Yaşam Büfesinde “İrmik Helvası”

“… “Şimdi kapat gözlerini sımsıkı… Sıyrıl tüm düşüncelerinden…Yalnızca ama yalnızca beni düşle… Yanımda olduğunu, gölün sularında elimi tuttuğunu hayal et… İste beni… Göreceksin ki sevginin aşamayacağı engel yoktur! Papatya, nilüferin dediğini yaptı. Yalnızca ama yalnızca onun hayalini doldurdu tüm benliğine. Kendini güzeller güzeli çiçeğinin yanında farzetti. İstedi… İstedi…Aç gözlerini!, dedi nilüfer. Papatya şaşkınlık çindeydi gözlerini açtığında. Sevgili çiçeğinin yanında, gölün suları içinde bir nilüfer çiçeğiydi artık o da…”

İrmik Helvasının faydaları (13.08.2017)

Merhaba

Yukarıdaki giriş “www.balca.net” den Ebru hanımın bir öyküsü ve papatyanın nilüfer ile arkadaş olma isteğinin finali. Yeter ki iste ve hayal kur ve son mesaj da şöyle:

“Sevmek… İstemek… Hayal etmek… İnanmak… Olmayacak şey yoktur! Eğer ki; bu duygulara sahipseniz…”

Cumartesi akşamı KIDZgillerin havuz başında başlayan ziyafet, ertesi günden zaman alınca bir söz dolaştı ortalıkta: “İrmik helvası nerede ?“. Ben konuya Fransız anlamadım sözlerin öncülünü ardılını. Meğer İrem (12 yaşındaki torunum), Nezuş’a demiş ki “Biz deniz kenarında canımız tatlı isteyince Fethi’den dondurmalı irmik helvası alıyoruz”. Güzel bir seçim; pek çok koruyuculu hazır yiyecekten daha sağlıklı Fatoş’un ellerinden çıkan güvenilir irmik helvası (dondurmayı ignor ediyorum; çünkü dondurma eşantiyon ve esas oğlan irmik helvası). Bunu duyan Nezuş “Ben size irmik helvası yapayım” demiş ve aklından da Cumartesi akşamı yapıp da havuz başına götürmek geçmiş. Biz bunu hep yapıyoruz ve her seferinde de “ev sahibinin önüne geçme endişesi yaşıyoruz; hissediyoruz” ve yine de yapmaktan geri durmuyoruz. Her neyse ! Yine de tam irmik helvası yapalım derken Ümit’in kan tahlili sonuçlarını gördük ve şeker değerinin risk sınırına eriştiğini anladık. Yapmaktan vazgeçtik; yapmadık. Gece yarısını aşıp da havuz başı sohbetinden, ziyafet sofrasıyla havuz sefasına geçildiğinde gündeme gelen irmik helvası isteği meğerse sadece İrem’le sınırlı değilmiş. Özgen ve diğerleri de “Hani nerde irmik helvası ?” sorularını yineleyince irmik helvası yapmak şart oldu.

Bahçemde fıstık çamı ağacı (Pinus pinea– Ağaçlandırma hocam rahmetli Ercüment beyin toprağı bol olsun) var. Bir zamanlar video filmlerimde İrem’le fıstık çamı meyvelerini toplayıp kırmak ve bunu yaparken sohbet etmek de vardı. Şimdilerde ne fıstık çamı ağacına bakıyor gözüm ne de çam fıstığı toplayıp kırıyorum. Bu nedenle irmik helvasının “Pezevengi” olan çam fıstığı almaya gittim (Bu sözcük en masum şekliyle ve pazarlamanın temel işlevlerini yansıtacak şekilde yıllardır mutfakta hazırlanan yemeklerin garnitürleri için kullanılmaktadır). Karadeniz malı tereyağ ile birlikte irmik helvası yapımı başladı. Meğerse kısık ateşte uzun süre (neredeyse bir saat) sürekli karıştırmak gerekiyormuş (belki de Nezuş’a göre böyledir). Bu görev de bana düştü. Bu sürenin sonunda sütlü şerbetini de döküp suyunu çekinceye kadar karıştırmaya devam ettik ve sonunda mükemmel bir tatlı oldu. İşte Cumartesi akşamının özlemi olan irmik helvası, ertesi gün (dün) yine bizi buluşturdu. Dualarımızı yinelemeye şans verdi. Yazıma eklediğim film düne ait bu görüntüden bir parça. Binlerce şükür. Daha ne ister insan.

