Yaşam Büfesinde “Kumarbaz Yanılgısı”

“…Monty ve Carl, krupiyenin kazanamayan fişleri masadan süpürüşüne kafalarında binbir düşünceyle bön bön baktı. Ruletin son birkaç dönüşünde ikisi de bahis yerleştirmemişti; masada oyunun nasıl döndüğünü anlamaya çalışıyorlardı. Ama üst üste beyaz numaralar geldikçe- arka arkaya tam beş kere-sabırsızlanmaya başlamışlardı. Daha fazla bekleyemediler. Pek de orijinal denemeyecek bir şekilde, “Kazanmak için oynamak gerekir” diye düşündü ikisi de…”

PLN-D&D > Vizyonun alt yapısını oluşturmak için VAMS 1 (>S vs <S)

Merhaba

İzmir’in havası bir başka (çok fazla) oynak. İki gün önce gündüz sıcaklığı 1 dereceydi; dün akşamsa 13 derece… Sanki gece/gündüz sıcaklıkları ters yüz olmuştu. Bugün Menderes’e doğru yola çıkmaya hazırlanırken (Tacikistan yolcumuzu karşılamaya) NTV de hava durumu aynen şöyleydi: Bugün 9/7 (gündüz max. gece min) ve yarın 13/2… Bir gün değişim sınırları 2 derecelik fark içinde biribine yakınkan ertesi gün 11 derece ile uzaklaşıyordu…Hangi etkenler böylesi güvenilmez, insanı hasta eden köçekçelere yol açıyordu ? Bereket ki İzmirli bu derece oynak değil. Güvenecek başka liman, tutunacak başka dal kalmasa da; umutsuz vak’a olsa da “yola devam” ediyor sabırla… Denizdeki yılan bile hoş görünüyor bazılarına ki medet umduklarımız lobide “Kars Kazı” sohbeti yapıyorlarmış Yılmaz’ın yazdıklarına göre (Sözcü-Özdil). Belli ki yiv-set kalmamış; belli ki herkes rolüne razı olmuş. Bakalım cenaze kaldırmak kime nasip olacak ?

Ben Dupré’ nin elimden düşmeyen kitabında Kumarbaz Yanılgısı ile oluşturulan felsefik düşünce MÖ den 2750 yıl öncesine uzanırken MS.1950 de “Tutuklu İkilemi” ile ardıllarını oluşturmuştur. Sanırım Monty ve Carlo gibi BinBahçeli Kemalgiller üçlüsü de ard arda gelen beyazlara bakıp da lobide anlaşma sağladılar. Ben de “Hadi biz de oyuna girelim” diyecekler sanırken meğer Kars Kazıymış ortak temaları… Allah’ım sen aklıma mukayyet ol.  Olayların uzun vadede eşitleneceği düşüncesiyle oluşturulan “Ortalamalar Yasası”ndan medet uman akıl ve vicdan yoksunu olanlar kazılan kuyunun kendilerini de yutacağını düşünmüyorlar mı ? Ne yazık ki olayların gelişimi eşit olasılığa sahip değildir. Hele hele bir de bizimkiler gibi beceriksizlerin elinde. Bizi bu noktaya getiren aslında “Sorites Paradoksu”ndan başkası değildir. Nasıl mı ?

“Sorites” sözcüğü aslında Yunanca “Yığın” demek olan “Soros” sözcüğünden gelmektedir. Devekuşu eğilimleri sergileyen sigara tiryakileri bazen Sorites Paradoksunun altında yatan hatalı akıl yürütmeye kapılırlar. Bizimkiler de aynen öyle. Sorites’in atası olan “Soros” tam bize göre bir kavram; tam bize layık bir sözcük. Türkçesine Sürü de denebilir; Güruh da.. Sadece “Ankara Merkez Civarındaki Ilgaz Köyü”nde mi var bu türler ? Hemen hemen her yerde. Bir anı ve bugün tanık olduklarım.

