Yaşam Büfesinde “İMİ”

“…Her oyuncu sonunda kendi ortalamasını yakalar. “Sıcak El Sendromu” doğru değildir. Sıcak el insanların inanmaktan hoşlandıkları bir hayal ürünüdür…Kayseriliye bir malın fiyatını sormuşlar, soruya başka bir soru ile karşılık vermiş: “Alırken mi, satarken mi ?”…Bağlanma ve grubu sevme karşılığında birey daha iyiye gitme ve gelişmeyi umabiliyordu. Bunun temelinde paylaşılan bir kavrayışa dayanan adil koşullar yatıyordu…”

PLN-D&D / ACA “Hayal ve Hazırlık”

(NOT: Her nasıl olmuşsa bu yazım “taslak” olarak kalmış ve bu nedenle yayımında bir öncelik sırası kayması oldu. Hoşgörüle)

Merhaba

Bir yanda terörün yürekleri yakan elemiyle günlük yaşamın acısı ve yiten huzur; diğer yanda, yine terörün yakıcılığında eriyen umutlarle karanlık geleceğin korkusu…Nereye kadar ?

Dün İrem’i Nezuş’a teslim ederken D&R’da ayın ikinci kitabımı aldım: MINDFUCK (Beyni Becermek”. Yukarıdaki ilk paragrafın sözcüklerinde beynimin becerildiğini düşünüyorum. “Becermek” sözcüğünün yaşamımdaki ilk somut etkisi 1986 yılı sonlarındaki Uludağ Toplantısıdır. Kaldığım otelin adıydı: Beceren. Devlet memurluğundan özel sektöre geçip de yalvar yakar kaldığımız misafirhanelerden Gönen-Tahirova DÜÇ; Dalaman DÜÇ; Çivril TMO; Nazilli PAE) “Beceren”de konaklamak bana becerilmek gibi gelmemişti. Neden öyle olmuştu ?

“İMİ”den dolayı. Buradaki “İMİ” sizin bildiğiniz “IMI”lerden değil. Hani ormandaki yangında sıranın “B” ye gelmesini beklemeden en önde yola koyulan bitin “Ben sizin bildiğiniz bitlerden” değilim dediği gibi…Ben bu yazıma konu olmayan “IMI” ile Synleşme sürecinde Trakya Ayçiçeği Pazarındaki yoğun “Pullu Pushlar” çalışmalarında tanıdım. Alıştıkları konfor alanında pazarın lideri olan çeşitle, tek tabanca rahatlığında ve içkili aile lokantası benzeri yerlerdeki dar alanda paslaşmaların keyfinde hedeflerine erişmekte zorluk çekmeyen orta yaşı aşmış kadroyu kırmızı tulumlu gençlerle zorlamaya başladığımız günlerdi. Otoritenin “Beyni Becermek” becerileri ise adına “Tripod Management” dediğimiz “Saçayağı Yönetimi” ile bir başka güç alanına kayıyordu. Biri “Küçük Kardeş” yapısıyla iç rekabeti zorluğunu diğeri dış rekabette özel bir çözüme sahip olmanın baskısıyla üst yönetimi zorluyordu. Yeni bir konsept (kavram) gelişiyordu. Özel bir ot ilacı özel bir çeşit ile kolkola yola devam etmek isterken üreticiye “Kolaylık ve Emniyet” sözü veriyordu. Çatışma yönetimi hem en üstte hem de tabanda en önemli beceri oluyordu. Üstte Kayserilinin fiyat tanımındaki tutumu yaşanıyor; tabanda ise paylaşılan kavrayışa rağmen adil koşulları sağlamada zor günler geçmek bilmiyordu. Aracımızı süslemiş projemize de anlamlı bir isim yüklemiştik: Güneş (Sun)in yerini “Synergy” nin ilk üç harfi alıyor; daha doğrusu sadece “U” ile “Y” yer değiştiriyordu.”Çiçek” yine aynı çiçekti. Yine güneşe bakuıyordu; dönüyordu. Yine onun adı en güzel şekliyle “günebakan” dı. Erzurum’a uzansaydı yolumuz belki de Arı Sinemasındaki halkın bağırırken ağızlarından fırlayan kabuklarıyla “Sıvşka” olacaktı adı. Her neyse ! İşte o pazarın yeni yıldızına ve beraberindeki ilacın özelliğine bakarak oluşan yeni gruba, segmente “IMI” deniyordu. Bugün burada sözünü ettiği o IMI değil; peki bu nasıl bir IMI ?

