Mustafa COPCU » Blog Archive » YaÅŸam Büfesinde “Ä°z Bırakanlar”

YaÅŸam Büfesinde “Ä°z Bırakanlar”

“….En büyük ideali judo sporunda dünya ÅŸampiyonu olmaktı. Okuldan çıktıktan sonra judo okuluna devam etmek için her gün yirmi kilometrelik yolu trenle gitmeyi göze aldı. Bir gün geç kalmıştı. Trene yetiÅŸmek için acele etti ve kaygan zeminde kayarak trenin altına yuvarlandı. Kaza sonrası sol kolunu kaybetti. Umutları yıkılmıştı ki hocası pes etmedi. Ä°yileÅŸtikten sonra kursa devam etmesini istedi. Bir tek hareket üzerine yoÄŸunlaÅŸtı. Rakibini saÄŸ eliyle yakalayıp saÄŸ ayağı ile yere seriyordu. Bir yıl sadece bu harekete çalıştı ve karşısına çıkan rakipler neye uÄŸradıklarını anlamadan kendilerini yerde buluyorlardı. Önüne çıkan her rakibini yendi ve dünya ÅŸampiyonu oldu. Bunun nasıl olduÄŸunu anlayamıyordu. Hocasına nedenini sordu. Hocası “Bu hareketi engellemenin, buna karşı koymanın tek yolu rakibin sol kolunu yakalamaktır” dedi…”

Otorite sordu “IPM nedir ?” (Ekim-1992: Güz Sorusu) ve sorunun yanıtını “Alicante Horozu (Mart-1993: Bahar Yanıtı)” verdi Ä°spanya’da ve Sultana (AlaÅŸehir-1995) ile ülkemde 8 FST’nin önü açıldı (Kelebek Etkisi) > Kimbilirdi “Kırmızı Tulum”un bu denli etkili olacağını ! Kıbrıslı “Dilligra” yı ekledim görselime (Nursena Demir & Paul Dwyer)

Merhaba

Ayının bildiÄŸi kırk türkü, kırkı da bal üstüne…Bölge müdürü (RA), teknik danışmanın (ED) nın bölgesinde yaptığı satış destek çalışmalarından memnun deÄŸildi. Öyle ki; hiç yapmamasını bile açıkca dile getiriyordu. Haksız da sayılmazdı…Tarih tekerrür ediyordu. Bu durum, Bursa’nın kaderi miydi ? Benim için gerçek bir “deja vu” durumuydu (2010). Yaklaşık on yıl önce, 1990 larda henüz CINOS‘lanmamış Cibalıların Bursa Bölge Müdürü (NK) de aynı dertten muzdarip idi. BuÄŸdayda yeni bir yabancı ot ilacının ruhsat sonrası demo çalışmalarında satışı destekleyecek sonuçları yayması bir yana, teknik danışmanın tavrı, tutumu ve yaklaşımları bölge satış yönetimini sinir ediyordu. Halbuki birkaç yıl önce Mısır’da hem de rahmetli Dr.Kern‘den SSTC eÄŸitimi almıştı. Bursa bölge müdürü bir toplantıda “Bölgeme girmesin, yoksa onu topuÄŸundan vururum” benzeri espri bile yapıyordu. Bu çatışmalar merkezde ve bölgelerde silolardaki izole yaÅŸamı daha da keskinleÅŸtiriyordu. Global birleÅŸmelerle “devam mı/tamam mı” kararları ortak kader olsa da silolaÅŸma bir savunma aracı, bir kale gibi korunuyordu. “Mış gibi” bile yapamayan silolardakiler “ben senden önemliyim” tavrını artırarak sürdürüyordu. Bu çekiÅŸme sadece mekana mı bağımlıydı ? EÄŸirdir’in elma bahçelerinde de benzer durum yaÅŸanıyordu. Gerek bahçe kontrollerinde ve gerekse kahvelerdeki gece eÄŸitimlerinde elmacılar Ahmet Çalışkan‘ı çok seviyorlardı. Ahmet ne derse dinliyor ve uyguluyorlardı. Ahmet, teÅŸkilattan emekli olmuÅŸ, ömrü uygulamalı olarak elma bahçelerinde geçmiÅŸ, yörenin bilinen, tanınan, güvenilir, bilgili bir ziraatçısıydı. Ne var ki, bir ÅŸeyler doÄŸru gitmiyordu. Ahmet’in onca emeÄŸi, çabası satış desteÄŸi olarak ilaç satışlarına pek fazla yansımıyordu. Bir hafta beraber oldum ve etkinliklerin neden yeterince etkili olmadığını anladım. Ahmet çiftçi ile beraberken anlattığı ve gösterdiklerinin %90 ı sulama, budama ve gübreleme ile ilgiliydi. Tarımsal savaşım ve özellikle çalıştığı kurumun ilaçlarına dönük tanıtım ve önerileri için ancak %10 luk bir zamanı oluyordu. Ahmet gerçekten çalışkandı, dürüsttü ama ne var ki kendini hâlâ kamu görevlisi gibi görüyor ve ilaç adını söylemekten çekiniyordu. Olması gerekeni uygulamalı olarak gösterip alışkanlık kazanması saÄŸlanmalıydı. Öyle de oldu. Åžimdi satış yönetimi desteklerin katkısından daha memnundu. Ancak bu tür çabalar bireysellikten kurtulabilir miydi ? Daha sistematik, daha akılda kalıcı, daha kurumsal ortak ses ve eylem olarak satış destek çalışmalarına yapılan yatırımın geri dönüşü nasıl ölçülebilir kılınırdı ? Bu soruların yanıtı için yöresel ve ülkesel arayışlar, merkez (Ä°sviçre-Basel) tarafından dikkate alınmaya baÅŸlamıştı.

İlaçların Evrimi ve Daha Sofistike Yaklaşımlar

Yazımın giriÅŸindeki öykünün ülkemdeki somut temsilcisi “Sentetik Piretroidler“in ikinci neslinin lideri olan KRT‘dir. Marka adının Türkçe karşılığı “tek el” demek olan KRT aktif maddenin patent süresi dolunca, ICI/ZNC dan sonra SynleÅŸince Zeonlayarak jenerik baskısından sıyrılmaya çalışmıştık. Daha özel kimyasal gruplarda yer alan birkaç pestisid (tarım ilacı) hariç, seksen ve doksanlı yıllarda üç grup insektisid (böcek öldürücü tarım ilacı ki çiftçi dilinde “zehir” deniyor) vardı ülkemde: Klorlandırılmış Hidrokarbonlar (KH), Organik Fosforlular (OF) ve Sentetik Piretroidler (SP). Sırasıyla her biri bir önceki gruba üstünlük gösteren özellikleriyle “evrim gibi” pazara girerken ilk ikisi “afaroz” edilerek pazardan çıktılar. Öyle ki adına DDT denen KH grubunun ünlü üyesine “Nobel ödülü” verdiÄŸimiz halde yolcu olduktan sonra bile arkasından çok konuÅŸtuk. Her olguyu ait olduÄŸu zaman diliminde deÄŸerlendirmek gerek. Kırklı yıllarda milyonlarca insan sıtmadan ölüyorken çare olmuÅŸtu; ülkemizde bitlenme arttığında kafamıza bile sürmüştük. Bugün daha emin, daha güvenilir kimyasallarla yola devam ederken bizden de daha duyarlı yaklaşımlar ve daha usta uygulamalar bekliyor tarımsal savaşım…Yapabiliyor muyuz ? Yapmaya çalıştıklarımızı bireysellikten kurtarıp, gönüllü ve duyarlı olarak yaygınlaÅŸtırabildik mi ? Ayakta kalmak, hayatta kalmak adına, kritik karar anlarında kırıcı rekabetin ve “daha fazla, daha daha fazla satış” yapma baskısından kurtulabildik mi ?

