Yaşam Büfesinde “Tanrı Vergisi”

“…Kışın Woods Hole’daki martılar en iyi dostumdur. Kılçık Desenli Martılar olarak bilinen martıların gagalarında kırmızı bir leke vardır. Bu kırmızı lekenin önemli bir anlamı vardır. Zira bu martılar  balık avlamaya gidip avladıkları ve ağızlarında çiğnedikleri balıkla bebeklerini, yavrularını beslerler. Bu nedenle anne martı balıktan dönünce bebek martı annesinin gagasındaki kırmızı lekeye gagasıyla vurarak annesinin kusma refleksinin devreye girmesini sağlar. Daha sonra yavru martı annenin kustuğu gıdayı annenin gırtlağından alır…Böyle bir sistem nasıl gelişmiş olabilir ? Ben bu duruma bakınca yaşayan varlıkların kendilerini geliştirebilmeleri için içlerinde bir “Tanrı Vergisi Bir Güdü” ile dünyaya geldiklerine inanıyorum…”

 

Merhaba

Yazımın girişindeki anlatım Albert Szent- Gyoergyl dendir (1892/1986; 1937 Kimya dalında Nobel Ödüllü bu tarihi (!) adam neden yazıma girdi ? (http://www.nobelprize.org/nobel_prizes/medicine/laureates/1937/szent-gyorgyi-bio.html).

Herbirimizde “Tanrı Vergisi” neler var da farkında değiliz…Bu nedenle SSTC nin satıştan öteye olan anlamını açıklarken “S…Skills by Trained Competence” den iki kritik noktayı vurgulamak istiyorum. Önemli olan öncelikle doğuştan gelen yetkinliklerimizin (competence) farkına varmaktır (awareness). Bu nedenle öğrenme yolculuğunun ilk adımında basit bir kalem satışı pratiğinde yaptığımız kişinin kendisini tanımasıdır. Sahip olduğu “Tanrı Vergisi” yetkinliklerini sergilemesidir. Dört günün sonunda adım adım gelişmelerle bu yetkinlikleri eğitimle nasıl beceriye (skill) dönüştürdüğünü gösterecektir. Bunun için çizilen çerçevede, hergün adım adım öğrenilenlere, hevesini yerleştirecektir. Öncelikle ve özellikle “RAW” ın “Willingness/İstek” kısmını çabalarına yansıtacaktır.

Çeşme’de yaz gibi pastırma sıcaklarında ada yürüyüşü; Ada Balık’ın yıkılışı; Cango’nun bize eşlik edişi vb  hepsi anılarla dolu anlamlı günlerde kimi küçük parlamalar oluyor ve hemen defterime notlar düşüyorum. Birkaç gün sonra pek fazla bir anlam taşımayan bu notlar bir an geliyor ki bir şeyi bütünleştirip gagadaki kırmızı leke gibi uyarı mesajları oluyor.

Yılın dolmasına az kaldı. Elli gün sonra 2016 yaşanmaya başlayacak; nasip olursa. Bu yılın kırmızı kaplı Netdirekt ajandasına bakıp notlarımdan bir potbori yaptım. Bakın neler ortaya çıktı:

* Ankara-Kariyer Günleri / U..el’in IK Md. ile aynı masadayım; toplantı gecikiyor; teknik aksaklıklarla yiten kritik zaman; şu an 450 m$ lık cirodan 1,5 b$ ı hedeflemek (~x3); çözümü bilmek ve paylaşmak; BS Stratejisi Projesi > Çalışan ilişkileri süreci > Öğrenen Organizasyon olmayı kendi içinde becerebilmek >> Competence to Skill by SSTC;

* “Hepimizin sırları vardır. Bunda yanlış bir şey yok. Ama hepimizin bir sırdaşa ihtiyacı vardır. Sırlarımızı paylaşabileceğimiz bir dosta. Bir bakıma paylaşılan sır bize asıl dostlarımızın kim olduğunu gösterir. Onlar en çok güvendiğimiz insanlardır “>> İlk adım: Ethos (Güven) > Pathos (duygu) > Logos (mantık) >> İkna by Trained Competence (Forever 1 ve 10 dan );

* “Evladım bir derdin mi var ? Var, ama bin dermana değişmem. Aşık mısın ? Evet. Yat, kalk şükret ya olmasaydı ! (Albay ve Poyraz Karayel / 11.02.2015) >> Ne havuç ne sopa, üçüncü yol “keyif” (ya sevdiğin işi yap, ya da yaptığın işi sev);

