Yaşam Büfesinde “Göbek Saplaması”

“…”Ama sizin de vaktinde bir ustanız vardı herhalde“. Üç ustam oldu. Öğrenirken yüreğim Tanrıya hep sorardı: “Doğru yolda mıyım ?“. Tanrı cevap verirdi: “Doğru yoldasın“. Sormayı sürdürürdüm: “Peki, siz kimsiniz ?“. Tanrı cevap verirdi: Senim. Kimdi bu üç usta ? Adam gülümsedi ve “İlk ustam bir hırsızdı. Bir seferinde çölde yolumu kaybetmiştim ve eve ancak geç saatte dönebildim. Anahtarımı komşuda bırakmıştım. O saatte onu uyandırmaya çekindim. Karşıma bir adam çıktı. Ondan yardım istedim. Göz açıp kapayıncaya kadar kapımı açıverdi. Bundan çok etkilendim. Bana da öğretmesini istedim. Bana hayatını hırsızlık yaparak kazandığını söylese de öyle minnettar kalmıştım ki geceyi evimde geçirmesine izin verdim. Bir ay boyunca yanımda kaldı. Her gece dışarı çıkarken şöyle diyordu: “Ben işe gidiyorum. İbadetini eksik etme, bol bol dua et“. Döndüğünde işlerin nasıl gittiğini sorardım. Verdiği cevap hiç değişmiyordu: “Bu gece işler kesat gitti. Ama Tanrının izniyle yarın tekrar deneyeceğim“…”

C12 Plus Kurban Bayramı 2018; Duru, bayram neşesi ve sokaktaki Leylanın Audi marka devesi

Merhaba

Neden “Göbek Saplaması” ? Neden “Hippi” den bir alıntı ? Neden yazıma eklediğim montaj film Bayram Yemeğinin özel bir bölümünden seçmeler ? Bu üç soruyu tek yanıtta buluşturmak zor; Bu üç soruyu ayrı yanıtlarla aynı “Pota”da eritmek zor. Yanıtlar olsa olsa “Salata Kasesi“ndeki karışım şeklinde birleşebilir. Bu bile bir çeşni katabilir. Deneyeyim; bakalım neler olacak ?

Lise yıllarımın yaz tatillerinde yedek parçacıda çalışırdım. Motor takozunu tutan cıvata ile eksoz takozunu tutan cıvata benzer görünse de çok önemli bir farka sahiptiler. Öğrendiğim derslerden biri demir cıvatanın nereye, çelik cıvatanın nereye verileceği idi. Aralarındaki uyumu %100 korumaları gereken iki parça birleştiriliyorsa cıvata çelik olmalıydı. Çünkü çelik eğrilmiyor ve zora gelince kırılıyordu. Yola devam için %100 uyumlu birliktelik gerekirken birleştiren cıvata çelik yerine demir olursa parçalar uyumsuz beraberliklerini sürdürürler ve bu beraberlik de çok daha ciddi zararlara neden olabilir. Bu nedenle iki parçanın mutlak uyumunda en küçük bir sapma olduğunda birleşmenin son bulması, beraberliğin kopması ve ana gövdenin devam yerine durmasında fayda bekleniyorsa bağlayan cıvata çelik olmalıydı. Zoru gördüğünde, zor dayanma sınırını zorladığında esneme yerine kopmalıydı. Bir araya gelen parçaların özelliğine, işlevine ve beraberliğin önemine göre doğru seçimler yapılmalıydı. İlk yardım istasyonuna kadar devam uygunda demir; devam yerine hemen dursun ve yardım gelsin isteniyorsa çelik olmalıydı birleştirici. Göbek saplamasına gelince… Ne alaka ?

Karşıdan gelen birkaç kamyon görürsünüz. Biri hariç hepsinin arka tekerleri ön tekerlerin izinden paralel gitmektedir. Kamyonlara tam fastan bakında sadece önünü görürsünüz. Simetrisi düzgündür. Ön arka genişlik farkı yoksa dikdörtgen, varsa yamuk görüntüsü içinde simetri sürmektedir. Kamyonlardan birinde bir acaiplik dikkatinizi çeker. Kamyon empoaska gibi yan yan gelmektedir. Kamyonun simetrisi paralel kenardır. Arka tekerler ön tekerlere isyan etmektedir. Daha bir özgürlük havasındadır arka tekerler. Çünkü kamyon kasasını şasiye bağlayan sustaları birleştiren göbek saplaması kırılmıştır. Göbek saplaması kırılırsa yola devam edersiniz. Eksantrik görünseniz de genelinde ciddi bir sorun yoktur. Sürücüsü sıkıntı çekmekte midir ? Bilmiyorum. Çünkü göbdek saplaması kırılmış kamyon sürdüm; ne de lise yıllarımda bu görüntünün sevk ve idaresinde bir zorluk var mı ? diye sordum. Şimdi yetmiş dörde az kala neden bu soru ?

Bu soruya yanıt vermeden yazımın girişindeki mavili öyküye değineyim. Paulo Coelho’nun “Hippi” sinde Katmandu’ya gitmek üzere Hollanda’dan yola çıkan Brezilyalı Paulo İstanbul’da derviş olmak için yolculuktan vazgeçer. Paulo dervişe “Senin de bir zamanlar bir ustan vardı  herhalde !” diye sorunca derviş üç ustasından söz eder. İlki bir hırsızmış, ikincisi bir köpek ve üçüncüsü de bir çocuk. Köpek ve çocukla ilgili öyküleri ve mesajları öğrenmek isterseniz Hippi’ni 226 ncı sayfasından okumaya başlayabilirsiniz. Peki ya sizin ustalarınız; peki ya benim ustalarım !

Otuz iki yıl önce 1986 Eylül ayındaki ilk İsviçre seyahatimde on altı günde öğrendiklerim Enstitüdeki on altı yılımda öğrendiklerime baskındı. Öğrenme yolculuğu sonrasında “We commonly say that…” diye her zaman önemli gördüğüm bir Türkçe öz deyişi söyleyememiştim. Yedi yıl sonra İngiltere’den Bursa’ya gelen ve bir haftalık öğrenme yolculuğunda “Eğiticinin Eğitimi” için bize ustalığı öğreten Dr.J.Lowe’a söyleyebilmiştim içimdeki bu teşekkürü.

Aradan 36 gün geçmiş ve bu yazım “taslak” olarak kalmış. Silmeye kıyamadım ve redakte etmeden yayımladım. Daha sonra yeniden ele alıp gerekli düzeltmeleri yapacağım. Hoşgörüle.

Öykücü