Yaşam Büfesinde “Düşeş”

“…Allah elimize iki zar vermiş. “Düşeş atarsak yolun sonuna geldin demektir” diye de bizi uyarmış. Biraz acımasız davranmış ve zarlardan birini de kimileri için (bizim için) baştan şeş (altı) atıvermiş. İtiraz edemezsin ki; gücün yetmez. İkinci zarın şeş gelip gelmemesi sana kalmış. Akıllıysan baştan sona yek olsun diye, dü olsun, hiç olmazsa cardan öteye gitmesin diye, gayret edersin. Keyfinden vazgeçip azıcık eza cefaya razı olup zarı her eline aldığında düşünürsün; dudaklarına götürüp öpersin; dualarında kendine gayret dilersin. Allah elimize zar verirken kafamıza da akıl vermiş. Hepimize bol bol akıl vermiş. Ancak kullanma kılavuzunu beraberinde vermemiş. Bu nedenler başkalarının bilgisiyle bilgili olabilirsek de ancak kendi aklımız kadar akıllıyız ki bu iyimser yargı da su götürür. O halde…Şu GAT dünyada MASlaşıp daha akıllı olabilmek için RAW olma yolunda nelere razısınız ?…”

Merhaba

Dün “Dolu Kova (İMECE)” başlıklı yazıyı yazdıktan sonra ongün önce Tacikistan turu hazırlıkları yapılırken, EKÜ Üçlüsü yola çıkmaya hazırlanırken ben neler yapıyordum ? sorusuna yanıt bulmak için geçen on günümü yeniden taramaya başladım. İşim yok; gücüm var; zamanım çok ve aklımı birşeylerle meşgul etmeliyim. Sanki bu sürecin bugününü yaşarken Nisan 2000 de, onaltı yıl önce bu denli stresli değildim gibi geliyor bana. Hükmedemediğim olgulara oğul gözüyle ya da baba gözüyle bakmak bu denli farklı mıdır acep ? Yoksa onlar da onaltı yıl önce aynısını yaşadılar da ben yaşadıklarını mı hissedemedim ?

Yazımın girişindeki iki zar ve düşeş öyküsü Prof.Dr.O.Müftüoğlu’na aittir. Genetik mirasımızı ret edemediğimize göre bize diğerlerinden daha fazla duyarlılık, özen, özveri gerekiyor demektir. Hele bir de önünde canlı ve hâla sıcak olan örnekleri varken. Uzağa gitmeye gerek yok; ben, annem ve ablam. Uzağa bakmaya gerek yok; Nezih dayı/abi. Madem ki piyonuz ve madem ki piyonun vezir olma potansiyeli var; o halde yapabileceklerimiz çok ve yapmak zorundayız. “Yoksa…” demeye varmayan dilimi ısırırken beynimin zonkladığını hissediyorum. Kent’in salonundan eve gitsem daha iyi. Nasıl olsa burada pek fazla işe yaradığım yok ve bir tıklık uzaktayım heran, hemen gelebilirim. Kaldı ki Nezuş herzaman ve her koşulda benden çok daha fazla katkıcı ve inisiyatif kullanıcı; terslense bile doğru bildiği yoldan caymıyor. Daha ne ister insan ?

HAGEM2 de “Özgüven” çerçevesinde Utku’yla birlikte ongün önce ben kravat takıp nutuk atarken Çeşme’den gelip yüzü aşkın gençlerle birlikte olmanın hazzını yaşıyordum. Meğer Ümit o günlerde Tacikistan’da sağlık sorunları yaşıyormuş. Bir zamanlar rahmetli Nezih abinin Almanya yaşamını ve rahmetli kayınvalidemin ve Nezuş’un yaşadıkları özlem dolu gurbetin yakıcılığını pek anlayabilmiş, hak verebilmiş değildim. Çok şükür ki EKÜ Üçlüsünün “Dolu Kova” beraberlikleri bize görev düşmeden, hatta hissettirilmeden gereğini yapma iradesini sağlıyor hem de “gönüllü” katılımla. Sizin kovanız dolu mu ?