* İlginç bir gün (21.01.2015). Salonun kapısı önünde bir saattir elimde kitapla oturuyorum. Mübaşir Tahsin’e “Benim duruşmam 11.45, beni unutma” dedim. Sanki “unut beni” demişim. Herkes gitti; hakim de. Bir tek ben kaldım ortada. Hakime gittim,  “Beni neden çağırmadınız ?” diye sordum. Şaşırdı. Tahsin’e sordu. Kem küm etti mübaşir. Hakim hatayı anladı ve duruşmayı oldurdu. Ara kararı aldı. Zaten yüze yakın karşı taraf vardı ortaklığın giderilmesi davamda. Şimdi bir de bana ölmüş sekiz kişinin veraset ilamı çıkarılması davalarını yükledi. “Hoppala !” dedi yüreğim. Öğleden sonra hakimin odasına girdim ve “Avukat tutmalı mıyım ?” dedim. Gülümsedi. “Gerek yok. Sen gerekenleri yaptın. Avukat gerekirse ben sana söylerim” dedi samimiyetle. Bundan önce söze şöyle başlamıştım: “Duruşmada bana bir talebim olup olmadığını soruyorsunuz; ben ne talepte bulunacağımı bilmiyorum ki…Bir avukat tutmalı mıyım ?“. Öğleden öncesi ve sonrası arasını Çeşme deniz kernarında öğle yemeğimi denize ve ötede sisler içinde görünen Sakız’a bakarak yedim. Öğle yemeğim gevrek (1TL); ayran (0.55TL) ve Tadella (0.70TL) ile toplam 2.25 TL ki Sakız’daki yediklerimden bin kat daha keyif verdi; duruşmam uzayıp gitse de. Bu ayın dördünde bilmem kaçıncı duruşması yapılan üç yıllık davamda bir sonraki duruşma 2016 nın 24 Şubatı. Nezuş dalga geçiyor benimle; bana göre meşgale (iş demek olan business‘in ilk yarısı olan “busy” de aslında meşgul olmak demek değil mi ?). Poyraz gibi bakışım: “Bırak böyle kalalım bir dargın bir barışık, nasıl olsa dünyada bütün işler karışık...”

* Genç girişimcimiz ABİDE‘mizin orta yerinde bulunan İrem’le tenise gidiyoruz (05.02.2015). Arabada ikimiziz ve sohbet ediyoruz. Tam Başkent Hastanesinin eski binasının yanından geçerken yola yaşlı bir adam çıkıverdi. Az kalsın bize sol arka kapıdan çarpacaktı. Hızla sağa kırdım. Kurtardım. Allah’ın yardımıyla kazadan sıyrıldık. Ürperdim. Aynadan arkaya baktım. Yaya farkında değildi. Başı öne eğik yolu yarılamıştı. İrem’e döndüm “Gördün mü ? Allah korudu. Duaların gücü. Ne tehlike atlattık. Kaza olsaydı, şimdi nelerle uğraşıyor olacaktık…” İrem sakince ekledi “Babam olsaydı ne kadar çok kızardı“. Sonra sohbetimiz duaların gücüne ve kızgınlığın zararlarına odaklı olarak yol boyunca sürdü. Binlerce şükür ki Allah bizi hem kazadan korudu hem de öğrenme/öğretme/eğitme şansı verdi. Şükür ve şükranlarımla yazmışım defterime…

* Sevgililer Gününde Pınar’a gitmişiz. Raftan bir kaitap alıp notlar almışım Nezuş’la Pınar sohbet ederken. Kalın bir kitap, 528 sayfa. Eski bir kitap 1986 da basılmış. Yazarı Prof.Dr.Özcan Köknal ve kitabın adı “Kaygıdan Mutluluğa Kişilik”. Algıda seçicilikla 412 nci sayfada gördüğüm “Bireyle Grup Arasındaki İlişkilerde 6 Aşama” yı SSTC den kurumuna dönen öğrenme yolculuklarını düşünerek iç sesimle buluşturdum: Hoca çok güzel yazmış:

1.Grup içinde ortak değerlerin doğması ve gelişmesi (SSTC kurumsal kültürün oluşmasında ilk adımdır);

2.Bireyin bu değerlere uyması ( SSTC den sonra > İzleme Çalıştayları);

3.Grubun bireyin tutum ve davranışlarını etkilemesi ( SSTC ile geribildirim verme/alma becerisinin gelişmesi);

4.Bireyde önceden var olan düşünce, tutum ve davranışların grup içinde artması (SSTC ile rol model etkinliği);

5.Yeni tutum ve davranışların kazanılması (SSTC den sonra sırada öne geçme çabalarının artması);

6.Grubun oluşturduğu, bireyin benimsediği ortak değerlerin etkisi altında, bireyin grupla birlikte ya da tek başına yeni girişimler, davranışlar, eylemler yapabilmesi (SSC ve “Etkili…Gücü” > Satış mı; sahra mı; ticari güç mü ?);

İlk testim : “Yaptığım (current) > Yapabileceğim (can/may) > Yapmak zorunda olduğum (should/must) > Yapmak istediğim (desired)” ve Dr.A.Maslow demiş ki: “Bilerek olabileceğinden daha azını olmayı planlıyorsan, seni uyarmalıyım ki hayatının bundan sonraki bölümünde mutsuz olacaksın”.

