Yaşam Büfesinde “TriBros (Üç Birader)”

“…Ellili yılların başlarında Roger Bannister’in hayali bir mil koşusunu dört dakikanın altında koşarak dünyanın en hızlı adamı olmaktı. O dönemde bir milin dört dakikanın altında koşulabileceğine inanılmıyordu. Çeşitli dergilerde bunun mümkün olamayacağı, insan bedeninin buna dayanamayacağı yazılıyordu. Tüm bu ön yargılara rağmen Roger 1954 yılında bir mili dört dakikanın altında koştu. İlginç olanı bundan sonraki iki yıl içinde tam 213 atlet ve bugüne kadar 1300 atlet bir mili dört dakikanın altında koştu. Peki ne değişmişti ? Sadece kafalarda oluşan engellerin kalkması dışında ( https://www.youtube.com/watch?v=wTXoTnp_5sI)…”

Seyir Tepeleri’nde Yaza Merhaba (10.06.2019) / Hollanda yolcusu BC ne yapıyormuş (@BİDE Olgunlaşıyor)

Merhaba

Neden Roger’ın başarı öyküsü yazıma giriş konusu oldu ? Verdiğim şu linkten (https://www.youtube.com/watch?v=wTXoTnp_5sI) koşuyu izlerseniz son dakikalarda sadece üç atletin (Chris, Christopher ve Roger) yarışı önde götürdüğünü görürsünüz. İlginç olanı son saniyelerde üçlü arasındaki çekişmenin, sıralamanın nasıl değiştiği ve Roger’ın nasıl bir insan üstü gayret gösterdiğini, atağa geçtiğini görürsünüz. Yarışın son etaplarında baş başa kalan bu üçlüye bakınca “Üç Birader / TriBros” düştü aklıma ve zaman ve mekanda bana yakın olan “Üç Birader“leri sıraladı zihnimin kulvarları. Neler buldu, neler düşündü ve bugünün gurur duyduklarıma nasıl ulaştı zihnimdeki düşünceler ?

Bu sorunun yanıtından önce yazıma eklediğim iki kısa kolaja yeniden dikkat çekeyim. Seyir Tepeleri’nde (Keremgillerde) bayramda ayrı düştüğümüz oğlumuz (Prof.Dr.HEC bayramda ABD’de idi) ile bayram gibi bir gün yaşama şansımız oldu. Güne iki “Tartışma Kültürü” konusu damga vurdu. Nesiller arasın çatışmasız “Müzakere Becerileri”ni görmek beni gerçekten mutlu etti. Gurur duydum. Özellikle “Big Brother” olmanın azıcık doğal olan baskısı ve esas olarak da hoşgörü ile kabullenilmiş etkisi altında büyük amcanın tahrik eden, sınırları zorlayan katkılarıyla zorlanan sınırlardaki yaklaşımlara baktım ve gerçekten de sergilenen sukûnete ve yüzlerde eksilmeyen gülümsemeye hayran kaldım. İlk “Tartışma Kültürü” konusu Z kuşağımızdan EC nun İstanbul’daki üniversite yaşamının daha ilk yılında sahip olduğu arabanın markası ile kız arkadaş edinme arasındaki etkileşimdi. Bu tartışmada Sabancılı olmanın yükselen çıtası ile BMW ve Audi’nin üst modelleri konu ediliyordu ve VW-Scirocco Etkisi’ne odaklanıyordu. Kimi zaman ironinin (alaycılıkla sınama, zorlama, sıkıştırma) sınırları PZVNK sözleriyle daha fazla tahrik ediliyordu. Önceki yazımda dediğim gibi ilk “Tartışma Kültürü“nde güzellikleri yakalama gayretime ait video karelerinden yaklaşık birer dakikalık 17 kolaj yapmıştım. İşte o kolajların konularıyla ilintili başlıkları:

* 01 BC ne yapıyormuş ? (Bunu bu yazıma ekleyeceğim).

*02 BC nin cüzdanı neye yetmezmiş ?

*03 BC nin cüzdanı ile EC nin arabası arasında nasıl bir bağ var ?

*04 Kız arkadaş edinme konusunda araba etkisine IC ne diyor ?

*05 Kız arkadaş için ünlü marka yanında yeni kasa olması da önemli mi ?

