“…İki keşiş yolda giderlerken, bir su birikintisinden karşıya geçmek için bekleyen genç bir kadın gördüler. Keşişlerden biri, genç kadını kucakladı ve suyun öteki yanına geçirdi. Öteki keşiş arkadaşının bu davranışını başka bir biçimde yorumladı ve bu nedenle hiç de hoş karşılamadı…; Her sabah Afrika’da bir ceylan uyanır. En hızlı aslandan daha hızlı koşması gerektiğini bilir; yoksa öldürülecektir. Her sabah Afrika’da bir aslan uyanır. En yavaş ceylandan daha hızlı koşması gerektiğini bilir; yoksa aç kalacaktır. Aslan veya ceylan olmanız fark etmez Güneş doğduğunda koşmaya başlasanız iyi olur…“
Kemal beyin “Helalleşme Yolculuğu” ve değişik kişilerden olumlu/olumsuz görüşler; Jim Amcanın Dört Metaforuyla 2005 den 2021 e Kemal bey için yorumlar
Merhaba
Bu çerçevede bir yazı yazmaya geçen hafta başladım. “Geçen hafta” mı yoksa “Geçtiğimiz hafta”mı daha doğru bir ifade … Eylemli olan biz miyiz; yoksa zaman mı ? Herneyse; bu konuya girmeyelim (ama yine de aklımızın bir kıyısında bulunsun; “Aklın kıyısı” mı yoksa “Aklın köşesi” mi; akıl köşeli mi ?). WAGruplarımdan birinde paylaşılan Bay Ataklı’nın videosunda Kemal beyin “Helalleşme Listesi“ni görünce kendimi sorgulamaya başladım. Bir sürü yanıtsız soru birbirini kovaladı. Hemen bu soruları her zaman yaptığım gibi yazımın girişindeki mavili kısma koyup klavyenin tuşlarına dokunmaya başladım. Sonra durdum. Daha etraflı öğrenmeye çalıştım. Altmışlı yıllarda ebeveynlerimle birlikte on yıl yaşadığımız “geniş aile“mizdeki medyayı düşündüm. Buradaki “medya” nın karşılığı “gazete” demek. Rahmetli annem, babam “Tercüman” okurlardı; ben ise “Cumhuriyet”. Ne var ki; ben nasıl Tercümanlı Rauf’un köşesini okuyorsam annem de Cumhuriyetli İlhan’ın köşe yazısını okurdu. Böylece taraf tutuyor olsak da, kimi keskin siyasal görüşleri karşıtlarıyla birlikte anlamaya çalışırdık. İşte bu düşünceyle aklıma takılan “Helalleşme Soruları“nı bir kenara bırakıp bulabildiklerimden seçmelerle yazıma eklediğim videoyu oluşturdum. Kendime şimdi yeniden sorduğumda Kemal beyin çıkışı doğru mu; sırası mı; sana mı düştü; ne bekliyorsun; parti içinde uzlaşma sağladın mı; cumbabalık yolunda bunu yürütecek “maraton nefesin” var mı; yoksa “Adalet Yürüyüşü” gibi bir atımlık barutunla tık nefes mi olacaksın… gibi soruların yanıtlarında hala net değilim. Hazırladığım kolajın harcı, birleştirme gücü olarak ve kişiselleştirmek için 2005 yılından Jim Amcanın metaforlarıyla birkaç slaytı kullandım. Onaltı yıl önce 2005 yılının kariyer ve öğrenme yolculuğumdaki yerinin ne önemi vardı ?
“İyi’den Mükemmel’e” 4 Metafor (2005) ve Helalleşme (2021)
CINOS’un üçüncü evresinde geçen son beş yılda (2000/2005) görevlerimin zirvesini yaşadım. Bir yıl önce Mısır’da “BeE / Be Effective” mesajıyla ve TPK de yeniden zirve yaparak pazarlama müdürlüğümü sevgili AK’e devredip “uzatmaları oynamak” için yaratılan yeni alanda yola devam etmeye başlamıştım. Adına “Yetkinlik Geliştirme” denilen yeni görevimde sınırları (yetki ve sorumluluğu) net olmayan “yatay ve dikey ilişkiler” içinde her zamankinden daha mutlu ve doyumluydum. Bu konfor alanı üzerimdeki “kırmızı tulum“u (sanki) daha anlamlı kılmıştı. Buradaki “anlamlı” sözcüğünü “Özerklik ve Esneklik” olarak düşünmek daha doğru olur. Bu rahatlıkla (ancak dikkat “konfor” değil)
- Elginkan Vakfı’ndaki “Öğrenme Yolculukları“nı ağırlıkla sürdürdüm.
