Yaşam Büfesinde “Saklambaç Korkusu”

“… Allah, Abdullah’ın aklındaki kuşkuyu gördü. Abdullah, “Allah’ın ölüleri yeniden dirilteceği” konusunda şüphesi vardı. Allah, Abdullah’a “Bana inanmıyor musun ?” diye sordu. Abdullah, “İnanmam için önce aklıma sonra kalbime seslenmelisin” dedi… Bizim dinimiz akla mantığa uygun olduğu için mükemmeldir… İslamiyet insanı yüceltir ama putlaştırmaz… Bir hayalin peşinden koşmak, o hayalden vazgeçmekten daha kolaydır…”

Düşünenler düşündüler  ve aradan yıllar geçti; evrim devrimle dönüştü ve ne değişti ?

Merhaba

Dün yazımın başlığını “Vız ve Tırıs” olarak koymuştum; bugün “Saklambaç Korkusu”na çevirdim (14.03.2019). Neden mi ?

KZgiller İstanbul’a gitmişti. Duru ile mükemmel ve öğretici üç gün geçirdik. Evde internet yoktu. Cep telefonu arayışı olmadı. Montajlarla oyalandı. Parkta kumlandı. Ara sıra korkuttu. Dördüncü defa “Saklambaç Korkusu” yaşadım(k). “Sıkıldım” dedi iki kere ve “kare tamamlamaca” oynadık. Sonuca çok kala bile birinci olmak için her kare alışımda süreçten çok sonuca odaklandı. Ben görsel odaklıyım ki o benden bir gömlek daha görsel. Başarmak için, birinci olmak için her yol mübah. Okul IPadinden on masalın ana fikrini birlikte öğrendik. Aç tilki ile ayının tarımla uğraşması ve kavgalarının ayrıntılarından “kurnazlığı” pekiştirdik. Tilkinin bağı ile “kimsenin malından izinsiz alınmayacağını” işlerken “deneyimden ders almayı, borudan geçecek kadar yemeyi” yineledik. Derslere gelince; tüm matematik sorularını doğru olarak ve gerçekten de kendi bilgisi ile yaptı. Hepsi doğru olmasına rağmen öğretmen “Yıldız” vermemiş. Nedeni de işlemleri satır başından değil de ortasından yapmasıymış. Şaşırdım. Zeynep “Şaşırma babacım” dedi ve ekledi “Okulda düzenli olmaya çok önem veriliyor“. Önce olumlu geldi bu tavır ve sonra “Biz neden İngilizce öğrenemiyoruz okullarda ?” sorusuna Neil Rackham’ın “SPIN Selling” kitabında verdiği yanıtı anımsadım. Hevesi kırmamanın ve “pick up positive” ile motivasyonu sürekli artırmanın daha iyi olacağı konusunda aklım karışır gibi oldu. Bu akıl karışıklığı içinde neler yaşadım son birkaç günde ?

Bu soruya yanıt vermeden önce yazımın girişindeki ilgisiz gibi görünen satırları açıklamaya çalışayım. İlgisiz gibi göründüğü için her birini farklı renklerde yazdım. Maviler “Akıl ve Duygu” önceliği konusunda ve Sözcü’den aldığım 10+1 kitapla bağlantılı olarak zihnime düştü. Abdullah ile Allah arasındaki konuşmanın 2008 yılında Cüneyt Ülsever‘in bir köşe yazısından olduğunu anımsıyorum. O tarihten üç yıl sonra (19.05.2011) Ülsever’in otorite tarafından “hain” ilan edildiği de bilinmektedir ( https://odatv.com/cuneyt-ulsever-neden-haindir–1905111200.html ). Ben onun köşe yazılarını sevdim. Seversiniz sevmezsiniz şu satırlar ne kadar anlamlı:

“…Ülsever’in her dönem doğru bildiğinin arkasında durduğunu söylemiştik. Başbakanın meşhur şiiri nedeniyle hapse girdiği günlerde onu parmaklıklar ardında ziyaret eden isim Ülsever’di. Bugün yandaşlıkta sınır tanımayanlar o dönem RTEden uzak duruyordu. Ülsever, cezaevinden çıkınca da RTE ile görüştü. Ona liberalizmi anlattı. Liberal demokrasi teorisini öğretecek kitaplar verdi. RTE nin o kitapları okuyacak fırsatı olmadı. Bir süre sonra Ülsever’in karşısına Başbakan olarak çıktı. RTE’ı bir gazeteci olarak kimi zaman öven kimi zaman da yeren yazılar yazdı. Ancak Başbakan yerilmekten pek hoşlanmıyordu. Ülsever’in Başbakan’ın çok yakınındaki bir isme dayanarak yazdığı yazının ardından ona “hain” dedi…” Amacım Ülsever’i övmek değil; sadece alıntı yaptığım anlatının Ülsever’in 2008 yılındaki bir köşe yazısından olduğunu anlatabilmek.  Peki ya kırmızılı olanı !

