Yaşam Büfesinde “DOD ve Cama Konan Kırlangıç”

“… Kış bastırmak üzereydi. Adam yalnızdı. Pencereden dışarıya bakıyordu. Camın önüne bir kırlangıç kondu. Adama “Beni içeriye al. Kış boyunca sana arkadaşlık ederim. Birlikte yaşarız; canın sıkılmaz.” dedi. Adam bu teklife sıcak bakmadı. Kırlangıç teklifini yineledi. Adam kabul etmedi. Kırlangıç güneye doğru uçup gitti. Kış ortasında adamın canı sıkıldı. Kırlangıcı anımsadı. Kırlangıcın teklifini anımsadı. Kırlangıcı özledi. Teklifi kabul etmediğine pişman oldu. Kış uzun sürdü. Aradan sekiz ay geçti. Baharla birlikte kırlangıçlar gelmeye başladılar. Adam, o kırlangıcı diğerlerine sordu. Görmediklerini söylediler. Adamın bilmediği neydi biliyor musunuz ? Kırlangıçların ömürlerinin altı ay olduğunu adam bilmiyordu…”

Merhaba

Bu küçük fıkrayı DOD mesajımı desteklemek için COPCU‘nun ikinci harfi olan “O” ile “Opportunity:Fırsat” la ilişkilendirerek 2001 yılı motivasyon toplantısında anlatmıştım. Bir de, profesyonel oyunlardan sonra eve dönüş öncesi grubun iyimserlik düzeyini görebilmek için bir test yapmıştım. Bu teste başlarken dedim ki;

Pardon. Şu tümceyi yazarken sözcükleri ayırmayı unutmuşum. Lütfen siz ayırır mısınız ?”. Tümcem şuydu, “OPPORTUNITYISNOWHERE“.

Sonuç ilginçti. Grubun yarısından çoğu ayrımı şöyle yapmıştı: OPPORTUNITY IS NO WHERE . Kötümserlerce bu sözün Türkçe açılımı şöyleydi “Fırsat hiç bir yerde değil; fırsat mı var abicim; fırsat mırsat yok, işler kötü..”. Grubun yarısından azı “OPPORTUNITY IS NOW HERE” yazmıştı. Azınlıkta kalan iyimserler “İşte sana fırsat; daha ne duruyorsun; haydi yürü...”.

Şimdi tekrar bugüne dönelim. Zaman koridorundaki bu yolculukta bugün MareFidelis Yaşam Koçu (http://www.marefidelis.com/index.htm) Dost Can Deniz‘in “Cesur Sorular “isimli kitabındaki bir sözünü anımsadım. Diyor ki “Bugün, dünden güç bularak yarına yol alır“. Ben de buna inanıyorum ve DOD 2001 den RJ09BBY lerin İlk 90 Gün (Prof.M.Watkins) lerinde hangi fırsatların oluşacağına bakmak istiyorum. Bu sözlerimde bir değişiklik gerek. Fırsatların oluşması değil; fırsatları yaratmak önemli. Ne demişti Bill Gates “Önünüze çıkan fırsatlara boş verin; fırsatlarınızı kendiniz yaratın“. Oluşanlar gerçek fırsat değildir ve herkesin önündedir. Size sağlayacakları ayrıcalıklara hızınız ve becerileriniz yetmeyecektir. Size özgün olmayacaklardır. Fırsatları siz yaratacaksınız. Tanımlanmış Sorumluluk Alanları (TSA) nızın sınırlarını aşacaksınız. Aktivist olacaksınız. Hatta yöneticiniz yönetmeyi göze alacaksınız ve Challenger (Düellocu başı ya da “Tatlı Baş Ağrısı“) olmayı yürekten isteyeceksiniz. Bu sizin geçiş sürecinde, değişime uyum günlerinizde, İlk 90 Gününüzde “gönüllü mecburiyet“iniz. Yapmak ya da yapmamak sadece sizin ellerinizde. Böylece Sevgili Deniz’in ana mesajı olan :”Dünyanın ustalara ihtiyacı var. İçinizdeki ustayı açığa çıkarın” sözlerini, kurumsal çerceve çalışmalarında ısrarla işlediğimiz dört temel unsurla burada yinelemekten büyük bir haz duyuyorum.

