Yaşam Büfesinde “Algıda Seçicilik”

“…Horoza sormuşlar, “tavuk mu yumurtadan çıkar, yumurta mı tavuktan ?”. Horoz kendinden emin ve hiç tereddütsüz yanıtlamış “böyle şeylerle aklımı yormam; polemiğe girmem; diker geçerim…”

Merhaba

Bu çok bilinen fıkrayı tanıdığım ülkemin en iyi satış müdürü bir yıllık toplantıda satış grubunu motive etmek için anlatıyordu. Mesajı grubu adına yerine ulaşıyordu. Zor günlerdi. Pazarlama grubu, uzun vadeli bakış açılarıyla kurumsal stratejiyi şekillendirirken çoğu kez günlük yaşamşal önemdeki işlerde ek sıkıntılar yaratıyordu. Gerçekte birbirini destekleyen bu iki grup bazen çatışıyordu. Satış ayakta kalmak, hayatta kalmak adına haklı olarak “hızlı kazanımlar“a odaklanıyordu. Pazarlama ise “sürdürülebilir” liğin dikey ve yatay düzlemdeki iki boyutunu (düzenlilik ve süreklilik) bazen “şemşiye” bazen de “çerçeve” lerle isimlendirdiği projelerle yaşama aktarmaya çalışıyordu. Belki de “doğruyu bulma”da gecikmelere neden olan ve kimileri için “ben senden daha önemliyim” algılarına neden olan çatışmalar sahneye çıkanlarca tonu değişen ifadelerle taraftar topluyordu. O zaman da “akıllar karışıyor”du. Kral Arthur’un duasıyla “doğruyu bulmak” isteyen akıllar yoruluyordu. Bu nedenle bugün, bana iletilen akıl yorgunlukları sürpriz değil ve başarı formülümdeki “2P (patient, persistent /ısrar ve sabır; inat ve tutku)” hem akılları yorarken hem de algıları şekillendirirken “3D (Determination/Discipline / Dedication: Kararlılık / Disiplin / Adanmışlık)”nin çarpanı olarak yerini alıyor. Yine anlamaları zor olacak ama yazmak istiyorum; Jim Amcanın otobüsünde yer almak öyle her babayiğidin harcı değil. Madem ki otobüstesin ve sürücü koltuğuna doğru ilerlemek istiyorsun o zaman aklın yorulacak abicim. Yeter ki gönül yorgunluğu olmasın. Gerisi hep birer öğrenme öyküsü.

Yazılarımda hep Çeşme’den bahsediyorum ya; ben Çeşme’nin oldukça uzağında Germiyanyalısı’nda oturuyorum. Sabah yürüyüşlerini yarım adada yapıp daha sonra denize Fethi’nin yerinde giriyoruz. Karasıyla deniziyle harika bir yer. Huzur dolu. Yaz sıcağında serinliğiyle tam bir cennet. Deniz sefasında en az bir saat kitap okuyorum. Bunun için her hafta Çeşme’ye uzanıp beş kitap alıyorum. Bu hafta kitaplarımın çoğu yazılarını çok sevdiğim NLP uzmanı Sayın Oğuz Saygın’a ait (www.oguzsaygin.com). Bir de aralarında “Çay Cumhuriyeti (www.republicoftea.com)” nin sahipleri olan Ron ve Stuart‘a ait “Kaplan Yüreği” var ki herkese öneririm. Yazımın devamında yazarlarının izniyle Sayın Saygın’dan bir hayvan hikayesi alıp “algıda seçicilik” konusuna değineceğim. Ardından da Ron&Stuart’tan “soruların önemi” ne değinen birkaç satır aktaracağım. Gerçi soruların önemine ve özellikle SSTC nin ikinci modüler adımında soruları etkili kullanmaya çok yer verdiysem de bir de Ron’un kaleminden mesaj aktarayım.

Önce sayın Saygın’dan.

“… New York’un kalabalık caddelerinden birinde iki arkadaş yolda giderken biri diğerine “Şu yandaki sokaktan gelen cırcır böceğinin sesini duyuyor musun ?” der. O da “hayır, hiçbir şey duymuyorum” der. Çünkü o kalabalıkta gerçekten de hiçbir şey duyma olanağı yok gibidir. Bunun üzerine iki arkadaş yan sokağa girerler. O sokaktaki bir çalının yanına geldiklerinde ikisi de cırcır böceğinin sesini net olarak duyarlar. Arkadaşı büyük bir hayret içindeki diğer arkadaşına “İnsan, duymak istediği sesi duyar” der. Sonra arkadaşını alır ve tekrar caddeye götürür. Cebinden bir demir para çıkarır ve havaya atar. Para yere düştüğünde çıkan sese caddedeki herkes dönüp bakar… İşte algıda seçicilik bu. Neye odaklanırsanız onunla ilgili bilgiler alırsınız. Biz, görmek istediğimizi görür, duymak istediğimizi duyarız. Sayın Saygın bu kısa öykünün sonuna ana mesajını ekler: İnsanların odaklandığı şeyler onların yaşam biçimlerini belirler.

