Yaşam Büfesinde “Drive”

“…Kriz mi ? Manipulasyon mu ? Değip de mi geçecek; oyup da mı ? Komisere gerek var mı ? “Bu can bu tende durdukça...” Kaos eşiğindeki gelgitler “iyi polis/kötü polis” rolleriyle sürerken A Kapısı’nda bir kitap; hem de öyle bir kitap ki : “Drive / Görevin verdiği keyif kendi ödülünü yaratır; Çalışanların birbirlerine ödül vermesini teşvik edin; Sonsuz Oyun; İstemli Pratik > Ototelik Deneyimler“… İsmet Hocayı seviyorum ve sözlerine değer veriyorum: “Krizler yükseliş için zaman ve zemin yaratır“… Kişiler bile konkordato ilan ederken yeni dengelerin oluşacağına inanıyorum. TED’li John Gerzema’ın görüşlerine katılıyorum; “Olmayan hastalıklarımız için bile ilaç aldık“. Krizin oluşumuna tüketici olarak katkılarımı düşünüyorum. Eğirdir’li elmacının : “Bunun bir kabarma dönemi bir de şımarma dönemi varmış” sözleri kulaklarımda çınlıyor. Üç sene önce şımarmasaydım eğer bugün daha zengin, daha memnun ve daha minnettar ruh halim olurdu…”

“Başarı Formülü”nün “10S” den esintiler (Tarzdan Öyküye, güçlü ve sürdürülebilir söylem ve eylemler)

Merhaba

Kitap için teşekkürler Utku. Dün Çeşme’nin aydınlığında kahvelerimizi yudumlarken ABD’den gelen yeğenim Alper’e sordum: “Ben bu “Drive” sözcüğünün tam Türkçe karşılığını bilmiyorum. Sence ne dersem daha doğru olur ?“. Yanıt arayışlarımıza emekli banka genel müdürü kayınbiraderim; bir Alman şirketinin İK Müdürü yeğenim Nil de katıldı. Yine de tam karşılığını bulamadık ve “Drive” olduğu gibi kaldı. Bay Pink ve/veya çevirmen Levent Göktem de bulamamış olmalı ki “Drive” olduğu gibi kalmış. Ben benzer durumu 2005 yılında da yaşamıştım; yine “Drive “sözcüğü ile ve Bay Pink kitabını henüz yazmamışken. Kerem’in zirvede, paneli değerlendirirken dikkat çektiği gibi “Uykusuz Gecelerdeki Pusulamızın” dört yönünde şu kavramlar vardı:

1.Kuzey: Set Direction (Yönü belirle) > Merdivene çıkma yarışı sürüyorsa da dikkat merdivenin dayandığı duvar doğru duvar mı ?

2.Doğu: Create Edge (Üst sınırı belirle) > Sınamazsan gücünün sınırlarını bilemezsin.

3.Batı: Liberate Potential (Potansiyelini açığa çıkar):  Kendini sorgula; sahip olduğun değerlerin farkına var.

4.Kuzey: Drive Result (Sonuçlarla yönet; sonuçları yönet): İşte 2005 de bunun çevirisinde zorlandım. Çıkardığım ana mesaj: “Ölçmek ve ölçülmek” oldu.

Tekrar teşekkürler Utku. Ben “kahvaltı” konusundaki zihin haritama döneyim.

Kendimi 20 Ekim kahvaltısına hazırlarken her gün başka bir çerçeve içinde uyanıyorum. Hava serinledi ve Nezuş denize giremiyor. Ben de hem kumsalda yürüyüş yapamıyorum hem de çevre temizliği olarak üstlendiğim “Sosyal Sorumluluk” katkılarımı gerçekleştiremiyorum. Birlikte olmayınca sabah ada yürüyüşlerimiz de aksıyor ve bu durumda zihnimdeki çerçevenin içine bir omurga oturtamıyorum. Gelgitlerdeyim; tıpkı ülkemdeki otorite gibi. Elimde, zihnimde ve gözümde neler var 20 Ekim kahvaltısı hazırlığım olarak ?

Bilişim Grubu içinde iletişimi geliştirmeye ve paylaşım ağının gücünü artırmaya yönelik bu dernek yapılandırmasını ben bir “Sosyal Sorumluluk” projesi, girişimi olarak düşünüyorum. Bu durumda “Sosyal Sorumluluk” için neler söylendiğine bakıyorum:

* Sosyal sorumluluk, hesap verilebilirliktir.

* Sosyal sorumluluk, topluma karşı olan gönüllülük esasına dayalı yükümlülüklerinizdir.

