Yaşam Büfesinde “Tosun vs Kerim”

“… Tosun ve Kerim, yerel bir akıl sağlığı kuruluşuna destek vermek üzere düzenlenen bir hayır projesini birlikte yürütüyorlardı. İkisinin liderlik tarzları birbirinden çok farklıydı. Tosun, stratejik düşünme açısından iyi, gönüllüleri motive etme açısından ise mükemmeldi. Kerim’de ise Tosun’da eksik olan bir kararlılık ve azim vardı. Başlangıçta Tosun’un tüm olasılıkları dikkate alıp uzun uzun düşünmesi ve planların oluşturulmasına gönüllülerin de katkıda bulunmasını istemesi Kerim’in sabrını taşırıyordu. Tosun ise Kerim’in herşeyi kendisi kontrol etmeye çalıştığını, başka insanların fikirlerini dinlemediğini, dinlese bile değer vermediğini düşünüyordu. Birlikte çalıştıkları altı ay boyunca bütçe, lojistik ve tanıtım konularında görüştüler. Bu görüşmeler sırasında aralarında çatışmalar su yüzüne çıktı. Her ikisi de başarılı olmak için güçlü bir istek duyuyorlardı ve bu da onlara aralarındaki farklılıkları açıkca tartışma cesareti verdi. Bu konuşmalar sırasında karmaşık bir projenin tasarlanması ve yönetilmesine uygun güçlü yönlerinin birbirini tamamlayacağını gördüler…”

Merhaba

Yukarıdaki girişi Ruderman ve Ohlott (2004) un “Learning from Life (Yaşamdan Ders Almak) kitabından ödünç aldım. Bu hafta başı iki günümü ABG un sahra gücüyle bağ bölgesinde geçirdim. Akıl almaz güzellikler gördüm. Genç ve dinamik satış ve satış yönetiminin mükemmel ilişkilerine tanık oldum. Aynı anda deneyimli ve dinamik satış destek uzmanının kabul görmüş teknik-pratik bazlı çabalarının satışa doğrudan yansıyan etkilerine hayran kaldım. Şöyle bir baktım ve bir kıvılcım çaktı. Tıpkı sevgili İbrahim’in ondört yıl önce bana yazdığı ve hep sakladığım mektubundaki ifadelerle dedim ki “un var, şeker var, usta da var. Hadi abicim helva yapalım”. Kendimize dönüp sorduk “Nasıl olsun ? Sultanlara yakışan nitelikte mi ? Kayısının hası için yaptığımız hızlı kazanımlı mı ?”. Pek yakında netleştiririz. Cümle aleme örnek olurken hilal-i ahmer olmadığımızı da kanıtlarız.

Şimdi gelelim “Tosun vs Kerim” öykülerine. Bu ikilinin serüvenlerini benden çok duyacaksınız; okuyacaksınız. Ben çocukken filmlerde hep böyle ünlü ikililer vardı. “İki kafadar” gibi, “canciğer kardeşler” gibi, “noktayla virgül” gibi… Önce bu ikilinin ilişkilerini şekillendiren isimleri arasındaki “vs” a değineyim. Latince “versus” sözcüğünün kısaltılması ve anlamı da “Tosun’la Kerim“, ya da “Tosun ve Kerim” veya “Tosun’a karşılık Kerim” gibi daha çok “kıyaslama/karşılaştırma” amaçlı bir anlatım demek. Kendi iş yaşamıma baktığımda kendimi,

  • 1985-1993 Teknik Danışman rolümde %90 Tosun + %10 Kerim görüyordum ve mırıldandığım şarkı “gülüp geçtin ben ağlarken şimdi sitemin niye…” idi.
  • 1993-1997 Satış Bölge Müdürüyken Tosun ve Kerim’liğim %50 / %50 idi ve dilimden düşmeyen şarkım “gel sen ne çektiğimi bir de bana sor; nerde nasıl yaşarım gel de bana sor..” du.
  • 1997-2004 Pazar Geliştirme Müdürü, Ürün Grup Müdürü ve Pazarlama Müdürüyken rollerimde değişken olan oranlar genel olarak %25 Tosun ve %75 Kerim‘di. Şarkım da “ikimiz bir fidanın güller açan dalıyız; sen benimle ben seninle bu hayatı yaşamalıyız” gibi biraz arabesk olmuştu.
  • 2004-2008 Yetkinlik Geliştirme Müdürü rolümde bağımsızlığın (ve bir o kadar de eylemsizliğin) baskısı altında Tosun’luğum da Kerim’liğimde dibe vurup üste çıkmaya çalışıyordu ( roller-coaster yolculuğu ve %10 / %90 ya da %90 / %10 ve ben izin verirsem, gem vuramazsam her ikisi de zirve yapmak için birbiriyle yarışıyordu. Şarkım karmakarışıktı. Kimi zaman klasikleşiyor ve “elbet birgün buluşacağız bu böyle yarım kalmayacak” diyor bazen de Serdar Ortaç’ın dediği gibi “binlerce dansöz var…” ortamında sistemin simgesine kurban oluyordu. İşte bu anlardan birinde bugün İstanbul’lu olan BHG “hayırlı bir şey olsaydı size sundurmazlardı.” diyebiliyor ya da Johari Penceresi‘nde buluşmanın yarattığı cesaretle, Çanakkale Boğazı’nın serin sularına gurup vaktinin kızıllığı içinde bakan Elit, “nerde durduğunuz belli değil” diyebiliyordu.

