“…Freni patlayan kamyonla yolun solundaki pazar yerine dalıp da 32 kişiyi öldüren Temel’e yargıç “Oğlum neden yolun sağındaki boş alana kıvırmadın direksiyonu ?” diye sorunca Temel, gayet sakin bir şekilde “Ben de öyle yapmıştım hakim bey…” diye sözlerine başlar… Karadeniz’de iki kişilik bir uçak mezarlığa düşer. Temel gazetenin yerel muhabiridir ve düşen uçakla ilgili haber geçmektedir: “Şu ana kadar 32 ceset çıkarılmıştır ve ölü sayısının artmasından korkulmaktadır…”
Merhaba
Yazıma önce “Hayvanlar Alemi” diye bir başlık atmıştım. Sonra vaz geçtim. Uzunca bir süre aklımı toplayamadım. Odaklanamadım. Bir yanda Çeşme’de uzayıp giden onarım işlerinin yarattığı bıkkınlık diğer yanda “68 Ziraatçileri” buluşmamızın son hazırlıkları (Kuşadası-Ramada Resort Otel / 04-07.05.2017) dağılmıştım. Üstüne üstlük yorgunlukların orta yerinde kaş yapayım diye göz çıkarmanın kırılganlıklarında kabuğuna çekilme durgunluğunda yazmaktan uzak kalma isteğinin baskısıyla dalıp giden (bazen de yitip giden) anlar…
Öğünmek söylemlerinde, Süt dökmüş Kedi ve Kudurmuş Köpek; At ve Eşek; Ördek ve Aslan aklımın kıvrımlarında adeta Bremen Mızıkaçıları gibi birbirlerine karışıyor. Pirus Zaferi benzeri bir sonuca her iki tarafın bakışını da sevmiyorum. Bekledikleri olsun uğruna harcadıkları maddi kaynaklar bir yana asıl önemlisi onurlardan, gururlardan, inançlardan ve hoşgörülerden yitenleri, erozyonları düşündükçe kahroluyorum. Tüm bunlar beklentilerine kavuştuklarında rahmetli Erbakan’a Konak’ta gençlerin söyledikleri gibi “şaka yaptık, şaka yaptık” demeleri gibi benzer yaklaşımları beklerken at Üsküdarı geçince ve hatta Niğde’ye sürülmüş eşeğin masalı külahına anlatılınca bile aynı garazın, aynı azabın sürdürülmesinin, ayrıştırmayı derinleştirmenin kime ne fayda sağlayacağını anlayamıyorum. Ne de güzeldi salonda süt dökmüş kedi gibi alt perdeden konuşmalarla durumu analiz etmesi. Ne oldu da az sonra açık havaya çıkınca yeniden gürlemeye başladı. Ne gerek vardı ? Belki de iki yıl sonrasının yeni bir seçimi için ilk adımlarını atmaya başladı. Bu düşünceler içinde dağılmışken Florida’dan Sam’leşen Şükrü’den aşağıdaki mesaj geldi:
“…From: sam kaya [mailto:samkaya1@yahoo.com] Sent: Monday, April 17, 2017 6:16 PMTo: Mustafa Copcu <mustafa@copcu.com>Subject: Re: ucak
Ilgine tesekkurler, degerli arkadasim, Mustafa.
