Yaşam Büfesinde “ALABROS”

“…Kurşunkalem gibiyiz; hatalarımız düzeltilebilir ise de izlerini tümüyle yok edemeyiz. Geçmişi değiştiremeyiz, ama düzeltme yoluna gidebiliriz. Kurşunkalem gibiyiz; acılarımız bizim kalemtraşımızdır. Yaşadığımız zorlukların kişiliğimizin biçimlenmesine yardımcı olurlar. Kurşunkalem gibiyiz; birisinin elimizden tutmasına izin verirsek çok şey yapabiliriz. Kurşunkalem gibiyiz; her fırsatta izimizi bırakabiliriz. Yaşamda varoluş nedenimiz budur: İzimizi bırakmak. Belki küçük bir yolda, belki birlikte olduğumuz insanlarda, belki yetiştirdiğimiz insanlarda, ama kesinlikle arkamızda iz bırakmak için çabalarız. Kurşunkalem gibiyiz; içimizde ne olduğu önemlidir. Anlayış ya da hoşgörüsüzlük, sevgi ya da şiddet, barış ya da huzursuzluk, nezaket ya da benmerkezcilik, umut ya da umutsuzluk, cesaret ya da korku, önemli olan içimizde ne olduğudur (Steve Goodier)…”

Seyir Tepeleri’nde (Keremgillerde) Yaza Merhaba / Tartışma Kültürü 1: Kız Arkadaş Edinme; Duru’nun Görüşü

Merhaba

Uzun süredir yazmadım; yazamadım. Elim klavyeye gitmedi. Sebep bir yana bahanem bile yoktu yazmamak için. Yüreğimde üç gün sonrasının sonucu kıvranıp durdu. Hâla da kıvranıyor. Hele “Ekremin Saksısını” gördükçe ardan, hayadan, hırdan ve soydan arınmış nursuz suratları gördükçe yazacaklarımdan, yazmak istediklerimden korktum. Öte yandan adam sandığım koca koca insanların (!) heybelerinden taşan ganimetlere rağmen her tür ayak oyunuyla maçı sürdürmek istediklerini gördükçe kendimden bile utanır oldum ülkemin düştüğü durumdan… Nereye kadar ?

Bu düşüncelerle boğuşurken yazmak istemedim. Halbuki hemen yanıbaşımda, ailemin içinde öylesine güzel şeyler oluyordu ki ilgi alanımdan kurtulmalıydım. Çabaladım. Etki alanıma dönmeliyidm. Gayret ettim. Odağımdaki iki güzellikten bir şeyler türetmeliydim. Uğraştım. Sonunda C13 olarak Seyir Tepeleri’nde “Yaza Merhaba” demek için Keremgillerin (KIDZC) sofralarından kaydettiğim iki video karesinden kısa filmler oluşturup “Yeniden Çerçevelendirme” ile odaklı olmanın yolunu buldum. Neler buldum ?

On gün önceydi. Bayramdan yeni çıkmıştık. Ailemizin doktoru (Prof.Dr.HEC) bayramda uzaklardaydı. ABD’de “Kök Hücre” konusunda Korelilerle birlikte bilimsel/ticari yaklaşımlarla sahnedeydi. Yorgun günler yaşamıştı. Okyanusu aşan uzun uçak yolculuklarında mesleğini yapmak zorunda kaldığı sağlık sorunlarına müdahil olmanın ekstra yorgunlukları da işinin cabasıydı. Bunu gören küçük kardeş evinde, havuz başında, zenginleştirilmiş mangal partisiyle yaza birlikte merhaba demek için hepimizi toplamıştı; toparlamıştı. Akşamüzeri gün batımına yakın başlayan beraberlikte gerçek anlamda bir “Tartışma Kültürü” ortamı vardı. Önce @BİDE’nin erkekleri tartışmanın odağındaydı. Eray oğlu Eren’in Sabancılı günlerinin etkisi ile tartışma şekillenmeye başladı. Küçük amcanın (KC) uyarısına bakılırsa tartışma konusunun öncülleri vardı benim bilmediğim. Konu ilginçti. Hem herkesi ilgilendiriyordu hem de günceldi. Tartışmayı yapılandıran hem Eray oğlu Eren’in İstanbul’daki, Üniversitedeki ikinci yılının beklentileriyle hem de kuzeni Ümit oğlu Barış’ın bu yıl Hollanda’da olması garanti (gibi) olan üniversitesinde yaşayacaklarına ışık tutmasıyla şekilleniyordu. Konu neydi ?

Konuya geçmeden önce yazımın başlığını neden “Alabros” koyduğumu açıklamak istiyorum. Bu sözcüğün bir saç traş modeli olduğunu çoğu kişi bilir (http://www.haber7.com/yasam/haber/169755-amerikan-trasi-osmanli-modeli). Ancak burada amacım saç traşı değildir. Amacım “ala Turka, ala Franga” yani “Türk Usulü, Ecnebi Usulü” gibi bir terim oluşturmaktı. “Bros” un da “Brothers/Erkek Kardeşler” olduğundan yola çıkarak “ala bros” yani “Erkek Kardeşler Usulü” ya da kısaca “Kardeşlik” demek istedim. Peki neden ?