İlaçlı Savaşımda Doğrular Demeti

Seksenli yılların ortalarında “Pazarlama” öne çıkmaya çalışsa da “quick wins/hızlı kazanımlar” yaÅŸamsal öneme sahip olduÄŸu için “satış” krallığını sürdürüyordu. Satışla deÄŸerlendirilen, ödüllendirilen otorite “tavÅŸana kaç, tazıya tut” diyerek artan sıkıntıları geçiÅŸtiriyordu. Kendini “inovatör” sayan ve Ar-Ge bölümleri güçlü firmalar bile ellerindeki eski çözümlerle (milking period) yeni pestisitlere yetiÅŸmekte zorlanıyorlardı. Öte yandan kamu da ilaçlı savaşımı disipline etmek için özellikle “IPM (Integrated Pest Management / BütünleÅŸik Zararlı Yönetimi)” kavramı ile denetimlerini artırmaya çalışıyordu. Bitki koruma sorunlarını “DoÄŸru TeÅŸhiÅŸ (D1)” edip, çözümleri “DoÄŸru Yöntemi (D2)” seçerek, “DoÄŸru Ä°lacı (D3)” kullanarak ve asıl önemlisi “Ä°lacı DoÄŸru Kullanarak (D4)” oluÅŸturma çabaları öne çıkmaya çalışıyordu. ÖrneÄŸin biz Cibalılar, 1996 yılına kadar portföyümüzde kükürtlü bir preparat olmamasına raÄŸmen BaÄŸda Külleme Hastalığı ilaçlama programını yaparken, spesifik külleme ilacımıza olumsuz gibi etkisi satışçıların algısında söz konusu olsa bile “bağınızdan kükürdü eksik etmeyin” demeyi ilk görevimiz olarak görüyorduk. Neden 1996 yılı ? Çünkü 1996 yılında Cibalılar, Sandozlular ile birleÅŸip de Novartisgililer olunca pazarın lideri olan ve baÄŸcı kabulü en yüksek kükürtlü preparat portföylerine girdi (TVT). Ä°sviçre, Almanya ve Ä°ngiltere kimyasallar pazarında çekiÅŸirken doÄŸuda Japonlar yeni kimyasallar konusunda daha hızlı geliÅŸtiler. Çok uluslu, borsaya açılmış global ÅŸirketlerde paydaÅŸları mutlu etmek herÅŸeyin önüne geçince birleÅŸmelerle, satın almalarla “Birinci Olma” sevdası pekçok cost/benefit hesapların önüne geçiyordu; her zaman böyle oluyordu. BirleÅŸmeler portföy gediklerini kapatırken, programlarımız güç kazanırken hoÅŸumuza gidiyor; “hangisini seçmeli ?” ya da “kanibalism nasıl önlenmeli ?” veya “hangi programla daha bütünleÅŸik portföy yönetimini saÄŸlayabiliriz ?” soruları “Projeli Satış Destek Çalışmaları”na verilen önemi arttırıyordu.

Projeli Satış Destek çalışmaları

Benim yaÅŸadığım ilk global birleÅŸmenin (03.1996) hemen öncesinde Ä°sviçre’de Dr.Vorley‘in oluÅŸturduÄŸu ve sevgili X.Ledru‘nun geliÅŸtirdiÄŸi “Çiftçi Destek Ekibi (FST)” projelerinin merkez tarafından destekleniyor olması ülkeleri cesaretlendirdi. O güne kadar “Büyük Çiftliklere” odaklanan “Yönetimli Ä°laçlı Savaşım” promosyonları bu kez “SFP / Small Farmers’ Project (Küçük Çiftçi Projeleri)” ile piramidin tabanında çoÄŸunluk olan gruba yöneldi. Bu iÅŸ için daha fazla organize olmak gerekiyordu. Bu projelerin uygulamasında “FST” dediÄŸimiz “Çiftçi destek Ekipleri” yer alıyordu. “SFP/FST” lerin “3 Temel Ayağı” vardı: IPM, Safety ve Aplikasyon Teknikleri. Biz hangi bölgede, hangi ürünü seçsek diye hesaplar yaparken Avrupa BirliÄŸi’ne açık kapısı olan Ä°spanya, CISAM Projesi ile IPM‘i esas alarak yola çıkmıştı. Burada elde edilen verilerin yan ürünü olarak Bay Ledru Kuzey Afrika Ãœlkelerinde (Fas odağında) sera domateslerini “EVE Project (Export Vegetables to Europa)” ile destekleyerek hem Avrupa’nın ihtiyacını kesintisiz karşılamak ve hem de Fas’ın sebze dış satımını stabil kılmaya katkı saÄŸlayarak “kazan-kazan” durumu yaratıyordu. Öte yandan Kolombiya, Yeni Zelanda gibi ülkelerde desteklenen “FST”lerde “Aplikasyon Teknikleri” ve/veya “Safety/Güvenlik” ile ürün, üretici, çevre güvenliÄŸine duyarlılığı geliÅŸiyordu. Peki biz, Türkiye olarak, her iki gruba da uymayan yapımızla Basel’ın bu olanağından nasıl yararlanacaktık ?

Kırmızı Tulum ve Kelebek Etkisi

Özel sektöre geçtiÄŸimin ertesi yılında (Ekim 1986) Les Barges‘taki Ciba‘nın “Deneme ve Uygulama ÇiftliÄŸi“nde katıldığım “Aplikasyon Teknikleri Ustalık YolculuÄŸu“nda üstüme giydiÄŸim “Kırmızı Tulum“u 2009 yılında emekli olup ayrılıncaya kadar CINOS‘taki 24 yılımda üzerimden hiç çıkarmadım. Hatta daha sonrasında Akıllı Büyüyerek GeliÅŸmeye çalışan yerli ve milli ÅŸirkette danışmanlık yaparken de “Kırmızı Tulum” Edirne’den Malatya’ya, Sarıgöl’den EÄŸirdir’e hep üstümdeydi (28 ay). Bornova Zirai Mücadele AraÅŸtırma Enstitüsü‘ndeki “KuruluÅŸ Günü” kutlamalarındaki konuÅŸmamın, Ankara Ãœniversitesi Ziraat Fakültesi‘nin “Kariyer Günleri” konuÅŸmamın ana mesajı “Tulum ve Tulumba” idi. FST Projelerinin de karakteristik görüntüsü “Kırmızı Tulum” oldu. “Kırmızı Tulum” benim ve temsil ettiÄŸim kurumların “Ä°z Bırakan (tracer)” görüntüsü olarak zihinlerde yer etti. Bu sembolik görüntüyü hem tarlada hem de sahnede kullandım. Öyle ki 2003 yılında pazarlama müdürü iken, beraber olduÄŸum iki “Ãœrün Uzmanı (BHG ve KA)” arkadaşıma yıllık toplantıda sahnede “Kırmızı Tulum” giydirirken akademik kariyer geliÅŸmelerindeki “Cübbe” ile onurlandırma gibi bir etkisi olsun istedim. Oldu mu ? Yeterince deÄŸil. Alışmadık g**te don durmuyor.

