“… Üçümüzü bir odaya kapattılar. Üçgün sonra “Yes, we are ready.” dedik. O anda inancımız ne kadar güçlüydü ? Bu sorunun içten yanıtı için Johari Penceresi’ne konan kırlangıcı bir süre daha beklemek gerek…”
Merhaba
Yukarıdaki kısa anlatım altı yıl öncesine ait. O odaya girerken şu durumda olduğumuzu çok iyi biliyorduk “Mutual Obligation: Gönüllü Mecburiyet”. Hani bir tür konken oyununda “mecburcu olmak” vardır ya; onun gibi birşeydi. Biz pazarımızın dikenli yollarında “rekabet etmeye” çalışırken, bizimkiler bizi “rekabet üstü” olmaya zorluyorlardı. Aradan birkaç yıl geçtiğinde geleceği şekillendirmede bizden daha iyi olduklarını anlıyorduk. Ne de olsa hepimizin içinde az ya da çok, açık ya da gizli “kurtvari satış teknikleri” yatıyor.
Yaşam büfesinde sıraya geçmek için SSTC Öğrenme Yolculuğunu baz aldığım yazılarımda üç temel sorunun ilkinin “Hazır mısınız ?” olduğunu çok iyi biliyorsunuz.
Peki nasıl bir hazırlık ?
Ne demek istediğimi, nasıl bir hazırlık beklediğimi biraz da “GAT” mesajımla bağıntılayarak kısa bir alıntı öyküyle anlatmaya çalışayım:
“…Musa, Mısır’dan çıkmak için adamlarına öncülük ederken, susuz kalırlar; yağmur yağmaz ve kaybolurlar. İnsanlar Musa’ya gelir ve onların adına Tanrı’yla konuşması için yalvarırlar. Musa sakin bir şekilde, yağmur duası etmelerini söyler. İnsanlar dua eder, ama yağmur yağmaz. Musa’ya giderler ve “Dualarımız işe yaramıyor, yağmur nerede ? diye sorarlar. Musa sorar “Hendekler nerede ?”. İnsanların kafası karışır ve “Anlamadık. Bizim yağmura ihtiyacımız var” derler. Musa tekrar eder “Hendekler nerede ? Eğer Tanrı’nın size yağmur getireceğine gerçekten inansaydınız, hendek kazardınız…”
İşte “Hazır mısınız ?” sorumun yanıtı olarak beklediğim durum bu.
Yani “hendekler hazır mı ?” demek istiyorum.
Aklınızdaki kadar yüreğinizdeki hazırlığı da yansıtan bu durumun ifadesine çoğu zaman “Bursa’lı Terzi Sadık” fıkrasındaki “beden dili“niz de eşlik eder. Aldığım iletilerde yeni ayrıldığım dostlarımın kimilerinde “yalnızlık-sahipsizlik” duygularının yansımasını görüyorum. Ben de yıllarca yaşadım bu duyguyu. Hele ikinci global birleşmenin merkezdeki paniği sürerken sadece üç dakikalık bir filmin izlenip uygun olup olmadığını onayını bir hafta bekledim (2001). Yola çıkacağım. Ege’nin şark tipi tütünlerinden, Sapanca’nın Burley’leriyle Trabzon’un tütünlerine uzanmak için sabırsızım. Mavi yakalılarımızı tütüncü yaptım. Profesyonel kamera çağırdım. “Ağzımızın tadı kaçmasın” sloganıyla üç dakikalık bir film yaptım. SSTC Öğrenme Yolculuğunun en duyarlı bölümlerinden biri olan “yaklaşım (approach)” da AIDA formülünü uygulamada kullanacağım bu film için ikinci hafta sonunda da yanıt gelmeyince “İstanbul’da tık yok” diye bir mesaj ilettim. Anında yanıt geldi “Bu ifadeniz hiyerarşik iletişime uygun değildir“. Kendim için “tatlı baş ağrısı” tanımını kullanıyorsam da karşı taraftan bakınca pek de tatlı olmadığımı kabul etmeliyim. E.D.Bono’nun “Rekabet/üstü (Sur/Petition)” kitabını çok severim. İki yol önerir ve bunlardan birisi de “tahrik” tir. Kuşkusuz karşılığında nelere hazır olduğunuz önemli…
Yukarıdaki öykü Hz.Musa için İncil’den alınmıştır. Bu öyküyü 7 Kasım 2007 de adına “ACPT by USS (Advanced Crop Protection Training by Updated Selling Skills: Güncellenmiş Satış Becerileriyle Etkili Bitki Koruma Eğitimi)” dediğim hazırlıklarımı bir türlü uygulamaya aktaramayınca “özüme” diye yazmışım. Ben bunu hep yaparım. Kendime mektup yazarım. İki nedenden dolayı yazarım. Birincisi unutmak için, aklımı temizlemek için, takıntılarımdan kurtulmak için. İkincisi ise yıllar geçse de aynı duygularla anımsamak için. Sözünü ettiğim o eğitimi ne yazık ki gerçekleştiremedim. Ancak hazırlıklarıma ait tüm dökümanları İnce ve Vekil Koçlara verdim. Belki birgün kullanırlar. Öyküden sonra yazıma şöyle devam etmişim:
“… Yüreğinizin arzu ettiklerini almak için, inanmanız ve onu almaya hazır olmanız gerekir. Ve o geldiğinde doldurması için bir yer açmanız, boşluk bırakmanız gerekir. Doğa boşluğu sevmez. Mutlaka doldurur. Gerçekten vermek yürekten gelir. “Pay it forward” filmini yeniden izleyin; bunun en güzel ifadesini göreceksiniz.
Size ulaşmak üzere olan güzelliklere yer vermek için yaşamınızda nasıl küçük veya büyük boşluklar açabileceğinizi düşünün. Evrene ve bilinç altınıza bolluk mesajları göndermenin, artık size fayda sağlamayan ya da sizi temsil etmeyen şeylerden kurtulmaktan daha iyi bir yolu yoktur…”
Bugünlerde bir tohum firmasıyla SSTCÖğrenme Yolculuğuna çıkıyorum. Orada da kankalarım olacak ve bundan sonraki yazımda sizlere “Kankalar ve Johari Penceresi” konusundaki öykü ve anılarıma değinmek istiyorum. Bu yaklaşımın mimarı Sevgili Zeynep’tir. Onunla Ağustos 2007 de Çanakkale’de gerçekleştirdiğimiz “Kolaylaştırıcı Koçluk” öğrenme yolculuğunda “kankalığı” anlamış ve uygulamıştık.
Şimdi tekrar sorayım:
“Hendekler hazır mı ?”
Yolunuz hep aydınlık olsun.
Öykücü (mustafa@copcu.com)