Bu sorunun yanıtından önce yukarıda yanıtlanmamış olan soruya döneyim. Seyir Tepeleri’nde yaza merhaba derken, Keremgillerin sofrasında nesiller arasındaki tartışma kültürünü izlerken önce “@BİDE’nin Olgunlaşması” dikkatimi çekti. Sınırların zorlandığı, tahriklerin arttığı, ebeveynlerin özellikle dürterek sinirleri hoplattığı anlardaki gençlerin “Öfke Kontrolü“nden gerçekten de gurur duydum. Oğullarımın benimle tartışmalarını (seksenli yıllar) hiç anımsamıyorum. Benim babamla tartışmama gelince (altmışlı yıllar) genellikle sürtüşmeye dönerdi. Her iki dönemde de etkin olan öncelikle nesiller arası geçişlerin yumuşak ya da sertliği ve parasal durum, finansal güçtü. Seksenli yıllar özellikle devlet memuru olmanın kısıtlı, sınırlı koşullarında refah ya da konfor değildi arayışımız; onurlu bir şekilde yaşamak için gelir/gider dengesini doğru kurabilmekti. Bu nedenle kimi zaman (hatta çoğu zaman) Antepten gelen battaniye, rahmetli Fehmi beyden alınan çarşaf vb ek işler yapmak hepimiz için zorunlu (daha doğrusu faydalı) oluyordu. Altmışlı yıllarda ise daha çok İkinci Dünya Savaşından sakınmanın önlemlerinin getirdiği (ekmek karnesi, yol vergisi gibi) alışkanlıkların ebeveynlerime dayattığı “Pinti Hamit” benzeri yaşam standardının kaçınılmaz tepkileri “Tartışma Kültürü“nden söz etmeyi pek akla getirmiyordu. Üstüne üstlük talebe olmaya rağmen evlilik ve ebeveynlerle aynı çatı altında on yıl birlikte yaşama kimi zaman tartışmaların sonunda kopma, kırılma noktası oluşturuyordu. Bereket ki özellikle Nezuş’ta ve dolaylı olarak bende “Minnet/Mihnet Duygusu” ağır basıyor ve 1965 den 1987 e kadar olan süreçte gittikçe yükselen yaşam standardı ile direnme gücümüz artarak yol kazasına uğramadan ebeveynlerimizin hayır duasını alarak ileriye bakmayı öğreniyorduk. Bu gidişle, yazımın bu temposuyla “Alabros/Kardeşlik” konusuna girebilecek miyim ? Girebilirsem oradan esas hedefim olan “TriBros/Üç Erkek Kardeş” odağıma dönebilecek miyim ? bilmiyorum.

Tüm bunlara girmeden neden “ABİDE” değil de “@BİDE” olarak yazıyorum ve “BİDE” dörtlüsünü “@” ile bütünleştirmeye çalışıyorum ? “A” yerine kullandığım “@” aslında sessiz meleğimiz olan ve bugün 26 yaşıyla ilk torunumuz olan “Aslıhan” için. Farkındayız ya da değiliz bilmiyorum; ancak bugün gerek X Kuşağı olarak biz “MN Yaşam Mimarları” ve Y Kuşağı olarak “ÜEK/PÖZ Yaşam Mimarları” için ve Z Kuşağımızın BİDE Dörtlüsü için tüm güzelliklere sahip olmamızın temelinde “A/@ Aslıhan“ın ailemize kattığı gizli güçler var başarıya, huzura, keyfe götüren ve esenliğe çıkaran. Bu nedenle Z Kuşağı Copcular için BİDE Dörtlüsünün bütünleşmesine “Aslıhan”ın “@ Etkisi” söz konusu (Belki de yazımın başlığına en güzel “@ Etkisi” demek yaraşırdı).  Yazım uzuyor ve esas konuya dönemiyorum. Ne yapmalı ?

Yazıma bu kez birer dakika uzunluğunda iki montaj ekledim. İlki Seyir Tepeleri’nde Keremgillerde yaza merhaba derken @BİDE’nin genç erkekleri “BE İkilisi” için üniversite günlerini tartışma konusu yapıp “Tartışma Kültürü“nü görebilmekti. Yarım saatten az süren bu tartışmaya “Tartışma Kültürü 1: Araba ve Kız Arkadaş” adını verdim. Bu tartışma Y Kuşağı ile Z Kuşağı arasındaydı. Kimi zaman tahrikler vardı. Öfke kontrolü görmek istediğimdi. On sekiz kısa film yaptım. Bunlara verdiğim alt isimleri bir liste halinde daha sonra paylaşırım ve yeri geldiğinde yazılarıma eklerim. Aynı günün ilerleyen saatlerinde bu X Kuşağı ile Y Kuşağı arasında ve Y Kuşağının kendi arasında sabır sınırlarını sınayan bir tartışmaydı. Bu kez konu sağlıktı. Bu tartışmaya da “Tartışma Kültürü 2: Doktoru Zorlamak” dedim. On dakikalık bir görüşmeden on kısa montaj yaptım. Bunu da liste halinde paylaşır ve ilgili konu bulduğumda yazılarıma eklerim. Bugünlük eklediğim iki film, “araba ve kız arkadaş edinme” konusunda “En Küçük Copcu Duru“nun sözleri ile “Diz ağrıları artan anne ve büyük oğulun doktor oğlu/kardeşi” zorlamalarının finalidir.

Bakalım siz “Tartışma Kültürü” ve “@BİDE’nin Olgunlaşması” için Copcuların yaza merhaba deyişinde neler görebileceksiniz. Sağlık ve esenlik dileklerimle ve üç gün sonra her şeyin daha güzel olması için dualarımla yolunuz açık ve aydınlık olsun.

Seyir Tepeleri’nde (Keremgillerde) Yaza Merhaba / Tartışma Kültürü 2: Doktoru Zorlamak / Final

Öykücü