Bugün, biraz önce Ümit, Tacikistan’a gitmek üzere bize uğradı ve vedalaştı. Yolu açık olsun. Allah yardımcısı olsun. Ellili yaşlarda, riskli yıllarda, by-passlı kalplerle gurbet günleri daha bir zor; özellikle disipline olma, ya da disiplini koruma gayretlerinde. Dualarımız onunla. Yirmi yıl öncesinde bugün ben de Ümit gibiydim. Hissettiğim sıkıntılar vardı. Kendimi özellikle ev dışındaki iş beraberliklerinde yeme içme yönünden sınırlamaya çalışıyordum. Henüz by pass olmama üç sene vardı (varmış bunu bilmiyordum). Ajandama baktım ve 16 Ağustos-21 Ağustos 1997 tarihleri arasında İstanbul’dayım PAGEMci (http://www.copcu.com/2017/08/10/yasam-bufesinde-pagem-yegem/) olarak. Onyedi Ağustos 1997 pazar günüymüş ve saat 15.40 da TRT1 de “Düş Yolculuğu” isimli bir film izliyormuşum. Bu filmden alıp da yazdığım bir not var ajandamın o güne ait sayfasında:

Yirmi yıl önce bugün, İstanbul’da bir otel odasında Pazar günü

“Demiri kızgın ateşe cezalandırmak için sokmayız; iyileştirmek için, çeliğe dönüştürüp sertleştirmek için sokarız” ve 25 dakika sonra aynı filmden bir söz daha “Birinin kalbini, onun tutkularının önüne geçerek kazanamazsın”. Çeşme’de Ağustosun ikinci yarsında Eylül güzelliği yaşanırken (bugün de aynen öyle), bir tatil gününde İstanbul’da bir otelde yarına hazırlanmak nasıl bir şeydir ? Hele bir de yaş 52 iken…

Yirmi yıl önce, bugün, bir otel odasında yemeği disipline etme gayreti

Bir şeyler gereksiz boyutta yoğunlaşıyor” diye başlık atmışım ajandadaki yazıma ve ilk satırlar “Aklım Çeşme’de ben Conti’deyim (Dedeman > Plaza > Conti: 94 Sendromu mu ?). Zam geldi. Uçaklar dolu ve pazar sabahında bile İstanbul’a ancak Business Class’te yer bularak gelebildim. Ayakkabı konusu ayrı bir hikaye. El Nino gitmiş; botlar giyilmez. Beyoğlu Ertan’dan ayakkabı aldım. Kendimi yapayalnız hissediyorum. Sinemaya gitsem mi ? Bak hem de yerli klasiklerden Zerrin Egeliler de varmış ! Mudurnu’nun pilici de çamur gibiymiş deyince yemek parası almadılar. Taksim de oturmak da ne zor imiş; sarhoşlar rahat bırakmadılar… Yine başım dönyor ve bu kez daha şiddetli…” İlginçtir. Bu baş dönmesi üç yıl daha sürdü ve by-passtan sonra bıçak gibi kesildi. Notlarım devam ediyor “…Otelin minibarından sakın, Gereksiz pahalı: 1+0.33 / Sprite+Candy…Bana ne oluyor ? Yalnızlık bunalımı mı ? Bir kaçış var. Gizli derdimiz AC. Kurtuluş yok. Dün akşam üzeri Çeşme’de gözyaşlarıyla “Hüzünlü Cin”e KC in püskürttüğü sprinkler suyuna bağırışım (bana yakışmıyor ve kendimi affedemedim). Sadece yine bu iç dünyamdan. Yine başım dönüyor ve bu kez biraz daha şiddetli. O anda hayali bile beni heyecanlandıran, Nezuş’la paylaştığım, 98 de PÜC’a bir hafta tatil ayarlama, anlatımlarında idim. Biraz paylaşım, biraz katkı, bir çırpınış idi. Bu arada 1993 sonları gibi duyarlılığım artıyor, belirli noktalarda yoğunlaşmaktan kurtulamıyorum. Her anından sayfalar dolusu soyut kavramı, somut olaylarla pekiştirip mesajlar bırakmak istiyorum (Henüz daha NEM’de buluşup 3F i öğrenmemiş olmalıyım- http://www.copcu.com/2017/08/10/yasam-bufesinde-pagem-yegem/). Şimdi de beş gün önceki “Göz Boyama” kavramına takıldı aklım.Bu işi biran evvel bitirmezsem, fıttıracağım. Ne pazardı ama…“.