Bence tümü SSTC çerçevesiyle yaşam büfesinde sıraya girmiş olan RJ09BBY nin ustalık yolculuğunda herbinin bir diğerinden daha üstün özellikleri var. Maharet bu özellikleri faydaya, güce çevirmede. Bu gücü, güç tuzağına düşmeden etkili kullanmada. Bu da sırada kalmanın bedeli. Ödemeye değer. Benim görebildiğim onların güçlü yönleri şöyle.

Aralarında bir “Baharat” var ki, o en zor koşullarda bile “Akıllı Tarla Yönetimi“yle tüm tehditlere karşı cesurdu. Bu cesareti diğerlerine bulaştıracaktır. Bir “Akıllı” var ki satışı projeli yaşamla bütünleştirmiş olmanın çok yönlülüğünden yararlanacaktır. Böylece kendisi bir proje olurken mucizeler yaratacaktır. Bir “Mahir” var ki Marmara’dan başlayan öğrenme yolculuğunu Nevşehir üzerinden seralara taşımıştır. Böylece deneyim zenginliğiyle kazanılmış becerileri en verimli şekilde kullanacaktır. Kurumsallaşmanın ne demek olduğunu yeni anlayan ve bunu SSTC nin sıraya geçmeye desteğiyle pekiştiren bir “Bereketli” var ki onu kimse tutamayacaktır. Ya “Faktör e ne demeli ? Bilgi ve becerisi kadar hevesi çok yüksek olan faktörle 2007 de yaşadığım “Kınık Geceleri” umutlarıma çok artırıyor. Onu bir de beyin fırtınasında “216 kemik yerinden oynamalı” sözleriyle belleğime kazıdım. Ömrüm vefa ederse, onun başarılarının göz kamaştıracağını göreceğim.

Tüm bunları sözden eyleme geçirmede tek ateşleyici kıvılcım, SSFWS (Satış Becerilerini İzleme Küçük Çalıştayları) nin kolaylaştırıcı koçlarca yakılmasıdır. İki yıl önce Çanakkale ve Antalya’da ACHIVE yapılı kolaylaştırıcı koçluk için gruba koçluk eden Sevgili Zeynep‘in inançlı çabaları boşa gitmeyecektir. Bunlardan Mesut koçumuzu aynı kurumun bir başka bölümünde yep yeni bir görevde, ülkesel satış sorumluluğunda görmek en büyük mutluluklarımdan biri. Onbeş yıl önce Sultana’nın Sultanı olarak başladığı öğrenme yolculuğu bugün onu buralara getirdi. Yarınlarda daha güzelleri olacak.

Sözün özü, fırsat cama konan bir kırlangıçtır. Camı tıklatır; kapıyı bir kez hafifçe çalar. Duydun duydun…

S.Covey’in son kitabının ( http://tr.wikipedia.org/wiki/Sekizinci_Al%C4%B1%C5%9Fkanl%C4%B1k_%28kitap%29) ekindeki VCD nin ilk filmini izleyin. Kendi sesinizi keşfedin. Arkadaşlarınızın da keşfetmesine yardımcı olun. Ravel’in Bolerası gibi siz de ritme yeni bir ses ekleyin. Grubunuzun müziği zenginleşsin… Ve şimdi kendinize bir mektup yazın. Şu üç soruyu bugün aralıklarla kendinize sorun:

1.Neyi miras bırakmak istiyorsunuz ?

2.Ne olmasını istersiniz ?

3.Yaptıklarınızla ilgili ne söylenmesini istersiniz ?

Haydi öykünüzü yazmaya, rollerinizi oynamaya başlayın.

Fırsatlar yaratacığınız ustalık yürüyüşünüzde yolunuz hep aydınlık olsun.

Öykücü (mustafa@copcu.com)

******************************************************************************************

Son dakika (16.01.2009/ 19.30)

Son zamanlarda haberlerin sunumunda moda olan başlığı ben de şimdi kullanmak istiyorum. Bugüne ait yazımı birkaç gün önceden hazırlamıştım. Ancak bugün yaşadıklarıma öylesine “cuk” oturdu ki sormayın gitsin. Acaba bu “Cuk “oturmak nerden çıkmıştır ? Çocukluğumda (1950 ler) İzmir’in kenar semtleri olan Tepecik’te Etem Ağanın kahvesiyle İsmet Uç’un kahvesinde ve bir de İkiçeşmelik’te Asmaaltı (yoksa Asmalı Mescit miydi ?) kahvelerinde “aşık-meşe” oynanırdı. Gerçek aşık kemikleri ve tahta toplarla kum sahalarda. Turnuvalar olurdu. Yurt dışına gittiğimde gördüğüm ağır metal toplarla oynanan oyun da buna benzer olsa gerek. Her neyse… Yukarıdaki konunun başlığı ve içeriği şimdi bu bölümde yaptığım eklentiye (16.01.2009/19.30) “cuk” oturuyor.

