Mustafa COPCU » Blog Archive » YaÅŸam Büfesinde “Sunum Becerileri”

YaÅŸam Büfesinde “Sunum Becerileri”

“…Masanızda önünüzde boÅŸ bir kağıt ile oturuyorsunuz. Büyük olasılıkla sayfanın tepesine sunuÅŸunuzun adını yazdınız. Fikirler akmaya baÅŸlar. Çılgınca karalarsınız. Peki ya dinleyiciler ? EÄŸer ikna edici ve hatırda kalıcı olmak istiyorsanız onları ön plana alın…”

Merhaba

Geçen hafta Aydın’da, bu hafta İzmir’de Copcular sunum becerilerini sergiliyorlar. BaÅŸarıların self servis olduÄŸu yaÅŸam büfesinde 1/41/64 lük beden ölçülerime raÄŸmen hâlâ heyecanlarım çok yüksek. Üstelik bu kez altıncısını yapacağım benzer sunumlardan biri benimkisi. Genç Copcu ise “karpuz”u anlatırken Tepecik’teki pasif direniÅŸimi öyküleÅŸtirirken neler hissetti, neler hissettirdi kimbilir ?

Israrım üzerine dayanamayan genel müdür toplantıya ara verdi ve bana dönüp “aradan sonra beÅŸ dakika, sadece beÅŸ dakika sana sunum ÅŸansı veriyorum” dediÄŸinde göklere uçuyordum. İstanbul’da ünlü bir otelde toplanmıştık. Sahneye sadece genel müdürle insan kaynakları müdürü çıkıyordu. Dinleyiciler gergindi. Gelecek aydınlık görünmüyordu. Korku daÄŸları sarmıştı. Zorunlu ve global deÄŸiÅŸimin yakıcı ortamında sahadakiler adına beÅŸ dakikada hangi temel mesajı vereceÄŸime günler öncesinden sayfalarca görselde iÅŸlemiÅŸtim. Ana mesajım “bilgi güçtür” idi. Görev, ünvan, makam deÄŸil her kim daha bilgiliyse o devam edecek idi yaklaşımım. İki üst müdürüm yanıma geldi ve bana dönüp “sen bu sunumu unut; havada karada yapamazsın“. Gülüp geçmiÅŸtim. Gülmek, vaziyeti kurtarmanın en kolay yoludur. Bu durumun benzerini beÅŸ yıl önce Marco Polo’da yaÅŸamıştım. Buna dayanarak bana izin verilmiÅŸti. İki üst müdürüm o tarihlerde bizimle olmadığı için benim sahne tutkumu (!) bilemezdi. Sahneye çıktım. BeÅŸ dakikada mesajımı görsel örneklerimle verdim. O anda kullandığım görsel sayısı sanırım beÅŸ taneydi. İşimizden bir ürüne sahip olmayı örneklemiÅŸtim. Bu birleÅŸmeyle kükürtlü bir ilacımız olacaktı. O tarihler için, programlı olmak için buna sahip olmak somut bir ÅŸanstı. Bunu örneklemiÅŸtim. Daha çok E.D.Bono‘nun “surpetition” kitabıyla sunumumu etkili kılmaya çalışmıştım. Doçenttim. Ancak sunum becerileri eÄŸitimi almamıştım. SSTC öğrenme yolculuklarının ağırlıklı bir bölümü olan “presentation/ürün ya da hizmetin özellik ve faydalarını sunmak” baÅŸlığı altında on yıldır sürdürdüğüm “yardımcı eÄŸitmen” rolümün kazandırdığı becerileri kullanıyordum. Ancak bunu bir sunum becerisi özeni içinde yapabildiÄŸimi pek sanmıyorum.

İşte o yılın yazında (14.07.1997) İzmir’de Mimar Sinan Üniversitesi Tiyatro Bölümü öğretim üyelerinden sayın MT tarafından “Canning” çatısı altında aldığımız dört günlük sunum becerileri eÄŸitimi en büyük kazanımlarından biriydi. O zaman yaptığım hataları anladım. O eÄŸitimden dört yıl önce (1993) İspanya (Alicante) da Avrupa ülkeler grubunda yaptığım IPM-Türkiye sunumumu düşününce ürperdim. Yarım saatte otuzbeÅŸ slayt sunmuÅŸtum.

Neden bu kadar fazla slaytım vardı ?

