Yaşam Büfesinde “Ortaya Karışık”

“…Ne, Nasıl ve Neden ? Şirketler ve insanlar birbirine benzerler...Çocukların doğal merakı sürekli “Niye / Neden / Niçin ?” diye durmadan sormalarıdır. Ancak biz hem okullarımızda hem de organizasyonlarımızda sorulara karşı yıldırıcı ve cesaret kırıcı davranırız. Sorular rahatsız edici, dikkat dağıtıcı ve hatta hain görülür. Çocuklar eğitilmek için okula gider; çalışanlar (ve hatta yöneticiler) denileni yapmak için işe alınır. Bu, yalnızca içimizdeki çocuğun (tutkunun, körpeliğin ve kendilendenliğin) cesaretini kırmakla kalmaz, aynı zamanda erişkenlerin gerçekleştirdiği tüm büyük yenilikler ve buluşlara eşlik eden çocuk sorularındaki yaratıcılığı da baltalar. Einstein, müthiş zekasının sırrı sorulduğunda, küçük bir çocukken okulda çok fazla soru sorduğu için başının sık sık derde girdiği cevabını vermişti. Meşhur bir bilim insanı olduktan sonra istediği soruyu, hatta “aptalca” olanları bile sorabilir olmuştu (Danah Zohar-21.Yüzyılda Liderlik)…”

Güz dönemi (Çeşme’den “Task Force” > İzmir’e); TURKNETIN ve Q3 Dönem Toplantısı

Merhaba

Eylül ortasında “Kürt Sefer & Yörük Soner (KSYS)“le başlayan ve daha çok komşu Hüseyin’in bahçesinde ve masasında şekillenen “Çeşme Tadilat İşleri” Kasım ayına kadar sürdü. Yazılı sözleşmede Eylül sonu bitecek yazsa da; bir ayı aşan süreye yayılarak uzasa da KSYS den daha fazlasını ummuyordum. Her gün geldiler. Sabahın erken saatinde geldiler. Gün kavuşmadan, hava kararmadan gitmediler. Araya sıkıştırılan ek işleri de (oda tabanına rabıta döşeme; salonu da boyama) “gık” demeden yaptılar. Fiziki güçleri yüksekti; becerileri sınırlıydı; niyetleri iyiydi. Sıvandıktan sonra görülmez olsa da altındaki boardexi kırkpare yapılı, yamalı bohça olarak yaptılar. Tüm bunlara neden katlandım ? Çünkü Kerem’in panelde dediği gibi “her işin bir bedeli var” ki her malzeme yeni olsun, orijinal olsun dersen iki kat maliyete katlanmak ve KSYS yerine her işin ustasına yaptırmak gerekirdi. Bunun yerine drenajın kanalını da KS kendi kazdı; saten sıvayı da o yaptı. Televizyonun üstündeki spot ışıkları yakarsan saten sıvanın oyuklarında kahve falı bakarsın; bunun yerine karşı duvardaki aplik lambayı yakarsan duvarı dümdüz görürsün. Tercih senin ve bu tercihi ya “kafaya takmak” için ya da “mutlu olmak” için kullanmak da senin elinde. Her neyse Eylülün ikinci yarısı ve tüm ekim ayı Çeşme günlerinde beni fazlasıyla meşgul etti. Bu meşgalede hiç bir şikayet üretmedim. Üç güzel olgunun içinde olmak için de İzmir’e keyifle geldim ve Çeşme’ye mutlu döndüm. Bunlar;

1.Adına “Task Force/Görev Gücü” diyeceğim bir proje beraberliği için sektörün önde gelen bir şirketi ile Netgillerin “İş Ortaklığı” için buluşmasıydı (15.10.2019). İki tarafın da kadrosu gençlerdi. Aynı dili konuşuyorlardı. Koşulların elverdiği ölçüde açık ve net beklentileri vardı. İlk adımdan sonrası için sabırlı olmak gerekiyordu. Belirsizlikler fazlaydı. Önemli olan “belirsizlikleri riske çevirip, riski yönetebilmekti”. Netgiller bir benzerini daha önce de yaşamışlardı. Sahip oldukları “CDN” servisi ile Beraberliğin Gücü”nü eyleme dönüştürmek için çok uğraştılar. Olmadı. Olmadı çünkü “fillerin ataleti ile pirelerin çevikliği” (bu iki metaforu “öğrenilmiş çaresizlik” için kullanmıyorum. Bunun yerine Charles Handy‘nin Türk Henkel tarafında 2001 yılında Türkçeye çevrilen “Filler ve Pireler” kitabını düşünerek dinazor şirketler ve hızlı karar almak/alamamak açısından dikkate alarak bu araya sıkıştıyorum >>> https://www.biymed.com.tr/h_p.asp?id=5176 “İyi insanlar önem kazanacak” ) farkı tüm ekstra çabalara karşın karar alma sürecini etkinleştiremedi. Bu kez TURKNETIN birlikteliğinde daha fazla umut var gibi görünse de yargıya varmakta acele etmemek gerek. Bu buluşmanın hemen ardından katılımcılara aşağıdaki elektronik postayı gönderdim

“…Merhaba, Dün sizinle mükemmel bir toplantıya tanık oldum. Mutlu oldum. Umutlarım arttı. Neden “mükemmel” idi; bir sonraki iletimde toplantı notlarımdan özetle paylaşacağım. Sağlık ve esenlik dileklerimle, beraberlikleriniz bereketli olsun, yolunuz açık ve aydınlık olsun (16.10.2019)…”

ve aynı gün TL’den yanıt aldım.

