Yaşam Büfesinde “Düşünce Düzeni”

“…Doğanın bir yasası olarak kişiler ölümlüdür. Aralarında düşünce düzeni bırakanlar ölmezler. Bu düşünce düzeni halkın yaşantısından, bir kurtuluş savaşından ve dinamizmden gelen Atatürk’te ölümsüzler arasında en yüksek yeri almıştır. Bundan dolayı ağıt söylememiz, yas tutmamız gerekmez… (Ramazan Süslüoğlu – 1967 / Birlik Yönetim Kurulu); … Atatürk bize dargın yurttaşlar, Atatürk bize dargın arkadaşlar. Onu biz darılttık. Onu üzdük. Hep söz verdik, sözümüzü tutmadık. Suçlarımıza suçlar ekledik. İsteseydik neler olmazdı şu evrende…(Murat Kestellioğlu – 1967 / EÜTF Talebe Temsilcisi)...”

Baka kalırım giden geminin ardından (Ezginin Günlüğü/Ayrılış) > İnsan insan, bitmeyen hüzün…(Zeynep Karababa) > Yaşamak ne güzel şey > I know what it is to be young (Orson Welles) sesinde ZM68Gıda Teknolojisi’nde 25 kişinin çizgileri ve karaktersitikleri

Merhaba

Bu yazım yine ZM68 Grubumuza ait olacak. Yazımın girişindeki iki alıntı aynı dökümandan. Yaprakları sararmış ya da ucuz olsun diye sarı, saman kağıda basılmış bu değerli kitapçığı (!) andaçımızın içinde saklamışım 55 yıldır ve hâlâ ilk gün ki gibi tertemiz. “Gençlik Diyor ki” ile başlamış ilk sayfadaki yazı. Prof.Dr.İsmail Ulutaş‘ın “Atatürk İlim Adamı” yazısından sonra sınıf arkadaşım Ramazan’ın (ZM68RS) “Başaracaktır” başlıklı yazısı var üçüncü sayfada. İşte Ramazan’ın bir cümlesi daha “…Gençliğin ulusunun ekonomik ve sosyal sorunlarıyla ilgilenerek bu görevini yapmasıyla bazı çevrelerin tedirgin olduğu görülmektedir“. Bugün tedirginlik bir yana gençlik, “Gençlik Parkı” dışında ülke siyasetini kenardan izliyor gibi geliyor bana.

Biz “68 Kuşağı” idik ama onun tüm karakteristiklerini yansıttığımız söylenemezdi özellikle “eylem adamı” olmak adına. Her ne kadar “Boykot” yapıp Kordon’da “Dağdaş istifa” diye naralar atsak da, bundan dolayı birkaç ay geç mezun olsak da özellikle Akademi’den dostum, Erzurum’da askerlik arkadaşım ve Gültepe Belediye Başkanı rahmetli Aydın Erten gibi tepkileri etkili kılacak eylemlerden uzaktık. Kuşkusuz bu benim kendimi kıyaslama ile “Beklenti ve Elde Edilen Arasındaki Farka” göre yaptığım kişisel bir özeleştiri. Bugün bu kadarı bile yok bence ki başta ODTÜ ve Boğaziçi olmak üzere köklü kuruluşlardaki kültürün bile izi kalmadı toplumsal olaylarda. Bir anımı yazayım.

Okuldan mezun olur olmaz hemen, erkenden askere gidince (30.09.1968) son 24 aylık yedek subaylardan oldum; olduk (rahmetli Lâtif, Ersin, Yıldırım, Metin, Muhsin ve daha pek çok ZM68li). İki defa ordugaha katıldım (Eylül 1969 ve Eylül 1970). Ben ikinci ordugahta iken bizden sonraki 18 aylık yedek subayların kimileri bizden önce terhis oldular. Bu arada dönem arkadaşım olan rahmetli Aydın Erten‘le Sarıkamış Dağlarında yatılı-çadırlı-haftalık tatbikatın bir günündeki dinlenme sürecinde yakın bir köyden bir kuzu alıp (!) odun ateşi üstünde kuzu çevirme yaptık. Kuzu pişince ateşte çevirdiğimiz odunu sırtımıza alıp “şen ola düğün şen ola” diye bağıra çağıra en önde ben olmak üzere komutanların olduğu, hepimizin yemek yediği büyük çadıra girdik. Selam çakıp “Nasıl dağıtalım komutanım ?” diye sordum. Komutan “Kıdeme göre dağıtın” dediğinde yine sınırları aşıp “Alt kıdemden mi yoksa üst kıdemden başlayalım ?” dedim ve hem fırçayı yedim hem de dönüşte iki gün hafta sonu göz hapsi ile kışladan eve gidemedim. Bana ceza vermek kolaydı. Çünkü halim selim biriydim (Hadi canım sen de !). Ama rahmetli Aydın öyle değildi ki. “Şen ola düğün şen ola…“dan sonra “Sevda yüklü kervanlar“a geldi sıra biraz revize edilerek. Tam da o günlerde rahmetli Demirel ve ailesinden “Suntacı Yahya“nın ihracat skandalı ortalıkta dolaşırken bu ünlü türkü “Altın yüklü kervanlar”a çevrilerek, evrilerek söylenip hırsızlara değinip bir de aşka gelince tabancalar çekildi ve çadırın tavanına ateş edilince yeni tabur komutanı erken terhis ile rahmetli Aydın ve birkaç arkadaşını benden önce evlerine gönderdi. Nerden buraya geldi yazım ? Hatırladım. Ziraat Mühendisi adayı Ramazan ile Hekim adayı Murat’ın 1967 yılında yazdıklarına bakıp da özeleştiri yapmıştım. Ordan buraya, daldan dala atlayıp geldim. Şimdi yazımın ana konusuna dönmeden önce 1968 yılında talebe beraberliklerine de kısaca değineyim.