Konuyu toparlamaya çalışayım. Biz henüz FST kavramına dışarıdan bakarken Eylül 1992 de otorite, Antalya’daki yıllık toplantıda “IPM nedir ?” diye tekrarlamalı olarak bana sordu (Güz Sorusu). Israrlı soru ve ısrarlı suskunluk sonrası gündemde olmamasına karşın kırmızı tulumla sahne aldım. Bu durum kariyer yolculuÄŸumu deÄŸiÅŸtirdi. Sorunun açıklamalı ve uygulamalı yanıtı için Mart 1993 de Ä°spanya-Alicante‘de yirmi ülke ile birlikte “IPM” konulu toplantıda ülkemdeki durumu “BaÄŸ/Ãœzüm” odağında anlattım (Bahar Yanıtı). Bu konudaki geliÅŸmeleri çok defa yazdım. Hatta “Alicante Horozu” olarak bir konuya dikkat çektim. Alicante’de FST projesi desteÄŸi için ilk adımları atarken 1993 yılında görevim ve sorumluluklarım “Teknik“ti. Ertesi yıl Macaristan-BudapeÅŸte‘te yine bir “IPM” toplantısına katıldığımda görevim “Satış“tı. Ä°lkinde “bekara karı boÅŸamak kolay” yaklaşımı ile satıştan tepkiler alırken, ikincisinde “IPM” i bir adım ileride “İç Müşteri“ye “Integrated Promotion Management” gibi modifiye ederek ilk “FST” örneÄŸimiz olan “Sultana“nın kabulünü kolaylaÅŸtırmaya çalıştım. SSTC prensipleri de bize bunu anlatmaya çalışmıyor mu ?

Antalya’daki bana sorulan “Güz Sorusu”nun yanıtını Alicante’de “Bahar Yanıtı” olarak geniÅŸ bir gruba yine ben verirken son slaytımda “Horoz, Tavuk ve Piliç” üçlüsü ile Ä°ngilizce bir cümle vardı. Bu görüntüyü “Alicante Horozu” olarak betimleyip blogumda dillendirmiÅŸtim (https://www.copcu.com/2016/02/01/yasam-bufesinde-alicante-horozu-2/). O yazımda “sapare aude / bilmeye cesaret et” sözüne ve bu sözün yer aldığı bir ÅŸiire de yer vermiÅŸtim. Alicante’de “dikkat” çektim. Ertesi yıl BudapeÅŸte’de “dikkat”i “ilgi”ye çevirdim. Çok beklemeden iki Ä°sviçreli AlaÅŸehir-Sarıgöl baÄŸlarında ellerinde Toblerone üçgenleriyle baÄŸcılarla fotoÄŸraf çektiriyorlardı (Videodaki ilk kare fotoÄŸraf). Daha sonra ÇeÅŸme bahçelerinde NezuÅŸ’un sofrasında Kavaklıdere ÅŸaraplarıyla ilk adımlar sosyal parçalarıyla da bütünleÅŸiyordu (ekli videonun ikinci karesi). ÇeÅŸme bahçelerindeki bu yabancı konuk ağırlamaları tek taraflı mıydı ? Hayır.

GAT Dünyasının Sosyal Beraberlikleri

Videonun son karesi olan “Alsace/Eco de Museum” daki toplantının son gününde Bay Ledru beni mesai sonrasında Basel’dan alıp köyüne götürdü. Åžirket binasının hemen önünden tramvaya bindik. Sonra trene… Yarım saat uzaktaki köyüne vardık. Karısı arabayla gelip bizi istasyondan aldı; evine götürdü. NezuÅŸ gibi becerikli, hünerli, lezzetli yemekleriyle donattığı sofrasına konuk etti. Kızları ile sohbet edip aynı koltukta fotoÄŸraf çektirdim. Köye yakın bir otelde konaklayıp, ertesi gün yurda döndüm. Bu kadar mı ? Hayır. CINOS‘un son evresinde ülkemin baÄŸlı olduÄŸu “Avrupa Ãœlkeler TopluluÄŸu Müdürü” bay Fusco‘yu ÇeÅŸme bahçelerinde konuk ettik NezuÅŸ’un sofrasında. Bir yıl sonra Bay Fusco da bizi Milano‘daki evinde, eÅŸinin sofrasında konuk ediyordu. Hep dediÄŸim gibi “Bu dünya GAT Dünyası“…

Her neyse, konuya döneyim. Çatıdaki çeyizlerime bakarken bir fotoÄŸraf gözüme takıldı. MeÄŸer 1986 da Les Barges‘daki iki haftalık aplikasyon teknikleri eÄŸitiminde Bay Ledru, eÄŸitiminin asistanlarından biriymiÅŸ; Sultana‘dan on yıl önce tanışmışız. Aynı fotoÄŸrafta bir de Hans Pfalzer var ki, o da Sultana’nın “Aplikasyon teknikleri” ayağı için Bay Kroto‘nun davetlisi olarak AlaÅŸehir’e geldi ve çiftçi uygulamalarımızı inceledi. Gördüklerini beÄŸendi ve sadece “kullanılan su miktarını (spray volume)” fazla bularak daha az su ile daha geniÅŸ alan ilaçlamasını, ilaçlamalarda tasarruf yapılmasını önerdi. Buna kulak veren Kroto bey, Ä°stanbullu Ä°svan beyle anlaşıp baÄŸlarda uygulama yaptı ve az kalsın “Hacı Ömer” örneÄŸi ile “kendi bindiÄŸimiz dalı keseyazdık“. Bu konuda satışa odaklı, kiritik günlerim olduÄŸu için uygulamalardan uzaktım ve bölgemiz teknik danışmanı yapılanlardan da hiç hoÅŸnut deÄŸildi. Ne günlerdi ama !