* Sosyal sorumluluk, iş modelinizin toplum yararına olacak hedeflere yönelik performans beklentisidir.

* Sosyal sorumluluk, bireyin kendi içinde başlayan ve kurumun kültürüne taşınan bir olgudur.

* Sosyal sorumluk, özet olarak “Parayı nasıl kazandığınızdır” ya da PL’nin yıllık toplantısında değindiğim gibi “Para kazanırken iyilik yapabilmektir” ya da daha deneyim kazanmış bir ifade şekliyle “Sosyal sorumluluk, para kazanırken hayır işleyebilmektir”. Ancak bu öyle “camiye yardım” türünden değildir. Ya da Millet Kıraathanesinde bedava kek ve çay ikram etmek sosyal sorumluluk değildir. Bunun için şu özlü sözü hep anımsayın: “Tuzağa konulan yemler cömertlik sayılmaz ki...” Sosyal sorumluluk yaklaşımları olası krizleri önler mi; etkilerini azaltır mı ? Kriz yönetimini kolaylaştırır mı ? Kriz yöneticisi kaynata ya da damat hangi özelliklere sahip olmalıdır ?

Bunun için öncelikle “otorite”nin;

* Bilgi: Yeterli olmalıdır. En basit bir yola çıkışta bile “Uykusuz Gecelere” hazır olan Kerem, kendini sorguluyor: Hazır mıyım ? Yetkin miyim ? İstekli, heyecanlı mıyım ? Ya ülkeyi yönetenler…!

* Yetenek: Bunun için doğuştan sahip olduğu yetkinlikleri beceriye dönüştürmeyi bilmelidir. Bugünün saraylısı otoriteye bakıyorum da gerçekten de Allah vergisi bir yetkinliğe sahip. Siz buna isterseniz “Karizma” deyin ya da “Şeytan Tüyü” fark etmez. Ne var ki bunu beceriye çevirmek için yaptıklarını, yapmak zorunda olduklarını, yapabileceklerini ve yapmayı istediklerini sorgulamadığı için söz ve eylemlerde gelgitler artarak sürüyor. Aklar kara, karalar ak oluyor “Beyaz Deniz (WS)” içinde “Bir Dakika (OM)” dokunuşuyla bocalarken. Sonuç; çukur derinleşiyor ve Kurbağa Fredy’nin yardımları işe yaramıyor. Tek kurtuluş umudu üzerimize gelen kamyonu zamanında görüp de manipulatif (!) krizden çıkabilmek. Bunun için;

* Teknik: Otorite an geliyor kendi tekniklerini devre dışı bırakıp evdeki ayranı ekşitirken “McK”nin tahtıravanında yola revan olunduğunu “3DbyD” sahibinde görünce sahnede kendini feda ediyor “bu can bu tende durdukça” diyecek kadar özveriyle…Bakalım yerli ve milli tekniklerimiz yabancı yatırımcıları tatmin edecek mi ?

* Eğitim: Bence “Drive” ı okusa yeter. Kuşkusuz öncesinde “Beyaz Zambaklar Ülkesinde” ile doksan yıldır göz ardı edilmiş “Sosyal Sorumluluk” ile işe temelde başlamak şart. Ne var ki “Kriz” hemen eyleme geçmeyi zorunlu kılıyor. Kriz size “Dönüm Noktası” şansı veriyor. Krizin zaman ve zemininde “İstemli Pratik” ile “NON Şansınız” sınırsızdır. Özerklik, Ustalık ve Amaç üçlüsünü netleştirirseniz “Ya Şimdi ya Asla (It is Now Or Never / NON)” diye “Can ve Beden” sözlerinize işlevsellik kazandırırsınız. Millet Kıraathanesinde oturanlar biraz daha beklesinler kek ve çay için; çünkü şimdi “Kriz (ya da Kaos Eşiği) Zamanı”. Kriz aklıma düşünce; ilgi alanımda ülkem var. Etki alanımda 20 Ekim kahvaltısında konuşmamın çerçevesi var. Odak noktamda ise Netgillerle yapacağım Q3 toplantısı var. Etki alanım ve Odak noktamda krizden nasıl fayda sağlayabilirim ?

Bunun için İsmet Hocaya kulak veriyorum ve görüşlerine katılıyorum:

1.Kriz rakiplerinizin sayısını azaltır: Üstün / İyi / Normal / Zayıf olanlar ortaya çıkar. Bu konudaki “Başarı Öyküm” Malatya/Kayısı pazarı / 1998 Seferberlik (CH / 0.75 > 6.5 > 11 ton). Fark: Kırmızı Tulumlu Malatya’nın Maymunları” dır.