Dün günün uzunluğu 24 saat değil 25 saatti. Kimler bu ekstra saati nasıl kullandı; neler hissetti ? Dediler ki gece saat 4 de saatinizi 3 e geri getirin. Bunu yapanlar gecenin 3-4 arasını iki kez yaşadılar. Neye değdi acaba ? Biz saati 9 dan 8 e geri alıp, 8-9 arasını iki defa yaşadık. Gecenin o vaktinde kalkıp saat ayarlamak için uykudan mı olak ? dedik ve yapmadık. Uzatılan, tekrarlanan bir saati gecenin uyku mahmurluğuyla farkına varmayalım mı, varmasaydık mı ? dedik ve denileni yapmadık. Sabah ferahlığında saat ayarı yapınca sanki sabah ada yürüyüşümüzü bir saat değil; bir dakikada yaptık. Hızımıza şaştık. Bu küçüçük olguyla belki de farkına varmadığımız neler oldu ya da olmadı ! Tıpkı Dr.Lorenz’in MIT Yayını olan kitabının adında gizli olan etki gibi: Lorenz, E.,1979. Predictability: Does the Flap of a Butterfly’s Wing in Brazil Sett Off a Tornado in Texas.

Buckminster Fuller’ e göre (1895/1983; http://www.brainyquote.com/quotes/authors/r/r_buckminster_fuller.html) insanların 1965 yılına geldiklerinde kurnazca davranıp hem kıtlık hem de bolluk zihniyetine birlikte sahip olma erdemine ermişler ve bununla “kültürel beynin” kendi değişiklerini yönlendirdiğini söylemiştir. Nereden çıktı şimdi bu tarihi adam ? diye bir soru düşerse akıllara; adını bana çağrıştıran bir sözü var “Saati geri alamazsınız” demiş ve biz dün saatleri bir saat geri aldık. Bay Fuller şöyle devam etmiş:  “Süreç kendini üretir. Dalgalar şimdi daha hızlı gelmektedir. Saatleri geri alamayız ve ilerlemenin hızını kesemeyiz” diyen Bay Fuller’in özlü sözlerinden bazıları gerçekten çok güzeldir: “There is nothing in a caterpillar that tells you it’s going to be a butterfly”. Bizde yerleşmiş olan şekli ile “Tırtılın dünyanın sonu dediğine usta kelebek der“.

Geçenlerde bir film montajlamıştım. Adını “Altı Yaşın Güzelliği” koymuştum. ABİDE‘mizin ilk erkeği olan Barış’ın altı yaşından (2006) ve ABİDE’nin ikinci kızı İrem’in altı yaşından (2012) kesitler alıp aynı ortamda buluşturmuştum. İki temel farklılık var hem cinsiyet farkından hem de yapı farkından doğan. Örneğin yukarıdaki cümleyi onlara söyleseydim “tırtılın dünyanın sonu dediğine usta kelebek der” deseydim. Başını bilgisayarından kaldırmadan Barış “Umurumda değil !” derdi altı yaşındayken; İrem ise aynı yaşlarda Nezuş’tan el alıp börek yaparken yüzüme bakar “Gerçekten mi ?” derdi muzipçe bakarak . Farklılıkları bir başka güzel. Özlemişim; yarın artık Mavişehir’e  dönmeli… O filmi bulursam yazıma eklerim; bulamazsam Barış&İrem ikilisine ait ve adını “PAP” koyduğum 2013 yazından küçük parçalar sunan bir başka filmi bulup ondan pasajlar eklerim (PAP: Peace And Paradise).

Biz, Netdirekt olarak…” diye tek sesle geleceğe uzanan noktaları birleştirmeye çalışırken bizi ziyarete gelen bir grup sektör temsilcisinin beraberlik sonrası kendi sitelerinde neler yazmışlardı:

“…EBİLSAD üyeleri olarak NETDİREKT (http://www.netdirekt.com.tr/) firmasını ziyaret ettik.  Çok kibar misafirperverlikle ağırlandık. Her sorumuz en ince ayrıntısına kadar tatmin edici cevaplar aldı (http://blog.netdirekt.com.tr/). Bir buçuk (1:30) saat planladığımız görüşme üç saat yirmi (3:20) dakika sürdü. Meğer barındırma (hosting) konusunda içimizde çok sorular barınıyormuş!