Anladım ki; hiç kimse, hiçbir zaman, hiçbir koşul altında, hiçbir zeminde ne %100 Tosun; ne de %100 Kerim olamaz; daima biraz az/çok Tosun ve Kerim’dir. Kimi zaman Tosun vs Kerim karşılaştırması dışımızda, dış ilişkilerimizde kendini belli eder; kimi zaman da hatta çoğu zamanda içimizdedir Tosun vs Kerim çatışması. Sessiz gibi görünse de “Bursa’lı Terzi Sadık (BTS)” fıkrasında olduğu gibi Tosun vs Kerim düşüncelerimiz, duygularımız, algılarımızla dışa yansır; elimiz yüzümüz, tavrımız, yürüyüşümüz bunu yansıtır.

Nedir Tosun’luk ?

Aslında eşdüzeylerdeki güç çatışmasında eksik kalan birşeylerin ifadesidir. Birazcık bilgi, beceri ya da deneyim eksikliğinin getirdiği kabulleniştir. Kariyer yolculuğunda bir adım geriden gelmek olabilir. Otorite dağıtımında biraz şanssızlık ya da bekleme sürecinde gelişmekte oluştur. Tosun’luk daha çok sessizliktir. Sonraki adımlardaki atılımlar için “hüsn-ü ricat” sanatı içinde pişmektir Tosun’luk. Bir ikili oluşturmada gerekli olan roldur. Tosun olarak başlamak Kerim’leşme sürecinde etkili bir başlangıç yapmak demektir. Tosun’luk Kerim’leşmede aşılması zorunlu bir düzeydir. Tosun’luk “işitsel odaklı iletişim biçimi”nin ağırlıklı olduğu bir etkileşimdir. Tosun’luk daha çok cephede savaşmaktır. Subay rolü de verilse “er”likten vazgeçmemektir; vazgeçememektir. Tosun, operatördür. Uygulamayı sever. Yaparken öğrenir. Öğrenme ve gelişme sürecinde biraz daha fazla bedel ödemektir. Tosun yazmayı sever. Belki de ilk yazılarına kırk yıl önce hela kapılarının arkasında başlamıştır. Daha sonra “duvar yazıları”na yönelmiştir. Tosun’un anıları, öyküleri Kerim’den fazladır. Tosun unutmaz. Ancak bazen de yazılarına imza atmaz ve “bunu yazan Tosun ….” diye gülümser. Tosun hatalarından daha çok öğrenir.Benim tanımlarım uzar gider Tosun için.

Ya Kerim için neler söyleyebilirim ? Kerim yukarıdaki Tosun tanımlarının tam karşıtı mıdır ?

Önce son soruya yanıtım, “hem evet hem de hayır.” olacaktır. Kerim biraz daha otorite sahibidir. Ustalaşma yolunda biraz daha önlerdedir. O, Tosun’luğun ne olduğunu bilir. Aynı zamanda rahmetli Orson’un ünlü şarkısını (I know what it is to beTosun but you, you don’t know what it is to be Kerim …) yüksek sesle söylerken çalım satmaya, çalım atmaya bayılır. Daha acelecidir. İletişim odağında “görsel” lik baskındır. “benim için netice önemli hatice değil…” derken Tosun’a zarar verdiğinin farkında olmaz çoğu zaman. Sesleri duyar ama pek dinlemez, ya da anlamak ve gereğini yapmak için pek empatik dinlemez. Kerim’lere daha çok eğitim verilmiştir. Hatta “dinleme eğitimi” bile. Buna rağmen Tosun’un aklında hep “galiba Kerim’lere özel bir de dinlememe eğitimi veriliyor…” kuşkusu vardır. Kerim, Tosun’a, Tosun’lara muhtaçtır. Bunu hissettirmemek için elinden geleni yapar. Kerim için de BTS sendorumu geçerlidir. Kerim kariyerinde yükseldikçe Tosun’lardan uzaklaşır ve yalnızlığı artar. Kerim, kalabalıklar içinde yalnız kalan kişidir. Tosun konuşmayı sever. Diyalog geliştirmek için çaba harcar. Yine de sabrı fazla değildir. Kerim’in ne zaman başı sıkışsa “benim adım kerim …” diyerek noktayı kor. Buna rağmen Kerim de akşam yatağa uzandığında iş yaşamındaki Kerim’liğin öte yakasındaki Tosun’luğunu düşünür ve ertesi gün için kendine söz verir; kendinden “özrün üç aşaması”yla özür diler. İşte böyle bir durumdur yaşam büfesinde sıraya geçmeye çalışanlar için “öykücü” nün Tosun vs Kerim öyküleri.