İtiraf etmeliyim ki bunun iki nedeni vardı. İlki İngilizcem kötü olduğu için slaytlarım kendime konuşmamda bilgi kaynağı oluyordu. Bu SWOT taki zayıf noktamın yansımasıydı. İkincisi ise bilgisizce çok şey anlatma derdimdi. Bu fırsat bir daha ele geçmez diye herşeyi anlatmak istiyordum. Hataymış.

Geçen gün sevgili Eray bana soruyor “görsel kullanmanın optimum sayısı ne olmalı ?” diye. Kesin ve kanıtlanmış bir deÄŸer söylemek benim için zor ise de bence her görsel için en az üç dakikalık bir özümseme süreci olmalı. Sayı yanında nitelik de çok önemli. Renkler önemli. Büyüklükler ve bütünlük önemli. Görselde okunacak cümlelerin olmaması önemli. Logolar önemli. Figürler önemli. Neyse Eray’ın sorusuna yetkin bir kaynaktan bilgi bulabilir miyim diye aradım ve Sayın MT nün Canning adına düzenlediÄŸi öğrenme yolculuÄŸundaki notlarına baktım ve onun sözlerini aynen aÅŸağıya alıyorum.

SunuÅŸ Sanatı” baÅŸlığı altında “kaç tane kullanmalısınız ?” sorusunun yanıtı olarak diyor ki;

…Sıkça yapılan bir hata çok fazla sayıda görsel malzeme kullanmaktır. Siz; hazırlamış olduÄŸunuz tüm görsel malzemeyi gösterebilmek için acele ettikçe esas noktalar resimler, paragraf iÅŸaretleri ve baÅŸlıklardan oluÅŸan bir ışığın altına gömülecekler ve dinleyici sadece bulanık bir özet hatırlayacaktır.

Görsel malzemeleri ister kendiniz hazırlamış olun ister bir başkası sizin için tasarlamış olsun onları çok iyi bilmeniz gerekir. Dinleyicileriniz değil. Bu nedenle herbirini özümseyebilmek için biraz zamana ihtiyaçları olacaktır. Tanıyacağınız süre; göstermekte olduğunuz bilginin karmaşıklığına göre değişecektir. İki eksen ve tek bir eğriden oluşan bir grafiğin algılanması ve anlaşılması için en az yedi saniye gereklidir-bu süre dinleyicinin konuya aşina olduğu varsaymına göredir.

Konuşmak için zamana ihtiyacınız olduğunu unutmayın. Sunuşunuz sadece bir resimler geçidi olmayacaktır. Eğer dinleyicilerinizle temas kurmak istiyorsanız onlarla aranıza görsel malzemenin girmediği dönemlere ihtiyacınız olacaktır.

Esas noktalara geldiğinizde etkiyi artırabilmek için görsel malzeme kullanmak etkin bir yoldur. Ancak sürekli olarak yüksek etki düzeyinde olursanız dinleyiciniz ilgilenmeyi bırakacaktır. Çok fazla görsel malzeme onların iştahını kaçıracaktır.

Acımasız olun: Emin olmadığınız görsel malzemeyi çıkarın. Görsel malzemenin sayısı hakkında genel bir kural yoktur; eÄŸer ortalama olarak hızınız her iki dakika sunuÅŸ için bir adetten fazlaysa kendinize çok fazla kullanıp kullanmadığınızı sorun. Yirmi dakikalık bir sunuÅŸta on taneden fazla görsel malzeme aşırı yükleme olacaktır…”

Belki Eray sorusunun yanıtını bulmuÅŸtur. Bu etkileÅŸimle ben 4 Mayıs günü yapacağım sunumumdaki görselleri deÄŸiÅŸtirdim. “YaÅŸam büfesi” baÅŸlığı altında özel konuÅŸmacı olarak davet ediildiÄŸim Biyomühendislik Günleri 2009 programındaki onbeÅŸ dakikalık sürenin ilk ondört dakikası için sadece üç tane slayt kullanmaya karar verdim. Her slaytta birer fotoÄŸraf koydum. Her fotoÄŸrafta üçer kiÅŸi vardı. Her slayta üç satır yerleÅŸtirdim. Cümle yazmadım. Yine kiÅŸisel stilimi yansıtan kısaltmalarım vardı. Her slaytın altında birer film ismi vardı. Bunlar, “Amerikalılar; İlk Şövalye ve Upclose & Personal” idi. Bu filmlerle AIDA nın, Kral Arthur’un duasının ve “Yalan söyleyecek kadar cesursan...” mesajlarının dinleyicilerde iz bırakmasını istedim. Hayal ve hedef iliÅŸkisinde TOMBUL laÅŸtırmanın yanında R.Bach’ın Martı’sından da “size hiçbir dilek verilmemiÅŸtir ki…” mesajını sunumumla bütünleÅŸtirmeye çalıştım.