Evet öğrenme yolunun yolcuları, 2004 yılında Mısır’da Pazarlama Müdürlüğünü devretmeden önceki son sahne şovumda (!) ana mesajım “bee&me idi ve slaytlarımdan birinde aynen şöyle yazıyordu: “Beyin ne ararsa onu bulur“. Yazılarımı okurken beyninizin aradığı varsa bulursunuz ve aklınız yorulmaz. Sadece size bağlı.

Şimdi de Ron&Stuart’ın kaplanından birkaç satır aktarayım ki yorgun akılların soru sorma becerilerine de birazcık değinmiş olayım.

“… Gökkuşaklarını satın alarak gökyüzüne tırmanamazsınız. Bu işin beş kuralı, yedi kuralı yoktur. Başarının ağırlığı kolay kolay kaldırılamaz. Hayalinizi gerçekleştirebilmek, güç bir görevdir. İçsel direncinizi, enerjinizi ve dikkatinizi hedeflerinize ulaşma; gündelik yaşamınızı değiştirme yönünde belirgin farklılıklar yaratabilecek bir düşünce biçimi ve eyleme yönlendirme kararınız, amaçlarınızı gerçekleştirmek için kullanabileceğiniz kazma ve kürektir… Gerçekliğine yürekten hissettiğiniz şeylere inanın. Hangi sistemi, yöntemi, stratejiyi izlerseniz izleyin, öncelikle kendinize güvenmelisiniz. Kendi yolunuzu kendiniz bulmalısınız… Yaşamımızın büyük bölümünü doğru yanıtları aramakla geçiriyoruz. Oysa yaşamın sırrı doğru soruları sorabilmekte yatar. Yolumuzu çizen şey sorduğumuz ve soramadığımız şeylerdir…Bir hayali gerçeğe dönüştürmek niyetten ötesini, işleri gerçekleştirme konusunda ustalaşmayı gerektirir… Kaderimizi çizen yaptıklarımız ya da yapmadıklarımızdır…”

İnşallah bugün sürmekte olan beraberliklerim projeli yaşam konusunda ortak amaca odaklanırsa (yeterince); hedefe uzanan yolda eylemler bütünleşirse (yeterince) ve karar vericiler hedefe ulaşmada dürüst ölçümlere dayanan paylaşılan değerlerle başarı kutlanırsa (yeterince) yukarıdaki öykülerin binlercesi her aşamadaki Tosunlarca yazılacaktır. Herkesin mutlaka bir öyküsü vardır. Olmalıdır. Birkaç yıl önce Mc.Kee İstanbul’a öykü anlatmaya geldiğinde “öyküsü olmaya iş yok, kariyer yok” diyordu. Ben de “öykücü” olarak yazılacak öyküleri kolaylaştırmaya çalışıyorum.

Ressam Paul Gaugin”in güzel bir sözü var: “Görebilmek için gözlerimi kaparım“. Öğrenme yolculuklarında gönül gözlerinin açık olması ne güzel. Bunun için de Francis Bacon’un sözlerini ileteyim ki yarınlarda bir test yaptığımda görelim bakalım kimler yazma meraklısı benim gibi. “Bir insan cebinde bir kalem taşıyarak beliren düşüncelerini yazmakla iyi bir şey yapmış olur” demiş Bacon ve ben ekliyorum; Tanrı bize yaratıcı bir fikir sunduğunda, kaçıp gitmesine izin vermeyin, yakalayın ve sizi bırakıp gitmeden kaydedin. Diğer bir deyişle her zaman yanınızda bir not defteri taşıyın.

Köşesiz düşünün / bir köşeye not edin. Daha sonra gönlünüzce köşelendirirsiniz. Fil hafızasına sahip olsanız bile yazın. Böylece fikirleri somutlaştırmış olursunuz.

Herşey sizin ellerinizde. Öykülerle öğrenme yolculuklarının hep aydınlık geçsin yazıcı dostlarım.

Öykücü (mustafa@copcu.com)