Şimdi gelelim yazımın girişindeki ödünç öykünün kahramanlarına ve ilişkilerine.

Neler görüyorum; nelere değinmek istiyorum ?

  • Tosun vs Kerim” için “yerel akıl sağlığı kuruluşu” nun anlamı. yerel’lik Tosun’un uzmanlık alanıdır. Ayrıca da rahatlık zonudur. Orada en iyi at koşturan Tosun’dur. Yerelliğin farkında vardığı ya da varmadığı avantajları içinde iş yaşamı şekillenmektedir. Kerim ise yerelliği bir zamanlar yaşamış ve şimdi biraz uzağında kalmıştır. Kerim deneyimleriyle Tosun ise eylemleriyle yerellikte birlikte etkili olmak istiyorlar. İlk anda ikisi de Tosun’laşabilirlerse öğrenme yolculukları daha verimli başlayacaktır.
  • Destek amaçlı proje” çalışması için biraraya gelen Tosun vs Kerim için 3D boyutunda birliktelik zor aşamalarda gerçekleşecektir. Kerim, kurumu adına “D1:Determination/Kararlılık” boyutunda daha fazla söz sahibidir. Bunu proje çerçevesinde göstermektedir. Tosun’un buna itirazı yoktur. Buna minnettardır. Ancak Kerim, Tosun’dan  projenin üçüncü boyutu olan “D3: Dedication / Adanmışlık” konusunda daha fazla sonuç beklerken Tosun sıkıntılıdır. Tosun, GAT (Give And Take/ Almak için önce Vermek) dengesini aramakta ve bunu net olarak görememektedir. Kerim, projeyi güvenceye almak için “çavuş payı” dahil kimi limitleri cebinde taşımak istemektedir. Ne de olsa Kerim’liğini yapacaktır. Bu biraz da onun alın yazısıdır; ya da varlığının esbab-ı mucibesi… Tosun “güven ve güvenilirlik” beklentisine kavuşabilse MASlaşacaktır. Yani, hem kapasitesini hem de kapabilitesini ortaya koyacaktır.Bunun da yolu projenin ikinci boyutu olan “D2:Discipline /Disiplin” de buluşabilmeleridir. Şansları yüksektir. İnançları ve “yerel sağlık kuruluşuna destek vermek” olan ortak amaçları, “Tosun vs Kerim” ikilisini tıpkı Jim Amcanın otobüsü ve kirpisi gibi “disiplinli insan, disiplinli düşünce ve disiplinli eylem” le “beşinci düzey liderlik” aşamasına ulaştıracak ve mükemmel bir örnek olacaklardır. Böylece “Tosun vs Kerim” bilgi, beceri ve tutumlarıyla KAOS (Kurumsal Akıl Ortaklığı Sistemi)a katkılarını projeli iş yaşamıyla maksimize edeceklerdir.

Bu nasıl olacaktır ?

  • Tartışma cesareti, konuşmak ve dinlemek” le “mükemmel“e ulaşma çabalarında, DANS ederken çözüme ulaşmayı basitleştirecekler ve seçenekleri optimize ederek önce kendi işlerini ve daha sonra da “akıl sağlığı kuruluşu “nun işlerini “kolaylaştıracak”lardır. Tosun vs Kerim, henüz SSTC öğrenme yolculuğuna çıkmamış olsalar bile mükemmellik için ilk önce “içlerindeki safraları atma“nın gerekli olduğunu görmüşlerdir.

Peki, peki anladık ! iyi güzel de…

Bu “DANS” etmek de nerden çıktı ?

İzninizle bunu da bir sonraki yazımda anlatayım ve bunun için de gelecek yazımın giriş kısmını şimdi buraya alayım:

… Kerim, Tosun’un kendisine haber vermeden ofisten sık sık ayrılmasına kızgındır. Çünkü bu durumda Tosun’un telefonlarına Kerim bakmak zorunda kalmaktadır ve bu da hem Kerim’in zamanını almakta ve hem de müşterilere karşı görünüm hoş olmamaktadır. Sonunda Kerim dayanamaz ve Tosun’la konuşmaya karar verir…”

Yolunuzun hep aydınlık olacağına inandığım sürekli öğrenme ve gelişme yolculuklarınızda siz Kerim olsanız Tosun’a nasıl yaklaşırdınız ?

Öykücü (mustafa@copcu.com)