- “Mükemmeli Arayış Sempozyumu (MAS)“nda “Kelebek Etkisi“ni öğrendim ve “Mikrokredi” ile “Muhammed Yunus“u tanıdım (40 sente muhtaç halkını tefecinin elinden kurtarıp “Mikrokredi” ile ve buna dayalı kurduğu “Gramenbank” ile 4 milyar dolara çıkaran ve bu başarısıyla Nobel Ödülü alan Prof.Yunus, bizim bugün 128 milyar doları çarçur edip ele güne muhtaç olduğumuz ve kendi paramızı pul ettiğimiz görse bize ne derdi ? Bence “abe kapçık ağızlılar…” diye mi söze başlardı ?).
- Bin kere yazdığım Mayıs 2005 de Paris’in doksan kilometre kuzeyindeki tarihi bir şatonun gün ışığı gören salonunda öğrendiğim “Konuşma Halkası” ve “Johari Penceresi” gibi 32 küçük beceriyle yeniden yollara düştüğüm (roadshow) “Çerçeve Çalışmaları” ve “Omurgalı Liderlik” modellerinin Jim Collins’in “Good To Great (G2G)” kitabıyla desteklenen “Train The Trainer” öğretileriyle “Smell of Learning / Öğrenmenin Hazzı” nı yaşadım.
- Aynı yılın sonbaharında sevgili Tufan’la aynı odayı paylaşıp “Rio-CopaCabana” sahilinde kumların üstünde (https://www.youtube.com/watch?v=jREOnWltaLI) öğle yemeğinden sonra “TPS Başarı Öyküsü“nü sahneye koyuşumdaki “CoCI / Co-Create Innovation > Eski Köye Yeni Adet” ile hazzı ile daha dört sene yola devam edeceğimi kim bilebilirdi…
Yazımın ekindeki video karelerinde kimler var ?
- Öncelikle Can Ataklı’nın paylaşımı dikkatimi çekti (https://www.youtube.com/watch?v=ja-1nQsJ0Mc). “Helalleşme Listesi”ni verdikten sonra bay Ataklı “CHP karpuz gibi ikiye ayrıldı… Doğru bulanlar %10, karşı çıkanlar %90 ve sen hesaplaşma yerine iktidarı aklayıp göndermek istiyorsun…Helalleşme değil “yüzleşme” ve bir tuhaflık var: Siz sorumlusu değilsiniz. İktidara gelince yapacaklarının listesi ise de sen iktidar olsan da devlet değilsin ki…” diyor Can bey ve özetle bu çıkışı onaylamıyor ve yararlı görmüyor.
- Prof.Ersan Şen var montajımda (https://www.youtube.com/watch?v=wRrnIFsqrnQ). Ersan bey özetle “Önem verdiğim bir konu değil bu helalleşme; bu siyasiler Anayasa’nın 24 ncü maddesine aykırı davranıyorlar. Kemal bey cumhurbaşkanı adayı ve ona tavsiyem İstanbul ilçelerini gezsin, kendini tanıtsın ve cumhurbaşkanını ağzına almasın. Toplumsal uzlaşma yerine “helalleşme” demesi bir mağlubiyettir. Üzerine vazife olmayan konularda helalleşme turuna çıkması son derece yanlış… Kemal bey cumhurbaşkanının yörüngesinden çıkamıyor…“
- Videoda gazeteci, yazar, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler (İktisat) mezunu 1970 doğumlu Ünsan Ünlü de var (https://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%9Cnsal_%C3%9Cnl%C3%BC; https://www.youtube.com/watch?v=di5hDxAJjsw). Ünsal beyden seçmeler: “…Bakmayın sosyal medyada köpürtülen büyük analizlere… Helalleşme dediğin şey sandıkta olacak ama o helalleşme içinde şimdi kemal beyin attığı adımları kimse küçümsemesin. Çünkü şu anda CHP nin seçmeni değişiyor. O kadar cepheleştik ki hesaplaşma zamanı gelince bütünleşerek saldırıyoruz, her cepheden. Bu kafa bizi bir yere götürmez; demokrasinin gereğini yaparak iktidarla da doğru hesaplaşma yapmak gerekir. Üstümüzdeki kafese yıkmazsak bu mücadele zamansal üstünlük sağlayan bir kör döğüşünden öteye geçmez…”
- CNN deki “Akıl Çemberi” programında konuşan Nedim Şener‘den birkaç kare var ve Nedim bey “helalleşme” çıkışını bir “Tiyatro” bir “Senaryo” olarak tanımlıyor. Bu çıkışın HDPle ortak bir söylem olduğunu ve geçen seçimdeki “açılım“a benzetiyor (https://www.youtube.com/watch?v=uU1lT33H2Z0) ve “Muhafazakar seçmeni ve HDPli seçmeni tavlamaya çalışmak…Seçime doğru giderken içi boş taktikler..” diyor özetle.