Bugün neler oldu ?

Haftaya bugün bir tohum kuruluşunun 21 ziraatçısıyla SSTC Öğrenme Yolculuğu (Yaşam Büfesinde Sıraya Geçmek) beraberliği içinde olacağımı ve bu birlikteliğin yan ürünü olarak da “mısır herbisitleri” konusunda bir sunum yapmamı istediklerini bir elektronik postayla duyurdum. Bu ek istek bana külfet gibi gelmedi. Aksine büyük bir haz verdi. Bu konuyu şöyle tanımlayarak notlarıma ekledim: “Birinden yardım istemek aslında ona yardım etmektir”. Bu heyecan ve hevesle mısır herbisitleriyle ilgili olabilecek dört kuruma önce telefon ettim ve sonra birer ileti gönderdim. Engeç bugün sunmamı istedikleri mesajları ve görsellerini (broşür gibi) Hostcini adresine göndermelerini istedim. Bu bence bulunmaz bir fırsattı. Bu dört kurum yarış içinde olmalıydılar. Neler olduğunu kısaca anlatayım.

  • Birisi tam beklediğim gibiydi. Anında yanıt verdi. Hazırladığı ppt (power point) sunumu benimle paylaştı. Mesajlar ekledi. Ayrıca telefon etme inceliğinde bulundu. Teşekkürler Mehmet.
  • Bir diğeri bu yaklaşımımı “etik” bulmadı. Anladım ki ne mesajımı tam okumuş ne de istediğimin olası sonuçlarını algılamış. SSTC Öğrenme yolculuğunun alıştırması olarak güzel bir olgu yaşadım; öğrendim. Bir sonraki aşama için umutluyum. Teşekkürler N….
  • Bir diğer telefonda olumluydu. Sessizliği yeğledi. Canı sağ olsun. Bu cama konan bir kırlangıçtı. Umarım kış soğuklarında yalnızlıktan canları sıkılmaz.
  • Esas umudum dördüncüdeydi. Bana çok yakındı. Dökümanca zengindi. Yıllarca birlikte olduk. Hostcini’ye komşuydu. Belki de patronu izin vermedi. Anladım ki ; son anda ben gitmeseydim; telefon etmeseydim, o da “boş verme” yi yeğleyecekti. Telefonda yanıtı “verecek bir şey yok ki...” oldu. Hayret bişe ! Çok yazık. Adana’daki sunumları vardı. Yeni çıkan ilaçları söz konusuydu. Çok şeyleri vardı. Ne yazık ki ben boş veremiyorum.

Dördüncüde gördüğüm, ormana bakarken (strateji) ağaçları (operasyon) gözden kaçırmanın en somut örneği (“hadi canım sen de…” yaklaşımı). İyi olur inşallah. Bu arada merak ettiğim dördüncüsüne gönderdiğim mesajın “cc (bilgilendirme düzeyli iletişim)” sinde yer alan üç yetkili arkadaşımın “ne oldu acaba ?” şeklinde bir “takip” içinde olup olmayacakları ! Basit gibi görünen böylesi konulardaki duyarlılığı alışkanlık şekline getirmedikçe “etkili olma” yolundaki eylemler çok anlamlı değil. SSTC Öğrenme yolculuğuna çıktığım dostlarım “sırada kalma” çabaları (SSFMWs) göstermedikçe “kaizen” ve “öğrenen kurum” dan söz etmek o kadar kolay değil…

Tüm bunlar olumsuzluk mu ? Kesinlikle “hayır”. Bunlar sürekli öğrenme yolculuğu ya da R.Sharma‘nın 2007 yılında İstanbul-Borusan salonunda verdiği “awaking ourselves (kendimizi uyandırmak)” odaklı sohbetinde beni etkileyen “hergün %1 iyileşme” adına bulunmaz birer fırsat. Benim için birer değerli öykü…

Yolunuz hep aydınlık olsun.

Öykücü (mustafa@copcu.com)