Yaşam Büfesinde “Vazgeçilmez Gereksizler”

“…Eskiden nispeten küçük bir elit, geniş kitleleri sömürürdü. Ama büyük kitleler olmadan ekonomi yürümezdi, çok önemlilerdi. Sendikalaşma, grev ve sosyal devrimlerle büyük kitle ayakta kalmayı ve gücünü sürdürmeyi başardı. Geçen yüzyılda toplumsal mücadele sömürüyle ilgiliydi. Şimdi gereksizlikle ilgili. Elitler artık onları sömürmeye gerek duymuyor. Fakat gereksizlikle, işe yaramazlıkla mücadele etmek çok daha zor. “Ben önemsizim, aşağılanıyorum” hissi psikolojik bir sorun. Ve…”

Merhaba

Çeşme’de günler tam deniz havasında; sıcak ve sakin… Deli rüzgarla onca yeşil yandı geçti. Yaşanılan korkular da olayın ekstrası. Şükür ve şükranla yola devam ederken şu sözü hep aklımda tutuyorum: “Yaşıyorsan bitmemiştir”. Sanırım R.Bach’ın “Martı”sında geçiyordu. Hayat bir biçimde devam ediyor.

Kısa cümleler yazmaya çalışacağım. Rotamı çizdim. Sapmamaya gayret edeceğim. Çatıya çıktım. Elime ilgisiz iki kitap düştü. Plaj çantama koydum. Deniz kenarındaki rutinlerime döndüm. Önce yürüyüş. Üç aşamalı yürüyüşüm. İlk turda keşif. Önüme düşen gözüme çarpan atıklara takıntım var. Belirtmeliyim ki, Çeşme Belediyesi hergün plaj temizliği yapıyor. Temizlik işçileri gelinceye kadar da ben topluyorum. Keşif adımında önce bir nylon torba bulmalıyım. İlginç olanı, elli kuruş da olsa paralı olunca artık sahilde atık nylon torba yok. İkinci adımda topluyorum. Üçüncü adımda temiz kumlarda seri yürüyüş. Hemen hergün sahilde yürüyüşüm yaklaşık altı bin adım oluyor. Sonrasında sadece ıslanmak için iki dakikalık denize giriş. Ve torbamdaki kitaplardan pasajlarla gözlerim ufka dalıyor. Kuzeye bakarsam Karaburun dağlarında yelkovanlar anılarımı yeşertiyor. Netdirekt olarak Bergama Yunt Dağındaki RES’imizi düşünüyorum. Batıya dönersem Sakız adasında Kutaygillerle geçen tatilimi düşlüyorum. Fatoş’a kolaylıklar diliyorum.

Torbamdaki İki Kitap

Birisi N.Y.Harari’yi anlatan Murat Nedim (*1)‘in cep kitabı ki yazımın girişini ondan ödünç aldım. Kitabın 27 nci sayfasındaki bölümün adı: Erdoğan, Putin, Trump, Natanyahu gibi liderler neden kaybetmiyor ? Bu sorunun yanıtı olarak yazımın başlığındaki “Vazgeçilmez”i kullandım. Murat’ın yorumlarına göre: Çünkü sözü edilen liderler “Gereksizlere” gidip “Dünyadaki en önemli insan sensin. Gereksiz değilsin, geleceği ıskalamayacaksın” diyorlar. İşte bu kriz anlarında milliyetçi vizyon dünyadaki ekonomik gerçeklikle ters düşüyor ve vazgeçilmezler artık makarna, çay veya kömür torbasına gereksinim duymadan yola devam ediyorlar. Bir de bu duruma tekrar torbadan çıkmak için fırsat kollayan Kemal’i düşünün.

Torbamdaki ikinci kitap “Etik Zeka”(*2).

İzmir’deki MAS 7 (Mükemmeli Arayış Sempozyumu / Gelecekte olmak ya da olmamak) de Soyak dağıtmıştı. İki adet aldım. Birini Syngenta kitaplığına koydum. Okuyan olmuş mudur ? Sanmıyorum. Kitabın 55 nci sayfasındaki şu cümlenin altını çizmişim:

“WDY WFY / vidi vifi” (*3)

ve bu kitabın sayfaları arasından çıkan bir gazete küpürü

Edepsizlikle öğrenmek: Satışın ABC si “Always Be Closing” : Geziye çıkmadın; müşterinin de zamanı kıymetli; tak fişi bitir işi; SSTC ile etkili olmak, etkinliği verimli kılmak

Vehbinin Kerrakesi (*4)

