Yaşam Büfesinde “Doğu ve Batı”

“…Davut Peygamber zamanında adamın biri kimin yanında olursa olsun aynı duayı edip dururdu: “Yarabbi bana, zahmetsiz, eziyetsiz bir zenginlik ver. Madem ki beni tembel yarattın, kazancımı da tembellik yoluyla ver.” Halk, yorulmadan, çalışmadan kazanç isteyen bu adamın haline gülüp geçiyordu. Bir gün yine böyle dua ederken bir öküz gelip adamın evinden içeri girdi. Adam öküzü yakalayıp kesti ve derisini yüzdürmek için kasaba götürdü…Talebeler çalışmaktan bıkıp usanmışlardı. Hocayı zor durumda bırakmak, okula gitmemek için bir yol arıyorlardı. Hocaları da hiç hastalanmıyordu. Sonra içlerinden bir tanesi hocayı hasta olduğuna ikna etmeye karar verdi. Böylece hepsi anlaşıp söz birliği ettiler. Sabah olup okula gittiklerinde o çocuk öğretmene selam verdi ve şöyle dedi: “Hayrola, yüzünüz sap sarı“. Hoca bu söze itibar etmedi, ama içine hafif bir endişe geldi. Sonra bir başka talebe aynı şeyi söyledi. Derken hocanın endişesi iyice arttı…Bir adam kuyumcuya gidip altın tartmak için terazi istedi. Kuyumcu cevap olarak, “Yürü git, bende elek yok” dedi. “Ben terazi istiyorum. Alay etme” dedi adam. “Dükkanda süpürge yok” dedi kuyumcu bu sefer. “Sağır numarası yapma terazi istiyorum“. “Ne dediğini anladım, sağır da değilim” dedi kuyumcu… Dervişin biri dağa çekilmiş kendini ibadete vermişti. Dağdaki ağaçların meyveleri ile besleniyordu. Bir gün derviş Allah’a yemin etti ve dedi ki “Sadece rüzgarın yere düşürdüğü meyvelerden yiyeceğim. Ağaçtan meyve koparmayacağım“. Bir süre bu sözünü tuttu. Ama sonra Allah’ın imtihanı başladı. Bu yüzden “Söz verirken İnşallah, deyin” emri gelmiştir ya. Böylece beş gün boyunca tek bir meyve düşmedi...Bu sırada öküzün sahibi çıka geldi, adamı hırsızlıkla suçladı…” 

Merhaba

Giriş kısmını yazarken “kaydet” tuşu yerine “yayımla” tuşuna bastığım için bu yarım yamalak yazı sanırım yayınlanıverdi (30.03.2014 17.00). Bağışlana. Umarım devamını da seçim heyecanı içinde bugün bitirebilirim.

Bu hafta da Balçova-Termal sürecek ve bu nedenle “Mesnevi’den Hikayeler” kitabı elimden düşmeyecek. Böylece hem orada dört saat beklerken sıkılmamak ve hem de Nisanda Adana’ya gitme olasılığıma hazırlık olarak hikaye/öykü dağarcığımı zenginleştirebileceğim. Dün zorunlu olarak sessizliğe bürünen muktedir liderin Lukivari son sesi aklımdan çıkmıyor. Hastalıkla dalga geçilmez diye düşünen karşıtları bile bu komik durumdan hiç söz etmediler. Hiç kimse “Allah’ın sopası yok ki…” demedi. Aferin onlara, bize, hepimize. Ustalık evresinde “Padişahım çok yaşa” nidaları ortalığı sararken zahmetsizce kazanç yolları o gruba açılmışken, yandaşa da olsa bırakıp gitmek bu kadar zor gelirken asırlar önce Mevlana, Mesnevi’sinde hangi öyküleri bu duruma yakışmış diye aranmaya başladım. Sayfa 87 de “zahmetsiz kazanç isteyen adamın öyküsü” (ISBN-978-975-8264-38-4) nde karar kıldım. Ancak öykü yarı yerde kesildi ve araya “Vesveseli Hocanın Öyküsü”, “Kuyumcu ve Yaşlı Adam”, “Dervişin Öyküsü” girince Sayfa 94 e kadar bir dizi öykü aynı mesaj çerçevesinde sıralandı. Bu aradaki öykülerin sadece final kısımlarındaki mesajları yazıp öküzün tamamını vereceğim.