Kritiik Karar Anları

Süreç yönetiminde “milestone” ya da “corner stone” diye dikkat çekilen “Kritik Karar Anları” olur ya iÅŸte onun gibi kimi olgularla bir video montajlamaya çalıştım arÅŸiviminde bulabildiÄŸim karelerle. Bu arada ülkemde 1994 krizi yaÅŸanıyordu bugüne benzer (bugün çok daha, çok çok daha kötü, çünkü etkili önleyici ya da iyileÅŸtirici önlemler alınmadığı için tetiklenen başıbozukluk içinde bunca bilgisiz muktedir, milletin orasına burasına koymaktan söz eden bunca gözü doymaz, haris bunca hainin soygunları kar topu gibi artarak sürüyor. Sanki guguk devletinin muz cumhuriyetinde osmaniyeli sedefli canana verilen cezalarla gözümüzü korkutmaya çalışırken, yarının belirsizliÄŸi daha bir yoÄŸunlaşıyor gün be gün)…Benim de Ege bölgesi satış ve satış yönetiminde ilk yılımdı. Yirmi sekiz yıl önce bizden kopardıklarıyla yapılanan rakip “Fair Competition” a sığmayan (hafta sonunda terk ettiÄŸi masanın öte yanında hala müdürmüş gibi oturmaktan hicap duymayan korniÅŸoncu) eylemlerle krizin etkilerini bize dönük artırmaktan çekinmiyordu. Öyle ki asma tavanın içine saklanmış telsiz esprisi bile anında telefonla geri tepiyordu aramızdaki casuslarla. Finansal kriz, ihmal edilen ilaçlı savaşım ve uygun ekolojik koÅŸullarla 1995 yılında BaÄŸda Külleme Hastalığı epidemi yaptı. BaÄŸcılar feryat etti. Åžikayetler zirve yaparken baÄŸ pazarının lider külleme ilacı olan TPS bu olumsuzluklardan aslan payını aldı. Rakip ellerini avuÅŸturuyor ve “seneye bir gram TPS satamazlar” demekten geri kalmadı. Biz FST nin verdiÄŸi “sapare aude” ile Sığırtmaçlı Köyünde Mustafa DoÄŸrul‘un bağında “Poster Åžovlu BaÄŸcılar Günü” yaptık. Ve sürpriz…

Sultana’nın Ä°lk KonuÄŸu (Dr.PN)

Daha sonra Filipinler ülke müdürü olacak olan IPM Uzmanı Dr.P.Newton ülkemize geliyor. BaÄŸcılar günümüze konuk oluyor. Davul zurnalı BaÄŸcılar Gününden sonra Salihli-DeÄŸirmen‘de yediÄŸimiz kutlama yemeÄŸine ait görüntüyü videonun bir sonraki karesinde görüyorsunuz. Daha sonra tekrar konuÄŸumuz oldu Newton bey. Bu kez ÇeÅŸme çimlerinde bir akÅŸam üzeri ÅŸaraplaması yaptık ve Dr.Newton‘la ÇeÅŸme’de Emin’in “Köşem”indeki keyifli bir balıklamanın finalini hiç unutmadık. Ayrılırken kibar Newton beyin NezuÅŸ’un elini Fransız nezaketi ile öpüşünü her zaman gülerek anlatırız. Çok güzel bir an olan bu el öpmede normal olmayan, öykülendirmeye deÄŸer olan nedir ? derseniz, yanıtını siz bulun ÅŸimdi yapacağım açıklama ile. Biz balığı elimizle yeriz; çatal-bıçak kullanmayız. Ve öpülen balıklı ellerin kokusu Filipinler’e kadar uzamış mıdır ? acaba

Basrayı, Pronosu Nasıl Yendik ?

Basra BaÄŸ Küllemesi“nin yerel adı; “Pronos” da “BaÄŸ Mildiyösü”nün. Ekli videodaki grup yemeÄŸine ait fotoÄŸrafta Dr.Newton‘u BaÄŸcılar Gününden sonra Salihli-DeÄŸirmen‘de grupla birlikte “Odun Köfte” yerken görüyorsunuz. Ä°lk geliÅŸindeki amacı uzmanı olduÄŸu “IPM” konusunda “Sultana”yı deÄŸerlendirmekti. Ve tam da sorun odaklı, poster ÅŸovlu “BaÄŸcılar Günü”ne denk gelmiÅŸti ziyareti. Davul zurna çalıyordu. Ä°lgi yüksekti. Katılım fazlaydı. Köylerden baÄŸcıları getirecek olan kiralık otobüslere ek olarak tee Buldan, Yenicekent‘ten bile kendi araçlarıyla gelenler vardı. Yığılmaları önlemek için turnikeler yapmıştık. Amacımız adım adım istasyon ziyaretlerinde baÄŸcıların akışını optimize etmekti. Her istasyonda bir Cibalı ve bir poster vardı. Her adım kameraya çekiliyordu. Satışçılarımız (OG ve Ä°S) sıradaki baÄŸcılarla anket görüşmeleri yaparak baÄŸa giriÅŸin hızını ayarlıyorlardı. Ä°lk istasyonda alt sahanın satış sorumlusu Ä°U nin istasyonu vardı. Poster sunumu yapan Ä°U, SSTC nin temel prensipleriyle “Neden bu bağı seçtik ?” sorusu çerçevesinde interaktif anlatımını yapıyordu. Yılların ve yörenin satışçısı Ä°U için bu sunum çocuk oyuncağı idi. Onar kiÅŸilik grupları ilk istasyona yolluyordu Ä°S. Daha sonra ilk grup ikinci istasyona geçerken ikinci grup ilk istasyona geliyordu. Ä°kinci istasyonda sunucu Dr.TÖ idi ve konusu da “Küllemeye karşı nasıl bir program yaptık ?” idi. Üçüncü istasyonda ben vardım. Benim posterimdeki soru da “Pronosu nasıl yendik?” … TeÅŸkilatın (kamu) yerleÅŸtirmeye çalıştığı “Erken Uyarı Sistemi”ne destek olmaya çalışırken enstrüman olarak da yeni bir ilacı vurguluyorduk (RDM). Bu konuya dönük bir broşür yaptırmıştık. Broşürün ilk sayfasında “Pronostan korkma; ilaç kullanma !” uyarısı vardı. Ä°kinci sayfasında “Erken Uyarıya güven, uyarı verilmedikçe ilaç kullanma ve uyarı verildiÄŸinde RDM kullan” mesajıyla ilaçla sayısında tasarruf yanında esas olarak “tam zamanında ilaçlama yap” diyorduk. Dördüncü istasyonda Sultana Projesi‘nin lideri MÇ vardı ve posterinde “AlaÅŸehir’de Bir Dost: Sultana” yazılıydı. Proje çalışmalarını anlatıp AlaÅŸehir ofisimize davet ediyordu. Bu istasyondan sonra deneyimli satışçımız KHBT ve hanım stajyerimiz baÄŸcıları demo alanına alıp bağı gezdiriyorlardı. Ä°ÅŸte tüm bunlara tanık olan Dr.Newton merkeze nasıl bir rapor verdi bilmiyorum ama bu poster ÅŸovu yıllık toplantıda aynen tekrarladık. Böylece 1992 yılındaki “Güz Sorusu“nun yanıtı ve ölçülebilir ardılları (ROI: Return Of Investment / Yatırımın Geri Dönüşü) 1995 yılı yıllık toplantıda görsellikle yanıtlanmış oldu.

