Yaşam Büfesinde “Yaratıklar”

“…Tarihten alınacak en önemli derslerin neler olduğu sorulunca ünlü tarihçi Charles Beard şöyle yanıtladı…Bir zamanlar, büyük ve güçlü bir ülkeyi yöneten kralın dört karısı varmış. Kral en çok dördüncü eşini severmiş, bir dediğini iki etmez herşeyin en iyisini, en güzelini ona verirmiş…Ben ağaran sabahın Rabbine sığınırım. Yarattığı şeylerin şerrinden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden…Nasıl”ı tarif etmekle, “Neden”i açıklamak arasındaki fark nedir ? Neden tarih okuruz ?…

Merhaba

Yazımın girişindeki renk karması gibi ruhum da karma karışık. Nedenlerini aradığımda aklımın çerçevesi bir sıralama yapıyor ve hatta bunlara önem ve öncelik değerleri veriyor. İlk sırada “Ülkemdeki Kaos Eşiğinde Yaşama”nın etkileri ve yansımları var ki oranı da %51. Anlamı: 15 Temmuzdan bu yana görebildiklerim, okuduklarım, gözüne sokulanlar, yapılanlar kadar yapılmayanlar, absürd kararlar, korkuların paniğinde akıl dışı gelişmeler ve daha niceleri her an algılarımda “kırılma noktaları” oluşturuyor. Bir de üstüne üstlük dün, Cuma namazında farzın ilk rekatının zamm-ı suresi “Felak” olunca daha bir yanıyor içim ülkemin hızla geri gidişine. Bir yanda uçurumun kenarından döndüğümüz için ve sevmesem de “Rüzgarı Beraberinde Taşıyan Karizmatik Lider”le yola devam edişimize şükürlerime de azıcık hayretle baka kalıyorum. İç dünyamdaki kavgalarım; ikilemlerim büyüyor. Yazımın girişindeki yeşilli kısım “Felak Suresi”nden. Biraz sonra tamamını paylaşacağım. “Tarih” neden gündemimde ağırlıkla yer almaya başladı ?

Altmışlı yılların başında henüz 27 Mayıs ihtilalinin yılı olmadan başladığım İzmir Atatürk Lisesinde tarih öğretmenim ak saçlı, dik duruşlu ve tam bir Atatürkçü (ve hatta daha fazlasıyla da İnönücü) Garra beydi. Ne lise yıllarında ve ne de daha sonra Fakültede verilen “Devrim Tarihi” derslerinde neden tarih okuduğumuzu düşünmedim; okuduklarımı da ana mesajlarıyla anlamadım. Şimdi “Sapiens”in ilerleyen sayfalarından “Tarih, Nasıl ve Neden” üçlüsü ile ilgili paragraflardan “Kaos Paradigmasıyla” bugüne bakmak istiyorum. Yazımın girişinden mavi ve mor kısımlar bu kitaptan ve bugün “ne istediler de vermedik ?” sözünden sonra gelen çöküşle (ya da dirilişle) kurgulanan yeni düzenin ilk adımlarından duyduğum kaygıları, korkuları, ürpertileri yazmaya çalışayım. Bunun için “Sapiens” e bakarken aklıma Dr.Lorenzo‘nun “Kelebek Etkisi” kavramı “Kaos” sözcüğü içiçe giriveriyor. Şimdi Çeşme’nin kırk dereceye varan sıcağında begonvilin (Türkçesi Gelin Duvağıymış) gölgesinde bunları yazarken aklıma takılan diğer bir kitap ismini anımsayamıyorum ve çatıya çıkıp kitaplığıma bakmak da zor geliyor. Neyse kimi sinyallerle internetten buldum (http://fraktalist.com/HasanLatif.aspx?Dil=tr): Doç.Dr.Hasan Latif (belki de şimdilerde profesördür) “Fraktalist Yönetim”. Önce şu ünlü tarihçinin sözlerine yer vereyim. Bakalım tarihin bize verdiği önemli dersler neymiş ?

Dört cümlede toplamış Charles bey sözlerini:

1.İlahlar yıkmak istediklerini önce iktidar deliliğine tuttururlar. Aynıyla vaki; şimdi ve bizde olduğu gibi. Bence bugünün gerçek sorumlusu GEAG Dörtlüsüdür ki bunlar Homo sapiens’den ayrı olarak Homo pseudocum türü (aldatıldımgiller, ahmakgiller, saflar, saftorikler, yalancılar, vb) içinde toplanırlar. Anadolu’dan türemişlerdir. Ruhumdaki karmaşadan olsa gerek ki tam yazımın burasında dilime çocukluğumdan bir Türkünün sözleri dökülüverdi: “Sürüden ayrılan sürmali koyun, yataklar yaptırdım gel yarim soyun”… Hangi sürü ? Hangi koyun ? Hangi yatağa kimleri yatırdı falakacı Kestanepazarı Camii hocası. Televizyona bakasım yok. Böylesi ciddi bir durumda öylesi absürd öykülerle toplum yine sağa sola savruluyor ki en baştaki suçlular özellikle göz ardı ediliyor. Demek ki can bu kadar tatlı ki bunca yol arkadaşlığı ya da koldaşlığı birdenbire “sepeti koluna herkes kendi yoluna” şekline dönüşüveriyor. Baştaki iblisten sakınmamızı Hz.Allah, Kur’an-ı Kerim’deki “Felak Suresi”nde açıkca istemiş ve dikkat çekmiştir. Her istediğine sahip olan ağababalarının 1725 Aralığında “köy sandığı”na giden “camiye yardım” paraları cukkalanınca dellendiler ve “canını istiyorum” diyecek kadar ileri gittiler. İşte o zaman dörtlünün ikincisi can korkusuyla ortalığı darma dağan etme olanağına kavuşmuştu. Şimdi ortalık tam olarak züccaciye dükkanında fillerin dolaşması gibi hasarlıdır; ya da fincancı katırları üzerlerindeki herşeyi kırıp geçirmektedir. Allah ıslah etsin.