“…Bizler için de çok keyifli ve samimi bir buluşma oldu. Toplantı notlarınızı keyifle okuyacağımızdan şüphem yok. İşbirliğimizin en kısa sürede başlayarak her iki tarafa da hayırlı olmasını diliyorum. Sevgiler (16.10.2019)…”

Bekledim. Biraz daha bekledim. Sonuç değişmedi. Sadece TL’den yanıt (geribildirim) geldi. Toplam (ben dahil) on kişiydik. Yazıma eklediğim kolajda görüldüğü gibi 5/5 dengesi içinde gerçekten güzel bir toplantı olmuştu. Güzeldi;

* Çünkü; kurabiyelerle toplantı salonunda ön hazırlık yapmış olmamıza rağmen kendiliğinden oluşan bir kararla beraberlik yönetim odasındaki koltuk ve sandalyelerde “konuşma halkası“na dönmüştü.

* Ben hariç diğerlerinin oturma yerlerini seçmede bilinçli bir tercih yaptıklarını sanmıyorum. Buna rağmen üçlü koltukta oturan üç “T” ile karşılarındaki ikili koltukta oturan “T/N” lilerin ve onları .evreleyen sandalyelerdeki “T/N” lilerin görüşmelere katılma, etkin olma dengesi kendiliğinden sağlanmıştı. Ben masanın yanındaki sandalyeyi özellikle seçtim. Çünkü not almak için bu gerekliydi.

* Internetteki gelişimlere anında uyum sağlama isteği/gayreti yanında büyüyüp gelişmeye çalışırken alt yapı yetersizliklerini de yadsımayan otoritenin yarattığı “Buçuklama Siyaseti“ne dokundurma yapmak amacıyla “TM” nın eli “TT”in dizine uzanırken fısıldayan “5,5 (beşbuçuk)” sesine kimler dikkat etti bilmiyorum (belki de benim algım bunu öykülendirirken şekilleniyor ve hemen geçmişten bir anıyla buluşuyor, ergenlik çağımda İzmir Atatürk Lisesine giderken Alsancak’ta tek tük rastladığımız bir zenci görünce “Onüç buçuk” deyip elimizi tahtaya vururduk)…

2.Bir hafta sonra (22.10.2019) tekrar İzmir’e geldiğimde bu kez Netgillerin Q3 Değerlendirme toplantısına katıldım. Sene başında “kriz yılları öğretir; kriz yılları bütünleştirir…” benzeri mesajlarla zor bir bütçeleme dönemi geçirip de Eylül 2019 a beklentileri karşılayan başarının hazzının sunulduğu, yaşandığı bir toplantı içinde oldum. Ondört yıl önce Paris’in doksan kilometre kuzeyindeki bir şatonun gün ışığı gören toplantı salonunda öğrenmeye çalıştığım “32 Küçük Beceri“den ikisinin (check-in ve check-out > Ne bekliyorsun ? ve Ne umdun ne buldun ?“) alışkanlık olarak, kendiliğinden yaşandığı verimli, etkili ve dikkat ve ilginin yüksek olduğu bir yaşadım. Mutlu oldum. Umutlarım arttı.

3….ve dokuz gün sonra Kırkağaç MYOkulundan 22 genç arkadaşımızın katıldığı “Netdirekt Ziyareti”ne katkı sağlamak için yine İzmir’e geldim, günü birliğine (31.10.2019). Ana mesajım “Kendinizi Sorgulayın” idi. Üç yıl önce HAGEM (Havagazı Gençlik Merkezi) beraberliği için üç aşamalı yapılandırdığım “Kendinizi Sorgulayın: Sahip olduğunuz değerlerin farkına varın > Farkındalığınızı geliştirin > Özgüveninizi yükseltin > ve sizi motive eden nedenleri bulun” kalıbı içinde Netdirekt kurucu ortağı ve pazarlama ve satış bölüm müdürü olan Kerem Copcu’nun “Fark Yaratan Şirketler Paneli“ndeki kapanış konuşmasını görselleştirerek ana mesajımı pekiştirmeye çalıştım. Birkaç küçük test yaptım. Test sonuçlarını bir excel sayfasında analiz ettim. Toplantıdan hemen sonra genç meslektaşlarımızın elektronik posta adreslerine tek tek gönderdim. Ne yazık ki tek bir geribildirim almadım. Yazmayı sevmediklerinden mi yoksa yaklaşım biçimim onları ürküttüğü için mi bilmiyorum. Ancak bu sessizlik, tepkisizlik çok yaygın. İyi olur inşallah.

Sözün özü; Ekim ayı benim için hem Çeşme’de hem de zaman zaman geldiğim İzmir’de verimliydi; mutluluk nedeniydi. Şükür ve şükranlarımla Aralık ayında Kerem’in söz verdiği Kıbrıs için beklerken sağlık ve esenlik dileklerimle yolunuzun açık ve aydınlık olmasını diliyorum.

Öykücü