Bu sorunun yanıtı için Prof.Dr.A.Baltaş’ın sözünü ettiğim kitabının finalinden bazı alıntılar yapacağım. Bu bölüm başlığının ana mesajı olarak da hoca “Hayır dile eşine, hayır gele başına” demiş ve çok da güzel demiş. Biz de bu nedenle SSTC Ustalık Yolculuklarında “Pick up positives ignore negatives / olumluları yakala ve kullan, olumsuzları görmezden gel”diyoruz sürekli olarak. Çünkü “insanoğlu önemsenen davranışları sürdürmek, önemsenmeyen davranışları ise durdurmak eğilimindedir” yargısına inanıyoruz (buna rağmen baştakilerin özellikle tersini neden yaptıklarına bir türlü akıl sır erdiremiyorum). Hocanın kitabının sözünü ettiğim bölümüne dönelim mi ?

Aynen şöyle “…İnsanların hayat kalitesini belirleyen, başkalarıyla girdikleri karşılıklı etkileşimlerinin niteliğidir. Çok az etkileşim hiçbir duygusal iz bırakmayacak özellikte, bir başka deyişle “nötr” niteliktedir. Yaşanan bütün etkileşimler kişide olumlu veya olumsuz iz bırakır. Bu iz ya “varsın-önemlisin” ya da “yoksun-önemsizsin” şeklindedir. Bu etkileşimlerin nötr olmaması ve büyük bir duygusal heyecan içermemesi önemsiz oldukları anlamına gelmez. Olumsuz etkileşimler ve kişiye “yoksun-önemsizsin” mesajı verenler, onun ölümüne neden olmaz. Ancak sigaranın sağlığa etkisi gibi yavaş ve derinden ilerleyerek, kişinin özsaygısını zayıflatır, üretkenliğini azaltır ve yaşama sevincini törpüler.

Her insannı görünmeyen bir kovası ve kepçesi vardır. Her etkileşimde kepçemizle karşımızdakinin kovasına ya bir miktar koyarız ya da o kovadan bir miktar boşaltırız. Kovası dolu olan insanların kendilerine atfettikleri değer yüksektir. Özgüvenli ve mutludurlar. Kovası boş olan kişiler ise kendilerini kötü, değersiz ve mutsuz hissederler.

Karşımızdaki insanın kovasını doldurmak, onda değerli olduğu duygusu yaratmak aynı zamanda bizim de olumlu duygular yaşamamızı ve kovamızın dolmasını sağlar…”

Kovayı nasıl doldurabiliriz ? Hocanın kitabını okumalısınız.

Binlerce şükür ki bizim (C13) hepimizin kovaları dolu. Allah hepinizin kovasını doldursun (kuşkusuz siz kendiniz dolduracaksınız).

Yazıma ekli filmi “HAGEM2 6MCDÜŞEŞ” başlığı altında konuşmamdan seçmelerle oniki dakika gibi biraz uzunca oldu. Umarım okuma sabrınız olur. Şu mesajlar öne çıkmaktadır:

* Hepimiz birer piyonuz ve kaderimize hükmetme olanağımız var.

* Hem şanslı hem şanssızız; Allah akıl vermiş ama kullanma kılavuzunu birlikte vermemiş. Başkalarınnın bilgisiyle bilgili olabiliriz; ancak kendi aklımız kadar akıllı olabileceğimize göre aklımızı doğru kullanmalıyız.

* “Doğruyu bulmak” zor değildir ve sahip olduğumuz akılla buluruz. Ancak önemli olan seçmek için irademizi ve sürdürmek için gücümüzü kullanma becerisi geliştirmeliyiz.

* Biz kendimize yardım etmezsek kimse bize yardımcı olamaz.

* Sağlık için, mutluluk için ve başarı için yola çıktığımızda kararlı, disiplinli ve tutkulu olmalıyız.

* Network çok önemli (2005 Mayıs / Paris / F2 Yolculuğunda iş için; yaşam boyunca aile için) ve EKÜ Üçlüsünün güçlü beraberliği hem iyi günde hem de sıkıntılı günde bulunmaz bir nimet (Allah herkese nasip etsin; Allah herkese benim gibi bir emeklilik ve adeta “el bebek gül bebek” ilişkisi içinde gurur duymak, keyif almak nasip etsin. Bunun için “duaların gücüne inanın” ve her zaman “hendekleri hazır kılın”)

Değiştirebileceğin şeyleri değiştirme cesareti (özellikle gençlikte), değiştiremeyeceğin şeyleri kabullenme sabrı (bilhassa yaşlılıkta) ve ikisi arasındaki farkı anlama bilgeliği (her zaman ve her yerde) ile aydınlık yollarda, aydınlığa çıkan yollarda sağlık ve esenlik içinde olmanız dileklerimle.

Öykücü