*06 ÜC a göre kız arkadaş ne kadar akıllı olmalı ? (BA Örneği ve Annenin bir dakikalık zevk için sözleri)

*07 Erkek arkadaşın arabası için DC (en küçük Copcu) ne dedi ? (Bir önceki yazıma ekledim)

*08 Z Kuşağı (EC) X Kuşağına neyi hatırlattı ? (Anne siz kaç yaşındasınız ?)

*09 IC ve EC nin devreye girişinde ortalık nasıl kızışıyor ?

*10 ÜC sınırları nasıl zorluyor ? (PZVNK)

*11 BC yi Gröningen yollarında neler bekliyor ? (Hollanda’nın kızları)

*12 MC üniversite yaşamının zenginleştirilmesi için neler söylüyor ?

*13 ÜC nin eğitim süresindeki ekstraları nelerdi ve ne işe yaradılar ?

*14 KC nin CC deki stajında neler oldu ?

*15 Tartışma kız arkadaş konusuna yeniden nasıl döndü ?

*16 Ev üretimi teşvik edilmeli mi; kırılan bele ilgi nasıl gelişti ?

*17 Kız arkadaş edinmeye anne nasıl katkıda bulunuyor ?

Şimdi “Üç Birader” konusuna genel bir giriş yapayım. Yaşamımda doğrudan ve dolaylı olarak beni etkileyen, izleyip düşünmeme neden olan zaman ve mekanda ayrı, dört adet üç birader var. Bunlar

1.Akrabalarım (Cgiller / LÜFAHA; Soma 40, lı, 50 li yıllar)

2.Hısımlarım (Dgiller /KANENA; İzmir 60 lı, 70 li yıllar)

3.Arkadaşlarım (Ygiller / YUERKA; İzmir 70 li, 80 li yıllar) ve

4.Oğullarım (ÜMERKE; İzmir 66 dan bugünlere ve yarınlara Allah’ın izniyle)

Şimdilik bu kadarla kalsın ve Allah nasip ederse 23 Hazirandan sonra “Her şeyin daha güzel olduğunu” görerek yazıma devam edeyim. Bu arada yazımın sonuna da yine “Tartışma Kültürü 2 / Doktoru Zorlamak” bölümünden kısa bir kolaj ekleyeyim.

Seyir Tepeleri’nde yaza merhaba derken “Tartışma Kültürü 2 / Doktoru Zorlamak ve Dejenerasyon

Doktorumuz çok kibar ve kırılganlıktan korkuyor. Açıkça demek yerine “Sakın yanlış anlamayın. Biz yaşlanıyoruz. Bu bir yaşlanma, dejenerasyon…” diyor ve bugün yaşanan diz ağrılarının yaşlanmanın azıcık da olsa doğal bir sonucu olarak görüyor. Haksız da sayılmaz. O gün yine Keremgillerin mangal partisini özgün ürünleriyle zenginleştirmek için neler yapmadı ki Nezuş… Arnavut ciğerinden tut, ceviz ve tereyağı ile güçlendirilmiş patlıcan salatası, Patates salatası, Kaşık salatası ve Börülce salatası ki her biri ekstra emek istiyor. Hele bir de Nezuş’un izi olsun gayretinde emek daha bir fazla yoğun oluyor. Bu konuda ona hiçbirimiz dur diyemediğimiz gibi uzun süre ayakta durmanın sonucu olarak artan diz ağrıları da engel olmuyor. Bu durumda doktorumuz haklı. Sözün özü Musto Dede isyanlara öncülük etmeye çalışırken doktorumuzun “henüz değil” yaklaşımına tümüyle katılıyor.

Sözün özü; İstanbul’da ikinci yıla girerken, Hollanda yolları görünürken, arabanın markasıyla kız arkadaş edinme ve doktoru zorlama konularında tartışmalar sürerken “Üç Birader Yaşam Mimarları“nın gurur veren güzelliklerine tanık olmak bir başka övünç kaynağımız. Daha ne ister insan ? Evet, iki gün sonra İstanbul’un sonuçlarıyla da “her şeyin daha güzel olacağı umudu“nu korumak istiyorum. Sağlık ve esenlik dileklerimle.

Öykücü