Yaşam Büfessinde “A32>T80”

“…Deveye sormuşlar “Yokuşu mu seversin; inişi mi ?” Devenin yanıtı net “Düz yolu gözünüz kör mü ?” Kırk sekiz yıl önceydi (Mayıs 1977); ben 32 yaşında “A” dokuz yaşındaydı…; Yokuşu sevmezdi; çünkü motoru tık nefes olmuştu. İnişi sevmezdi; çünkü frenleri Allah’a emanetti. Daha nice hünerleri vardı Mavi Anadol’un; yoldaki çukurları da sevmezdi; çünkü direksiyon kutusunun vidaları ne yapsam yüz kilometre yol yapınca gevşiyordu; inip kaputu açmak ve cıvataları sıkmak gerekiyordu. Ancak çalışma sistemi basitti ve sorun çıktığında amatörlerce bile çözümünü bulmak kolaydı…; Yıllar yılları kovaladı ve bugün ben 80 yaşındayım “T” ise henüz yaşını doldurmamış; önce Nezuş’u bindirdim ve Fethi’ye götürdüm… Adayı turlayıp da Sakız’a doğru bakarken elindeki mor kır çiçekleriyle her zamankinden daha bir fazla mutlu görünüyordu Nezuş… İkisi de (A&T) diğerlerine oranla daha bir fazla anlamlı sevinç katıyorlardı altmış yıldır (19.09.1965 den günümüze) artarak ve hazzıyla yaşamakta olduğumuz sevgi yumaklarıyla…”

C13 ün sevgi yumağında “A: Anadol” dan “T: Tesla’ya uzanan sürecin “anı yaşarken” hissedilen kıvancı ile gülen yüzümüz ve elimizdeki mor kır çiçekleri
EZM68 (Prof.Dr.E.Ersin Onoğur; Orhan Tuncel “Cici Başkan” ve ben); İzmir-Konak-Mayıs 2025 buluşmasında nazar boncuklu üçlü
ve EZM68 den katılan grubun tümü; Gönül teee Kanada’dan geldi; Alev Antalya’dan ve erkek Alev’in eşi Fatoş da vardı aramızda. İstanbul’dan gelen Necdet ve Ahmet ile eşi ve çoktan beri aramızda göremediğimiz Aktan , Ergüllü ve Ertekin Ailelerini görmek de ayrı güzeldi.

Merhaba

Netgiller FlexMMP’i portföylerinden çıkarınca artık yazılarıma video ekleyemiyorum. Bu nedenle bölük pörçük jpeglerle idare ediyorum. Kimi zaman sünnetçinin vitrinindeki çalar saat (*1) gibi görünürse gözünüze hoşgörünüz lütfen…

Bu yazıdan amacım bugün beklentimi aşan bir sahiplenmenin hazzıyla Mayıs 1977 de benzerini yaşadığım hazzı aynı potada buluşturup 48 yılda ayağımızı yerden kesen olanakların oluşumundan bir kesit sunmak ve şükür ve şükranlarımı anılarla paylaşmak. Mayıs 2025 bitmek üzere ve blogumda bu ay hiç yazmadığımı görüyorum. Birkaç kere başlamışım yazmaya ve hepsi taslak olarak kalmış. İlk paragraftan öteye gitmemiş; olgunlaşmamış başlatan dürtüler ve odaklanmamış fikirler. Belki bu yazım paylaşılacak bir sona erişir.

Rahmetli Sami Efendi bir “Hacı Murat” alınca babam “Vay benim oğlumun neden arabası yok !” diye kahrolur ve bana “sen de bir araba al “der (Mayıs 1977). İyi güzel de baba bende araba alacak para yok ki! Aynı anda rahmetli kayın biraderim Nezih abi de Almanya’dan “Mustafa pasaport çıkar gel bizim yanımıza” diye seslenir. Enstitüde beraber çalıştığımız yakın arkadaşım Komser Osman (EZM67 Osman Yalçın) ile İş ve İşçi Bulma Kurumu’na gidip de Almanya’ya nasıl işçi gideriz diye araştırmakla birlikte Nezih abiye “Abi ben enstitüden eve zor gidiyom; nasıl Almanya’ya geleyim ki !” diye cevap veririm. Allah’ın işine bak; Bornovalı pideci Koreli arabasını satıyor ve 47.000TL; ben de yedi bin lira çıkıyor; kırk bini de babamdan. Allah razı olsun; mekanı cennet olsun.

Mavi Anadol’dan (1977-Babamdan kırkbin; benden yedibin) bugün Tesla’ya uzanan sürecin şükürlerini yazıya dökmek isterken dört yıl önce blogumdaki bir yazımdan alıntı yapmak yeterli olacaktır (*2)

“…Nostalji, nevralji ve allerji gibi bir hastalıktır (Prof.Dr.Rasim Adasal)… Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer (Şerdeki hayrı ve şükrün göğe yükselişini görebilmek gerek > Yaş kemale erdikçe insan ister istemez hayatı başa sarmak, özellikle de çocukluk çağlarındaki doyumsuz neşe ve mutluluğu yeniden yaşamak ister… Olgunluk çağlarından itibaren hem zamanın eskisinden daha hızlı akıp gittiğini düşünmek hem de…)… Maziye bir bakıver neler neler bıraktık”...