Referandum sonucuna uzuldum. Turkiye’deki %52’lik kitlenin Kuzey-Bati Avrupa “intellect” seviyesinin en az 50-60 sene , hatta yuz sene geri olmasi, sadece %48’lik kitleyi degil, dunya “intellectual”lerini de sukutu hayale ugratmistir. Turkiye’de kurulmak istenen Baskanlik sistemi ile USA’da kurulmus Baskanlik sistemi arasinda daglar kadar fark vardir.. %52’lik kitleyi temsil eden grubun son 13 senede gosterdikleri faaliyet raporu, dunya mediyasinda da belirtildigi gibi, tam bir fiyaskodur. Allah, Turkiye’nin yardimcisi olsun. Sam…”
Ben de tıpkı Facebook’ta sevgili Hüseyin’e yazdığım gibi şöyle bir yanıt vermiştim:
“… Referandum sonucuna gelince; bence en hayırlı, en yararlı ve en uyarıcı sonuçtur (%51/49 dengesi içinde “evet”lerin galip gelmesi (!). Özellikle de İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Antalya, Mersin gibi büyük şehirlerde “hayır”ların önde oluşuyla birlikte 2019 seçimleri için hem iktidara (ayağını denk al), ve hem de muhalafete (kavgayı bırak Ekmeleddin’i unutma ve gerçek bir lider etrafında uzun soluklu, stratejij ajandanı sağlam oluştur) çok önemli bir mesaj vermiştir. Bunun bir “Pirus Zaferi” olduğunu; “Lame Duck (Topal Ördek)” olduklarını umuyorum ki anlarlar. Eğer sonuç “hayır” çıksaydı inanıyorum ki kurnaz-kindar adamın gazabıyla çok daha kötü günler yaşardı ülkem (keza %60 ı aşan bir “evet” çıksaydı da). Umarım herkes kendi payına düşen görevi “3D” lik yapar (Determination > Discipline >Dedication = Kararlı > Kurallı > Adanmış ) ve bugünler rollercoaster’daki “rock bottom” anlarımız olur. Kuşadasın’nda dertleşmek üzere sağlık ve esenlik dileklerimle…”
Elektronik postamın çerçevesinde daha geniş kesimle paylaştığım görüşlerimde şu eklentiler vardı:
“…Ey sapı silikler…Siyasi grubunuzun uzman bir bölümü (beş kişilik bir “Hayır Hukuk Komitesi” gibi) işin hukuksal boyutunu ele alsın. Hem de sağlam zeminde ve akıllı bir sistemle. Hepiniz mühüre odaklanmayın. Enerjinizi otoritenin kuyruğunda, dümen suyunda yitirmeyin. Hemen bir “Ulusal Demokrasi Konseyi” veya “Ulusal Cumhuryet Konseyi” ya da “Ulusal Hayır Konseyi” benzeri en fazla beş kişilik bir konseyin oluşmasına ışık yakın ve bu seçilmişleri vitrine taşıyın. Hemen yapın. Yakalanan rüzgari kullanın. Angut kuşu gibi olmayın. Mükemmel bir sonuç ortaya çıktı. Ben bu sonucu altmışlı yılların ortalarında Bahçe Mimarisi Dersinde Prof.A.Bayraktar’ın dersindeki üç kavramla birleştirdim. “Balance, Harmony ve Association”. Referandum sonuçlarına bakınca ben bu üçlüyü güncelleyip “Denge ve Dağılım” demek istiyorum. Eğer > %60 Evet sonucu olsaydı ya da 51/49 Hayır lehine gelişmiş olsaydı Kindar Adamın Gazabından tüm ülke nasibini fazlasıyla aynen alırdı ve yeniden bir gerginlik zirvesine doğru yol alınırdı. Allah korudu. Şimdi 51/49 dengesiyle ve başta İzmir olmak üzere büyük şehirlerde ortaya çıkan sonuçların dağılımı bizimkilerin 2019 a hazırlanmaları için ideal bir ortam yarattı. Ancak şimdi gayret siyaset üstü olmalı. Bu iş yıpranmış, dar alana sıkışmış, kendini aşamamış, beceriksizliği kanıtlanmış, sprekülasyonlarda erimiş Kemal’le, Muharrem’le, Meral’la bu iş olmaz. Şimdi öyle bir vitrin olsun ki örneğin “Ahmet + Ali + Metin + Nasuh + Ümit” beşlisiyle olur. Bunları siyaseten destekleyen ve siyaset üstü olarak kişisel çıkarlarından arınmış güçlü bir kaç aşamalı destek grubu (suya atılan taşın odağının çevresinde dalga dalga büyüyen halkalar gibi) net olarak oluşturulmalı. Net, şeffaf, sade kilometre taşlarıyla gayretlerin “Stratejik Ajanda”sı ortaya konmalı. Gerçek bir maraton olmalı. Böylece kindar adamın Üsküdar’a ya da Niğde’ye uzanan yoldaki at ve eşek yerine gerçek hayırcı, hayırlı adam gibi adamlarla (içine adam gibi kadınlar da katılmalı) sabırla, inatla, inançla, tutkuyla yola çıkılmalı. Hergün gündemde kalmalı. Papağanlaşma Sendromu ile halkta kabul adım adım artırılmalı. Aynı sözcüklere, misyon ifadesine her adımda yeni bir halka eklenip gayretlere bir ritüel (tören) havası katılmalı. İzmir’in dağlarında açılan çiçekler ve mücevveh taşına yazılan Atatürk dillere pelesenk olduğu gibi kollara kalıcı döğme olarak yazılmalı. Ben oğullarından yardım isteyip hemen gidip yazdıracağım. “Madem öyle, işte böyle” diyerek kindar adamın açtığı (trailblazer: cangılda elinde pala ile kendine yol açarken aslında kendisini izleyenlere de yol açmış, kolaylık sağlamış olması gibi) yolda, onun yöntemiyle onu yenmek için hemen yola çıkılmalı. Bu yolda atılacak her küçük adım kindar adamı korkutacak ve hata yapıp daha çok taraftar kaybetmesine neden olacaktır…”
Neden olmasın ? Bu sonuçlar bana bugün dünden daha çok umut veriyor. Ben görüyorum da Kemal görmüyor mu ? Kendisi gayretin siyasi cephesinde sakin duruşuyla yola devam etsin ve çözüm adresi olarak da yukarıdaki beşliyi göstersin. Ekmeleddin hatasını unutmasın. Kemal’dan 2019 da Cumhurbaşkanı adayı olmayacağına göre beşliden belki Metin’i öne çıkarıp yolda olası kayıplar için (ki Allah korusun) Ümit’in desteği ile uzun soluklu bir stratejin yapısı biran evvel oluşturulmalıdır. Benim 2005 de odaklandığım kurumsal Stratejik Ajandanın beş bacağı vardı ve bunlardan en önemlisi de “Shaping The Future / Geleceği Şekillendirmek”ti. Ki bu bölüm içinde hem 1999 ve hem de 2008 de ortaya konan, duvarlardaki kağıtlara yazılan, kararlara geçen iki beyin fırtınası zaman içinde aynen gerçekleşti. Ülkem için de böylesi bir Stratejik Ajanda, güvenilir, seçkin, toplumun her kesimine hitap eden, yönü belli, hayırı gerçek ve kişisel çıkarlarından arınıp da tıpkı 1919 lardaki gibi ulusal çıkarlar için adanmış, özverili kişilerle (Ahmet/Ali/Metin/Nasuh/Ümit gibi) olur. Bir dernek mi olur, yoksa vakıf mı en uygun yasal yapı içinde gerçek hayırcıların parti üstü, siyaset üstü, ülkenin kurtuluşu için kayıtları yapılır. Ortaya çıkan milyonlar ürkütür; korkutur ve tıpkı Gandhi’nin pasif direnişi gibi 2019 da kurtuluş sonuçlarıyla yaşamı yeniden umutla yapılandırır. Bu akıl tutulmasından silkinmek için sadece biraz gayret.
Demem o ki; referandumun sonuçları, denge ve dağılım açısından ideal bir mücadele, kabul ve destek ortamı sağlamaktadır. Bunu görmemek için kör olmak gerekir (ki kuşkusuz akıl tutulması körlüğünden söz ediyorum).
Hepimizin yolu umutlarla dolu, esenlik ve huzur içinde hep aydınlık olsun.
Öykücü
NOT: Arşivimden uygun bir film montajlayabilirsem daha sonra yazıma eklerim.