Birlik vs Federasyon

Keyifli, çekişmeli “Talebe Cemiyeti” seçimleri olurdu. Bornova merkezindeki kapalı sinemanın salonunda ve balkonunda tarışmalar pekçok genel kurul toplantısına taş çıkartacak heyecanda geçerdi. Nedense aklımda popüler olarak cemiyetçi olarak hep Bayram Kılıç ismi kalmış. Sanırım son dört yıllıklardandı. Mezuniyet sonrası İstanbul’de Yeşilköy’de Meteoroloji ile ilgili bir kurumda görev almıştı. Bir de bizden önceki sınıfın bir ateşli grubu vardı ki onlardan da sınıf arkadaşım Erol Yalçın’ın abisi Yurttabir (ZM68YY)dir. Cemiyet seçimlerimiz de kırıcı olmayan, yıkıcı görünmeyen sağ-sol çekişmesini yansıtırdı (Yaşamın içinde az bir zaman sonra PolDer ve PolBir gibi güçlü parçalanmaların başımıza ne tür dertler açtığını hepimiz çok iyi biliriz). Cemiyetlerden sonraki adım da ya “Milli Türk Talebe Birliği (MTTB)” ya da “Türkiye Milli Talebe Federasyonu (TMTF)” çatısı altında birleşmek olurdu. Ben üç yakın arkadaşımın (ZM67YD; ZM68YD ve ZM68HCE) talebe cemiyeti seçimleri grupları içinde yer aldım. Doğanca’nın grubundayken “Köy İşleri Komisyonu” olarak rahmetli Şahabettin (ZM68ŞT)‘in Köyü olan Tire’nin Küçükkale’sinde sosyal bir takım etkinlikler yapmıştık. Grubumuzun oraya bir gezisi de olmuştu. Her neyse, konu konuyu dürtüklüyor ve mevzu dağılıyor. Ben ZM68 Gıda’ya döneyim.

ZM68 Gıda Teknolojisi Bölümü (25): 1968 den 2023 e

Bundan önceki iki yazım ZM68Bağ-Bahçe Bölümü‘yle ilgiliydi. İlkinde vefat edenler (13) vardı; ikincisi sağ salim yaşam gölünde kulaç atmayı sürdürenlerle (28) ilgiliydi. Bu yazımda Gıda Teknolojisi Bölümü arkadaşlarımla ilgili çizgileri blogumda kalıcı kılmaya çalışacağım. Bu bölümde 25 arkadaşımız vardı. Bunların üçü kız, yirmi ikisi erkekti. Altmış yıla yakın zamanda sadece erkeklerden dördünün vefat ettiğini görüyorum. Bunları videonun başına alarak şimdi yirmi beş arkadaşımı 1968 yılında dört bir yana savrulurken karakterize eden sözcüklerle bir görsel oluşturayım. Bakalım hangi müzik fonunda bu görseli izlemek keyif verecektir. Fotoğraflardan daha çok sevgili Cihan’ın mahir çizgilerinde canlanan yüzleriyle zaman tünelinde yolculuk yapmak istiyorum. Bunlardan sadece sevgili Osman Gönen‘in nedense çizgileri yok andaçta. Ve Önal İnan (ZM68Öİ)‘ın da ne andaçta yeri var ne de grubumda Önal hakkında paylaşılan bir bilgi. Nedenkine !

ZM68OG (Beybi Osman)

İlginç olanı nedir bilir misiniz ? Osman’la beraberliğim Fakülte yıllarından önce İzmir Atatürk Lisesi son sınıfına dayanır. Lisenin arka bahçesinde “pavyon” dediğimiz tek katlı ve dört sınıflıklı binanın kuzeybatı köşesinde 3FenB olarak benim sınıfım ve hemen komşusu güneybatısında ise Osman’ın 3EdebiyatB sınıfı vardı. Bu sınıfta rahmetli Lâtif (ZM68LÇ) ile birlikte okuyan Osman’la çok yakındım. Osman herkesle çok yakındı. Bir irilik yanında o güzel yürekle nasıl da sevgi dağıtırdı Osman. Neden “dılı geçmiş zaman” kullanıyorum. Mezuniyetten bu yana hiçbir iz yok Osman’dan; ne bende ne de diğer tüm ZM68 lerde. Umarım yine bir “Onur Hatası” yapmam ama korkum o ki Osman vefat etmiş olabilir. İzmir Ziraat Mühendisleri Odası (0232 422 0068)‘nı aradım. Kayıt bulunamadı. Ankara ZMO Merkezini aradım (0312 425 0555). Cevap veren olmadı. Mesaj attım. belki biri döner. Şu ana kadar sevgili Osman’dan bir haber yok.

Uygun olduğunu düşündüğüm fondaki dört müziğin eşliğinde 25 arkadaşıma birer slayt hazırlayıp videoya çevirdim. Andaçtan sözcükler seçtim. Soruya çevirdim. Şimdi grubumun onayına sunuyorum ve aynı sorularımla kabul ya da itirazlarını, katkılarını bekliyorum:

  • Sizce uygun mu ?
  • Herhangi bir sakınca görüyor musunuz ?
  • Eklemek, çıkarmak ya da değiştirmek istediğiniz yerler var mı ?

Lütfen geribildirim vermekten çekinmeyiniz. Sağlık ve esenlik dileklerimle selamlar.

Öykücü