Evet sevgili dostlarım. Şimdi de bu yazımın konusuyla doğrudan bağı olmayan bir başka konuya da değinmek istiyorum.

Neden buraya sıkıştırdım ? Meraklısı bulsun diye mi ? Çaktırmadan araya sokuşturayım diye mi ? Bir tepki alabilirim umuduyla mı ?

Bu kadar soru beni hem SSTC öğrenme yolculuÄŸundaki “soru sorma teknikleri” ne götürdü hem de geçen cumartesi günü (02.05.09) Hürriyet Gazetesi’nde E.Özkök‘ün köşe yazısındaki A.Arman’a yapılan övgüye götürdü. Sayın Özkök’e aynen katılıyorum ve uzunca bir süredir SSTC öğrenme yolculuklarıma katılanlara iki kaynak gösteriyorum. Diyorum ki ya gidin “Kimse sormazsa ben sorarım” isimli kitabıyla sayın A.Arman’dan ya da “SPIN Selling” in yazarı N.Rackham’dan öğrenin soruların gücünü. Önerimin bir faydası oluyor mu ? diye sorarsanız umutlarım düşük. Nedense kiÅŸiler SSTC öğrenme yolculukları süresince gösterdikleri hevesi harcadıkları emeÄŸi, öğrendiklerini uygulamada pek ortaya koyamıyorlar. Belki de doÄŸal ! Bu nedenle yaÅŸam büfesinde sıraya girmek için SSTC öğrenme yolculuklarındaki edinimlerin sırada kalabilmek için izleme çalıştaylarıyla güncel iÅŸlerin parçası kılınması gerekli oluyor. Yapabilene ne mutlu ?

Gelelim araya sıkıştırdığım konuya: Birisinden bir yardım alırsınız. Bunun önemli bir parasal bedeli de vardır ama yardımcı olan bunu dostluk uÄŸruna yapmıştır. Cebinizde bir tomar parayla gelirsiniz. Ne var ki kabul etmez. Borçlu kalırsınız. Åžansınız vardır ki bu borcu iÅŸiniz ve uzmanlık alanınız olan bir uygulamayla ödemek karşınıza çıkmıştır. Söz verirsiniz “Ne olur izin ver ben bunu yapayım”. O da kabul eder. Günler ayları kovalar. Bir sezon geçer. Karşı taraf sabırlıdır. Bekler. Nedense “yapmak” yerine “yaptırmak” tercihiniz olur. Belki de size zor gelmiÅŸtir. Ortaya öyle bir bedel çıkar ki yardımın kapsamı dışındadır ölçüler. İş sulanmaya baÅŸlamıştır. Yaparsanız, emeÄŸiniz ve uzmanlığınızla iÅŸin bedeli 100 ise, yaptırdığınız da 2.000 olmaktadır. Bunu bir de karşı tarafa hissettirirsiniz. Ne yapmak istediÄŸiniz anlaşılmaz. Yorumlar hızlanır. Algılar deÄŸiÅŸir. İliÅŸkinizdeki “olgunluk” tehlikeye girmiÅŸtir. Bu arada Bülent sevinir ve adeta yalvarır “ne olur eniÅŸte; bu fırsatı bana ver” diye. Çünkü o önüne çıkan fırsatın gönlündeki hizmeti sunmak için ne denli önemli olduÄŸunun farkındadır. Hem iÅŸe yarayacaktır hem de bedeli onun ödeme sınırları içindedir. Ayrıca sahip olduÄŸu olanaklarla özgün bir hizmetle anılarda kalıcı olacaktır. Daha nice güzel günler olacaktır YaÅŸam büfesinde yakın yarınlarda. Sunum becerileri günlük olayların içindedir. Sunum becerilerini sergilemek sahneye çıkıp bir olguyu anlatmak deÄŸildir yaÅŸam büfesinde. HerÅŸey size baÄŸlıdır. HerÅŸey sizin ellerinizdedir. Yeter ki siz isteyin…

Görelim Mevlam neyler neylerse güzel eyler. Yolunuz hep aydınlık olsun.

Öykücü (mustafa@copcu.com)