Bilişim şirketlerimize yeni kazanç kapılarının açıldığı (http://www.netin.com.tr/), mevcut çözümlerini daha iyi sunma (bulut bilişim) olanakları, güvenlik, daha iyi alt yapı gibi yepyeni iyileştirme ve geliştirmeler yapılmış ve “Kesintisiz Kolaylık” sözü verilmiş. İzmir’de böyle çalışmaların bütün iş alemine nasip olmasını dilerim.  

Belirtmem gereken diğer husus; bir kaç barındırma firmasının biraraya gelerek hizmetlerini kendi markaları altında sürdürürken fiziki barındırma hizmetlerini NETDİREKT çatısı altında birleştirmiş olmaları fevkalade bir örnek. Bütün iş aleminin örnek çalışma olarak incelemesi gerekir. KÜMELEME çalışması için numune denebilir.

Hizmet kalitesini durmadan geliştirdiklerini bir daha vurgulamadan geçemeyeceğim. Koordinatör Mustafa (http://www.copcu.com/) beyin imbikten süzülmüş değerli bilgi birikimlerini bizimle paylaşması paha biçilemezdi. Bize zaman ayırıp belki bin defa duydukları soruları ilk defa duymuş gibi heyecan ve şevkle cevapladıkları için tüm NETDİREKT çalışanlarına sonsuz teşekkürler. Başarılarınız daim olsun…”

Daha ne ister insan ! Allah her kişiye, kuruma Netgillerin gelişmelerini nasip etsin (lütfen dikkat “bedeli var”; bedava peynir sadece fare kapanında bulunur).

…ve bir ayrılış, istifa mektubu. Her sözcüğünde neler gizli…

“… Ailemizin değerli üyeleri,

Her ne kadar genel müdürümüz bizi motive ederken bir takımın oyuncuları olarak görse de biz, 2011 yılının yaz döneminden bu güne kadar, olağanüstü bir ailenin üyeleri olmaktan büyük onur, gurur ve mutluluk duyduk.  Kendimizi kocaman bir ailenin kimi zaman yaramaz, kimi zaman çalışkan, kimi zaman huysuz iki çocuğu olarak gördük…

Her güne sevinçle ve istekle başladık. Yeni evimiz, dünyanın en güzel yerine gelirken hiç ayaklarımız geri gitmedi. Ciddi sıkıntılarımız da oldu, çok büyük mutluluklarımızda; ama hep paylaşmaya çalıştık.

Büyüyen ve artık evden ayrılacak çağa gelen evin bireyleri gibi, bugün itibarıyla bizler,  evden ayrılıyoruz. Kendimize ait yeni bir yere ve heyecana; aynı ailesinden ayrılan gençlerin yaşadığı duygularla ve aklımız biraz da evde kalarak yeni umutlara yelken açıyoruz. Sizleri size emanet ederek…

Kapıda bizi karşılayan, sımsıcak gülümsemeyle “günaydın” diyen güvenlik görevlisinden, her bir hizmetli arkadaşıma;  hep yanımızda olan danışmanlarımızdan, idari personele; mensubu olmaktan büyük onur ve gurur duyduğumuz okulun tüm öğretim üyesi hocalarımıza, yönetimdeki tüm ağabeylere ve dostlarımıza minnet duygularımızı ve teşekkürlerimizi ifade ediyoruz.

İyi ki varsınız, iyi ki sizinle çalışma şansına sahip olduk, bunu her zaman yaşantımızdaki bir “ayrıcalık ve üstünlük “ olarak kabul edeceğiz.

Her anımızda yanımızda oldunuz, bizler de hep yanınızda olmaya çalıştık. Bundan sonra da hep yanınızda olacağımızı, bize ihtiyacınız olduğunda ( ki umarız olmaz) tek bir telefon kadar uzakta olduğumuzu bilmenizi isteriz. Sizin için bedelsiz hizmet verebilme şansı  bile mutluluk olacaktır bizim için.

Her şey için, güler yüzünüz, dostluğunuz, sevginiz ve destekleriniz için tekrar teşekkür ediyor; sevgi, umut, ve sağlık dileklerimizle ve sizlerle her zaman görüşmek umudu ile elveda diyoruz. En içten dileklerimizle…”

Pakgilliği yaşarken doğunun uzak diyarlarında; Mestleşirken rekabetin acımasız baskısında ve Netleşirken yeni ufuklara açılmanın rsiklerinde öğreniyoruz; öğretme görevi üstleniyoruz; değişip, gelişip, dönüşüyoruz ve benzer süreçlerin hepiniz için hep aydınlık yollarda olmasını diliyorum.

Öykücü