Yaşam Büfesinde “Engeller”

“…Reformist Sultan Mustafa (III.) Baron de Tott’dan bir mühendislik okulu açmasını ister. Osmanlı bilginleri kendilerinin yetersiz görülüp de bir ecnebinin görevlendirilmesinden rahatsız olup itiraz ederler. Bunun üzerine Padişah, Baron’dan, büyük memurlardan seçilen iki mümeyyiz huzurunda itiraz edenleri imtihan etmesini ister. İçlerinden altısı eski imtihan kurumunun şeref ve haysiyetini korumak için imtihana girmeyi kabul eder. Baron imtihanda üçgenin iç açıları toplamının kaç derece olduğunu sorar. İçlerinden en cesur olanı Baron’a “üçgenine göre değişir” diye cevap verince Baron imtihanı daha fazla uzatmaya gerek görmez. Baron haksız mı ? Yüz sene sonra ne değişti ?…Kırk sekiz yıl önce 657 sayılı Devlet Personel Yasası kabul edilince ilk okul diploması olmayan imamlar da sınava girmişlerdi. Hoca imamdan “Bir daire çizmesini” ister. İmam sorar: “Yuvarlak mı olsun ?“…”

 

Sakal ve bıyık arasında sıkışıp kalınca, sabır sınavının sınırları daralsa da “gün olur alır başımı…” gidemem

Merhaba

O günlerden bu günlere gelirken düşünceye dalıp çatıya çıktım bu Allah’ın sıcağında. Kitapçıya girip de koşullanmadan rastgele kitap seçmek gibi baktım raflara. Gözüme Taha Akyol’un kitabı takıldı: “Bilim ve Yanılgı” (http://www.derindusunce.org/2011/01/09/bilim-ve-yanilgi-taha-akyol/). Din ve Bilim beraberliğinde tanınmış islam bilginlerinin geometriye bakışlarındaki farklılıklara bakınca Baron’un karşılaştığı manzara sürpriz olmamalıdır. Hind Müslümanlarından İmam Rabbani (1600 yılları) geometri için “Akla dayanan düzgün ilimlerden biri geometridir ki ne dünya saadetine ne de ebedi kurtuluşa bir faidesi yoktur. Bir üçgenin üç iç açısının toplamı iki dik açıya eşittir demek ve bunu isbatlamak insanlığa ne kazandırır ki...” Hristiyanlıkta farklı mıydı ? İşte Aziz Augistin’den bir fetva “Toplama ve çıkarma yapmayı bilenlerden uzak durun. Çünkü aritmetikten anlayanlar şeytanla pazarlık yaparlar…”Hoppala !” demeden önce çocukluğumda duyduğum şu uyarıya ne demeli “Doğru tartan bile kırk yıl yanacak“. Ticarette dürüst olmayı öğütlerken yapılan bu uyarıdan nasıl bir fayda umulmaktadır, pek anlamış değilim. İmam Rabbani’den iki buçuk asır önce yaşamış, bir diğer İslam bilim adamı, sosyolog olan İbn Haldun ise geometriye nasıl bakıyordu ?