Daha 12 sene çalıştım. CINOS’un üçüncü evresini de gördüm ve fıttırmadım. Üstelik öğrenme ve ustalık yolculuğum daha da zenginleşerek gelişti. Öyle ki 2004-2007 yıllarında Mısır’da “BEE”, Rio’daki “CoCI”, Prag’ta “GODID” ve St.Petersburg’da “Pruva Neta” deme şansına, özgürlüğüne, özerkliğine kavuştum. Bunlar da beni YEGEM’leştirdi. Bu nedenle kimse bilemez “Kelebek Etkisi“nin zaman ve mekanın uzak köşelerinde neler yaratacağını ve hep inanmak gerekir “Gün doğmadan nelerin doğacağına” (Paris; Mayıs 2005 ve “Sezgi Yürüyüşü & Johari Penceresi”).

… ve İstanbul-Conti’de 17 Ağustos 1997 nin akşamı olmak üzere.

“…Akşam yemeği için de odaya kapanıp toplantı dökümanlarını incelerken boş olmanın duygusuyla acıktım gibi oldu. Çıkıştan sağa yönelince (yokuş aşağı inmek kolay) baktım ki Ihlamur ve Mim Otel. Haydaa. Al sana 1994 den bir örnek daha. Onikinci katta Mehmet ve Bekir (Agrosan Satış Müdürü ki; her ikisiyle de onüç yıl sonra ABGrup’ta birlikte olacağım) beyler. Bütçe toplantısı için gelmişler Varan’la. Ne diyeyim ? (Ne diyecektim ki; sanki Varan-Uçak kıyaslaması yapmışım gibi). Akşam yemeği için M…’tan aldıklarım: Bira ve peynir (200)+Şeftali, Muz, 2 armut (150) + Simit (30) + Antep fıstığı (0.1/100)= 480 TL . Meyve ağırlıklı; yağ yok (gibi) kompozisyon iyi. Nasıl olsa grup etkisi ile bu diyet yarın bozulacak. Sağlık olsun.” Aynen böyle (fotoğraflarda da görülüyor). Sağlık oldu mu ? Sanırım oldu; yoksa ağır akşam yemeklerinden sonra hazımsızlık diye şikayet bile edemediğim sıkıntılarımı limonlu soda ile savuşturmakla 2000 yılındaki by pass belki de nasip olmayacaktı …Kimbilir.

İrmik Helvası” bahane oldu. Beni alıp 1997 nin aynı günlerine götürdü. İrmik Helvasının olası kerametinden kaderin nasıl kurtardığını ve kaderin kederlenmeden yirmi yıldan bu yana nasıl daha sağlıklı gelebildiğimi anlatmama vesile oldu. Yarın da yeni, yine bir irmik helvası buluşmamız olacak ve bunu bu kez Perihan hanım hocamızın öz Türkçe destekli okuyuşları güçlendirecek; geçen yıl yarın vefat etmiş olan Nezih abimizi anarken. Mekanı cennet olsun. O da pekçok mesaj bırakıp, ders vererek ayrıldı aramızdan ve her gün özlemle yad ediyoruz. Onun yüzü suyu hürmetine bağışlanma diliyoruz her vesileyle, açık ve aydınlık yollarda “Soysuzlar Çetesi”nin nursuz yüzlerine bakmadan şükür ve şükranla devam ediyoruz.

Öykücü