Yaşam Büfesinde “Yokluk Yorgunluğu”

“…Canı can vererek satın almamışsın ki kıymetini bilesin (>Ameliyet sonrası hasta odasında bile sigara içmek için elinden geleni yaptı; yatak yerine tekerlekli sandalyede konaklamayı yeğledi)… Hayattan rengi alın geri neyi kalır ki ? (> Günümüze renk katardı)…Hayatın gerçek tadı (> Tad alma duygumuz köreldi mi ? )…İki şeye mecburuz: Ölmeye ve ölünceye kadar yaşamaya (> Carpe diem > O halde günü gereğince yaşayalım)…Herkes Cennete gitmek ister; ama kimse ölmek istemez (> No gain without pain > O halde doğru bedellerle yaşam konforumuzu iyileştirelim)…Hayat o kadar kısa ki; doğduğunuzda kulağına okunan ezan öldüğünüzde kılınan namaz içindir (> awareness & awaeking > O halde bugün hayatımızın son günü olsaydı ne yapardık ? sorusuna doğru yanıtları bulup eyleme geçelim)…Hayat her an gülümser ona içten gülene (> Gülmek vaziyeti kurtarmanın en kolay yoludur)…Ömrün şu biten neşvesi tâm olsun erenler /Son meclisi câm üstüne câm olsun erenler / Şükrânla vedâ ettiğimiz cân-ı fenâya / Son pendimiz ah-lâfa devâm olsun erenler / Câizse Harâbât-ı Ilâhî’de de herşey / Yârân yine Rindân-ı Kirâm olsun erenler / Tekrar mülâkî oluruz bezm-i ezelde /Evvel giden ahbâba selâm olsun erenler (> O halde…)…

Allah mekanını Cennet etsin. Nezih abiyi (dayıyı) çok özleyeceğiz.

Merhaba

Reklam da olsa sloganlar bazen öylesi güzel ki… Hayattan rengi alın geri neyi kalır ki ? Düşününce her şeyin renklerde, renklerin farkında, renklerin ayırdına varan bakan ve gören gözlerde gizli… Görebilene ne mutlu ! Yahya Kemal çok güzel söylemiş. Sevgili Nezih abi ile “evvel giden ahbaplara selam söyledik” (17.08.2016). Onüç gün önce Torbalı’dan İzmir’e doğru gelirken ambulansa yetişmeye çalışmıştım. Sınır değerlerini aştım ve nallandım. Ambulansa yetişseydim ne olacaktı ki ?… Ömrün o geçen neşvesi tâm oldu mu ?

Bence oldu. Allah hepimize (başta Emre ve Emel olmak üzere; Saraybosna ve Kıbrıs gezileriyle eylemli kardeşliği yaşatmak ve daha niceleri) hizmet etme şansı verdi. Kimi, sağlık için çırpındı; kimi hastalığın etkilerini minimize etmek için; kimi yakın sevgisiyle ve tuttuğu elleriyle güç vermeye çalıştı; kimisi de cami avlusunda su ve çay servisi yaparken yanan yüreklere su serpmeye gayret etti…Beraberliğin gücü ve binlerce şükür !

En büyük yeğeni Ahmet’in facebook’daki sözlerine kulak verirsek: “…Bugün 17 Ağustostu. Ve günlerden çarşamba. Üstelik bir camiye gitmiştim ben yıllar sonra…Musalla taşında bir cenaze duruyordu…Er kişiydi. Dayımdı o benim. Bir gece ansızın bu hayattan kopuvermiş her faninin gittiği yere göçmüştü. Aslında benim dayımdı, dayımdı ama bir efsaneydi o. Dörtbudak sülalesinin hayatta kalan en büyüğü idi. Yaşamak için bir hayli direnmiş ama yenik düşümüştü hayata. Elbet biz de gideceğiz onun gittiği yere… Hani derler ya her ölüm erkendir. Yaşı seksene gelmemişti. Ama ağzından hiç düşürmediği sigara o ölümü erkene almıştı adeta…İşte o efsane,yıllara bir tekme vurmuş “yaşamak buysa ben istemiyorum” demişti. Oysa hep yaşayacaksın sen, ölmedin ki…Efsaneler ölmez be dayım…

Sevgili Ahmet sadece sigara mı ? Nedenler var bir de hızlandıranlar ve ben yakında bir yazıma “4K” başlığı koyarak fazla dokundurmadan yeni bir yazımda “Kaderin Karesi”ni ya da “Kötülüklerin Karesi”ni dillendireceğim. Bu dört “K” dan ilk üçü Kalp, Koah ve Kanser gibi içsel etkenler olacaksa da dördüncü “K” yan etkileriyle süreci hızlandırıcı bir dış etken olacak (bunun ne olduğunu eski yazılarımdan birinde “renksizlik” amaçlı tamlamalı olarak değinmiştim). Dün gece yaklaşık yirmi yıldan beri uzak kaldığımız “taşikardi” ile yeniden tanıştık; heyecanlandık. Şurası gerçek ki biz yetmişi aşınca, hepimiz “kırmızı ince çizgi“deyiz. “Evvel giden ahbaplara selam” söyledikçe verilen mesajlara daha bir dikkatli bakıp biraz daha akıllanmalıyız (uslanmak daha iyi bir sözcük, çünkü aksi bana hep “yaramazlık”ları anımsatıyor). Yapabilecek miyiz ? Umutvar gibi…Dün hem Kerem’de ve hem de Beyhan hanımda elektronik sigara görünce en azından niyetten umutlandım. Neden olmasın ki ?

Ben yorgunum yokluğuna…” sözleri liseli yıllarımdan kaldı aklımda; şiirin tümünde beklediğim hazzı (keyfi) alamasam da meğer H.Hüseyin Korkmazgil’in miş (http://www.siirparki.com/korkmazgil11.html). Şiirden beklentim gerçekleşmeyince silkelendim ve bu kez de birden bire “En şanslı olan baştan ikinciymiş” düşünceleri öne çıkıverdi. Yaramaz ve taşralı lise çocukluğunun heyecanlarında “neden bşatan ikinci şanslı ?” sorusunun yanıtı için kullanılan metafor biraz fazla ayıp olsa da gerçekten de baştan ikinci olanın yarışacak önünde tek bir kişi var ve ne yapacağı, ne yapması gerektiği ve ne yapabileceği daha net; daha kolay. Ardında ise onu geçmeye çalışan sayısı sınırsız kişi. Ben şimdilerde kendimi “baştan ikinci” olarak görüyorum ve daha bir dikkatli olmam gerektiğine inanıyorum. Bu inançla da ne yapıyorum ? …

Allah mekanını Cennet etsin. Allah acılarını hafifletmeye yardımcı olanlara acı göstermesin. Allah biz geride kalanların “yalnızlık yorgunluklarını” beraberliklerin gücüyle paylaşarak bıraktığı mesajları anlamak ve doğruları yapmak nasip etsin. Bu seferlik bu kadar olsun ve çatıdaki arşivimden ilk anda bulabildiklerimden derlediğim ekteki filmle yokluğunun yorgunluklarını hep iyiliklerle anarak Allah hepimizi korusun.

Öykücü