“.. Sözün özü; “Başarınızın sırrı nedir ?” sorusuna “Başarı Formülümdeki D ler, P ler, H ler ve S ler” yanında anamın babamın duasını almak çok ama çok önemli olmuştu. Nezuş rahmetli babamı, leğende çocuk gibi yıkadıktan sonra rob dö şambrını giydirip sigarasının yanında sade kahvesini verdiğinde her zaman zor çıkan kısık sesiyle “Allah sana da çocuklarından göstersin” diye dua ederdi ve babamın duası tuttu. Bugün verdiklerimizin kat ve kat fazlasıyla EKÜPlus‘tan bize dönen güzelliklerde bizzat yaşadığımız “GAT Dünyası“na duyduğumuz şükür ve şükranın yapı taşlarında “Mavi Anadol“un süslediği anıların unutulmaz etkileri var…”

Ve Mavi Anadol başlıklı yazı serisinin ikincisinden de üç kısa bir alıntı yapayım (*3)

“…Siz doktorunuzu hiç hasta olmadan ziyaret eder misiniz (Courtesy visit / Nezaket Ziyareti > SSTC gibi batının ilişki yönetimine göre düzenlenmiş öğrenme yolculuklarının yapılandırılmasında bu tür sosyal faaliyetler çok  fazla önemseniyor gibi görünmese de bizim gibi oriyental kültürlerde “sağlam, sağlıklı ve uzun süreli ilişki kurmada” bence göründüğünden çok daha fazla etkilidir. “Satışın ABC” si için ( > Ressamlığı kendinde menkul rahmetlinin sözcüğü ile “Netekim” ya da bir diğer rahmetli olan ve sağlığında “Bir bilen” olarak adı anılan cumbabanın sözcüğü ile “binaenaleyh” ) kimi ciddi çok uluslu şirketler “Customer Appreciation Week” diye bir kavramı uygulamaya aktararak “Nezaket Ziyareti“nin önemi konusunda akıllarının geç de olsa suya erdiğini göstermektedir…

“…Rob Burnett‘in yazdığı, sahneye koyup yönettiği “The Fundamentals of Caring (Kayıp Şeylerin Bakım Kılavuzu)” isimli filmde özürlü/engelli kişilerin bakımını üstlenecekler bir eğitim programına alınıp sertifika veriliyordu. Bu eğitimin başlangıcında slogan olarak (ya da sevgili Merih Hanımın öğretisiyle slogandan daha ziyade “ana mesaj” olarak) öğrenme yolculuğuna katılanlara “Merhaba (Aloha)” derken “kendine bakmasını bilmeyen başkasına bakamaz” idi. Tıpkı benim öğrenme yolculuklarında “En çok değer verdiğiniz ilk üç şey nedir ?” soruma ilk sırada beklediğim yanıt gibi. Ve bakımın beş esas adımını bir akrostişle (ALOHA) anlatıyordu Rob efendi:

ALOHA > Ask (Sor) > Listen (Dinle) > Observe (İzle) > Help (Yardımcı ol) > Ask again (Tekrar sor)

“…Daha fazla eylemli olmanın (Kaymakçılı sucuklar; rahmetli Fehmi beyli çarşaflar; Antepli halılar) yanında

*Görünür teşviklere (1977 de babamın kırk yedi, 2019 da Kerem’in yüz binlik desteği) şükrederken,

*Biriken ihtiyaçların karşılanmasını sabırla öteleyegeldim (ve çok şükür ki kırk yıl boyunca EKÜPlus ile fazlasıyla tam gerektiği süreçte doyuma ulaştım; ulaşıyorum. Şükür ve şükran doluyum).

*Bunun için sahip olduğum disiplinin bir adım ötesini arabalı olmaya adapte etmeye çalışıp,

*Olanla olması gereken arasındaki “olabilecek” için koşulları, seçenekleri deneyime dayalı olarak “optimize etmeyi öğrenerek” “Mavi Anadol”u dokuz yıllık beraberliğimde, büyüme ve gelişme yolculuğumda çok sevdim(k). İşte bu düşüncelerle “Mavi Anadol” için de aşağıdaki akrostişi uydurdum (ben çok uydurukçuyum değil mi ?):

More Actions & Visible Incentives, by Accumulating Needs, Discipline & Optimising Learnings”

Dört yıl önceki yazımın son paragrafındaki dileklerimi aynen yineleyerek bu yazıma Mayıs bitmeden yayınlamak istiyorum:

“…Sözün özü; “SSTC” den yola çıkıp, “ALOHA” dan esinlenip “MAVİ ANADOL” için de bir akrostiş uydurup bir daha motor yağını üstten taşırmamak için bir defa daha “ustandan alıp ustana satma, bilmediğin motorun altına yatma” diyerek sağlık ve esenlik içinde deneyimlerinizin, mesajlarınızın ve öykülerinizin sizinle birlikte mezara gitmemesi için yazmanızı ısrarla öneriyorum ve yolunuzun açık ve aydınlık olmasını diliyorum…”

Öykücü


(*1): Adam yolda yürürken sünnetçinin vitrinindeki çalar saat dikkatini çekmiş ve sormaktan kendini alamamış: “Siz sünnetçi değil misiniz ?” Olumlu yanıt alınca sorusuna devam etmei “Peki, öyleyse neden vitrininize çalar saat koydunuz ki ?” Sünnetçi gayet sakin bir şekilde bir karşı soruya yanıt vermiş “Ne koysaydım yani ?”

(*2) https://www.copcu.com/2021/01/12/yasam-bufesinde-mavi-anadol-1

(*3) https://www.copcu.com/2021/01/14/yasam-bufesinde-mavi-anadol-2/