Sarı Yağmurluk

Charles Handy‘nin bir kitabı vardı; adı “BoÅŸ YaÄŸmurluk“( https://www.copcu.com/wp-content/uploads/2009/06/bos-yagmurluk-1.pdf”). Newton bey üstündeki “Sarı YaÄŸmurluk“la AlaÅŸehir sokaklarında dolaşıyordu etrafa gülücükler saçarak. Bu ne demek ÅŸimdi ? diye düşünebilirsiniz. Dr.Newton‘un ikinci geliÅŸine ait bir görüntüdür bu…Newton bey, iki yıl sonra tekrar AlaÅŸehir’e geldiÄŸinde ben bu kez NolaÅŸmış bir “Pazar GeliÅŸtirme Müdürü” idim ve Isparta elmalarına doÄŸru yola çıkıyordum. Pazarlama Müdürü ile Pazarlama Hizmetleri Müdürü Newton beyi yanlarına almışlar ve Sultana Proje Lideri Mehmet’in programına göre baÄŸ pazarının dinamiklerini inceliyorlardı. Yolumu Buldan üstünden Isparta’ya doÄŸru çevirip onlara eÅŸlik etmeye karar verdim. Ä°ki anı var yüzümüze gülümseme getiren. Biri köy kahvesinde baÄŸcı Mahmut’un yeÄŸeni genç “Filipis beyle ben Ä°ngilizce konuÅŸucam” dedi ve baÅŸladı “One, two, three” ve devamı “Dört, beÅŸ altı...”Genç “sapare aude“nin gereÄŸini yapıyormuÅŸ meÄŸerse ancak “üç”e kadar yeten yabancı diliyle: “Bilmeye cesaret et” sözüne uyarak…Ä°kincisi Piyadeler TKK Müdürünün odasındayız. BaÄŸcıyı bağının mühendisi yapma gayretlerimize destek veren kooperatifin projemize katkılarını göstermeye çalışıyorken biz, müdürün tek derdi vardı, durmadan ısrar ettiÄŸi: “Filipis beye keman çalmak“. O da hünerini göstermek istiyordu. Ä°ÅŸte bu ziyaret sırasında bir bahar yaÄŸmuru bastırdı birden bire. Newton beye bir yaÄŸmurluk bulmak gerekiyordu. Bir hırdavatçıya girip “Sarı YaÄŸmurluk” alıp giydirdik. Biraz sonra AlaÅŸehir’in çöpçülerinin üstünde aynı yaÄŸmurluk vardı. Bende “Kırmızı Tulum”, Newton beyde “Sarı YaÄŸmurluk” ve biz Nogilli beÅŸli (TA, AÄ°B, MC, MÇ ve PN) renk cümbüşü içinde neÅŸeliydik.

Çekli Doçentin Jeneratörü

Sultana’ya IPM’in bir enstrümanı olan “Biyolojik Mücadele” için bir açılım yaratmak istedik. Çekli Dr.Hoppe’nin tanıdığı Çekli Doç.Dr.Milan Hlucy devreye girdi. Milan beyin “BioCont” isimli bir laboratuvarı varmış ve özellikle faydalı akarlarla ticari boyutta kimi AB ülkelerinde geniÅŸ alanlarda (örneÄŸin on bin dönüm gibi) uygulama yapıyormuÅŸ. Milan beyle ilgili birkaç küçük anımı yazmak istiyorum.

Milan beyin geleceÄŸi bildirildi ve ben onu Adnan Menderes Havalimanından almaya gittim. Uçaktan indi. Bagajından bir jeneratör çıktı ve alayım diye şöyle bir yokladım; yerinden kıpırdamadı. Sanırım Sovyet Rejiminden kalmış “gavur ölüsü” gibi bir ÅŸeydi; çok ağırdı. Daha sonra bu jeneratörü kullanarak AlaÅŸehir baÄŸlarının deÄŸiÅŸik lokasyonlarında gece yarılarını aÅŸan “gece çalışmalarımız” oldu. BaÄŸlardan biri köy mezarlığına yakındı. Köylüler ellerinde sopalarla bizi bastılar; “mezar hırsızı” sandılar. Biz, “Işık Tuzağı” kurarak baÄŸ faunasını (böcekler) saptamaya çalışıyorduk. Bunların arasında öncelikle Typhlodromus pyri var mı diye bakıyorduk. BaÄŸlarda yoÄŸun OF ilaç kullanıldığı için önemli olan OF ilaçlara dayanıklı bir T.pyri bulabilmekti . Milan bey buldukları ve gördüklerinden umutluydu. Bu arayışa süreklilik kazandırmak için özellikle köy grubu ziraatçılara bir teklifi oldu: “Size ayda 100$ vereyim; her gece asacağınız böcek yakalama aparatlarını sabah güneÅŸ doÄŸmadan toplayın”. Hiç kimse yanaÅŸmadı (Typhlodromus pyri (Phytoseiidae)-research and …https://www.researchgate.net › …· 22 Oca 2018 — in IPM of fruit orchards and vineyards in the Czech Republic … and transfer of T. pyri has been used in mass by the Biocont Laboratory.).

Milan Beyle NezuÅŸ’un iletiÅŸiminde “Ä°kinci Kahve”

Bir hafta süren arazi çalışması sonunda cuma günü Milan beyi alıp ÇeÅŸme’ye getirdim; hafta sonunda ÇeÅŸme’de tatil yapsın diye. Evime yakın bir otelde yer ayırttım. Günün kahvaltıdan akÅŸam yemeÄŸine her öğününde ÇeÅŸme bahçelerimizin konuÄŸu oldu. Sevimli biriydi. NezuÅŸ’la sohbetleri iyi geliÅŸti. Öyle ki cumartesi günü için deniz programı yaparken ÖdemiÅŸ’ten bir telefon geldi. “Dünya Çiftçiler Günü“ymüş (dün gibi) ve bayimiz Dr.H.A. (daha sonra Ãœniversiteye geçip akademik yolculuÄŸu tercih etti) bir radyo programına çağırdı. “ÖdemiÅŸ FM” de patatesçilere dönük canlı yayın yapacakmış. Dr.HA programın moderatörü idi. Benim için Patates Mildiyösü mücadelesinde RDM ilacım açısından bulunmaz fırsattı. Katılmaya karar verdim. Bölgemiz teknik danışmanı Dr.TÖ‘e telefon ettim. BuluÅŸtuk. Birlikte gittik. Güzel bir program yaptık. Bay Milan’la eÅŸim NezuÅŸ ve oÄŸlum Kerem ÇeÅŸme’de baÅŸbaÅŸa kaldılar. NezuÅŸ tek kelime Ä°ngilizce bilmiyor, Milan bey de Türkçe bilmiyordu. Sanırım “BoÅŸnak” olmanın ortak platformunda anlaÅŸtılar. AkÅŸam üzeri ÇeÅŸme’ye döndüğümde, Kerem’le balık tutmaktan dönen Bay Milan yerleri siliyordu. Videodaki dördüncü karede Dr.Hoppe, Doç.Dr.Hlucy ile bizi bir akÅŸam yemeÄŸi masasında görüyorsunuz. Åžimdi bu iÅŸ ve özel yaÅŸam karması için bir diÄŸer küçük anı, öykü anlatacağım.

