Yaşam Büfesinde “İnancın Gücü”

“… İki rahip derenin kenarına gelmişler. Derede su yükselmiş. Karşıya geçmek zor. Paçaları (etekleri) sıvamışlar. Tam dereye girmek üzereyken bakmışlar ki kenarda bir rahibe geçmek için bekliyor. Rahiplerden birisi rahibeyi sırtına almış ve karşıya geçirmiş. Karşı kıyıda rahibeyi sırtından indirip yola devam etmişler. Diğer rahip durmadan söylenmiş. “Ayıp ettin” demiş. “Günah işledin” demiş. “Rahibe sırtına alınır mı ? Bu senin yaptığın iş değil…” diye söylenmesini yarım saat sürdürünce, rahibeyi taşıyan rahip dayanamamış ve “İndir artık sırtından şu rahibeyi “demiş…”

Merhaba

Ben de geçen hafta sonunda rahibeyi sırtımdan indirdim. İnşallah tekrar bindirmem. Tahrik amaçlı yazılarıma son vermeye çalışacağım. İnandıklarım vardı. Daha fazla ısrarı kendime yakıştırıyordum. Fayda umuyordum. Tıpkı sevgili E.Cansen’in “yüksek faiz-düşük kur” kavramıyla birkaç yıldır sürdürdüğü inanç gibi doğrular uğruna beklentilerimi yazacaktım. Ancak bir ay sürdü inancım. Çünkü “sorun odaklı” olma meylimi anladım. Hata ediyordum. Genele dönmeyi yeğledim. Yine de ara sıra dokundurmalarım sürecektir.

Şimdi Hz.Musa konusuna dönmek istiyorum. Geçen yazımda söz vermiştim. İncil’den alıntıyla “hazır mısınız ?” temel soruma yandaş bir öykü bulmuştum. “Hendekler nerde ?” ile “açık uçlu sorular”a en güzel örneği görmüştüm. Böylece başarıların self servis olduğu yaşam büfesinde sıraya geçme çabalarında algıları güçlendiriyordum. Antalya’da  (16.10.2008) grubun bana dönük “gördün mü; bak senin dediğin gibi miymiş ?” benzeri yavaş seslerini anımsıyorum. Sayın Prof.Dr.A.Baltaşdeğişim” odaklı söyleşisinde “istekli olmayı” daha geniş açıdan dillendiriyordu. Aslında görüşlerimiz çatışmıyordu. Görüşlerimiz birbirini destekliyordu. Ben SSTC öğrenme yolculuklarında üç temel soruyu sorarken istekli olmayı üçüncü sıraya yerleştirmiştim. Böylece İngilizce karşılıklarıyla “RAW = Cevher” formülünü oluşturuyordum. Orijinalinde “istekli olmak” ikinci sırada yer alıyordu. Bu nedenle ilk sorum her zaman “hazır mısınız ?” oluyor. Bununla toprağı bol olsun Dr.Drucker’ın “yapı” kavramını kastediyorum. Ya da “bilgi” yi ele alıyorum. İkinci sorum ise “yetkin misiniz ?” oluyor ki amacım “beceri geliştirme” yolunda yapılabileceklere dikkat çekmek. Üçüncü sırada “istekli misiniz ?” diye soruyorum. Görüldüğü gibi Sayın Baltaş’la benzer düşüncedeyim. Ben yetkin olmayana ve hele hele hazır olmayana “yürü abicim;istemen yeter” demiyorum. Hoş, hiç kimse böyle demiyor. Hoca kuşkusuz kendi stilinde istekli olmanın öncesinde kurumsal çabalara dikkat çekmek istiyor. Öncelikle bireyler yetkin kılınsın istiyor. Ben yine istekli olmaya dönmek istiyorum. İstekli olmanın bir adım ötesinde inanmaya ve inançlı olmaya değinmek istiyorum.

Madem ki kitaplardan yola çıktım; madem ki Hz.Musa ve İncil’den söz ettim, o halde bizim kutsal kitabımızdan Hz.Musa ile yazıma yardımcı arayışa girişeyim istedim. Öncelikle belirteyim ki benim uzmanlık alanımda din odaklı hiçbir şey yoktur. Rahmetli annemin tasavvufi bakış açısından etkilenmem ya da lisede N.S.Banarlı’nın edebiyet kitabındaki konuları sevmem dışında önemli bir yakınlaşmam olmadı. Şuara Suresi’nin birkaç ayetinin Türkçe mealini aktarmak istiyorum:

Ayet 63: “Bunun üzerine Musa’ya asân ile denize vur ! diye vahyettik (vurunca deniz) derhal yarıldı (oniki yol açıldı) her bölük koca bir dağ gibi oldu

Ayet 64: “Ötekilerini de oraya yaklaştırdık (Musa ve adamlarının ardından düşmanlar da bu denizde açılan yollara girdiler)

Ayet 65: “Musa ve beraberinde bulunanların hepsini kurtardık.