Kırmızılı sonraya kalsın ve ben bir gün sonra (14.03.2019) aklıma takılı kalmış araya sıkıştırıvereyim. Şöyle bir ekranlara baktım da bizde gerçekten de kadın-erkek eşitliği olduğunu gördüm. Biri diğerine “kaçacak deliğin yok” diyor farenin arkasından koşan kedi gibi. Diğeri de elini şöyle bir sallayıp “vız gelir tırıs gider” diyor. Sahnede topuklu efelikle, yumurta topuk ve sivri burunlu külhanbeylilik çatışıyor ve bir kez daha anlıyorum ki bizde gerçekten kadın-erkek eşit. İki hafta daha bu kavgalara, yalanlara, iftiralara mahkumuz soğan ve patates için sırada bekleyenlerin bile umudunu yitirdiği acılaşan yaşam koşullarında. Vız gelen nedir ? Neden vız gelir ? Neye çarpar da tırısa dönüşür ? Tırıs, rahvanla dörtnal arasındaki bir yürüyüş şeklidir ki biz kimi zaman da “boş ver abicim !” demenin daha kibar şekliyle “Koy g***ne rahvan gitsin” deriz halk arasında arkasından bakarken içimizden ve dışa yansıyan sözlerimiz de “yürü anca gidersin” veya “yürü arka plakanı (veya ense traşını) görelim” deriz. Hele bir de yıllarda geriye gidip de faytonların gerçek birer ulaşım aracı olduğu altmışlı yılların başlarında “arkaya kamçı” diye bağırır kimi çekemeyenler. Kırk yıllık Pulp Fiction (Ucuz Roman) dan bir sahne anımsıyorum. Uma Truman bir fıkra anlatır “yolda yürüyen üç domates” hakkında. Son uyarısı da “catch up / Ketçap” olur ki bugün de aynı onun gibi hem üzerine basıp eziyorsun ve hem de “işte deve işte hendek hadi bize yetiş” diyorsun. Böyle yarış olmaz ama oluyor. Çünkü korku dağları bekliyor. Makyavelli’nin Prens’i sevgiyi tümüyle unuttu ve korkunun zirve yapması için her yolu kullanıyor. Bunu yaparken dörtnala gidiyor ve topuklu efe tırıstan söz ediyor. Siyaset tarlasında çirkinlikle yaban otları gibi her yeri sardı ve güzelliklere yer kalmadı. Nisan ayından sonra tüm bunlar unutulup gidecek mi ? Yoksa o çok sevdiğim sözde olduğu gibi “düğüm” kalacak ve her yutkunuşta boğazımız düğümlenecek mi ? Neydi o söz ? “Kopan her şey bağlanır ama arada bir düğüm kalır“. Bunu sevgili Müge H.dan duymuştum 2008 yılında “Havuz Problemi”ni yaşadığında, yaşadığımızda, yaşandığında…

Kırmızılı kısma gelince; ellili yılların sonlarıydı. Eylül ayında yaz gibi bir günde arkadaşım Osman’la fuarda geziyorduk. Paraşüt Kulesi yakınlarındaydık. Üstümüzden geçen THKurumu’na ait bir pırpır uçak küçük kağıt parçaları atıyordu. Hani ilk okuldaki okuma şeritleri gibi. Toplamak için yere düşmekte olanların arkasından koşuyorduk. Birkaç tane toplamıştık. Birinde yazan cümleyi dün gibi, kesin ve net anımsıyorum. Aynen şöyle yazıyordu: “Bizim dinimiz akla mantığa uygun olduğu için mükemmeldir”. Hep bu çerçeveden, ana fikirden baktım zaman zaman etrafımda yoğunlaşan tartışmalara ya da çokça yinelediğim dualara. Yeşilli sözler kime aittir ?

Hiç tahmin etmeyeceğiniz bir düşünere aitmiş. Eklediğim filmde göreceksiniz. Peki hayalin peşinden koşmak ya da vazgeçmek … Bu da geçen akşam izlediğim bir filmden alıntı. Bu sözün benim için anlamı, SSTC Öğrenme ve Ustalık Yolculuklarında önemle işlediğimiz “Altı Satın Alma Dürtüsü“nden bence, daha doğrusu bizim koşullarımızda daha önemli olan ya da daha yaygın olan iki dürtüyü yansıtıyor olmasıdır. Hayalin peşinden koşmak “to make a gain / kazanç sağlamak” dürtüsüdür. Hayalden vazgeçmek ise “Fear of the Lost / Kaybetme Korkusu” demektir. Piyango satıcısının önünde iki adam vardır. Birincisi on lira verip bir çeyrek bilet alır. İkincisi ona sorar “Son iki rakamı kaç ?” Adam biletine bakar ve “15” der. İkinci adam “Ben dün gece rüyamda gördüm; sonu 15 le biten bilete büyük ikramiye çıkıyordu. Sana 20 vereyim biletini bana ver” der. Birinci adam bileti %100 kârla da olsa satmaz. Çünkü “Kaybetme Korkusu” on lira kârla satmanın esası olan “Kazanç Sağlama” dürtüsünden daha baskın olmuştur. Şimdi iki hayalim var.

İlki 3 Eylül 2019 Salı günü ZM 68 grubu olarak tıpkı 51 sene önce olduğu gibi Akyaka-Göcek turuna çıkmak; Azmakta ve Dalyan’da iki tekne gezisi yapmak; Yuvarlakçay‘ı tekrar ziyaret etmek ve Göcek‘te bir gece geçirmektir. İkincisi ise; bu turdan bir gün önce, 2 Eylül 2019 Pazartesi akşamı Bademler Doğal Yaşam Köyü‘nde arkadaşlarla birlikte ahşap bungalovlarda keyifli bir gece geçirmektir. Düşüncesi bile altı ay önce beni heyecanlandırıyor. Neden olmasın ki …Bu zıpırlık programı da tutmadı ve çok şükür ki altı ay sürecek baş ağrılarından ve uykusuz gecelerden kurtuldum.

Sağlık ve esenlik dileklerimle 31 Mart 2019 seçimleri kiminin dilinde öfke ve beka ile şekillenip kimilerince de “vız gelip tırıs” gidiyorsa da ülkem için, pazardaki yangın için, kaçınılmaz ekstra zorluklar için ve zorlukların yansıması olacak pek çok iş kayıpları için iyimserliğimi korumaya çalışıyorum “Düşünenlerin Düşünceleri” ile oyalanarak…

Öykücü