2.Yeni dengeler oluşur: Başarı Öyküm “Manisa / Pamuk Pazarı / 1994 Seferberlik (PL 0.15 > 0.45 > 3.5 > 7.0 > 14.0 ton) ve Drive’ın 188 nci sayfasındaki öneriyi yaşamış olmaktır: Çalışanları birbirlerine ödül vermeye teşvik edin. Bu konuyu anlatmaya çalışacağım. Ancak ifadelerimde dikkatli olmalı, özen göstermeliyim. Çünkü Hz.Ali der ki :” Yapılan bir iyiliği dillendirmek kötülük yapmakla aynı şeydir”. Ne olmuştur ?

…Satışın sorumluluğunu yeni üstlenmiştim (1994). Kriz çok ciddiydi. Hedefler tutmuyordu. Otorite tasarruf yapmak zorundaydı. İki önerisi vardı: Ya adam çıkarmak ya da kimi hakları vermemek. Bize seçenek sundu. Haklarımızdan vazgeçtik. Satışlar durmuştu. Teknik satışa yardımcı olursa belki… Amacımızı SMART’ik olarak netleştirdik (0.5 t PL). Krizin sağladığı özerklik ile sınırları zorladık. Bütünleştik. Sahranın tozunda ustalaştık. İkna becerilerimizi geliştirdik. Kabul kapılarını araladık. Bir yıl sonra krizin hasarları giderilmiş ve yeniden büyüme başlamıştı. Artan satışlardan satışçılar ekstra primlerine kavuşmuştu. Zor günümüzde yanımızda olan Teknik’e satışın pastasından pay vermek adetten değildi. Otoriteyi zorladım: “Bizi buraya yönetici yapmışlarsa biz doğrusunu biliriz” dedi ve Teknik’e satış priminden pay vermedi (1995)…

Bu öykünün kanıtları için çatıya çıktım ve o yıla ait ajandamı alıp aşağıya indim. İşte 31 Temmuz 1995 sayfasındaki bir fotoğrafın üzerine yazdığım not: “...Gayretimiz çakıl taşlarından en az birini beyaz tutabilmek için...” Fotoğraf o zamanlar bize özel davranan şef Mehmet nedeniyle “Ahtapot”un özel salonunda çekilmiş. Ayakta, 3 Satışçı ve bir Teknik; oturanlar, ortada satış yöneticisi ben ve bir yanımda “Çiftçi Destek Ekibi Proje Sorumlusu” diğer yanımda dördüncü satışçı. Amacımız tam olarak Daniel H.Pink‘in “Drive“ında dediğini yapmak ki Bay Pink kitabına ancak 14 yıl sonra yayımlamış olacak. Ne yapmıştık ? Yaptığımıza kim lider olmuştu ?

Çalışanların birbirine ödül vermesi yolunda gönüllü olarak ilk adımı başlatan sevgili Birinci İbrahim’di. Önerisi genç İkinci İbrahim ve deneyimli Barış ve Osman tarafından da itirazsız kabul görmüştü. Çekiniyorlardı. Çünkü bu eylem sanki otorite ile inatlaşmak ya da nisbet yapmak gibi görünecekti. Tepki alması olasıydı. Bu nedenle mutlaka gizli kalmalıydı. Öneri bana geldi ve çok sevindim. Bu paylaşımdan gurur duydum. Çünkü bir yıl önce yola çıkarken niyet ve zihniyetimiz :”Ortak hedefler için bütünleşik eylemler yapıp paylaşılan değerlere kavuşmaktı”. Birinci İbrahim (İU) in başlattığı bu hareket bu misyonumuzun gereği olarak çok önemliydi. Ne yapmıştık ?

Temmuz ayında zamlı maaşlarımızı alırken Ben ve diğer dört satışçı sırasıyla: 23,2 ; 13,1; 11,7; 12,7 ve 12,3 mioTL satış primi almıştık. Birinci İbrahim satışçıların her birinden 2,5 mio TL toplamış; ben de 5,0 mio verince “Satışa zor gününde destek olan Teknik” için toplam 15,0 mio luk bir hediye çekimiz oluştu. Görüleceği gibi yapılan bu gönüllü paylaşımda Teknik 15,0 mio TL ile satışçıların hepsinden daha fazla prim almış oluyordu (YKB/31.07.1995/ 59999996-0102751 Hediye çeki). Bir de şu notumuz vardı:

Seninle beraber olabilmek, bizlerin mutluluk nedeni. Bu bir sembolik davranış, sevgilerimizi anlatabilmek için. Birlikte geleceğin çok daha iyi olacağına inanıyor ve sevgiler sunuyoruz. 31.07.1995

