuyorum. Belirsizlikleri riske çevirip riski yönetmek istiyorum. Urfa’dan 2009 da Söke’deki görüntülere dönerken üç ÅŸapkalı müdürümüzü özellikle öne çıkarmaya çalışıyorum. O, bunu hakediyor. Ä°nÅŸallah ÅŸanssızlıkları aÅŸmada akıl dışı eylemlerle gelecek günlere gölge düşürmez.

Geçen yıl bu günlerde Bursa’da toplanmıştık. Emekle yoÄŸrulmuÅŸ çeltik pazarının önemli dinamiklerinden biri için sınır ötesi (!) umutlar taşımaktan olsa gerek duble hedeflere prim vereceÄŸini heyecanla ve yüksek sesle paylaÅŸan karar vericinin yargısına takılmıştı aklım. Belki ona da baÅŸarılamaz görünmüştü duble satış. Ne var ki; triplesini sezondan önce satmış ve parasını tahsil etmiÅŸti. Ãœstelik daha kullanım sezonuna girmeden satış deÄŸeri altı kata yükselmiÅŸti hem de birden yoÄŸunlaÅŸan rekabetin yeni baskısında. Bu sonucu yaratmada tüm katılımcılar katkılarını bireysellikten birlikteliÄŸin gücüne bakma olgunluÄŸuna eriÅŸtiklerinde nice güzellikler göreceklerdir daha onlarca baÅŸarı öyküsü yazarken…

Peki ne değişmişti de altı kata ulaşan katlamalı başarı yaratılabilmişti ?

Bu ayki ek kitap ödülüm olan Sinan Ergin“in “Neden ?” inin 57 nci sayfasındaki “Pamuk Prenses” öyküsündeki temel mesaja geçmek isterken aklım; bundan önce, bir etkileÅŸimle yine dokuz yıl önceye götüren “Aynadaki Adam” ı da yazmalıyım. Sinan Ergin’i tanımam. Kitabına sponsorluk yapan gayrimenkul firmasının adına, yapısına ve iliÅŸkileriyle sayın Ergin’in sözlerinin içeriÄŸine ve anlamına baktığımda (bir de arka kapaktaki beyaz mendilin göründüğü ceket cebinin yerine gözüm iliÅŸtiÄŸinde) iktidara yakın ve din ağırlıklı bir cemaat izlenimi ediniyorum. Bundan rahatsız mı oluyorum ? Hayır. Sadece bu filtreyle edinmeye çalıştığım yararları yorumlarken daha dikkatli olmayı yeÄŸliyorum. Tanıtımın son tümcesini kendime yakın buluyorum. Diyor ki “KiÅŸi kendini deÄŸiÅŸtirme kararı vermediÄŸi sürece hiçbir eÄŸitim ve yönetim metodu baÅŸarıya ulaÅŸmayacaktır.” Adam bu sıradan tümceyle yeni bir söylüyormuÅŸ gibi yapsa da haklı. Åžimdi “Aynadaki Adam” a gelelim ve aÅŸağıdaki sözcüklerle “kendinin farkında olmaya” ya da “MAS“laÅŸmak dediÄŸim ve en yalın anlamıyla “muhtaç olduÄŸun kudret uzaklarda deÄŸil; aynaya bak” olan “akıl/irade/güç” üçlüsünün doÄŸruları bulmak, seçmek ve sürdürmek için ne denli önemli olduÄŸuna dönelim. West Point Askeri Akademisi’nin disipliniyle öğrenme yolculuÄŸunu ÅŸekillendiren Bay Jay Rifenbary‘nin “Mazeret Yok” kitabından alıntıma devam edeyim:

“… Kendini kanıtlama uÄŸraşında istediÄŸini elde ettiÄŸinde, ve dünya seni baÅŸ tacı yaptığında, aynaya gidip kendine bir bak, ve o adama kulak ver. Çünkü senin hakkında hüküm vermesi gereken baban, annen ya da eÅŸin deÄŸil, yaÅŸamında en belirleyici olan, aynadan sana bakan kiÅŸidir.