Bilinmelidir ki, hendese (geometri) onu tahsil edenlerin aklına ve fikrine istikamet kazandırır. Çünkü geometrinin bütün delillerindeki intizam açık, tertip seçiktir…Rivayete göre Eflatun’un kapısında “hendese bilmeyenler evimize girmesin” yazılıymış. Geometride mümarese (fikri alışkanlık) kazanmak fikrimizi hatadan uzaklaştırır… ” Ne güzel söz söylemiş, ne anlamlı şeyler yazmış Haldun bey, “Mukaddeme” isimli ünlü eserinde : “Açık ve Seçik, Tertip ve Düzen”. Bu sözlerle dünden bugüne döneyim ve Sözcü’de Soner beyin yazısına bakayım. Nedense bugün (17.07.2018) Soner bey, ASA Trio da ekipte yer almış olsa da iki üç gün içinde geri vitesi güçlü kararlar ortalığa yayılsa da yeni yapıya az da olsa şans veriyor ve “yalana dayalı muhalefete yükleniyor”. Haksız da sayılmaz. Soner’i bugün daha farklı bakarak sevdim. “Hızlı Manevra” ile “Yapamadıklarını anlayıp da yapmaya çalışan Recep beye destek veriyor”. İnşallah Adnangillerin konusu şov olmakla kalmaz da güven oluşturmaya gerçekçi bir katkı sağlar ve böylece beş gün önce “rektör olmak için profesör olmak gerekmez” deyip de bugün “rektör olmak için üç yıllık profesör olmak şart” diyebilecek kadar dönebiliyorsa otoritenin akıl dümeni ben de özellikle yeni milli eğitim bakanından medet umuyorum “Beyaz Zambaklar Ülkesi” olmak adına; ya da Köy Enstitüleri felsefesine “öğrenirken üretmek, üretirken eğitmek” değer vermek adına veya “Güneş Nineleri” örneğinde olduğu gibi “Yalınayaklar Koleji” düşüncesiyle verimli olmak adına. Tek adamın aklının gelgitlerinde risk çok yüksek olsa da neden olmasın (madem ki s*…g*…davası olmaz dedik) ?

Baron de Tott haksız mı ? Yüz sene sonra ne değişti ?…Kırk sekiz yıl önce 657 sayılı Devlet Personel Yasası kabul edilince ilk okul diploması olmayan imamlar da sınava girmişlerdi. Öğretmen imamdan “Bir daire çizmesini” ister. İmam sorar: “Yuvarlak mı olsun ?”...İmam Rabbani, İbn Haldun ve günümüz dinci, dindar kesiminin genel yapısı… Zamanın akışında din adamlarının geometriye bakışında gelgitler nasıl olmuştur ?

On ikinci asırda yaşayan Kur’an tefsircisi İmam Razi’ye göre “geometri öğrenmek farzdır“. On dördüncü asırda yaşayan İbn Haldun‘a göre: “doğru düşünmek için geometri bilmek şarttır“. On yedinci asra gelince İmam Rabbani‘ye göre: “geometri faydasızdır“.  Aynı dönemde yaşamış olan Osmanlı alimi Katip Çelebi de “Mizan ül Hak” isimli eserinde “bir müftünün doğru fetva vermesi için geometri bilmesi şarttır” demiştir. Beş yüz yıl içinde ne değişmiştir ? Anlayışları değiştiren nedir ? Rahmetli Peyami Sefa bu gelgitleri “Çaprazlama Tekamül” demiştir. Felsefi olarak değil, sosyolojik olarak İslam bilimi geliştirdikten sonra gerilemiştir. Peki neden ?  Doğru ya da değil; mantıklı ya da değil fark etmez; ben şu açıklamayı sevdim: Haçlı seferleri İslamı denizlerden uzaklaştırmış; iç karalara, bozkırlara (steplere) kaydırmış ve bunun sonunda da İslam dünyasındaki atmosfer “ilm ve hikmet”ten “askeriye” kaymıştır. Ya yirminci yüzyılda !!!

Yaklaşık elli yıl önce 1969/70 yıllarında Erzurum’da yedek subayken ve karargah bölüğünde ölçme takım komutanı (ve atışlarda ileri gözetleyici) iken askerlere “üçgenlerle kestirme” ile hedefin koordinatlarını bulup bataryaya bildirmek için kullandığım temel bilgi “bir üçgenin iç açıları toplamı 180 derecedir” idi. Bu denli önemli yani. Şimdi elimdeki kitaba dönüp de bir anı ile yazımı bitireyim.

İlk baskısını 1997 yılında yapmış olan kitabın altıncı baskısını (2005), dokuz sene önce İstanbul’a gittiğimde İstinye Park’ta almışım (ya da orada okumaya başlamışım; 06.06.2009). O tarih, tam emekli oldum derken ve her ay bir SSTC öğrenme yolculuğu versem diye düşünürken 28 ay sürecek olan ABG Danışmanlığına başladığım üçüncü ayımmış. Danışmanlık verdiğim şirket adına Uzbekistan seyahati öncesi diye yazıp da 86 nci sayfasındaki bir yaklaşıma dikkat çekme notu düşmüş isem de kitabın ilk sayfasına, daha sonra bu seyahatim gerçekleşmedi (yerine Türkmenistan ve Azerbeycan seyahatlarim oldu) Kitabı gerçekten 86 nci sayfasına kadar okumuş muydum ? Sanmıyorum. peki nasıl seçim yapmıştım ? Neden bu sayfa dikkati çekmişti ? O günleri çok iyi anımsıyorum. O günlerde dikkatimi çeken paragrafı şimdi okuyunca neden aynı şekilde etkilenmiyorum ?