Girişteki kırmızılı anlatımın finalinde “Senin bedensiz bir bedenin var. Öyleyse bedenden çıkmaktan, candan olmaktan korkma. İşin başında sonunu gör de, ceza günü pişman olma.” Ne var ki bugün sevgili Özdil’in “oyunu sandığa at, ayakkabı kutusuna değil” kısa cümlesiyle vurguladığı gibi parayı faiz alır diye bankaya yatırmaktan korkup da evlerinde ayakkabı kutularında saklayanlar, onlara bu cesareti verenler, harama ortak olanlar acaba ceza gününden hiç mi korkmuyorlar ?

Gelelim öküze…

“… Bu sırada öküzün sahibi çıka geldi, adamı hırsızlıkla suçladı. Bunun üzerine Davud Peygamber’in huzuruna çıktılar. Adam şikayetini dile getirdi. Davud Peygamberse adamın dualarının kabul olduğunu söyledi. Öküzün sahibi buna itiraz etti: “O zaman duayla bütün dünya malı dilencilere geçerdi” dedi. Önce, Davud da öküzü keseni haksız buldu: “Satın mı aldın, miras mı kaldı, ne yaptın ki bu mal üzerinde hak iddia ediyorsun ? Bunun üzerine adam yalvarıp yakardı, dualar etti ve Davud Peygamberin gönlünü yumuşattı. Böylece Davud Peygamber kararını ertesi gün açıklayacağını bildirdi. Allah’a yönelip dualar etti, namaz kıldı, bu işin ardındaki sırrı anlamak için yakardı. Böylece sırlar açıldı ve gerçeği gördü. Davud ertesi gün kararını açıkladı ve öküzün sahibinin aleyhine hüküm verdi. Adam bağırıp çağırarak Davud’un kararını kınadı, onun adaletini yerdi. Davud bu sefer “Şimdi bütün malını, mülkünü bu adama ver” diye emretti. Adamın öfkesi bin kat arttı. Olanları izleyen halk da Davud Peygamberin yaptığını yanlış buluyordu. Onu zalimlikle itham etmeye başlamışlardı. Bunu üzerine Davud Peygamber “Bu adamın sırrını açıklamanın zamanı geldi” diyerek söze başladı “Filan ovada bir ağaç vardır. Gür bir ağaçtır ama onun dibinden bana kan kokusu geliyor. İşte bu adam kendi efendisini öldürmüş. Sonra da efendisinin çocuklarını aç bırakmış. Şimdi de bir öküz için efendisinin oğluna suç atıyor. Kendi eliyle kendi suçunu açığa çıkardı. Şimdi senin bütün kazancın onun mülkü artık.” Daha sonra birlikte o ağacın  olduğu yere gidip efendisinin kesik başını ve katil adamın bıçağını buldular. Davud Peygamber öcünü almak için öküzü kesen adamdan o köleyi öldürmesini istedi. Sonunda zalim öldürüldü ve dünya dirliğe kavuştu. İşte o köle senin nefsindir, öküzü kesen ise aklındır. Kötülüğün temeli olan nefs öküzünü öldürmek gerek. Efendinin oğlu aç kalmış da nefs efendi kesilmiş. Zahmetsiz kazanç nedir biliyor musun ?…”

Son cümleyi yazmak geçmedi içimden. Hem sır kalsın hem de efendi/köle doğu/batı okyanus ötesinden ülkeme uzanan güç çatışmaları içinde bize “aaaa cambaza bak” diyenleri cebimize giren elleri kırılsın. Batı mı doğu mu hangisi bu öyküdeki öküz ? bilemedim. “Batı/doğu” sözcüklerini seçerken taaa Pakistan’dan geçen hafta cumartesi “M’est“leşmenin baş köşesine oturan beyaz orkideler; Netgillerden gelen yapma kırmızı karanfillere kızmaktan kendimizi alamadığımız, söylendiğimiz çiçeklerin açılış kutlamasına bir vakfa yapılan bağışla en güzel görsel hediyeyi gönderenler karşısında mahcubiyete düşmüş olmak bile bize gurur veriyor. Helal olsun onlara ki çocuklarımız bizden birkaç gömlek üstün ve pek çok adım ilerdeler. Daha ne ister insan.

Bakalım bu akşam ortaya çıkan sonuçlar akılları başa devşirecek mi ? Allah yardımcımız olsun. Nice aydınlık yollardaki gelişmeler bundan böyle ayakkabı kutularına sadece ayakkabı konmasını sağlasın; Lukivari  incelen sesler güzel şeyler söylesin; kafese konan mavikuş özgürleşsin. Amin.

Öykücü