Zihnimdeki takıntıdan da kurtulmalıyım. Amacım da bu ve yazayım da kurtulayım. “Kurumun Dostları” başlığıyla yeni bir WhatsApp Grubu heyecanla yapılanıyordu. Henüz taşlar yerine oturmamıştı. Kurucusu belliydi. Grup serbestti. Herkes yazabiliyordu. Ankara havasıyla hevesler test edildi. Birkaç hevesli geribildirimde bulundu. Nev-i şahsına münhasır eski dost ne bir merhaba ne de bir hoşçakal dedi. Kenarda sessizce beklemede kaldı. Yine de rahat duramadı. Uzmanına sordum: Neden böyle yaptı ? diye. Uzmanı “Güvenlik için olabilir” dedi. Aklım yemedi. Çünkü ne paylaşılan bir sır vardı ortada ne de zülf-ü yare dokuncak bir sözcük. Üstüne üstlük dostum hiç bir şey paylaşmadı. Aklına esti ve mesajlara bir günlük korunma duvarı belirledi. Ertesi gün hepsi gidiverdi. İşte tam bu noktada “hepsi gidiverdi” deyince Temel’in elindeki üç yumurta fıkrası düştü aklımdan klavyeye. Biraz edepsiz ama ben azıcık sansürlü yazayım istedim. “Vehbinin kerrakesi” yazınca 1994 ajandamı anımsadım. Kriz yılıydı. Küfredemediğimiz için dilimizde Sümbülzade Vehbi’nin “Rücu Şiirleri”vardı. Temel’in yumurtaları bu şiirler yanında hayli edepli kalır. Yine de son anda vazgeçtim yazmaktan. Benzer mesajı verecek edepli olanını aradım. Buldum. Nasrettin Hocanın ayran aşı olabilir azıcık dokundurmak için.

Şimdilerin gençleri bilmezler. Bizim gibi ikinci dünya savaşı ürünü olan seksenliklerin çocukluklarında da yaşanmış olabilir köy yerindeki yaşam güçlükleri içinde. Hocanın o akşam yemeği ayran aşıymış. Ortadaki sininin üstünde bir tas ayran vardır. Hoca içine bayat ekmek doğramakta ve ayranda ıslansın diye kaşıkla bastırmaktadır. Karısı ise durmadan ıslanmış ekmekleri yemektedir. Hoca sinirlenir. Karısının alnına kaşıkla vurur. Karısı kaskatı kesilir, ölür. Hoca sessiz ve hareketsiz duran karısına bakar ve “Ne doğrarsın, ne basarsın; kaşığı yiyince de küsersin”. Tek bir sözcük yazmadın. Hiç bir geribildirimde bulunmadın. Grupta gizli, saklı, sakıncalı hiç bir paylaşım da yok ve sen grup yöneticisi de değilsin. Hangi akla hizmet kısa süre verip mesajların yok olmasını sağladın. Hadi diyelim ki bir canın istedi yaptın. Peki uzmanı test yapınca neden kendi yaptığına bir kişi olarak da katılıp yaptığının arkasında durmadın. Grup “herkes kendi telefonunda temizlik yapsın” diye ağırlığını koyunca “pardon” diyerek devam etmek yerine gruptan ayrılmayı tercih ettin. Gruba da yazdım “hayat küsecek kadar uzun değil”.

Ondan önce ayrılan birkaç isme de bakınca onların bu grup içinde sessizce bulunmaları da abesle iştigal idi. Geç de olsa doğruyu buldular. Hele birisi var ki iki kısa sürede iki kere girdi; üç kere çıktı. Sağlık olsun. Yolları açık olsun.

Grup paylaşımlarında şimdilik hatırlanabilen doğum günlerini kutlamakla sınırlı kalsa da mutlaka zamanla açılımlar olacaktır. Farklılıklarımız zenginliğimizdir. Kariyer yolculuğuma bakıyorum da 1970 de başlayan ve 2009 a kadar kurumsal çatılar altında süren yaklaşık kırk yıldaki beraberliklerin dostluk gücüne inanıyorum.

Sağlık ve esenlik dileklerimle.

Öykücü


(*1) : Murat Nedim

Kendini işe yaramaz gören bir sınıfın ortaya çıkması şimdinin ve geleceğin en büyük sorunu olmaya devam edecek

(*2) Etik Zeka

Zihinde bir grup hedef olması yetmez. Hedeflerinizi ve planlarınızı yazmalısınız. Çünkü hafıza-ı beşer nisyanla malûldür (insan belleğinin unutmak gibi bir hastalığı vardır). Peki ya unutamasaydık !!

(*3) WDYWFY (vidi vifi) > What do you want for yourself ? (Kendiniz için ne istiyorsunuz ?)

(*4) Vehbinin Kerrakesi : https://www.copcu.com/2014/07/16/yasam-bufesinde-asure-ve-dans/

Sümbülzade Vehbi, 18. yüzyılda yaşamış, Maraş doğumlu ve dönemin önemli Mesnevi sanatkarlarından biri olarak tanınır. İlmiyye sınıfına giren Vehbi, kadılık ve müderrislik görevlerinde bulunmuş, dönemin önemli isimleri arasında yer almıştır. II. Abdülhamit döneminde de üst düzey görevler üstlenmiştir.

Bir gün Sümbülzade Vehbi, bir aceleyle cübbesini giyip sokağa çıkar. Ancak telaşla giydiği bu kıyafet, çevresindeki esnafın dikkatini çeker çünkü cübbe, kadınların giydiği feraceye benzemektedir. Vehbi’nin bu hali, esnaf arasında bir merak konusu olur. İşin iç yüzü anlaşıldığında ise esnaf, “Anlaşıldı Vehbi’nin kerrakesi” diyerek durumu esprili bir şekilde ifade eder.