2.İlahların değirmeni yavaş yavaş ama son derece ince öğütür: Görüyoruz ve göreceğiz. “İlahi Adalet” adına inancımı zayıflatan yapılmakta olanların da yine bir senaryonun parçası olma olasılığıdır. Internette bir Fransız analistin açıklamalarını veren Prof. Ata Atun’un yazısından bir paragraf aldım: (http://www.ataatun.org/abd-rusya-ve-turkiyedeki-darbe.html)

“…Darbecilere “karşı darbe” yapılması” bir ay önceden bazı darbecilerin kimliklerinin öğrenilmesi ile başlatıldı. Türk hükümeti 2 bin Türk askerinin (hava ve deniz) tutuklanması için savcıya talimat verdi. Mahkemeler bu talebi reddetti. Feto’cu yargıçlar darbeci generallere bir şeylerin olduğu haberini ilettiler. Bu şekilde, darbe öne alınmak zorunda kalındı. 24 saat susan Amerikan ve Batı medyası, darbenin başarısız olacağını anlayınca, tipik yanıltıcı propaganda ile ortaya çıktı. Madem Erdoğan’ın uçağını F-16’lar gördü niye vurmadılar; çünkü, darbe Erdoğan’ın “Sahte Darbesi”ydi de ondan demeye başladılar.

Gerçek ise çok farklıydı.

Türk F-16’larının peşinde 7 Rus uçağı ve iki S400 füze sistemi de üzerlerine kilitlenmişti. F-16 pilotlarına ihtar edildi: “Erdoğan’ın uçağına en ufak bir atış yaptığınız takdirde yok edileceksiniz.” Bu sebeple, Türk jetleri Erdoğan’ın uçağına ateş edemedi…”

Gerçek olamayacak kadar absürd görünse de gözüme, aklımın kıvrımlarında bir soru işeretiyle yerini alıyor. Yarınlarda hangi olayların öncülü olacaktır  bu tür varsayımlar (!) göreceğiz. Allah encamımızı hayreylesin.

3.Arı yağma ettiği çiçeği döller: Aynısını daha gerçekçi olarak söyledi halkım “çalıyor ama çalışıyor abicim”. Bu günlerde “Narcos” isimli bir dizi izliyorum. O kadar çok para kazandı ki uyuşturucu kaçakcısı Escobar paraları toprağa gömdü. Sonra gömdüğü yerleri unuttu. O tarlayı bir dostu satın aldı. Bir süre sonra toprağı süren çiftçinin birisi milyonlarca doları bulup da Escobar’a getirince kendi gömdüğünü unuttu ve tarlanın sahibi olan dostunu hırsızlıkla suçlayıp kendi eliyle öldürdü. Bugün farklı mı ? Paralar nerelerde saklanıyor ? Kim kimi yakalıyor; kim kimi neden öpüyor ? İstanbul savcısı içlerinde rahmetli Yıldıray’ın kardeşi de bulunan “Ağlak Dörtlü”yü gerçekten de sorgulayacak mı ? Yoksa bunlar “Günah Keçisi” olarak bizi avutmak için mi kullanılacak ? İlahların değirmeninin suyu nereden geliyor ? Değirmen çarkını ve taşını döndürmeye yetecek mi ?

4.Karanlığın en çok arttığı anda gökteki yıldızları görebilirsiniz: İşte tam bu noktada Bay Charles’ın sözleriyle Felak Suresini buluşturmak istiyorum:

“De ki; Ben ağaran sabahın Rabbine sığınırım. Yarattığı şeylerin şerrinden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden, düğümlere üfürüp büyü yapan üfürükçülerin şerrinden ve kıskandığı vakit kıskanç kişinin şerrinden sabahın Rabbine sığınırım”.

Hepsi GEGA Dörtlüsü’nü ve de özellikle “Cin”den korkan sahtekarla ve “Cincibaşı” ikilisinin günlük yaşamımızı zehreden şerrini anlatıyor. Üfürükçü kim ? Kıskanç kim ? Hepsi gözümüzün önünde. Yazımın girişindeki tarih ve nedenle nasıl ile kralın dört karısı bir sonraya kalsın ve ben şimdilik bu içerikle düşüncelerimi burada noktalayayım.

Felak Suresi’ndeki “Yaratıklar”dan bizi sakınması için yapageldiğimiz dualarla yolunuz hep açık ve aydınlık olsun.

Öykücü