Takviyeli Dostluklar

NolaÅŸtığımız 1996 yılında Cibalı ben ve Sandozlu ÃœG farklı, rakip iki ÅŸirketin Ege Bölge Müdürüydük. Belli ki; birimiz Nogillerin bölge müdürü olacak; diÄŸerinin ne olacağı belli deÄŸildi. ÃœG bölge müdürü oldu. “Pazar GeliÅŸtirme Müdürü (PGM / MDM)” diye bir görev icat edildi ve beni de “Fungisitlerden Sorumlu PGM” yaptılar. PGM’lüğü en mutlu olduÄŸum iki görevden biri oldu. Benden önceki bölge müdürü için motivasyon aracı “sopa” idi; benden sonraki için “havuç” oldu. Bende ne sopa ne havuç vardı. Ne yaptığımı biliyordum; ancak buna bir isim bulmak ya da bir kulp takmak gibi bir derdim yoktu o zamanlarda. Daha sonra anladım ki yaptıklarım “MAP” e tam olarak uyuyordu (Mastery / Authenticity / Purpose: Ustalık / Özgünlük / Amaç > https://www.copcu.com/2017/03/24/yasam-bufesinde-onursuz-otobus/). Görevi devrettiÄŸim günlerde “Müşteri Ä°liÅŸkileri” açısından geliÅŸmiÅŸ durumları açıklıyor ve önerilerimi de yeni bölge müdürüne sunuyordum. ÖrneÄŸin Amerikan Tipi Tütün (Burley, Virginya) pazarının ana müşterisi olan PM’te karar verici Dr.Yuda G. beydi. O bir etkileyici ve karar verici idi. Satın al(a)mıyordu. Satışta ona ulaÅŸmada aracı olan bölgenin seçilmiÅŸ toptancı bayisi Ö..k ve Ä°smail A. beydi. Biz (ben ve eÅŸim) bu aile ile özel yaÅŸamda da (ÇeÅŸme bahçeleri) sıkı beraberlikler içindeydik. Bu iliÅŸki düzeyini yeni bölge müdürüne önerdiÄŸimde “Ben ailemi iÅŸ iliÅŸkilerine sokmam” dedi, net ve kesin bir ifadeyle. Söylenecek bir ÅŸey yok. Her yiÄŸidin bir yoÄŸurt yiyiÅŸi vardır; yeter ki yiÄŸitlik elden gitmesin. Biz (MNC) ÇeÅŸme bahçelerinde nice yabancı konuklar ağırladık tee Ãœmit’in Nato günlerinden bu yana ; öyle ki Bay Kroto ve eÅŸi ülkeden ayrılmazdan önce ÇeÅŸme’de konuÄŸumuz oldular ve konakladıkları otele bile gitmek istemediler; evimizde kalmayı yeÄŸlediler. Hey gidi günler hey ! Yine yoldan çıktı yazım, tıpkı “Milton Erikson“ın beygiri gibi…

Diyalog Gözlemcileri

Sultana Projesi etki alanı baÅŸta AlaÅŸehir ve Sarıgöl olmak üzere Manisa bölgesi çekirdeksiz üzüm üretim alanlarıydı. Burada söz sahibi olan etkileyici ise Manisa BKÅžb.Md.lüğü ve iki ilçenin Ziraat MühendisliÄŸi idi. AlaÅŸehir’deki ofisimiz ve proje liderimiz bu iki ilçedeki bitki koruma uygulamalarıyla ilçe müdürlüğüne yardımcı oluyor ve hiç bir çatışma yaÅŸanmıyordu. Çatışma daha çok iç müşteride dikkat çekiyordu. Bunu daha sonra açıklayacağım (unutmazsam). Manisa BKÅžb.Md. Mahmut Y. yakın dostumuz olmakla birlikte teknik konularda, talimata uygun davranmada gerçekten de kurallara sıkı sıkıya baÄŸlıydı. Bağın ve dolayısıyla Sultana’nın birinci öncelikli konusu “BaÄŸ Külleme Hastalığı Alt Pazarı”ydı. Bu konu hem tüm firmalar için hem de dün olduÄŸu gibi bugün de en önemli bitki koruma sorunu ve ilaçlı savaşım için en yüksek potansiyele sahip alt pazar. Her firmanın gözü bu alt pazarda, hem de birden fazla ürün (ilaç)le. Deneyimlerimiz ve gözlemlerimize göre, külleme mücadelesine ait teknik talimatların çiftçi koÅŸullarındaki uygulamasında bir deÄŸiÅŸiklik, daha doÄŸrusu bir ekleme yapma gerekliliÄŸini gösteriyordu. Bunun için öncelikle Mahmut bey “ikna” edilmeliydi. SSTC Prensipleriyle (Hazırlık > Yaklaşım > Sunum (fayda) > Ä°tirazların yanıtlanması > Sinyallerin yakalanması ve > “asking order”). Bunu Sultana’nın iki destekçisi (XL ve JPK) de bizzat görmek istiyorlardı. Ve Manisa’da bir restoranın terasında Manisa BKÅžb.Md.lüğü elemanlarıyla yenilen bir akÅŸam yemeÄŸinde “beÅŸli” yi görüyorsunuz (MC,MY,MÇ,JPK ve XL). Konu çok basit ve olması gerekenin gerekçesi de çok net. Neler bizi o noktaya getirdi ?

BuÄŸdaydan BaÄŸa ve Talimatlar

CINOS öncesinde (1970/85), Bornova ZMAEnstitüsü‘nde “Hububat Hastalıkları” ve son iki yılda da “Tohum Patolojisi” konularında çalıştım; araÅŸtırıcı olarak. Çeltik Hastalıkları konusunda da doktor yaptım. Özel sektöre geçtiÄŸimin ilk günlerinde (Mayıs 1985) kucağımda iki temel konu vardı. Ä°lki pamuk pazarında insektisit ve herbisit ağırlıklı satış destek çalışmaları ve ürün geliÅŸtirme; ikincisi de baÄŸ pazarında Külleme Hastalığı ile savaşımda ürün ruhsatlandırma ve geliÅŸtirme (demo ve teknik promosyonlar). Kamuda otoritenin kabulde direndiÄŸi iki teknik konu vardı. Ä°lki “sistemik etki”, ikincisi “karışım ilaç” ve otorite ikisine de karşı çıkıyordu. Biz de yan yollar, kestirme geçiÅŸler arıyor ve “lokal sistemik” ya da “translaminer” gibi spesifik sözcüklerle direnci kırmaya çalışıyorduk. Bizim de Cibalılar olarak, ivedilikle Triazole grubundan sistemik bir fungisite ihtiyacımız vardı, bu alt pazara girmek için; yıl 1986. Üç yıl sonra doçentlik sınavına girdiÄŸimde de ilk soru bu dönemin ardılı ile iliÅŸkili olacaktı sürpriz bir ÅŸekilde. Her neyse ! Bu geniÅŸ anlatım çerçevesinde demek istediÄŸim TPS ticari adlı fungisitin ruhsat amaçlı çalışmalarında “Talimata Uygun” olarak “sürgünler bir karışken” ilk ilaçlamayı yaptığımızda tarih 17 Nisandı ve baÄŸda külleme hastalığı simptomları görülüyordu. Talimatlar ikinci ilaçlama için “çiçekten sonra” daneler “saçma büyüklüğünde” olduÄŸu zamanı (Mayıs ortası) iÅŸaret ediyordu ki böyle yaptığımızda ilk iki ilaçlama arasındaki süre yaklaşık bir buçuk ay ediyordu. Çok iyi biliyorduk ki önerilen dozlarda önerilen ve benzer külleme ilaçlarının etki süreleri iki haftaydı. Ortada önerilen, uyarılan ile doÄŸru olan arasında büyük bir fark vardı. Buna göre ilaçlama yapılırsa, “bağın kritik iki dönemi“nde baÄŸ, küllemeye karşı korunmasız kalacaktı. Bu kabul edilemezdi. Arada mutlaka en azından bir ilaçlama daha yapılmalıydı (çiçekten hemen önce). DoÄŸru olanı yaptık. DoÄŸruda direnmek TPS nin ruhsat raporunda da talimat önerisi nedeniyle zorluk yarattı. Bereket “Komite (EAK)”den sonraki “Grup” toplantısında sorun çözüldü ve yıl yitirmeden TPS pazara verildi. Onu ne doktorlar istedi ?