- Halk TV deki “Haberaktif” programında iletişim uzmanı ve yazar (Evrensel Gazetesi) Ayşen Şahin helalleşme yolculuğunun özellikle bay Demirtaş tarafından anında desteklenmesini olumlu olarak görmekte ve bu çıkışıyla Kemal beyi “siyasal figür”den “liderlik” tahtına çıkarmaktadır (https://www.birgun.net/haber/gazeteci-yazar-aysen-sahin-serbest-birakildi-333525). Buna ait sözlerini video içinde görebilirsiniz.
- Bir de sağ cenahtan bir ilahiyatçı profesöre ait (Prof.Mustafa Öztürk) iki küçük kare ekledim videoya ve dikkatimi çeken en önemli (ve çok küçük bir detay gibi görünen) konu: ” Ne yazık ki; Kemal beyi helalleşme yolculuğunda destekleyecek bir medyası yoktur” sözleri ve bir başka konu da “Kibir senin neyine...” sözünden ben asrın liderini anladığım için bunu da kolajıma ekleyiverdim.
Tüm bu güncel “helalleşme yorumları“nı birkaç yerde bölerek 2005 deki Jim Amcanın dört metaforunu “kırmızı tulumlu adam“la besleyerek güncele uyumlandırmaya çalıştım. Onaltı yıl önce Paris’e giderken Jim Amcanın ne yumurtasından, ne volanından, ne de kirpi ve otobüsünden bir anlam çıkaramamıştım. Dönüşte anladım ki (hem 2005 de ikinci evreye geçişte: CINOS‘ta “DOD1 (Do Or Die): Looking for the best people (en iyi ekibi oluşturmak)“; DOD2 (Diffentiate Or Die / Looking for the best in the people / en iyi performansı elde etmek) hem de şimdi helalleşme yolculuğunda) bu dört metafor çok şey ifade ettiğini anladım:
- Yumurta: Yolun kenarında bir yumurta yirmi gündür durmaktadır ve kimsenin dikkatini çekmez. Ne zaman ki 21 nci günde yumurtadan civciv çıkar yoldaki herkes bağırır: Mucize ! Ve bugün: Yirmi yıldır, kırk yıldır, elli yıldır hesabı görülmemiş toplumda derin yaralar açmış olaylar dizisi var. Şu an açlık, yokluk, işsizlik çeken ülkemde hiç kimsenin umurunda görülmeyen ve tencere derdine düşmüş kitlelerde ne Varlık Vergisi mağdurları; ne Menderes’in asılması; ne de diğerleri önemli ve öncelikli görülmezken, siyasi olarak iktidar darmadağınık durumdayken “sırası mı Kemal beyciğim ?” sözleri haklı gibi görülse de ekonomik konulardaki helalleşme değil hesaplaşmaların başka kanallarda yapılacağını vurgulayan bir destek grubu olsaydı; Profesör Öztürk’ün dediği gibi bir medya bulunsaydı Kemal bey belki de bu maratonu daha iyi yönetebilirdi. Bence yine nefesi yetmeyecek; yine bir atımlık barutla gündemde yok olup gidecek ve “Adalet Yürüyüşü” gibi süreklilik gösteren bir eylemler bütününe kavuşmadan yok olup gidecek. Yazıma başladıktan sonra bir hafta geçti ve sanki gündemden düştü gitti. Bence Kemal beyin gönlü olsun diye içlerine sinmese de böyle bir çıkış için kapı açtılar ve şimdi “low profile” da yıprandı. Mesaj ve eylemler demeti günden güne güçlenmedi; güçlendirilmedi. Kemal beyin çıkışı zamansız gibi görünse de yumurta henüz kuluçka dönemindeyken bu yola çıktığına göre bence ampulgillerin söylemlerini ellerinden aldı. Şimdi kibiroğullarına binalar, yollar, tüneller, köprüler kaldı; yenmez içilmez. Halk bu durumdaykan televizyon kanallarında yarın Toki açılışının reklamını bizzat kendisi oyunculuk yaparak bize yedirmeye çalışıyor. Bitiyorlar ve karın ağrıları artıyor. Hep düşünüyorum “kaç çeşit vatan hainliği vardır acaba ?” .