Bazıları senin iyi bir arkadaş ve harika birisi olduğunu söyleyebilir. Ama aynadaki adam sana bir serseri olduğunu söyleyecektir, gözlerinin içine bakamıyorsan eğer. Asıl memnun edilecek olan kişi odur; gerisini boş ver. Çünkü bu yolculuğun sonuna kadar seninle olan odur.

Aynadaki adam dostunsa eÄŸer, en tehlikeli ve zor sınavı baÅŸardın demektir. YaÅŸam yolunda herkesi kandırabilir, ardından övgüler, tebrikler alabilirsin; ama aynadaki adamı kandırdıysan , sonunda elde edeceÄŸin , acı ve gözyaşıdır…”

Aynadaki adama dürüstsen; aynadaki adam ustaysa, usta aynadaki adam eski kemanın tozunu silip bir el atarsa iÅŸte o zaman sen seyreyle gümbürtüyü. Parçaların bütünü oluÅŸturduÄŸu Gesltalt’ın yaÅŸama dönüştüğü bu birleÅŸme noktasında ÅŸimdi “ustanın elinin dokunuÅŸu“na devam ediyorum:

“… Mezatçı “Keman için ne veriyorsunuz ?” dedi ve kemanı coÅŸkuyla havaya kaldırdı. “Bin dolar. peki, kim iki bin diyecek ? Ä°ki bin…Evet, üç bin… Satıyorum, satıyorum, sattım !”. Ä°nsanlar coÅŸkuyla alkışlıyorlardı. Ama bazıları aÄŸlaşıyordu: “Ne oldu da deÄŸeri deÄŸiÅŸti anlamadık !” Hemen yanıt geldi “Bir ustanın eli deÄŸdi !”.  Dünyada uyumsuz, hırpalanmış ve yaralanmış bir yaÅŸam süren pekçok kiÅŸi, tıpkı bu keman gibi, düşüncesiz bir kalabalığa ucuza satılma durumuyla karşılaşır. Bir kase çorba, bir bardak ÅŸarap, bir oyun… Ve böyle sürüklenip giderler. Satılmasına az kaldı, satılıyor ve neredeyse satıldı ! Ama usta duruma el koyar ve beyinsiz kalabalık, ne ilhamın anlamını ve ne de bir ustanın dokunuÅŸunun yarattığı deÄŸiÅŸimi tam olarak anlayabilir…”

Ä°ÅŸte bu satırları hem dün masanın ucundaki üç yetkin kiÅŸinin seçilmiÅŸ müşteri grubu üzerinde yarattığı yeni olumlu etkiyi, hem bu etkinin oluÅŸumuna SSTC nin ikinci adımındaki “etkili görsel kullanma tekniÄŸi” ile rol model olarak katkı saÄŸlamaya çalışan AZM ı ve hem de rakibin ta tepesine yerleÅŸen yol arkadaşımın yapmaya çalıştıklarına bakarak yazıyorum. Henüz tam olarak tanımadığım için eksik yargılarla alıntı yaptığım “Neden ?” deki “Pamuk Prenses” öyküsündeki ana mesajla bütünleÅŸtirerek yazımı tamamlamak istiyorum. “Mazeret Yok” la “Neden ?” arasında on yılı aÅŸkın bir süre var; ne çok ÅŸey deÄŸiÅŸti bu süreçte. DeÄŸiÅŸim ve geliÅŸim serüveninde bu ikisi arasındaki deÄŸiÅŸmeyen odağın “aynaya bakmak” olduÄŸunu görüyorum ve önceki yazılarımın birinde bir baÅŸka aynalı öyküde de “ayna olmasa yüzümü, dostlar olmasa özümü göremem” diye “geribildirim“in önemine deÄŸinmiÅŸtim. Herneyse; konu konuyu açıyor ve ben odak kaymasından kurtulamıyorum. Åžimdi gelelim “Pamuk Prenses ve Cadı” öyküsüyle iletilen temel mesaja:

