“… Dokuz yıl piyano dersi aldım. Notaları öğrendim. Parçayı çalmak için gerekli teknik bilgiyi edindim, ama virtüozları her dinlediğimde, benim piyanomdan çıkan sesin onlarınkine benzemediğini de biliyordum. Onların çaldığı notaların aynısını çalıyordum, ama onlar klavyenin başına geçtiklerinde, müzik can kazanıyordu. ! Benim çaldığım müzik, piyanodan çıkan notaların sesinden ibaretken, onlarınki ruhlarından gelen müziğin sesiydi. İyi de bunun merakla ne ilgisi var ?…”
Merhaba
Biraz önce yine duramadım ve Çeşme’nin dalgalı denizine bakarken okuduğum kitaptan sıyrılıp İşGüdü‘yle işgüzarlığa giriştim. Ben bunu hep yapıyorum. Hızımı alamadım. Öngörülerim bir iken üçe çıktı; Bursa’dan Edirne yoluyla Isparta’ya uzanırken Merkeze de dokundurmaktan geri duramadım. Yaşadığım üç somut örnekle, örneklerimdeki satır aralarına gizlenmiş gerçekçi notalara bakarak bestemi yeniden yapmaya çalışırken Steve’in yukarıdaki satırlarıyla giriş yapmayı yeğledim. Bu arada duydum ki alınanlar varmış. Neden acaba ? Yaptığımın onlar adına bir yönetim örneklemesi olup da Marmara’dan Ege ve Akdeniz’e bir mesaj iletmek olduğunu anlamak için arif olmak gerek mi ?
Ben basite indirgemeye çalıştıkça gündemin aynı sayfasında buluşmakta güçlük çektiğimizi gördüm. Kuşkusuz bu durum önceliklerin farklı olmasından kaynaklanıyordu. Günü kurtarma adına hızlı kazanımların odağında üç kişiye odaklandım. Birisi ve asıl hedefim Söke’de yakında başlayacak olan yaprak dökümü için müşterileri hazırlama çabası içindeydi. Bir diğer yandaşla Kayseri yollarında sohbet ederken, baz oluşturmada formülümün “2P” sinde buluştuğumuzu gördüm. Yakında sorulması olası birkaç temel soruya projeli yaşam için hazırlıklı olmalarına yardımcı olmaya çalışırken kendimi yine “BYB” lıkta gördüm ve mesajımın yanına “Fraktalist Yönetim” ve “damdaki adam” örneğimi de ekleyiverdim. Algılarda ne işe yarayacaksa ! İşte bu satırları yazarken aklım yine bir yerlere kaydı ve birkaç yıl önce “bütünlüğe doğru” başlığıyla hazırladığım 125 slaytlık serimi nasıl bulurum ya da 2006 yılındaki performans yönetimi odağındaki 450 slaytlık diğer serimden neler seçebilirim ve bu yazımın yan tarafına birkaç kare ekleyebilir miyim diye düşünmeye başladım.
Steve yukarıdaki satırlarına şöyle devam ediyordu: “…Neyin fark yaratacağını araştırıp öğrenme merakım gelişinceye kadar müziğim hep aynı kaldı. Piyano öğretmenime ve başkalarına durmadan soru sordum. Bir müzik aleti çalmakla çalgıyla bütünleşmek arasındaki farkı betimlediler bana. Duygularını işin içine katmak için müziği bir öyküyle ilişkilendirmenin ne kadar önemli olduğunu anlattılar bana. Farklı şeyler denedim. Yaklaşımımı değiştirdim. Ve, sonra oldu. Çaldığım aletin, müziğin öyküsü içinde kayboluyordum. Anladım ki çalışmanın ruhu merakmış…”
İşte bu nedenle süreci hızlandırmak, zaman kazanmak için kendimi danışmanlığın sınır ötesinde şirketin “baş merak yetkilisi (BMY)” kıldım ve öykülerimler öğrenmeyi etkinleştirmek istedim. Çok basit sorular sormaya çalışıyorum ve bağlantısı zayıf, dinlemesi zor dolaylı yanıtlar alıyorum. Ben sabırlıyımdır; inatçıyımdır. Dinlerim, anlamaya çalışır ve yine sorarım. Ta ki sorunun doğru yanıtını alıncaya kadar, buluncaya kadar. Verilen örneklere ve dikkat çekilmeye çalışılan olgulara bakıyorum da İşGüdü’deki kanıt arama bölümündeki iki temel soru aklıma takılıyor. Dave ve arkadaşları kanıt ararken sordukları iki basit soruyu dün yaşadığım örnekle içselleştirmek istiyorum:
- Bu yıl birşeylerin çokluğundan mı ?
- Yoksa birşeylerin yokluğundan mı daha çok sıkıntı yaşadık ?