Artık başındaki idarecini de sen seçemiyorsun. Yönetimi de onaylamıyorsun. Birisini tutup getirdiler üstüne. Hem de hiç istemediğin biri var tepende. Üstüne üstlük Etocu, Ketocu diye de işleri yürütenlerden birileri de uzaklaştırılınca yükler senin sırtına kalıyor. Yükün artıkça artıyor ve sen de uykusuz gecelerle, evde seni bekleyenleri bile boş verip üstlendikçe üstleniyorsun sanki dünyayı kurtaracaksın. Tıpkı “Sarı Öküz” ve aslan öyküsü gibi. Üstteki de “böyle de işler yürüyormuş” diye gidenlerin yerine birilerini almak gibi bir ekstra gayret içinde değil. Bunları görünce yetmişli yıllardaki Enstitü günlerimi anımsadım. Ödenekler azaltılmış ve yeterince benzin ödeneği gönderilmemiş Enstitüme. Denemeler için firmalardan “Sempatik İkmal” yapıyoruz onların ilaçlarını deniyoruz diye. Araştırma projelerinde de bu yardımların artıklarından yararlanıyoruz. Üç beş ekip aynı araçla araziye çıkıp benzinsizliğin zararlı etkilerini gereksiz emek ve zaman kayıplarıyla gidermeye çalışıyoruz. İçimizden cesur bir arkadaş çıktı (Dr.A.Karcılıoğlu) ve projesine aynen şöyle yazdı “Benzin ödeneği olmadığı için bu proje çalışması tamamlanamamıştır” ve çalışmaları olduğu yerde bırakıverdi; projeyi kapatıverdi. Yönetim kükredi. Arkadaş geri adım atmadı. Yönetim zor ve doğru yola döndü; Bakanlığa daha fazla bastırıp (ağlama da dahil) ödenek sağladı. Gelelim bugüne. Kadrolar zayıflamış ve geri kalanlar işleri yine normalmiş gibi yürütmeye çalışıyorlar. Hem de onaylamadıkları yöneticilerini her koşulda başarılı göstermek uğruna. Ne yazık ki yetmişli yıllara oranla bugün daha çok “Korku dağları beklemekten vazgeçip düz ovaya inmiş”. Belki de benimkisi “Bekara karı boşamak kolay” dır. Ancak birşey yapmalı. Ne ?

Barış ve Mustafa hoca birlikte öğrenme yolculuğunu pekiştirme beraberliğinde üçüncü turdalar. Ben de aynı mekanda kulağımda kulaklıkla birşeyler yapıyorum. Maksat vakit geçirebilmek. Bu defa da PLN-D&D yolculuğunun çıkış noktası olan “Vizyon” konusuna takılmış aklım. Eklediğim montaj filmi de dün gece o süreçte hazırladım. Slayt ağılıklı filmin içine Kerem’li, Muammer’li kayıtlardan parçalar ekledim. Bir ara kulaklığımı çıkardım. Elimdeki kitabı bıraktım (Fatma Gölbaşı / Vizyon ve Misyon). Masanın üstündeki kitabı elime aldım: Ahmet Hamdi Tanpınar’ın şiirleri. Ben onu yazar bilirdim; meğer şairmiş. Bir sayfasını çevirdim ve gözüme ilk çarpan “Ne içindeyim zamanın / Ne de büsbütün dışında / Yekpare geniş bir anın / Parçalanmaz akışında…” şiiri oldu. İnternetten bir link bulup tamamını dinledim (https://www.youtube.com/watch?v=FQFSqKQ4nZU). Gerçi melodi şiirin önün geçmiş ama olsun; “Kökü bende bir sarmaşık…” la başlayan son dörtlükten sonra düşünmeye başladım. Nol’cek halimiz ?

Silkindim. Günüme döndüm. Kafeteryada olduğumu duyumsadım. Çayımı söyledim. Havuzun mavi suyuna, havadaki güneşe ve sıcaklığı şu an 12 derece oluşuna bakıp da iki gün önce elimde iki ekmek ve yemek/kemik atıklarıyla köpek arayışımda donan parmaklarımı anımsadım. Öyle hızlı akıyor ki zaman Cumartesi Çeşme’li olunca, Alaçatı Pazarında eski dostları görünce, berber Hayri’de koltuğa oturunca “İçinde olacağım zamanın” ve gizlidir, değildir kavgasında “Lanlı Beyazlarla” sarayın soytarıları yine sırıtacaklar beynimin zonklayan kıvrımlarında…Dağları beklemekten yorulan korku saraylara dek uzanınca artık balkon konuşmaları da yapılamayacaktır. Çaresizlik kıskacında kalıp da ne 1725 sokaktaki hırsızları ne de 1507 seferine çıkanları besleyen arsızları sürünün, yığının aklına, beynine, ruhuna, kalbine sokamayan beceriksizlere bakıp bakıp da kahroluşumuz sürecek. Allah encamımızı hayreylesin. Amin demek yeter mi ?

Aklım bulanıyor ve “Bulanık Mantık” kavramına bakıyorum (https://tr.wikipedia.org/wiki/L%C3%BCtfi_Zade). Berkeley’de, MIT te bulunan İranlı profesör Lütfi Aliasker Zade 1965 yılında şöyle demiş: “Karmaşıklık artıkça kesin ifadeler anlamını yitirir, anlamlı ifadeler ise kesinliğini yitirir”. O halde muhtalara taç giydirmenin bir sakıncası yoktur… (http://tektasi.net/wp-content/uploads/2014/01/fuzzy_proje.pdf). Benimkisi tam bir akıl tutulması olsa gerek. Demek ki tam silkinememişim. Burada kessem iyi olacak

Umutlarımı aydınlık yollarda yeşertmeye çalışırken sağlık ve esenlik dileklerimle huzurlu günler.

Öykücü