“…Evet, kendini bulmak için ne yapmalı ? Ä°stersen aynaya bir bak. Aynaya baktığında kime bakıyorsun ve ne görüyorsun ? Kendini mi ? Onun sen olduÄŸunu, yakışıklı mı, çirkin mi, yoksa kilo almış bir yaÅŸlı mı, çok güzel bir genç mi olduÄŸunu sana kim söylüyor ? Ayna mı ? Gerçekten buna inanıyor musun ? Yani ayna mı söylüyor bunu sana ? Ayna, ayna söyle bana benden güzeli var mı bu dünyada ? Pamuk Prenses masalındaki cadının sahnesi…

Sen de hergün aynaya baktığında, aynı yalanı mı söylüyorsun ? Åžu çocuk masalları ne kadar çok bilgi içeriyor. “Ayna, ayna söyle bana benden güzeli var mı ?”  diye sorunca cadı, ayna konuÅŸmaya baÅŸlıyor ve Pamuk Prenses’i gösteriyor. Åžimdi mantık yürüten ve buna göre inceleyene göre çok saçma, bana göre çok doÄŸru…

Çünkü aynaya bakıp, düşüncelerinde yarattığı güzel Pamuk Prenses’i görmesi gayet doÄŸru… Peki aynaya yansıyan Pamuk Prenses’i bu kadar güzel yaratan kim ? Cadının düşünceleri. Öyle deÄŸil mi ? Cadı kendi düşüncelerinde yarattığına teslim oluyor. Cadının kurtuluÅŸu, Pamuk Prenses’i düşüncelerinde, yani aynada yok etmek olsaydı; bu çoktan mümkün olurdu. Ama düşüncelerinde boÄŸulan Pamuk Prenses olmadan, Pamuk Prenses seni önce aynada sonra da dış alemde yok edecektir. İç aleminde yok olan dış alemde çoktan yok olmuÅŸtur…”

ÇeÅŸme’de hava hâlâ serin. Her zamanki Haziran güzelliÄŸi bu deÄŸil. Ancak bu da çok güzel. Bu yıl baharı yaşıyoruz. Bakalım yıl sonuna doÄŸru yaklaşırken, aktif sezonun meyvelerini dererken hangi güzelliklerin tohumları ekiliyor yaÄŸan bu bereketli yağışlarla. Hava serin olunca aynaya yakın durunca nefesin yarattığı buÄŸuda görüntü bazen silikleÅŸiyor; aynadaki adamla inatlaÅŸan çevrenin “yapamazsın” sesleri daha bir yüksek çıkıyor; arka sıralardan gelen ustanın tozlu kemandan çıkardığı melodinin sesini kimileri rüzgarın uÄŸultusu içinde duyamıyor ve kendinden hoÅŸnut bir rutin içinde günler gelip geçiyor (dur demek kolay deÄŸil) kimileri için yaÅŸam büfesinin önündeki sıraya girme kuyruÄŸu uzayıp giderken…

UludaÄŸ’ın zirvesinden ovaya, en kısa sürede elli kilometrelik boru döşeyenin ödülü Dünya Kupası’nı izlemek ve buna ek olarak bu ayın içinde bir de eÅŸli Fransa seyahati olunca bize de zevkle torun bakmak kalıyor ve Mardin’li Urfa seyahatimiz ve sevgili Bülent’in oÄŸlu Mustafa’nın geleneksel sünnet törenine katılmamız suya düşüyor. Her iÅŸte bir hayır vardır; nasipten gayrisi olmuyor. Binlerce şükür.

Nice usta ellerin değişim ve gelişim süreçlerini etkinleştirmesi umutlarımla yolunuz hep aydınlık olsun.

Öykücü