Ayet 66: “Sonra ötekilerini suda boğduk”

Ayet 67: “Şüphesiz bunda bir ibret vardır; ama çokları iman etmiş değillerdir”

Şimdi bu ayetlerden günlük yaşama, çabalarımıza ve özellikle inançlarımıza dönmek istiyorum. Öncelikle ana mesajım şu :”İnanırsanız inandırabilirsiniz”. Bir kez daha belirtmeliyim ki ben yukarıdaki çevirinin ötesine yorum yapacak kişi değilim. Sadece kişisel algılarımı dile getiriyorum. Beni destekleyen ya da karşı çıkan görüşlerinize aynen yer vereceğim. Ben burada Musa’nın Allah’tan gelen emre göre asâsını denize vurmadan önce tam olan, kusursuz olan inancına, inancının gücüne değinmek istiyorum. İşin sırrını birazcık asâdan Musa’nın inancına getirmek istiyorum. Musa’nın denizin yarılacağına dair öylesine güçlü bir inancı vardı ki denize bu inançla yürüdü. Şimdi size sormak istiyorum:

Özellikle kriz yılında sorunların üzerine yürüyeceğiniz “tam inancınız” olarak neyiniz var ?

Yaşamımdan birkaç somut örnek vereyim. Bu örnekleri yukarıdaki ayetlerin sırası içinde ortaya koyayım. İlki 1994 krizinde Akhisar (Manisa)’da karargah kurduğumuz “seferberlik ilanı“mdır. Gelecek yazımda bu seferberliğe çıkan bir satış sorumlusunun bana yürekten yazdığı mektubundan bazı satırları orijinal haliyle, olduğu gibi vereceğim. Bizim asâmız, zor koşullarda daha bir fazla sığındığımız, bütünleştiğimiz “mesleğimiz”di. Sanki yıllar önce Amerikan Fitopatoloji Dergisi’nde yayınlanan “Agro Expert Teams” konulu makalenin en canlı uygulayıcısı idik. İnancımızla dağı delen karıncalardık. Gece yarısını geçe otele döndüğümüzde gözlerimizde yorgunluk değil, “başarının hazzı”nın ertesi günü aydınlatan ışığı vardı. Deniz bizim için yarılmıştı. Ötekiler de peşimizden geldiler. Denize girmeyi istemediler. Gerek görmediler. Kriz yılındaki bu çabamız ertesi yıllarda bize hedefleri on kat aşan satış sonuçları olarak döndü. Hâlâ anımsarken heyecandan titrerim.

İkinci örneğim ise 2003 yılındaki yoğun emeklerin bir yıl sonra yemeğe dönüşmesiydi. O yıl Mısır’daki sunumda müşteriye ilk “AHA !” dedirtmek için kullandığım “Loosing faith:İnancı yitirmek” kavramım oldu. Portföyümüzün lideri olan ilaç üç temel tehdit altında eriyordu. Satış değerleri birkaç yıl önce ulaşılan düzeyin üçte birine düşmüştü. “Asiye”nin kurtulacağına inancımızı yitirmiştik. İnancı yeniden kazandık. “Cesur adamlar” video klibim ve ATY Kavramlarım inancı geliştirmede işe yaramıştı. Filmin yapımcısını “Tosun” ve baş rol oyuncusunu da “Kerim” olarak tanımlamam algılarda sınırları zorlayışımdı. Denize bodoslama yürüdük. İnancın gücüyle yollar oluşacaktı; oluştu da… Bunlar kurumsal akıl arşivimizde. Şimdi daha iyilerini yapmak onların elinde. Yeter ki önce istesinler. Geldik mi yine aynı noktaya.

  • Yaşam büfesinde sıraya geçmeye “hazır mısınız ?”. Değilseniz “kolaylaştıcı koçlar“ınız sizi hazırlasınlar; yapabilirler.
  • Yaşam büfesinde self servis olan başarılara erişmek için “yetkin misiniz ?“. Değilseniz “kolaylaştırıcı Koçlar“ınız sizi yetkin kılsınlar; kılabilirler.
  • Yaşam büfesinde sırada kalıp öne geçmeye “istekli misiniz ?“. Değilseniz; tekrar yazıyorum “size hiç kimse yardım edemez; Allah yardımcınız olsun. Sizi asânın gücü de kurtarmaz…“.

Çünkü güç sizin inancınızda.

Yolunuz, güçlü inançlarınızla hep aydınlık olsun.

Öykücü (mustafa@copcu.com)