- Jim Amcanın “Volanı” karşımızda duruyor; dönmüyor. Otuz tonluk volana ben bir el atsam ne olur, atmasam ne olur… Benim onu hareket ettirme gücüm olamaz ki… Biz CINOS’ta hedefe ulaşamadığı için ve radikal (köklü) çözüm kararları alamadığı için gitmek zorunda kalan “İstanbul Ekibi” karşısında genç otorite “Boğazın Serin Sularına Bakarak Kristal Kadehlerde Şampanya” içme alışkanlığı ve konforundan vaz geçip İzmir’e, Bornova’nın fabrikasının tozlu odalarına geldi ve hedefin üç katı fazlasına ulaştırma başarısını gösterdi. Demek ki el birliği ile o hantal volanı bir kere harekete geçirince amaçları gerçekleştirecek eylemlerin sürekliliği sağlanabiliyormuş. Kemal beyin gücü “helalleşme listesi”nde planlanmış olanları tek başına yapmaya yetmeyebilir ve Demirtaş kadar diğerleri de yandaş olabilirse James Baldwin’in dediği gibi “tepemizdeki kafes“i yıkabiliriz. Kolay gelsin kemal bey.
- Jim amcanın “Kirpi”sine bakınca “düşüncede disiplin” konusunda 2005 yılında yaptığımız çok netti. Kuralları belliydi. Hedefleri SMART’ın beş kriterine de uygundu: Spesific/Net (Ciro artışı + Masraf azalışı) > Measurable/Ölçülebilirdi (+1 bilion $ ciro) > Ambitious / Hırslıydı (420mio$ gider tasarrufu) > Realistic / Gerçekçi (Değişken masraflar max%16) > Time Bounding / Zamanı belli (%25 pazar payı)… Ki otorite bunları isterken biz çalışanların düşüncesi aynen şöyleydi: “Ben hadımım diyorum sen kaç çocuğun var diyorsun”... Ve istenilenleri fazlasıyla yapıp yıllık toplantılarımızı yurt içinde bile yapamazken Mısır, Brezilya (Rio), Çek (Prag) vb yerlerde yapmaya başladık. Demek ki oluyormuş. Şimdi de Kemal bey “12 Madde” içinde program yaptığı helalleşme yolculuğunda bu “Siyasi Taktikleri“ni “Etkili Operasyonlar“la “Eylem Listesi (Ne > Nerede > Ne zaman > Kim > Nasıl) ” ile somutlaştırmalı ki umutlar artsın, beklenen faydalar adım adım gerçekleşsin; gerçekleştiği gösterilsin ve asıl önemlisi bir gelişme olduğu hissedilsin. Peki takipçileri nerede ?
- Jim Amcanın otobüsüne baktığımızda ilk akla gelen “Bu otobüs nereye gidiyor ?” sorusu geliyor insanın aklına. Ancak Jim amca diyor ki “Nereye gittiğinizden önce kimlerle yola çıkıyorsunuz ?” sorusu daha önemli. Bu nedenle CINOS’un gerek 2000 yılındaki DOD1 aşamasında ve gerekse 2005 yılında DOD2 dönemecinde otobüsün doğru yerlerine doğru kişileri oturtabilmek için kararların arifesinde kendi içinde seçme şansını artıracak yapıları korudu. Örneğin DOD1 aşamasında pazarlama bölümünde 16 kişiyi korudu ve hemen herkes bu kadro ile yola devam edilecek sanıyordu. Ustalar bile aldanmıştı La Masion’un salonunda yapılanma kararları verilirken. Bir yıla kalmadan pazarlama bölümünde sadece beş kişi kalmıştı. Peki şimdi Kemal beyin “Helalleşme Otobüsü”nde kimler var ? Bunlar Kemal beyi yarı yolda bırakmaz mı ? Danışmanları bu listeyi eline verip de Kemal beyi sahneye çıkarırken bu listenin altını doldurdular mı ? Yoksa Nedim Şener bey haklı mı ? Niyet iyi de zihniyet Kemal beyi yol boyunca destekleyecek mi ? Yazımın girişindeki mavili kısmın tamamını yazıp ana mesajımla yazımı bitireyim.
