Yaşam Büfesinde “Mefkure”

“…Bize iman veriyor, hür vatanın hür sesi / ebediyyen var olsun İzmir Atatürk Lisesi… Nurlu Mefkûremize Lise hayat veriyor / İlim bizim aşkımız, Türklük bizim şanımız …Gideceğimiz yolu Gazimiz gösteriyor / Yarının ümitleri genç nesil derler bize…”

Öyle bir geçer zaman ki… Daha henüz dün gibi ! Musto Dede (1963) ve ABİDE’mizin Eren’i (2018) dördüncü Copcu olarak, amcasını (1983) ve babasını (1986) izleyerek  İAL’den mezun oluyor…55 yıl geçmiş, dile kolay ve “yaşıyorsan bitmemiştir”…Zaman gelip geçiyor, dur demek kolay değil…

Merhaba

Ara sıra rutinimden kurtarınca sevinçli gelişmeler (en güncel olanları Eren ve Duru’nun mezuniyet törenleri) şükürlerim artarak canlanıyor. Yoksa ekranlardaki öfkeli sözler, damarları şişmiş kindar yüzler, asık suratlar, anlamsız söz verişler, haddini/kendini bilmeyişler, gaza gelişler günümü kahretmeye yetiyor. Bektaşinin fıkrasındaki acı gerçeğe inanmakla birlikte ikinci şişeden de umudum  çok yüksek değil. Maskeleri kalkınca bir de bakıyorsun ki ince de kalınlaşıveriyor. Tamam kızdın, anladık, Tamam, seçilirsen onu emekli edersin de; orada dur be birader. Söylediğinin sana, bana, alacağın puana faydası var mı bi tart be abicim ! Zaten derme, çatma, devşirme güçlerle bıçak sırtında geziniyorsun. Tam da yükseliş ivmesini sürdürürken bi dur be ince ! Dilin kemiği yok anladık da “la havle” çekmeyi öğren be kardeşim.

Bektaşinin önüne iki şişe şarap koymuşlar ve “Şunlardan bir tat bakalım, hangisi daha iyi ?” demişler. Bektaşi ilk şişeden tatmış ve ikinci şişeyi gösterip “O daha iyi” demiş. Şaşırmışlar. “Ondan tatmadın ki onun  daha iyi olduğunu nereden anladın ?”. Bektaşinin yanıtı net ve inceymiş “Bundan daha kötü olamaz ki…”

Tamam; biz de bundan daha kötü olamaz diye, onaltı yılın yaşanmışlıkları adına, hainlikler, hır’sızlıklar, ar’sızlıklar, nur’suzluklar, kalp’sizlikler adına sana inandık; sana güvendik ama ne olur bir çuval inciri berbat etme be birader ! Neden Akşener apar topar Kemal beye gitti sanıyorsun ? Bu kendini bilmezlik en yalın şekilde “senin de tek adam olma hevesinle astığın astık, kestiğin kestik olacağının” işareti olarak gördü. Haksız mı ? Sen kim oluyorsun da taraf tuttu diye apolet söküyorsun. Bu işin kanunu, nizamı yok mu ? Tamam bu görüntüyü sevmedin anladık da sen hangi kanuna göre bu cezayı veriyorsun, verebiliyorsun, vereceğini söylüyorsun ? Asıl önemlisi sen bu sözlerin arkasındaki düşünce tarzınla hangi korkulacak mesajları veriyorsun ? Diyelim ki kazandın; zaten acı bir reçete uygulamak zorunda kalacaksın ve bu reçete eminim ki temsil ettiğin partinin sonunu getirecek. Sen sanıyor musun ki; bugünün ortamında, hak edilmiş ya da edilmemiş yaşanan konforun rahatlığında acı reçetenin zorlayacağı ilaç dozuyla zehir haline gelince yaşamın dayatmalarında taraftarın kalacak. Sen bilmiyor musun ki; acı reçetenin depresyonunda kimlere rahmet okunacak…Çünkü ülkemin, insanımın, otoritemin, baş roldekilerin hal ve tavırlarına bakınca, hoyratlıklardan ağzım açık kalınca birkaç anahtar sözcük öne çıkıyor: Çivi / Zıvana / Masat / Apolet... Ve bir kez daha inanıyorum ki “Her istediğini söyleyen hiç istemediğini işitir“. O halde; tut çeneni be birader !

Ne zaman ki, böylesi dil kazalarına tanık olurum hep aklıma “Turnike” programının sunucusu Güner Ümit‘in yaptığı densizlik gelir. Bir kere kopunca ip tekrar bağlamaya çalışırken aradaki “düğüm” pek öyle kolay kolay gözden ırak düşmüyor. Geri dönüş gayretleri; özürler; çevir kazı yanmasın yaklaşımları para etmedi. Bazen de ipteki düğüm büyüyor ve boğazında düğüm oluyor. Aynı şekilde fazla pohpohlanmayı hazmedemeyen kişi Cihat hoca bile olsa, yaşlı başlı profesör bile olsa sadece “çıtır” dediği için aforoz edilebiliyor. Haksızlık mı ? Kesinlikle hayır; eline, diline, beline sahip olacaksın arkadaş. Eline sahip olacaksın çalmayacaksın; diline sahip olacaksın sövmeyeceksin ve beline sahip olacaksın… Hele bir de ekranlarda boy gösteriyorsan. Moranki de ayrı bir örnek. Biraz da bunları hak eden bizde kabahat olsa gerek.

İşte seçime az kala “aslında mağlup sayılır bu yolda galip gelen” deyişiyle zaferin zehrine üzüleceğine inanan ruhum her şeye rağmen “yeter artık” diyor; özellikle haksızlıkların son bulacağı umuduyla ve ülkemi kurtaracak eğitim/üretim/öğretim bütünlüğündeki beklentilerimle umutlarımı sürdürmeye çalışırken… İlgi ve etki alanımdaki umutlarım odağımdaki, Copculardaki gelişmelerle güçlendiriyor. Mayıs ayı içinde Eren’in İzmir Atatürk Lisesi’nden mezuniyeti; Duru’nun öğrenme yolculuğundaki ilk adımını şarkılarla tamamlaması C13Plus adına gurur veriyor; güç veriyor ve yarınlar için umut veriyor.

Benden (1963), oğullarım Ümit (1983) ve Eray (1986) dan sonra torunum sevgili Eren ailemizin dördüncü İzmir Atatürk Lisesi mezunu olarak yola devam ediyor. Sağlık ve esenlik dileklerimle yolunun açık ve aydınlık olmasını diliyorum.

Öykücü