İlk “İ” aslında dış görünüş: İmaj. Öyle dönemler oluyor ki herşeyin önüne geçiyor imaj. Bazen sadece pencerenin çerevelerini bile boyamak, yenlik gibi lanse ediliyor imaja odaklanarak. Bazen de binayı yıkıp yeniden yapmak gerekiyor tıpkı 1996 sonbaharında Marmaris’teki tatil köyünde elimdeki kitabın ana fikri olan “aktivist” gibi (Gary Hammel: Strateji Devrimdir). Belki de kırmızı ince çizgilerde, rock bottom denen rollar-coaster’ın dibe vurduğu anlarda tek kurtuluş yoludur imaja sığınmak (denizdeki yılan). Belki de “kuvvetlerin ayrılığı” prensibi ile değişim ve dönüşüm yolculuğunda inanmayanların yapmaya çalıştıkları “mış gibi olmak” gayretinde dışa yansıyan tek şekildir imaj. İmaj için yapılan nedir ?

“İMİ”nin ortasındaki “M” dir yapılan. Geçen akşam iki küçük (10 ve 4) konuğumuz bir ara ortadan yok oldular. baktım ebeveny banyosunda süsleniyorlar. Ablasının kuzusu önce süsleniyor; sonra da ablası. Çoğu kez onların aşırı süslü hallerini cep telefonlarındaki bir programla değişik hallerinde görüyorum. “Dışarıda deli dalgalar gelir duvarları yalar” dese de ozanın sesi duvarın içinde yine günlük yaşam, küçük renklerle, küçüklerin renkleri ve niyetin safiyetiyle sürüyor. Çok şükür ki sürüyor. İmajdan üçüncü harf olan “İ” e geçerken yapılan şeydir “M” nın karşılığı olan “Makyaj”. Özel ustası vardır. Amacı vardır. Beklentisi vardır. Kuralı vardır. Tüm bunları bilmezsen makyajın götüreceği yer “Maymunlar Cehennemi” dir. Doğru yapılırsa (gerekmedikçe yapılmazsa) Makyaj, İmajdan öteye götürüp aklı başa derlemeye yarayabilir. “MINDFUCK” tuzaklarına yakalanmazsan Makyajla İmaj sizi hangi “İ” e çıkarır ?

Bu sorunun yanıtını vermeyeceğim. Yanıt çok açıktır. Bilen bilir. Bilmeyen isterse öğrenir; istemezse Makyaj ve İmajla oyalanır. MINDFUCK elimdeki en son aldığım kitap ve Çeşmeçatıya gidinceye kadar çalışma odamdaki rafta geçici yerini alırken bir de ne göreyim 2003 yapımı (ve 2013 ve 2014 yıllarında öğrenme yolculuklarında elime yeniden aldığım) CEOkrasi (İnsan Merkezli Şirket Yönetimi) kitabı ile yan yana düşmesin mi ? (https://www.nobelkitap.com/kitap_40654_ceokrasi-insan-merkezli-sirket-yonetimi.html). Kitabın sonundan hangi mesajı aktarsam son günlerdeki yolculuklarıma uygun düşebilir ?

Bu kitapta Atinalıkların icat ettikleri yüksek performanslı ve yenlikçi örgütlenme sisteminin öyküsü anlatılıyor (Yurttaşlık Sistemi). Süreç uzun ve sonuç kadar süreç de öğrenmede çok etkili. İnsanlara kendi kaderlerini yönlendirme gücü verilirse yüksek performans elde edip kalıcı anıtlar inşa edebileceklerine değiniyor iki tarih profesörü. Dikkat çektikleri konulardan birisi de her örgütün kendi yolunu ve girşitiği işe kendi yaklaşımını bulması gerektiğidir ki son seanslarımda defalarca dediğim gibi “kendinizi sorgulayın”.

Yolunuz hep açık ve aydınlık olsun; Allah ülkemi ve tüm insanlığı terörün etkisinden korusun.

Öykücü