Bir konu ya kucakta ya beyinde taşınır
“…İki keşiş yolda giderlerken, bir su birikintisinden karşıya geçmek için bekleyen genç bir kadın gördüler. Keşişlerden biri, genç kadını kucakladı ve suyun öteki yanına geçirdi. Öteki keşiş arkadaşının bu davranışını başka bir biçimde yorumladı ve bu nedenle hiç de hoş karşılamadı Yaklaşık bir kilometre sonra ise kendini tutamadı, arkadaşına bu davranışının yanlış olduğunu anlatmak istedi: “Böyle bir şeyi nasıl yapabildin ?” dedi. “Biz keşişiz, bırak bir kadını kucaklayıp karşıya geçirmek, onlara bakmamız bile yasaktır”. Öteki keşiş, arkadaşına şöyle yanıt verdi “Ben o genç kadını bir kilometre geride bıraktım” dedi “Sen ise onu hala taşıyorsun”…”
Bu kısa öyküye bakınca Ünsal beyin dediği gibi “Tepemizdeki Kafesi Kırmak” için “Kucağımızdaki Rahibeyi İndirmek” için bugün sırası değil gibi görünse de Kemal beyin “Helalleşme Yolculuğu” bana göre de doğrudur. İnşallah partisi içinde gerçekten somut olarak desteklenir ve “Helalleşme Maratonu” daha önce yaptığı “Adalet Yürüyüşü” gibi kısır kalmadan, dağ fare doğurmadan “Uzun Soluklu” ve “Sürdürülebilir” olur ve Kemal beyin konuşmasının sonunda dediği gibi gelecek nesiller bizim, bugün, bu zor koşullarda bu kararı alıp işleri düzelttiğimizi teşekkürle anar. İnşallah Kemal bey gelecek nesillerin açık ve aydınlık yollarda keyifli bir yaşam sürmesi için “masanın üstünü temizleme” gayreti sonuç verir; inşallah Kemal bey “yeni bir sayfa” açılmasını sağlar ki işte bunun anlamıdır “tabula rasa“…Ne var ki…
Ne var ki; Kemal bey “Helalleşme Yolculuğu“na çıkarken ülkenin haline bakıyorum ve özellikle alıp başına giden yeşile bakıp bunu özellikle başı boş bırakan ve kendi paramızın dibe vurmasına izin verenlerin bu yaptıklarını 8 Eylül 1922 deki İzmir’in durumuna benzetiyor içimdeki ses bilinçdışı olarak “kaçıp giderken yakıp yıkmıştı Yunan ve ölmüşlerine kavuşmuş olan fesli de “keşke Yunan galip gelseydi” diyebilmişti...” Bu ne yaman çelişki ruhumu yakan ve Nilüfer’in şarkısını düşünüyorum:
“…Bir ileri bir geri / Bir koşu bir telaş / Yalanlarla boş bir savaş / Bir kavga bir barış / Sürer gider yalan yanlış / Kolay değil ayrılmak / Yaşanan her şeyin bir nedeni var / Bedeli var / Eğrisi doğrusu bulamadım yolunu / Bir ileri bir geri bildim bileli / Eğrisi doğrusu bulamadım yolunu / Bir ileri bir geri bildim bileli / Bir doğru bir yanlış / Hesaplarla ben nerdeyim / Her çığlık bir yalvarış / Şimdi başka bir yerdeyim / Kolay değil yaşamak / Her güzel şeyin bir nedeni var / Bedeli var / Eğrisi doğrusu bulamadım yolunu / Bir ileri bir geri bildim bileli / Eğrisi doğrusu bulamadım yolunu …” İnşallah Kemal bey “12 Maddelik Toplumsal Uzlaşı”nın yolunu bulur…
Yolun açık ve aydınlık olsun sevgili Kemal Bey.
Öykücü