Birinci İbrahim’in başlattığı bu girişimi her zaman kıvançla, gururla anımsarım. Yapabiliyor musunuz ? Başkasının (kurumun) cebinden hovardalık kolaydır; siz kendi kazanılmış haklarınızdan özveride bulunabiliyor musunuz ? İçimizde bunlar yaşanırken çevremizde, ilgi alanımızda neler oluyor ? diye yapılanınca paradigma; beyin ne ararsa onu buluyor. Ajandamın 16 Eylül sayfasına bir iş ilanı fotokopisi ile bir gazete haberi yapıştırmışım. Neler dikkatimi çekmiş ?

Gazete haberinde diyor ki “Namaz kıldırmasını bilmeyen imamlar var”. Bu başlık kriz yılında çıktığımız ustalık yolculuklarındaki (Talep yaratmak için Pull/Çekim çalışmaları yapmak) durumumuz ve farkımız için defterime girmiş. İş ilanı ise “İç İletişim Yönetmeni” arayışıyla ilgili ki şu açıklamalar çok anlamlı:

Beklentilerimiz; paylaşmanın kendini azaltmak olmadığını / Diğer çalışanların öcü olmadığını / Yüz yüze konuşmanın arkasından konuşmaktan daha etkili olduğunu / Günaydın demenin borç para vermek olmadığını / Lütfen demenin utanılacak bir şey olmadığını / İş yerinde şarkı mırıldanmanın suç olmadığını /Yönetici olmanın emir vermek demek olmadığını / Astlarıyla aynı asansöre binmenin asansörü düşürmeyeceğini / Özel park yeri olmanın aslında bir özelliğinin olmadığını / Saygının el pençe divan durmak olmadığını / Geç gelenler listesi tutmanın erken gelmeyi sağlasa da başarıyı artırmadığını / Bol bol toplantı yapıp fırça atmanın yöneticilik olmadığını / Kahkahalarla gülmenin laubalilik olmadığını / Saygı duyulacak ve duyulmayacak iş ayrımının yapılmayacağını / Patronun duymak istediklerini söylemenin şirkete iyilik yapmak olmadığını / Eğitimin dinlenme olmadığını / 09-18 saatleri arasında insan olmanın yasak olmadığını / İletişim kurmanın sadece konuşmak olmadığını / Mutluluk maskesinin satılmadığını… tüm çalışanlarımıza (genel müdür dahil) usanmadan anlatması”  diye devam ediyor aranan yöneticiden beklentiler. Ben de bunları okuyunca “namaz kıldırmasını bilmeyen imamlar”ın yanına “el oğlu neler istiyor” diye ek not düşmüşüm.

İşte bütün mesele: “To be or not to be” ki; bundan sonra daha nice başarı öyküleri birbirini kovaladı. Bunların içinde hızlanan “Kariyer Yolculukları” da var. Neyse bir İsmet hocanın özetiyle krizin diğer faydalarını yazarak yazımı noktalayayım:

3.Krizler yükseliş için zaman ve zemin yaratır: Bunu otorite göremezse sen görürsün. Amacını netleştirirsin; özerklik ilan edersin ve ustalığını gösterirsin ya da ustalaşma yolculuğunun keyfini yaşayarak kendi ödülünü kendin yaratırsın. Kriz yılında “inisiyatif” kullanarak sınırları zorlarken içinden “tavuk sersemken öpülür” diye geçebilir ki dillendirmezsen sorun olmaz. Biz böyle yaptık.

4.Krizler marka ve şirketleri daha ucuza satın almanızı sağlar: Satılan ben değilsem ben buna fayda derim. Bir kurumsal yapının başkanı olan bir densiz bir süre önce beraberlikleriyle oluşmuş 240 milyar $ lık şirketler varlığı için “Biri gelsin cebindeki 40 milyar $ ile bizi satın alsın (ya da satın alabilir)” demesi işte bu faydanın faydasını ya da kriz yönetimindeki beceriksizliğinin acizlikle dillendirilmesidir ki Allah korusun… Peki nol’cek halimiz ?

Amacı netse ve gerçekten özerk ise kriz yöneticiniz, onun “işinin ustası” olduğunu hangi özellikleriyle ve nasıl anlarsınız ?

Bunun yanıtı da bir başka yazıma kalsın. Öğrenme ve ustalık yolculuklarınız hep açık ve aydınlık yollarda geçsin ve yolculuğunuzun keyfi ödülünüz olsun.

Öykücü