Ä°ÅŸte Manisa’da bir restoranın terasında yenen akÅŸam yemeÄŸinin bir bölümünde ben, yerel etkileyiciyi baÄŸda külleme ile mücadelede “Kritik Dönemlere” dikkat çekerek “Çiçekten Hemen Önce” TPS ile ilaçlama yapmanın gerekliliÄŸini ve yararını anlatmaya çalışıyordum. Kolay olmadı ama oldu. Kolay olsaydı bize ve Sultana’ya, “Çiftçi Destek Ekibi“ne gereksinim olmazdı. Çıktığımız yoldaki engeller bizi nerelerden nerelere götürdü. Rakip (ki daha sonra NolaÅŸmanın diÄŸer bileÅŸeni olacağını bilmeyen ve oyunu kuralına göre oynamayan haris) “seneye bir gram satamazlar” dediÄŸi ertesi yıl (1996) satışını 16 dan 19 a, daha sonra 35 (2000) e ve 2005 yılında Rio (Brezilya) da “BaÅŸarı Öyküsü: Tatlı Sert” olarak sunum konusu yaptığım TPS patent süresi dolup da beÅŸ jenerik ilacın da pazara girdiÄŸi yirminci yılında fiyatından ödün vermeden 70 t satıldı. Yirmi yıla uzanan tutundurma çalışmalarında Sultana’nın etkileri ve yan etkilerini ROI (Return Of Investment / Yatırımın Geri Dönüşü) olarak irdelemek gerek…

Püf noktası / Kritik Dönemler

Çok mu önemliydi, çiçekten önceki döneme bir TPS ilaçlamasının girmesi ? Evet, gerçekten çok önemliydi. Herkesin gözü “çiçekten hemen sonrası”ndaki iki ilaçlamaya odaklıydı. Çünkü bu dönem hem ikinci “kritik dönem“di, hem de özellikle kalıntı açısından riskin en düşük olduÄŸu zamandı. Yaklaşık olarak Temmuz ortasında üzümlere “ben düşer” ya da “tatlı su yürür” ve talimatlara göre külleme ilaçları son bulmalıdır. Bu durumda Nisan ortasından Temmuz ortasına kadar düzenli aralıklarla külleme ilaçlaması yapılırsa toplam altı ilaçlama söz konusu olur. Bu alt pazarda ilaç sayısı ve çeÅŸitliliÄŸi fazladır. Kükürtten strobilurinlere kadar triazole ağırlıklı yirmiden fazla ilacı yoÄŸun yer kapma savaşı vardır. Bu durumda TPS ilacımızı konumlandırmadan pazara salıverirsek altı ilaçlamanın en fazla %10 una sahip olabilirdi (toplam 0.6 ilaçlama x economic market potential). Biz “Ä°ki Kritik Nokta: Çiçekten hemen önce ve çiçekten sonra ince koruk döneminde mutlaka özel külleme ilacı TPS” yoÄŸunlaÅŸması ile Sultana çalışmalarında iki ilaçlamanın %90 nine sahip olduk (toplam 1.8 x economic market potential). Bu nedenle yirminci yılında, beÅŸ jeneriÄŸi pazara girdiÄŸinde bile 16 dan 70 tona ulaÅŸan bir grafiÄŸi oldu TPS nin Sultana destekleriyle. Demek ki bay Ledru ve “Ä°z Bırakan” arkadaÅŸlarının desteÄŸi ile Basel’dan beÅŸ yılda gelen yarım milyon Frank boÅŸa gitmedi. DediÄŸim gibi “bu dünya GAT Dünyası“; hiç bir emek boÅŸa gitmiyor.

Dr.J.Rüegg de nerden çıktı ? > (https://forum.birchmeier.com/autoren-portraits/dr-jacob-rueegg/)

Sordum “Neden geliyor ?” Kem küm yanıt geldi. Kapalı uçlu sordum “Denetçi mi ?” Hık mık net sözler yoktu. Kara kuru, bizim Memet gibi bir adam çıkıp geldi Ä°sviçre’nin Wadenswil‘inden (SWAGROC: Swiss Agro Consulting International). Onu yalnız bırakmadık. Biz de Basın Danışmanı sevgili Bülent D.u yanımıza aldık ve AlaÅŸehir-Sarıgöl baÄŸ pazarının dinamiklerini birlikte inceledik. Daha sonra Jacob bey bizi Avrupa’nın basınında, Bülo da Ege Basınında yer almamızı saÄŸladı (Yeni Asır: Ege BaÄŸlarına Ä°sviçre DesteÄŸi manÅŸeti ile haber yaptı). Bu çalışmalar birkaç gün sürdü. Gün sonunda yine Salihli-DeÄŸirmen-Odun köfte müşterisiydik. Bülo olunca rakısız olmaz sofralarımız güneÅŸ kavuÅŸmamış olsa bile (“Gündüz rakısı candır” der bizimkilerden biri). Odun köfteye de doyulmaz ki iÅŸtahınız varsa ! Köfteler geldi, bitti, yine geldi, yine bitti ve “sofranın açlarına” bakan ve bir porsiyonu bile çekinerek yiyen Jacob bey dayanamadı ve “Patron bizon avlamaya gitti” dedi. Akıllarda kalan güzel bir espriydi. Çalışmanın son gününde seyahati erkence bitirip ÇeÅŸme’ye doÄŸru yola çıktık. Her neyse sanırım Temmuz 1997 ortalarıydı. Bir yıl önce ilan edilen “NolaÅŸtık a dostlar” haberi üzerinden bir yılı aÅŸkın süre geçmiÅŸ ama hâla üst düzey müdürleri kesinleÅŸtirememiÅŸtik. “Eski Kurt” Ä°sviçre’de güçlü olan “Network”unu devreye sokup ülkemiz müdürünün altıncı ayında deÄŸiÅŸtirilmesini saÄŸlamıştı (İçinde Furter’in de olduÄŸu SNDZ Ailesinin gücüne raÄŸmen). Sadece “Pazarlama Müdürü” kim olacak konusu beklemedeydi. Dr.Rüegg ile baÄŸ alanlarındaki gözlemlerimiz bitmiÅŸti. Artık sıra ÇeÅŸme Bahçelerinde bir akÅŸam üstü sefasına ve ardından da “Dalyan/Emin/Köşem” de balıklamaya gelmiÅŸti zaman. Ve iÅŸte videonun o karesinin öyküsü. Bahçemizin çimlerinde buluÅŸtuk. Alev ve FatoÅŸ, Tahsin ve Tanay, Mehmet, Taner, Ali Ä°zzet, Rüegg ve ben neÅŸeli bir ÅŸekilde gün hakkında konuÅŸurken bir telefon geldi ve Taner’in seçildiÄŸi haberini aldık. Åžampanyalar patlattık. Kutladık. Keyiflendik. Ne var ki keyfimiz kursağımızda kaldı. Bir yıl sonra umut baÄŸladığım TA, “Sadrazam Kellesi Almak” köşe yazısını okuduktan üç ay sonra ÅŸirketten ayrıldı. Bu ayrılış ve yeniden dönüşü de ayrı bir öykü konusu Sultana ile ilgisiz (!).