 Metod ve Bilgi

Dün üçümüz (MNÜ) önce Çeşme sonra da Çiftlikköy turu yaptık, kendimize gevrek, peynir ve çay ziyafeti çekmek için. Bu kısa yolculuğa bir de fayda eklemek için beş yıllık dosyamda (2013/366Esas) bir adım daha ilerlemek için para yatırmayı da gündeme ekledim. Derya hanımın çalınan çantasının, Ali’nin çocuğunun hastane öyküsünün detaylarında bir saate yakın beklememe rağmen sistem Hollanda’ya gidecek üç tebligat için adres bilgilerini vermedi (!). İşe yaramadı beklemem. İnşallah bir başka bahara ! İşte adli konularda davanın usulden veya esastan bozulması gibi Taha Beyin kitabının 86 ncı sayfasında da şu ana mesaj vardı: “Usul esasa mukaddemdir” yani “metod esastan önce gelir”. Nedense tersini kabule hazır olan aklım Jim Amcanın “Otobüs Yolcuları”nda da “nereye gittiğinden önce kimlerle yola çıktığına bak”  dediği “Otobüs Metaforu”nda da aynı ikilemde kalır aklım. Yine de Taha Beyin şu yaklaşımına kulak verip “1988 yılında Emirhacılı Köyünde (Manisa-Salihli) oluşan sevgi çemberine ve ilacımız Cu..ron’un %100 başarısına karşılık neden bu ticari isimden uzak durmaya çalışan insanların oluşması“yla neden bağlantılı kıldığımı anla(t)maya çalışayım.

“Metodik düşünmemiz için, bir öncülün, bir teorinin, “olaylarla doğrulanması” yetmez (Ben amca Biçer’le hemen hemen tüm pamuk tarlalarının Cu…ron. la ilaçlanmasını sağlayıp da Pembekurt, Yeşilkurt gibi tırtıl zararlılardan ürünü ve köy kahvesinde oturan insanları sivrsinekten kurtarıp da övgüler, takdirler aldıktan, muhtar Mustafa Durmaz’ın evine özel konuk olduktan kısa bir süre sonra “aman abicim bize sakın Cu…ron deme, ilacın adını değiştir” demeleri işte bundandır), hatta bu doğrulama yanıltıcı da olabilir… Doğrular kendi alanlarının dışına yayılarak başka doğruları örtebilir. Doğru düşünmenin metodu nedensillikleri doğru tesbit etmektir…”

Metod ve Bilgi” ya da “Usul ve Esas” veya “Zarf ve Mazruf” ve belki de “Özgün Tarz (S1S2)” ki ne yaptığın kadar nasıl yaptığın da önemli (belki da daha çok önemli) ve bir de “Neden ?” sorusuna üstü örtülmemiş doğru yanıtlar verebilmek çok daha fazla önemli. Bu ikiliye ister 2013/366 sayılı “Bitmeyen Dava” dosyam için, ister Netgillerde “Yükselen Çıta” için, Yunt Dağının kanatlarında yaşanan “Engelli Koşu” da yiten zaman ve engelleri aşma gayretlerinde hata yapma sınırına ramak kalan sabır sınavlarının sınırları için, bugün 31.12.2018 hedefleri olan üç ana kriter (ciro/kârlılık/nakit) için “Usul ve Esas“ın her ikisini de doğru yolda tutabilmek için bakın ve öğrenme yolculuklarının bedellerini hiç unutmayın. Öğrenme ve ustalık yolculuklarınızın doğru yöntemlerle ve doğru konularla hep açık ve aydınlık yollarda, keyifle ve esenlik içinde geçmesi dileklerimle.

Öykücü