Yaşam Büfesinde “CO/DAK Plus”

“…Biz büyük bir aileyiz…”

Daha henüz dün gibi; Batuhan’ın sünnetinde “Kuzenler” ve “Dayı&Teyze” nin mutluluğunda sevgili Ahmet Akgün vardı

Merhaba

Bu yazımı kısa tutacağım. Esas amacım, bu yazımı ekteki videonun paylaşım platformu yapabilmek. Amacım 23 Ekim 2018 günü, iki gün önce yeğenim, sevgili Ahmet Akgün’ün vefatı nedeniyle arşivimde bulabildiğim kareleri düşüncelerimle paylaşmak. Yazımdan sonra “Biz büyük bir aileyiz” grubumuzda bir link vereceğim erişimi kolaylaştırmak için. Bulabildiğim kareler bir dakikadan biraz daha uzun süreli ve bu kısalık nedenle aynı kareleri iki kere veriyorum. İlkinde orijinal sesler ki Ümit’in “Gel Ahmet abi“den sonrası daha çok gürültü. İkinci bölümde bu sesleri kesip sadece görüntü ve fonda “Öyle bir geçer zaman ki…” var.

İki ay kadar önceydi. Sevgili Ahmet’in yeğeninin (Tamer) oğlu Batuhan’ın sünnetiydi. Çok güzel bir sünnet töreni olmuştu. İşte o törende “Kuzenler toplansın” diye bir çağrı yapıldığını duyunca kameramı alıp çekmek için koşturmuştum. Bu karelerde “Dörtbudak Dayı (Nâzım)” ve Dörtbudak iken “1965 yılında Copculaşan Teyze (Nezuş)” un grubu toparladığını görüyoruz. Sadece iki ay geçti aradan ve önce Batuhan’ın anne annesi aniden vefat etti. Allah rahmet eylesin. Ardından da sevgili Ahmet’in hastalığı hızlandı ve iki ay içinde Ahmet de Hak’kın rahmetine kavuştu. Ahmet’i filmin karelerinde Teyzesi Nezuş’un hemen yanında görüyorsunuz. Taziye mesajlarının pek çoğunun ortak ifadesi olduğu gibi Ahmet her zaman “cool“du. Sakindi. Tavrı da, sesi de sakindi. Hiçbirimiz onun kızdığını görmedik. Hastalığı sırasında da isyanlarına tanık olmadık. Dörtbudak kanına ilk zenginlik katan Akgün’lerin ilkiydi. “Kel Salih“in ilk torunuydu. Ümit zaman zaman espri yapardı: Ahmet’in teyzesinden (Nezuş) daha büyük olduğu konusunda ki Ahmet, Nezuş’tan birkaç ay daha küçüktü. Ahmet’le zaman zaman yakınlaşmam oldu. Kemeraltı’nın bir sokağında yılbaşı öncesinde yoğun takvim çıkarma çalışmaları vardı. Bu çalışmalarına “programlı olma, ödemeler dengesi ve disiplin > verimlilik ve kârlılık” yönünde katkım olabilir mi diye yakınlaştığım dönemlerde ne yazık ki beraberliğimi etkin kılamamıştım. Daha sonra İstanbul’daki benzer çalışmalarında rahmetli Mustabey Amcanın (Ulaş) yine “disiplin” odaklı katkılarını da hep anımsarım. Yaşam Gölünde kulaç atarken, hastalıkta ve sağlıkta deneyimlenen olguların ne kadarı bizim eylemlerimizle şekillenir; ne kadarı kaderin standartlarıdır, kaçamazsın ? bilmiyorum. Ne var ki; bence kimi zamanlarda sefanın baskın olduğu anlarda “Hazza yaklaşmak” kimilerinde “acıdan sakınmak“tan daha öne çıkıyor. Ne zaman bu konu doğrudan veya dolaylı olarak, ima yoluyla da olsa aklımıza ve dilimize düşşe sevgili Nezuş, rahmetli Hanife Ablaya atfederek bir özlü söz söyler. Şimdi burada yazmayayım. Nurlar içinde yatsın Hanife abla, sevgili Ahmet’in annesiydi.

Filmdeki kareye girenler “Dörtbudak Plus” olarak “Kel Salih“in torunları, diğer bir deyişle kuzenlerdir. Görünenlerden fazlası vardır. Ancak o gece sünnet törenine katıl(a)madıkları için bu kadarla kayıtta yer almışlardır. Ben Dörtbudak Ailesi ile tanıştığımda (~1958) ve resmen buluştuğumda (1964) benim kuşağımın temsilcileri 7 kardeştiydiler: Hanife, Hayriye, Kazım, İkbal, Nezih, Nâzım ve Nezahat. Bunlardan Hayriye, Kazım ve İkbal, kaza ve kanser nedeniyle kırklı yaşlarında kısa aralıklarla vefat ettiler. Hanife ve Nezih de ileri yaşlarında yine kanser nedeniyle Hak’kın rahmetine kavuştular. Şimdi sadece Nâzım ve Nezuş (Nezahat) kaldı doğrudan Dörtbudak kanını gelecek nesillere kuvvetli sevgi bağlarıyla aktaran. Allah onlara ve sevdiklerine sağlık ve esenlik içinde uzun ve aydınlık günlerde daha nice yılları keyifle ve huzurla birlikte yaşamak nasip etsin.

Rahmetli Hanife abla, üç oğul (Ahmet, Ercü ve Ekmel) ve bir kız (Seval) ile “Akgün” kanı alarak Dörtbudaklığı sonraki nesillere aktardı. Böylece bugün “Kel Salih’in “Dörtbudak kanı”  doğrudan “Dörtbudak” olarak sürerken (Kazım, Nezih ve Nâzım abilerin oğulları ve kızlarıyla) Ergüzer’ler, Demirsoy’lar ve Copcu’lar ile zenginleşerek devam ediyor. Ben oğullarımın (Ümit, Eray ve Kerem) ve torunlarımın (ABİDE) tutum, tavır ve düşüncelerinde, değer yargılarında ne kadar Dörtbudak kanıyla çok seslilik, hoşgörü ve yardımlaşma; ne kadar Copcu kanıyla sessizlik, disiplin ve sabır olduğunu görüp “dengeler” adına her zaman binlerce kez şükrediyorum.

Sevgili Ahmet’e; kızları Benal ve Berna’ya ve kardeşleri Ercü, Ekmel ve Seval ile tüm “Biz büyük bir aileyiz” bireylerine tekrar taziyelerimi sunuyorum; Ahmet’in bıraktığı “cool olabilme“den azıcık olsun nasiplenmeyi, özellikle ülkemizin “kaos eşiğinde” hepimiz için Allah’tan diliyorum. Sağlık ve esenlik dileklerimle.

Öykücü