YazeÅŸian neden geldi ?

Yazımın bitmesine iki video karesi daha kaldı. Bir haftadır uzadıkça uzadı. Yan yollardan kurtulamadım. Bir blog yazısını aÅŸtı. Pek çok yerde bu anlatımın kimi karelerini yeri geldikçe “Sultana’nın Sultanları” olarak dillendiririm. Merkez’de kim söylediyse, ya da Ä°stanbul’da hangi iletiÅŸimin arasında geçtiyse Mısır-Ciba’nın promosyon uzmanı C.YazeÅŸian bizi ziyarete geldi. Genel olarak “Satış Destek Çalışmaları“mızı görmek istiyordu. Sera bölgesi ve yakın yer olsun diye Menderes’e gittik ve sevgili Tezer’in abisi rahmetli SavaÅŸ B.ile görüştürdük. Odağımızda AlaÅŸehir, Sultana ve BaÄŸ pazarı müşterileri vardı. O günlerde “Biyolojik Preparat” üzerine yoÄŸunlaÅŸmıştık insektisit olarak. Klasik (!) insektisitlere (KH,OF ve SP) oranla daha fazla özen ve uzmanlık (!) isteyen B.t. esaslı biyolojik preparatları etkili olarak çiftçi koÅŸullarında yer edindirmek doksanlı yılların baÅŸlarında gerçekten zordu. Her ÅŸey bir yana baÅŸta satış olmak üzere “iç müşteri” buna hazır deÄŸildi. Bu nedenle benim etki, yetki ve sorumluluk alanımda satış (OG) ile Sultana (MÇ) arasında tam bir “Çatışma” yaÅŸanıyordu (tıpkı yazımın başındaki öykü gibi). Bana düşen görev de “Çatışma Yönetimi” idi. Bunu VIP’leri yapılandırırken TA’a anlatmakta zorluk çekmiÅŸtim. Ancak 1998 güzünde NevÅŸehir’de Nolaşınca aramıza katılan Sangillilerle SSTC Öğrenme YolculuÄŸu içindeyken sertifika vermek için bize katılan baÅŸ otorite ile özel görüşmede “Dr.Furter ve Ekibine FST Projeleri“ni anlatma görevini bana vermiÅŸti. Hem anlatmamı istiyor hem de onun istediÄŸi formatta anlatmamı istiyordu. Bu sunumda dikkati çeken bir kavram olarak “Conflict Management Skill / Çatışma Yönetimi Becerisi” slaytı dikkat çekiyordu. Gerçekten de öyleydi. Satışçı baÄŸ bayilerine Salkım Güvesi mücadelesi için OF / EKLX ve SP/PLTN satıyor; Sultana lideri ise “BP / GR” promosyonu yapıyordu. Parçalar birbirine uymuyordu. Ä°ÅŸte tam bu çatışma içinde bölgemize konuk olan Bayan C.YazeÅŸian ile birlikte baÄŸ bölgesinde bayi (Rahmetli Hacı), TKK ve BaÄŸ-BaÄŸcı ziyaretleri yapıp BP için kullanılan “Tuzak“larla birlikte “Müşteri Kabulü”nü birlikte görmeye çalışıyorduk. KuÅŸkusuz YazeÅŸian hanım yine evimizde NezuÅŸ’un özel konuÄŸu oluyordu. Sultana’nın YazeÅŸian ile Ciba-Mısır’a nasıl bir kakısı oldu ? bilmiyorum. Ve videonun son karesinde Fransa’nın nostaljik bir yerleÅŸkesinde altı kiÅŸi…

Yazım “Yılan Hikayesi”ne ya da “Pelivan Fıkrası”na döndü. Lastik gibi uzadı. Daldan dala atladı. Videodaki son kare ile bitireceÄŸim “az sonra”… Allah kısmet ederse…

Écomusée d’Alsace (https://www.youtube.com/watch?v=4_4l35DFkng) ve Biyolojik Preparatçılar

Biz Ciba olarak, NolaÅŸmanın arifesinde, GR ile Biyolojik Preparata baÄŸ ilaçlama programında Sultana destekleriyle yer vermeye çalışırken Basel’da bir grup bizi ve Yunanistan’ı bir “Workshop – Çalıştay – Atölye Çalışması” içinde topladı. Yer Alsace(Écomusée d’Alsace) idi. Avrupanın farklı ülkelerinden eski çiftlik binaları sökülüp getirilmiÅŸ ve canlı bir tarihi açık hava müzesi kurulmuÅŸ Alsace’da. Biz toplantı yaparken yan tarafta “Black Jack demirini döğüyor, Carousel (Atlı Karınca) dönüyordu.” İçi tüm sunum aletleriyle modernize edilmiÅŸ mekanın dışı eski bir çiftlik binasıydı; aynı kampuste konakladığım otel de öyle. Yakın yer olsa çoluk çocuk tekrar giderdim oraya. FotoÄŸrafın ortasında Dr.Hoppe’yi görüyorsunuz. Sultana’nın başından sonuna hep yanımızda oldu Çekli Hoppe…

Veladdalin amin ! Çok şükür bitti. Kırk gün kırk gece gittik, kırk tepeyi aÅŸtık, dere tepe düz gittik ve ne kaldı Sultana’dan aklımızda ?

*Hangi güz sorularına hangi bahar yanıtlarının sizi hangi bilinmezlere götüreceğini bilemezsiniz.

*Kırmızı Tulum’un Sultana’ya neler kattığını ölçemezsiniz.

*Ege’nin Sultana’sından Gaziantep’in Barak’ına uzanan sürecin Malatya odağında hangi güzelliklerin yattığını günü gelmeden yaÅŸayamazsınız (Rahmetli Ahmet amca keyifle sitem ederken neden “Bundan sonra gardaşız” demiÅŸti ?).

*Sultana sürerken ve sonrasında “körün istediÄŸi bir göz, Allah verdi iki göz” dedirtecek ÅŸekilde üç Biyolojik Preparatınızın olacağını;

*Kaptan gemiyi terk etse de iki yıl sonra daha güçlü olarak geri geleceğini ve onun etkisiyle

*Yıllık toplantı bile yapamazken tee Rio’da yıllık toplantı keyif yaÅŸanacağını;

*Ä°stanbul’da BoÄŸaz’ın serin sularına bakarak krital kadehlerde ÅŸampanya yudumlarken Bornova’nın köhne fabrikasına yerleÅŸeceÄŸinizi;

*Tohumla birleÅŸip Tilki’den sonra onları da Ä°stanbul keyfinden çıkarıp Muradiye’ye getireceÄŸinizi kim bilebilirdi ki ve…

Sözün özü; geleceÄŸe uzanan noktaları geçmiÅŸe bakmadan birleÅŸtiremezsiniz. Size hiç bir dilek verilmemiÅŸtir ki gerçekleÅŸtirmek için gerekli olan güç de beraberinde verilmemiÅŸ olsun. Güç sizde; siz yeter ki isteyin. Åžunu hiç unutmayın: “Bu dünya, GAT Dünyası“.

Sağlıcakla kalın.

Öykücü