Konuyu biraz dağıtayım ve 31 Ocak 2009 günü saat 16.30 da Mavişehir D&R da okuduğum kitaptan cep defterime kaydettiklerimi buraya aktarayım ki belki “Leonardo da Vinci Gibi Düşünmek” kitabından Bay M.J.Gelb’in bölüm başlıklarından mesaj aktarabilirim. Bay Gelb’in ismi beni çekmişti; çünkü kütüphanemde çok sevdiğim bir kitabı vardı: “Dehanızı Seçin” isimli o kitabında on dehanın başarı öykülerini iş yaşamıyla ilişkilendirip öğretilerini zenginleştiriyordu. O gün defterime düştüğüm notları “yedi adımda deha” amacıyla şöyleymiş:
- CURIOSITA: Hayata tatmin olmayan meraklı bir yaklaşım ve devamlı bir öğrenme için bitmeyen bir araştırma.
- DIMOSTRIOZINE: Deneyim, sebat ve hatalardan ders alma arzusuyla bilgiyi test etme taahhüdü.
- SENSAZIONE: Duyguları, özellikle deneyimi daha canlı hale getirmenin aracı olarak görüşün devamı olarak rafine edilmesi.
- SFUMATU: Belirsizliği, paradoksu ve kararsızlığı kucaklama arzusu (sözlük anlamı: Dumanla yükselmek).
- ARTE / SIENZA: Bilim ve sanat, mantık ve hayal arasındaki dengenin gelişmesi “bütün beyinle” düşünme.
- CORPORALITA: Zarafetin, her iki eli aynı şekilde kullanabilmenin, uyum ve dengenin sağlanması.
- CONNESSIONE: Bütün olanların ve herşeyin ilişkisini anlamak ve değerlendirmek, sistemli düşünme.
ve yine o kitaptan en güzel soru:
“Soru sorma becerinizi nasıl geliştirebilirsiniz ?”
Sevgili Günay şimdi burada olsaydı hemen yanıtı hazır olurdu “SSTC (Soru Sorarak Tabiiki Canım)” derdi.
Şaka bir yana, doğru soruyu bulmak çok önemli. Eğer,
- Suya nasıl ulaşırız ? olursa sorunuz bunun anlamı “siz göçmensiniz” demektir.
- Suyu nasıl getiririz ? ise sorunuz “siz çiftçiniz” demektir.
Bay Gelb der ki; Da Vinci’nin başarısında soruların basitliği esastı. Örneğin o şöyle soruyordu:
- Gökyüzü neden mavidir ?
- Sorun nedir ?
- Kim ilgilenir ?
- Nasıl olur ?
- Nerede meydana gelir ?
- Neden önemlidir ?
Bugün sabrımı zorlayan görüşmelerden esinlenerek İşGüdü’nün “Olumsuz Zihniyete Karşı Olumlu Zihniyet” bölümünden kısa bir pasajı yine adapte ederek kullanıp yazımı tamamlayacağım. Bu görüşme bir iş arkadaşının dile getirdiği bir olumsuz bakışa, eleştiriye eski tarz (geleneksel) bakışla, İşGüdü yaklaşımını karşılaştırmalı vermek istiyorum.
İş arkadaşı: Piyasa kaos halindeyken bu açılım fikri hiç hoşuma gitmiyor. Hiçbir mantığı yok bunun.
Eski tarz: Devam etmeden önce size ekibimizin yaptığı tüm araştırmaları göstereyim. Bu sonuç bu araştırmalardan çıktı. Biz önce şuna şuna baktık ve…”
Bu örnekte bir olguyu saptamış gibi konuşmalarına yol açan bir deneyim yaşadıkları görülüyor ve bu tür ifadeler genellikle duygu ve ego yüklü olduğu için kanıtların isabetli olup olmadığını anlamak pek kolay değil. Bu durumda İşGüdünüzle onları bu tavrı almaya iten deneyimi araştırmalısınız.
İşGüdü: Bizi genişlemeden alıkoyacak olan önemli bir mesele olsa gerek. Tam olarak mantıksız olan nedir ? Kaos içinde olmadığımızı varsayalım; o zaman nasıl hareket etmek isterdiniz ? Genişlerken kendinizi rahat hissetmeniz için olması gereken şeyler nelerdir ?
İnşallah iş arkadaşım bu yazımı okur ve bir zamanlar Baş Kerim’in hep şikayet ettiği “bana nasıl olmayacağını değil nasıl olacağını söyle” beklentisine uyan yaklaşımla yarınlara hazır olur. Sürekli yinelediğim gibi; bu bir keyf meselesi ve “keyif onun köy mehmet ağanın“. Peki Mehmet ağa kim diye sorarak soru sorma becerilerini geliştirme eksersizi yapmak isteyebilir.
Hadi kolay gelsin. Baş merak yetkilisi olup başınızı derde sokma yolculuğunuzda hayırlı sorularla, basit sorularla, doğru sorularla yolunuz hep aydınlık olsun.
Öykücü (mustafa@copcu.com)